5. BÖLÜM | Adı koyulamayan hisler...

1154 Words
Duygu Öztürk Ders bitiminde hoca üçerli gruplar oluşturup Alp'le birlikte grup yapmıştı bizi. Şansın böylesi.... Sürekli Alp'le aynı ortamda bulunuyorduk. Şimdi de ödev, çok iyi oldu gerçekten. Kahve olayından beri birbirimize laf sokmalar dalaşmalar eşliğinde geçip gitti bir dönem. Şu ödevi sağ salim atlatırsak içimden söz verdim artık bulaşmayacağım Alp'e. Berke'ye bulaşırken pisliğe haddini bildirmekten zevk alıyordum. Ama Alp'e bulaştıkça daha beter bir hal almaya başladı. Ne lafımı çekebiliyorum ne de konuşmadan durabiliyorum. İçten içe sinir olurken aynı zamanda içimde başka bir duygu belirmeye başladı. Bu duygu ne ben de bilmiyorum. Şimdilik akışına bırakmaya karar verdim sanırım zamanla anlarım. -------- Betül artık isyan edecek noktaya geldi. Haklı da aslında ama içten içe Alp'le zıtlaşmama karşı koyamıyorum ne yapayım. Onun da benden kalır yanı yok zaten. Ne inatmış. Bir de bana katır inatlı demiyor mu deli oluyorum. Normalde böyle değilimdir. Yani yakınlarıma karşı hep sıcak sevecen olmuşumdur. Damarıma basan ve gıcık pislik Berke gibi olanlar haricinde kimseye dokunmam. Bana dokunmayan yılan misali. Tekrar masa başına geçtik. Umarım bu sefer biter şu ödev. Hocanın disiplinli hali zaten beni geriyor, bir de ödev uzadıkça stresim artmaya başladı. Bilgisayarda yapılacak bir iki ufak işi halledip kalktım. ' Kroki üzerinde ne çiziyor deminden beri bu Alp bir bakayım ' diye yaklaştım yanına. Başını eğmiş elinde cetvel ve kalemle ciddi ciddi bir çizim yapıyor. Bu Alp neden bu kadar terliyor? Gömleğinin yakasını geriye atınca otomatik gözlerim orayı buluyor. Yine o ben. Yahu altı üstü bir ben bu. Neden bu kadar dikkatimi çekiyor? Bir an kendime kızdım bunları düşündüğüm için. Baktım heykel koymuş yürüyüş yoluna. Hoca tarihi yapıları kullanın dedi tamam ama yürüyüş yolunun ortasında da olmaz yani. Sesim biraz atarlı, biraz sinirli çıktı sanırım. Alp, sinirli baktı ilk önce. O da bıktı bence bu işten ama inadından bırakmıyor. Lafını söyleyip tekrar çizimine geri döndü. Hoca dedi diye de ulu orta yere heykel koyulmaz ki. Mimarlık okumasa yaptığı mantıklı diyeceğim, hak vereceğim ama olmuyor işte tasarımcı yanım ağır basıyor. Evet o heykel çok güzel uyuyor konsepte bu konuda diyecek lafım yok, hatta seçimine hayran kaldım bile diyebilirim. Tek sorun Alp'in heykeli buraya koyma ısrarı ve benim sabrım sonuna yaklaşmıştı. Kızgınlığımın farkında tabi Alp bey. Daha çok sinir etmek istiyor biliyorum ve başarıyor. Estetik anlayışım yokmuş, anlamak ne kadar zormuş. Sende çok var da yolun ortasına dikiyorsun heykeli. İçimdeki şeytan ufaktan baş gösterdi yine. Alaycı gülümsememi takındım yüzüme. " O kadar zor ki anlatamam... Tıpkı senin özür dilemeyi öğrenmen kadar zor. Kahveyi döktüğün günkü gibi mesela! " İşte başlıyoruz. Alp'in dudakları hafif yukarıya kıvrıldı dediğime karşılık. Bu çocuk gülümseyince farklı biri oluyor sanki. Hala inkâr edip benim çarptığımı özür dilememi söylüyor. Biraz kibarlık öğrenene kadar taviz vermeyeceğim önce sen dileyeceksin o özrü Alp. Yine kendinden emin burnu havada tavrımla söyledim laflarımı. Kalkıp karşıma dikildi. Sanırım kızdı bana. Gözlerimi gözlerime kenetledi. O siyah gözlerini. Bakınca bir kuyuda gibi hissettiriyordu gözleri. Biraz soğukluk, biraz merak, biraz da acı var gibiydi gözlerinde. Bazen ışıltılı bazen de yorgun bakıyordu. " Peki sen neden özür dilemedin? Çarpan sensin. Hâlâ bekliyorum. O "üzgünüm Alp"i not alacağım bak tarihe geçeceksin katır inadı olduğu halde özür dileyen kız olarak. " Bak sen! Bir de üzügünüm Alp dememi istiyor. Önce sen bi özür dile de ne diyeceğime o zaman karar vereceğim Alp bey. O bana diklenirken ben de aynı şeklde gözlerinin içine bakıp başımı kaldırdım yüzüne yetişmek için. " Ben mi? Senin dağdan inme gibi gelişine ne yapsaydım? Bayrak mı assaydım, ya da uyarı tabelası falan mı koyasaydım "Alp geliyor dikkat!" diye? " Hadi bakalım ne diyeceksin çok merak ediyorum. " En azından önüne bakıp yolu açsaydın, ne bileyim... Olan oldu deyip saygı gösterseydin falan? Saygısız mıydım ben yani? Evet dediği gibi katır gibi inatçı bir yapım vardı ama bu herkese karşı değildi. Çok nadir yapardım bunu ve kimseye karşı saygısız olmadım şimdiye kadar. Annem babam bizi ahlaki değerler konusunda çok güzel yetiştirdi. Bir karıncayı bile incitmeyen bana şimdi böyle diyordu. Tanımıyor ya belki de dediğini kulak ardı edebilirim. İçimde kırılan yanımı bir kenarıya bıraktım. Yine aynı tabrımla devam ettim konuşmaya. " Saygı mı? Sen bana her gün "katır inatlı" dedin bir de saygıdan mı bahsediyorsun şimdi? " Doğru Alp, katır gibi inat ettim ve sana dağdan inme dedim. Biz bu projeyi nasıl bitireceğiz derdiğimiz bu olmalı şu an yaptığımız çocukluktan başka bir şey değil. " Zaten sırf proje geçsin diye buradayım. Yoksa seninle aynı mekânda nefes almak bile zor. " Duyduğumla dumura uğradım resmen. Demin saygıdan bahsedince kırılan yanım daha çok çatırdadı bu söze. ' aynı mekânda nefes almak bile zor ' ne kadar ağır bir cümle bu. Bu kadar mı zor benimle aynı ortamda kalmak? Bu kadar mı katlanılmaz? Kalbimi kıracak kadar mı? Ve sen..... Bu kadar acımasız mısın gerçekten? Dediğine hem kırılıp üzildüm hem de içimde bir Volkan gibi patladı kızgınlığım. Sinirlendim ama kelimeler dilemden dökülmedi. Betül de üzerine bir güzel azarladı. Haklı kız tabiki. Kim olsa aynısını hatta daha fazlasını derdi. Biz biraz abarttık bu işi. Madem Alp beye de aynı ortamda olmak zor geliyor, artık ödev haricinde aynı ortamda durmayalım dedim ve hızlıca eşyalarımı toparlayıp ardımda bıraktım Alp'i. ----------- Onur Alp Aktaş Ne desem boyun eğip kabullenmiyor bu kız. Bu haline sinirlenip kızsam da içten içe de zevk alan ona sataşmak için an kollayan bir yanım da var. O bana karşılık verirken kalkan burnu, kısılan gözleri, Duygu'yu bambaşka biri yapıyor sanki. Bazen huysuz bazen çok ılımlı bir hali oluyor. Nasıl bir kişiliği var hâlâ çözemedim ama ben bu halleriyle uğraşmaktan zevk alıyorum. Sanki sabahtan beri kedi köpek gibi didişmiyormuşuz gibi yine başladık tartışmaya. İkimiz de çocuk gibi anlamsızca sürdürüyoruz bunu bakalım kim galip gelecek. Aslında ben çoktan hatta ilk anda özür dileyip telafi ederdim ama dediğim gibi bu anlardan zevk alıyorum. Her hali ayrı zevk veriyor. Sinirliyken kalkan burnu, düşünceliyken kısılan gözleri, alaycı gülüşü.... ' Lan yoksa? Yok yok değildir. Bunca zaman dertten tasadan bu işlere vaktim olmadı ki şimdi Duygu'yu gıcık ettim bundan zevk alıyorum diye de hoşlanıyor saayılmam değil mi? Hem en yakın arkadaşım kardeşim dediğim adamın kardeşi Duygu olmaz bizden zaten. ' Kollarını bağlayıp dikti o burnunu yine. Boyu Betül'e göre uzun. Ben de çok uzun sayılmam ama aramızda biraz boy farkı vardı yine de. Yüzlerimizi hizaladı. Gözlerim hızlıca taradı yüzünü. Kahverengi gözleri, kumral saçları ve beyaz bir teni vardı. Yanakları sinirden biraz pembeleşmiş, çenesi gerilmişti. ' Çok güzel ' diye geçirdim içimden. ' Yok Yok olmayacak böyle. Ben böyle yakınken sınırlarımı koruyamam. Kardeşimin kardeşi Duygu ne güzelliği ne hoşlanması lan. ' " Zaten sırf proje geçsin diye buradayım. Yoksa seninle aynı mekânda nefes almak bile zor. " Bir hışımla indirdiği gözlerini yeniden bana çevirdi. Kızgın ama kırılmışlık gördüm gözlerinde. O an içimden deflarca küfrettim kendime. ' Aptal Alp, sırf inat uğruna kırdım kızın kalbini. Saygıdan sevgiden bahsettim ama bu kız benden kat be kat daha saygılı ve sevgiye doymuş biri. Salaksın sen salak. ' Neden dedim böyle bir şeyi. Ağzıma tüküreyim emi. Başka şekilde uzak kalamaz mıydım sanki? Toparlanıp beni orada öylece dımdızlak bıraktı, çekti gitti Duygu. Ne diyebilirim ki? Haklıydı kız.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD