6. BÖLÜM | Rüyada bile anlaşamıyoruz.

1647 Words
Duygu Öztürk Betül'den ayrıldıktan sonra eve gelip kendimi odama attım. Bugün yaşananlar beynimde dönüp duruyordu. Ne kadar da çocukçaydı… Belki hakikaten Betül’ün dediği gibiydi ama en son Alp'le birbirimize söylediklerimiz... Boğazımda bir yumru gibi duruyordu. İçimde bir şeyler kırıldı. Ona kızgındım ama aynı zamanda… bilmiyorum. Kızdıkça daha çok düşünür oldum Alp'i sanırım. Hızlıca bir duş aldım. Ilık su sanki içimdeki yükü az da olsa hafifletti. Kafamın içi bir nebze boşalmış gibiydi. Saçlarımın ucundan süzülen suyla birlikte düşüncelerim de akıp gidiyordu sanki. Odama geçtiğimde telefonun titreşimi düşüncelerimi böldü. Ekrana baktım Furkan’dan mesaj vardı. # Katır inatlı kankam ne yapıyorsun? # Gülümsedim istemsizce. Ama içimdeki burukluk, yüzümdeki tebessümle savaş halindeydi. # Okuldan yeni geldim. Bahsetmiştim ya ödev yapıyorduk. # # Dağdan inme'yle ödev yapmak nasılmış? Nasıl geçti? # Gözlerimi devirdim. Furkan'ın bu takılmaları normalde eğlendirirdi ama bugün… Sadece yorucuydu. Dudaklarım arasından hüzünlü bir nefes bıraktım. Parmaklarım ekran üzerinde yavaşça dolaştı. # Hiç iyi geçmedi. # # Ne oldu? Anlat çabuk. Hatta dur arıyorum müsaitsen. # # Annemler uyumuş çoktan, odamdayım. # Mesajım gönderilir gönderilmez çaldı telefon. Açtım. “Seni dinliyorum.” diye sordu sabırsızca. Odamda bir ileri bir geri yürürken olan biteni bir bir anlattım Furkan’a. Her kelimede Alp’i daha çok düşündüğümü fark ediyordum. Sözleri, bakışları, bana sinirlendiği o an… Sadece sinir değil, bir şey daha vardı gözlerinde. Belki ben uyduruyordum. Ama o da benden kaçamıyordu sanki. İşte o yüzden bu kadar sataşıyorduk birbirimize. “Yani bana kızma ama Betül haklı. Kızım işin b*ku çıkmış artık.” Furkan’ın sözleri içime buz gibi oturdu. Gerçekti ama acıydı. “Of Furkan ya. Zaten canım sıkkın. Bir de sen çarp suratıma gerçekleri.” İstemiyordum duymayı. Kalbim zaten yeterince kırılmıştı. Alp’in söyledikleri hâlâ içimi kanatıyordu. “Kızım ben olanı söylüyorum. Ne yapacaksın şimdi?” “Bilmiyorum ki. En iyisi bir süre pek muhatap olmamak.” Ama içim bu fikirle rahatlamıyordu. Uzak kalmak... Gerçekten istiyor muydum bunu? İçimde ne olduğunu bilmediğim bu duygu beni mantığıma ters hareket ettirmeye çalışıyrodu. “Tamam ama bi özür dile çocuktan. Gerçi onun dedikleri de ağır olmuş ama biriniz bari adım atıp özür dileyin.” “O inadını kırıp özür diler mi sence? Dağdan inme diye boşuna demedim.” İçimde bir yer, onun da kırıldığını biliyordu. Belki de özür dilenmesini en az benim kadar istiyordu. “Valla nereden inerse insin. İkiniz de suçlusunuz.” Haklıydı. Ama suç ortaklığı bizi daha mı yakınlaştırıyordu, yoksa uzaklaştırıyor muydu… karar veremiyordum. “Neyse Furkan. Eee sen ne yapıyorsun, nasıl gidiyor okul?” Konuyu değiştirmek istedim. Düşünememek daha iyi olacak gibiydi. “Okul iyi, biraz zor ama Buse sayesinde keyfim yerinde.” Buse mi? “Buse?” Bir an için midemde kıskançlığa benzer bir şey belirdi. Ama bu bir sevgiliye olan kıskançlık gibi değildi. En yakın arkadaşımı benden koparacak olan birine karşı duyduğum tatlı bir kıskançlıktı. Zaten okul yüzünden ayrılmıştık. Ama içten içe sevindim Furkan adına. Lisede takıntı yaptığı kızı unutup Buse'yle olması çok iyi oldu. “Anlattım ya kızım. Hani okula başladığında Alp'le sen gibi kahve olayımız oldu o zaman tanıştık. Zamanla ilerledik işte.” “Haaa tamam. Kusura bakma kafam başka yerdeymiş dinlerken. En azından sizin tanışmanız olaylı olsa da sonrası güzel olmuş.” Bizim de başlangıcımız olaylıydı. Ama sonrası… karmaşaydı. Aklım Alp’teydi hâlâ. “Belli kafanın nerde olduğu. Neyse hadi ben kapatıyorum, dikkat et kendine iyi geceler.” “Sen de dikkat et. İyi geceler.” Telefonu kapatınca elimde bir ağırlık kaldı. Telefonu masama bırakıp yatağa geçtim. Tam o anda kapım tıklatıldı. “Gel.” Kapıdan başını uzattı abim. “Güzelim. Hayırdır yorgun musun? Bitti mi ödeviniz?” Yanıma oturdu. Gözlerimin içine dikkatle bakıyordu. “Az kaldı abi. Bitecek inşallah.” Gülümsedim, ama kalbim sızlıyordu. “Yorgun musun? Bu halin ne?” Başımı öne eğdim, sesim kısılmış gibiydi. “Ödev yaparken biraz Alp'le tartıştık.” “Yine mi? Derdiniz ne sizin?” Keşke ben de bunu bilebilseydim… “Bir derdim yok abi. Artık uğraşmayacağım da zaten.” Ama içimde ona karşı adını koyamadığım bir merak, bir çekim varken nasıl uğraşmayabilirdim ki? “Peki, hadi yat dinlen. Ben de sınava çalışacağım biraz.” “Tamam abi. İyi geceler, kolay gelsin.” “Sana da güzelim.” Başıma bir öpücük kondurup çıktı. O an abimin sevgisi bile içimdeki fırtınayı durduramadı. Yatağa uzandım. Gözlerimi kapattım ama aklımda hâlâ onun o son bakışı vardı. O bakışta gizli kalan, ama söylenmeyen şeyler… Kalbim kırık, ama bir yanım hala Alp'i düşünüyor. Uyuyabilir miyim bilmiyorum… Ama gözlerim yorgunluktan istemsizce kapanıyor artık. ------- Üniversitenin bahçesindeyim. Ağaçlar yeni çiçek açmaya başlamış. Çiçeklerin taç yaprakları hafif rüzgarla aheste aheste savruluyordu. Etraf sessizdi. Sanki okulda, hatta kampüste sadece ben vardım. Bakışlarım etrafta dolanırken karşıdan gelen kişiyi tanıdı gözlerim. Alp.... Usulca bana doğru yürümeye başladı. Biraz mesafe bırakıp durdu. Yüzü en son yaşadıklarımıza rağmen sert değildi. Gözlerini gözlerimle buluşturdu. Her zamanki gibi bir şeyler saklayan, söylemeye çekinen o derin, ama yumuşak bakışı vardı. Bir şey söylemek istiyor gibi ama suskundu. " Seni kırmak istemedim" der gibi baktı bana. Sonra bir adım attı bana doğru. Ama tereddütlüydü adımı. Sanki devam etmek istiyor ama görünmez bir el onu çekiyormuş gibiydi. Öylece kalakaldı. İkimzide susuyorduk. Bir şeyler söylemek istedim ama dilimden bir cümle hatta bir harf bile çıkmadı. Hiçbir kelime sarf edilmedi ikimizden de o bakışma esnasında. Sonra o hafif rüzgar şiddetlenip Alp'i bir toz tanesi gibi yavaş yavaş alıp götürdü. Ve geride gözlerimin önünde sadece bakışları kaldı.... Göz kapaklarım ağır ağır arlandı. Perdenin kenarından içeriye sızan Güneş ışığı yüzüme vuruyordu. Yüzümü buruşturup gözlerimi ovaladım ve hafif esnedim. Yavaşça doğrulup bağdaş kurdum yatağın içinde. Nasıl bir rüya gördüm ben şimdi? Ne çıkarmalıyım bundan? Uyumadan önce Furkan'la konuşmamalıyım bir daha deyip aklımın bir köşesine not aldım. Özür dileyin dedi rüyamda Alp'le konuşmadık bile. Rüyada bile anlaşamıyoruz. Telefonu alıp Furkan'a mesaj yazdım; # Allah seni bildiği gibi yapsın Furkan. pislik Furkan. Nerden çıktın lan karşıma. Senin yüzünden rüyamda Alp'i gördüm. Özür falan dilemiyorum o dilesin önce. # Telefonu komodine bırakıp kalktım yataktan. Aynada yüzümü gözden geçirdim. Dünün yorgunluğu hala belliydi. Tokamı alıp saçlarımı toplarken telefonum çalmaya başladı. Ne diyeceksin bakalım Furkan efendi. Telefonu alınca kaşlarım çatıldı önce. Saate baktım saat 10'du. Erken de değildi ama hızlıca cevapladım Betül'ün aramasını. " Canım, hayırdır? " " Hayır Duygu hayır. Alp aradı demin. Sınavdan çıkmış memleketine gitmesi gerekiyormuş özür dileyerek rica etti ben de kabul ettim. O yüzden ödevi bizim bitirmeniz gerekiyor. Bugün halledelim mi? " Ne oldu acaba? Sınavdan çıkar çıkmaz neden gitti ki? Özür dilemeyi de biliyormuş aslında ama o kadar inadı niye tuttu bunun. Evet evet özür falan dilemeyeceğim ben. " Tamam canım, halledelim bugün o zaman. Ben kahvaltımı yapıp gelirim sana. " Telefonu kapayınca Furkan'ın mesajı geldi. # Ben ne yaptım kızım. Rüyalara da girmeye başlamış. Yakında parmağınızda yüzük te görürüz sjsjsjsjsj. # Pislik diye boşuna demiyorum. Anında dalgaya vuruyor her şeyi. Ya bu çocuk soğuk nevale gibi bir şeydi normalde. O Berke'yle olan olaydan sonra tanıdıkça farklı biri çıktı içinden. Zevzek ama iyi çocuk yine de. # Valla Buse'ye alma bunu zevzek dalağın teki bu derim görürsün Furkan. Salak şey seni, bir de yüzük diyor. Defol. # Telefonu yatağa atıp çıktım odadan. Kahvaltımı yapıp ödev için Betül'e gitmem gerkiyordu. -------- Onur Alp Aktaş Yanmaya başlayan gözlerimi ovalayıp saate baktım. Dört saattir aralıksız ders çalışmışım. Çıkardığım notlardan ve çizimlerden kafamı kaldıramadan geçen saatlerin ardından çalışmayı bitirmemle nihayet bir nefes aldım. Ama huzurlu muyum? Değilim. Gözüm önümde duran notlara bakıyor ama aklım çok başka bir yerde. Duygu...... Bugün... üzerine fazla gittim. O son sözlerim... Farkındayım. Bugün hem kırdık hem kırıldık. Bana dağdan inme derken haklıydı Duygu. Ne bekliyorum ki, babasından incelik görmeyen biri ne kadar kibar ve anlayışlı olabilirse o kadardım işte. Bir yandan Duygu'ya karşı olan hislerimi tartarken bir yandan da okulun başlarındayken Oğuz'un dedikleri geçti aklımdan. ' Kardeşim senin de kardeşin gibi rahat ol, biraz inattır zaten anlamışsındır kahve olayında ama bakma sen ona ' demişti. En iyisi bir süre aynı ortamda kalmamak. Biraz kafayı toplamak gerek sanırım. Çalan telefonuma kaydı gözlerim. Bu saatte kim arar ki? Uykuyla uyanıklık arasında, zihnim yorgun ama tanıdık bir korku içime çöreklendi. Ekranda gördüğüm isimle içime bir telaş düştü. "Sevgi." Yutkundum. Kalbim, geçmişten kalan o çocukluk korkusuyla yeniden sıkıştı. "Abi..." Sesi kötü geliyordu. Saatlerdir ağlamış gibiydi, sesi çatallıydı. İçimi delip geçti. O sesi tanıyordum. Annemin gözyaşlarından, Sevgi'nin sessizce ağlamaklı gecelerinden biliyordum. "Sevgim ne oldu? Yoksa yine mi?" Sorduğum sorunun cevabını biliyordum aslında. Ama yine de, belki bu kez yanılıyorumdur diye bekledim. "Evet abi, yine. Gelebilecek misin?" Gözlerim bir noktaya kilitlendi. İçimde öfkeyle karışık bir suçluluk vardı. "Yine..." Bu kelime, çocukluğumuzun hiç bitmeyen gecesi gibiydi. Onun ne zaman biteceğini bilmiyorduk. Sadece büyüyünce geçecek sanmıştık. "Bir şeyiniz yok değil mi? Annem nasıl?" Sesim sakin çıkmaya çalıştı ama içimde fırtına koptu. Babamın her öfke anında neye dönüşebildiğini ben bilirdim. Annemin sustukça içine attığı acıyı da. Ev bizim için hiçbir zaman güvenli bir yer olmamıştı. "Yok abi iyiyiz. Abimi aradım, hızlıca geldi ama tek başına hakkından gelemiyor. Ne yapacağımızı şaşırdık. Annem arama dedi ama bilemedim." İçimde ince bir sızı… Annem hâlâ ondan korkuyor ama sesini çıkartamıyor. Bir yandan da bizi korumaya çalışıyor. Abim gibi sakin olmadığım için haberim olmasın istedi büyük ihtimalle. Sevgi beni korkuyla arıyor. Ve ben uzaktayım. Kendimi affedemediğim gecelere bir yenisi daha eklenmişti. "İyi yaptın Sevgim. Merak etme geleceğim ben. Sabah son sınavım var, erkenden sınava girip geleceğim tamam mı? İdare edebilir misiniz?" Bir yanım her şeyi bırakıp şimdi çıkmak istiyordu. Ama Sevgi güçlüydü, her şeye rağmen dimdik kalmayı öğrenmişti küçük yaşta. "Tamam abi. Bir şekilde idare edeceğiz biz. Abim de geldi, herhalde cesaret edemez bir şey yapmaya ama korkuyorum yine de. " Babamın gözlerini düşündüm. O sustuğunda bile her şeyi titreten bakışlarını. Sevgi’nin sesi güçlü çıkmaya çalışsa da ben titrekliğini duydum. "Tamam. Yine de bir şey olacak olursa hemen beni ya da jandarmayı ara olur mu?" "Tamam abi." Telefonu kapadıktan sonra bir süre öylece kaldım. Sanki o evin duvarları üzerime gelmişti yeniden. Birkaç saat uyumak için yatağa geçtim ama nafile. Gözlerim tavanda, zihnim o eve dönmüştü bile. Kalkıp otobüs biletine baktım. Şansıma bir tane bulup hemen aldım. Yarın orada olacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD