4. İntikam Part 2

1005 Words
Demir ile saatlerce konuşmayıp öylece yerde oturmuştuk. Demir sessizce düşünürken ben de sessizce onu izlemiş sonunda kararımı vermiştim. Her ne olursa olsun ölmeyecektim ama kaçmayacaktım da. Beni zehirlemesine izin verecektim ama zehrin vücuduma yayılmasına izin vermeyecektim. Ben o zehirden daha güçlü olacaktım. "Ölmeyeceğim Demir Arslan," dedim sessizliği bozarak. Demir gözlerini yüzüme çektiğinde devamını getirmem için bana baktı. "Yemin ediyorum, ölmeyeceğim, o zehir beni öldürmeyecek." "Öl istiyorum Zümra. Sen de o küçük ailen de, hepiniz ölün istiyorum." Yorgundu, sessizdi, her zamanki fırtınası dinmişti. "Ama ölmeyeceğim." Deyip yavaşça ayağa kalktığımda, Demir de benimle birlikte ayaklanıp, benden önce kapıya yönelip kapıyı açtı. İkimiz o odadan çıkarken sessizce onu takip ettim. Arkamda bıraktığım dar koridora bakarken kalbimdeki bu acının bir an önce dinmesini istedim. Adımları durduğunda bende duraksadım. Odanın kapısını açtığında içeri girdi ve bende arkasından onu takip ettim. "Dışarı gideceğim, işim var. Sakın kaçayım deme. Seninle uğraşamam artık. Eğer kaçmaya çalışır ya da ağzından bir şey kaçırırsan seni yok ederim Zümra Korhan." Sert çıkan sesiyle küçük adımlarla yatağa uzanıp arkamı Demir'e çevirdim. Kapının kapanma sesiyle Demir'in gittiğini anladım ve yataktan doğrulup bacaklarımı karnıma çekip, kollarımı bacağıma sardım. Kalbim bu kadarını kaldırır mıydı? O görüntüler ile Züleyha'nın yalvarışları bir an bile hafızamdan silinmiyordu. O kadını görmek istiyordum. Onu görüp babam adına özür dilemek istiyordum. Hiçbir zaman içe yaramayacak ama yine de özür dileyip biraz rahatlamak istiyordum. Daha fazla dayanamayıp yataktan kalkıp Demir'in annesinin olduğu odaya doğru ilerledim. Odanın kapısını yavaşça açıp odaya girdiğimde, tekerlekli sandalyede hareketsizce oturmuş, dışarıyı izleyen Demir'in annesinin yanına adımladım. Önüne geçtiğimde yere oturup bağdaş kurdum. Yeşil gözleri gözlerime kenetlenirken, "Özür dilerim," dedim utançla. Babamın bu yaptığını asla affetmeyecektim. "Ben bilmiyordum, babamın bu kadar cani olduğunu bilmiyordum. Demir'in enkaza dönüştüğünü de bilmiyordum." Yanağımı ıslatan gözyaşlarımı serbest bırakırken derin bir nefes aldım. "Demir'e canavar diyordum ama asıl canavar benim... Babammış." Eline dokunmak için elimi uzattım ama yapamadım. Elimi daha fazla kaldıramadım ve tekrar yere indirdim. "Babamın hatalarının bedelini ödeyeceğim Züleyha Hanım. Size yaşattıklarının aynısını bana yaşatmasına izin vereceğim ama ölmeyeceğim." Züleyha Hanımın gözyaşları sel gibi akarken birlikte ağlamaya başladık. Ben hıçkırıklara boğulurken o içinden sessizce ağlıyordu. "Çok saçma olacak ama size sarılmak istiyorum... Muhtemelen şu an benden nefret ediyorsunuzdur ama lütfen izin verin size bir kez sarılayım. Söz bir daha asla size sarılmayıp, dokunmayacağım. Hatta bir daha karşınıza bile çıkmam ama lütfen size sarıldığım için bana kızmayın," dediğimde yavaşça kollarımı bedenine doladım. "Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim." Dedim art arda kulağına. Ve hızla ondan ayrılıp yanağını ıslatan gözyaşlarını sildim. Sonra ise kendi gözyaşlarımı silip odadan çıkmak için ayaklandım. Odadan çıktığımda arkamda duyduğum sesle korkuyla arkamı dönüp Züleyha Hanım'a baktım. Bedeni titrerken kafası geriye düşmüştü. Panikle yanına gittiğimde nefes alamadığını anladım. O korkuyla ne yapacağımı bilmeden geriye doğru düşen kafasını avuçlarıma alıp düzeltmeye çalıştım, "Züleyha Hanım, nefes almaya çalışın! Yardım edin lütfen! Biri yardım etsin" Tüm gücümle bağırırken odaya önce yirmili yaşlarında genç bir kız ardından ise Demir girdi. Demir ile göz göze geldiğimizde, "Yardım et Demir," dedim korkuyla. "Anne! Anne bana bak." Demir bedenimi sinirle itip annesinin yüzünü avuçlarının içine aldığında kız Demir'e bağırıp onu annesinden uzaklaştırdı. "Demir abi bırak da işimi yapayım. Çık dışarıya!" Kız Demir'i annesinden uzaklaştırdığında Züleyha Hanımın az önceki beyaz teni önce kırmızı şimdi ise mora dönüşmeye başladı. "Yenge! Yenge gözlerime bak." Ama Züleyha Hanım ona bakmak yerine bana bakıyordu. Gözlerini benden bir saniye bile ayırmadan bakıyordu. Demir annesinin bana baktığını anlayınca sinirle kolumdan tutup beni odadan çıkarttı. Peşinden sürüklenirken az önce beni bıraktığı odaya girip kapısını sertçe kapattığı gibi sırtımı olan gücüyle kapıya çarptı. "Anneme ne söyledin?! Annem neden öyle oldu?!" diye sorup, kolumu daha çok sıkarken korkuyla yüzüne baktım. Canımı acıtıyordu. Sırtım sızlarken kolumun acısı kalbimi patlatacakmış gibi hissediyordum. "Konuş! Anneme ne söyledin!"diye bağırdı tüm öfkesiyle. "Be-ben, özür diledim." Dedim zorla çıkan sesimle. Gözleri sinirden alev saçarken, kolumdaki baskıyı daha da arttırarak, "Eğer ona bir şey olursa o altı ayı unut Zümra Korhan! Seni bu evin altına gömerim!" Dedi sinirle. Kollarımı bırakırken bedenimi kapının arkasından çekip odadan çıktı ama kadın sesiyle duraksadı. "Abi iyi misin? O kız kimdi?" diye sorduğunu işittim. "Hazan bir bardak su getirebilir misin?" diye sordu Demir. "Ta-tamam abi." Kısa bir süre sonra Demir odaya tekrar gelince kolumdan tutup beni yatağa doğru götürdü. "Zümra bana bak," Kafamı yavaşça yerden kaldırıp Demir'e baktığımda gözlerine baktım. "Yüz seksen gün boyunca benim sevgilim olarak kalacaksın. Anladın mı? Kimseye hiçbir şeyi belli etmemelisin." Karadan da kara gözlerine bakakalmıştım. Kara gözlerinin rengini nereden aldığını şimdi çok iyi biliyordum. "Kahretsin! Zümra... Zümra." Kolumdan tutup beni sarsınca kafamla onayladım. "Ta-Tamam." Dedim kekeleyerek. "Abi kız iyi değil!" Adının Hazan olduğunu öğrendiğim kız ile göz göze gelir gelmez boşluğa düştüm. Ben iyi değildim. Ruhum ve kalbim bu kadarını kaldıramazdı. Bu gerçeklerin altında ezilirdim. Sonbaharın zamanla sararttığı yaprak gibi hissediyordum. Bu gerçekler, beni ve bütün gücümü içine çekerken, Demir hoyrat bir rüzgar gibi beni tutunduğum daldan söküp sürükledi. Rüzgarıyla savrulurken, kurumuş bir ağacın gövdesinde kaybolup, zamanla çürüyecekmişim gibi hissediyordum. Gözlerim yavaşça aralanırken her şeyi çok iyi hatırlıyor ve anımsıyordum. Bir an bütün bunları hiç öğrenmemiş olmayı diledim ama maalesef bütün gerçekler annesinin rahminden yeni doğmuş çıplak bir bebek gibi beynimde acıyla ağlıyordu. Sesi bütün beynime yankılanırken avuçlarımı kulaklarım bastırdım. Beynimdeki bu sesler durmalıydı. "Beni duyabiliyor musun? İyi misin?" Görüş açıma Hazan girdiğinde gözlerimi sıkıca kapattım. "Sen de aynısını yaşayacaksın, babanın anneme yaşattıklarının aynısını yaşayacaksın. Ne eksik, ne fazla." Beynimdeki sesler arttıkça dışarıdan gelen hiçbir sesi duyamadım. Şimdi ise Demir bakış açıma girmişti. Gözlerinde yine aynı siniri gördüm. Aynı sinir ve aynı öfke. Gözlerimi bu sefer kapatmadım, öylece Demir'e bakıp nefes almaya çalıştım. Ağzımdan aldığım nefesler parça parça olup ciğerlerime yetişmeden boğazımda koyboldu. Ben, nefes almayı unutmuştum. "Zümra! Zümra nefes al!" Dediğini işittim, adının Hazan olduğunu öğrendiğim kız. "Abi bir şey yap! Kriz geçiriyor." "Hazan sen doktorsun, ben değil!" Demir bakışlarını benden çekmeden konuşurken, Hazan korkuyla, "Ba-babamı çağıracağım." Deyip gözden kaybolduğunda Demir bedenimi kaldırdı. Beni kucağına alırken yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Küçük aslan, nefes almaya çalış," deyip yüzüme düşen saçımı geriye iteklediğinde parmağını çeneme koyup dudaklarımı araladı. Yavaş yavaş nefes almaya başladığımda, beynimdeki sesler yavaşça kesilmeye başladı. "Aferin küçük aslan, aferin," Fısıltıyla konuşurken gözlerimi kapatıp tekrar karanlığa hapsoldum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD