Simya, yemek sonrası odasına çekildiğinde kafası karmakarışıktı. Gün boyunca yaşadıkları, konağın sert atmosferi ve İbrahim’in koruyucu tavırları bir film gibi zihninden geçiyordu. Herkesin içinde ona yapılan küçümseyici davranışlar, İbrahim’in sert bir kararlılıkla onu masaya oturtmasıyla yerini başka bir duyguya bırakmıştı. Derin bir nefes alarak yatağına uzandı.
Yatakta sırtüstü yatarken, tavana bakıyordu ama gözleri bir noktaya odaklanamıyordu. Kalbi garip bir huzur ve korku karışımıyla çarpıyordu. Gözlerini kapattı, uyuyormuş gibi yapmaya karar verdi. En azından bu şekilde, İbrahim odaya girdiğinde daha rahat olabilirdi.
O sırada kapının açılma sesi, odayı doldurdu. Simya, gözlerini kapalı tutmaya devam etti. İbrahim’in ağır adımları, odanın taş zemini üzerinde yankılanıyordu. Simya’nın kalbi hızlanmıştı. Kendi kendine, "Bir şey yapmayacak... Daha önce de yapmadı," diye tekrarlıyordu.
İbrahim, dolabın kapağını açtı ve temiz bir havlu aldı. Üzerindeki gömleği yavaşça çıkarırken Simya’nın gözleri sıkıca kapalıydı. Sessizce, banyonun kapısını açtığını ve içeri girdiğini duydu.
Bir süre sonra, banyodan gelen suyun sesi odanın sessizliğini bozdu. Simya, o anda zihninde istemediği düşüncelerle boğuşmaya başladı. İbrahim’in güçlü yapısı, geniş omuzları ve karizmatik duruşu aklına geldi. Onu duşta, suyun altında hayal etti. Düşüncelerini durdurmaya çalıştı ama zihni kontrolden çıkmıştı bile. Bu karmaşık duyguların içinde bir yerlerde utanç da vardı, ama bu utanç, içinde kıpırdanan başka bir duyguyu bastıramıyordu. Henüz adını bile bilmediği bu duygunun adı arzuydu.
Suyun sesi kesildiğinde, Simya bir an için nefesini tuttu. Banyodan çıkan İbrahim’in adımları taş zeminde yankılandı. Odaya döndüğünde, yalnızca beline sardığı bir havluyla oradaydı. Simya, gözlerini açmamak için kendini zorluyordu ama İbrahim’in varlığını yoğun olarak, tüm bedeniyle, hissediyordu.
İbrahim ona arkasını dönüp dolaptan temiz kıyafetler çıkarmaya başladı. Havlu sadece kalçalarını örtüyordu, güçlü sırt kasları ve geniş omuzları net bir şekilde görünüyordu. Simya, o arkası dönükken bir an için gözlerini hafifçe aralamaya cesaret etti. Ancak gözlerini hemen tekrar kapattı. Kalbi hızlı hızlı atıyordu. Onun bu kadar yakınında, bu kadar özel bir haline tanık oluyor olmak, Simya’nın içinde hem korku hem de garip bir çekim duygusu yaratıyordu.
İbrahim, sakin bir şekilde kıyafetlerini giydi. Her hareketi, kontrollü bir sakinlik duygusu yayıyordu. Ardından yatağın yanındaki halıya doğru ilerledi. Yatağa uzanıp yastığını sessizce aldı ve yere attı.
İbrahim, halının üzerine yastığını attıktan sonra bir an için duraksadı. Gün boyunca yaşananların ağırlığı omuzlarına çökmüş gibiydi. Simya’nın varlığı ve annesinin öfkesi arasında sıkışıp kalmıştı. Ani bir kararla cebinden telefonunu çıkardı.
Ekranı açıp bir numarayı hızlıca çevirdi. Telefon çalarken, sessizliğin içinde sadece derin nefes alıp verişleri duyuluyordu. Karşıdaki kişi telefonu açtığında, odada yalnızca İbrahim’in derin ve otoriter sesi yankılandı.
“Yarın söylediğim saatte her zamanki yerde olacaksın,” dedi, kelimeleri keskin ve netti.
Karşı taraftan gelen hafif alaycı bir ses, kendine özgü rahat bir tonla, “Emredersiniz, paşam,” diye cevap verdi.
İbrahim kaşlarını çattı. Bu tavır onun sinirlerini germişti, ama sesini alçaltarak daha ciddi ve tehditkâr bir şekilde konuşmaya devam etti: “Eğer söylediğim saatte orada olmazsan, olacaklardan ben sorumlu olmam.”
Telefonun ucundaki Seda kısa bir kahkaha attı ama karşılık vermedi. İbrahim, konuşmayı daha fazla uzatmadan telefonu kapattı ve derin bir nefes aldı.
Yatağında sessizce yatan Simya, İbrahim’in kısık sesle yaptığı bu konuşmayı istemeden duymuştu. Tam olarak ne konuşulduğunu anlamamıştı, ama konuşmanın içeriği ona biraz garip ve tehditkâr gelmişti. İçinde hafif bir huzursuzluk kıpırdandı. Yine de, İbrahim’e karşı duyduğu güven sarsılmadı. İbrahim’in otoriter ve onurlu tavrı, ona zarar verecek biri olmadığını hissettiriyordu.
Telefonu yere koyan İbrahim, elleriyle alnını ovarak bir süre oturdu. Kafası karmakarışıktı. Hem konaktaki olaylar hem de kendi iç dünyasında yaşadığı çatışmalar, üzerindeki gerginliği artırmıştı. Yatağın ucunda sakinca uyuyan Simya’ya kısa bir bakış attı. Onun masumiyetini ve kırılganlığını fark etmek, İbrahim’in içindeki öfkeyi daha da büyütüyordu.
Bu evliliğin ağırlığıyla birlikte, kendi içindeki fırtınayı bastırmanın ve biraz da olsa sakinleşmenin yollarını arıyordu. Seda’yla yaptığı konuşmayı düşündü. Onu görmek biraz olsun rahatlamasını sağlardı. Aslında Seda da onun geçmişinden gelen ve İbrahim’in hayatındaki karmaşanın başka bir boyutu olan bir kişiydi. Bu aralar, aşiret meseleleri, iş stresi ve Simya’yla olan durumu arasında, çok gerilmişti.
Kendi kendine, *“Biraz rahatlamam lazım. Yoksa bu gerginlik beni bitirecek,”* diye düşündü. Ardından, yavaşça yastığa başını koyarak gözlerini kapattı. Ama zihni, uykuya dalmasına izin vermeyecek kadar doluydu.
Odada sessizlik hüküm sürüyordu.. İbrahim, halının üzerinde uzanırken, Simya yatağında uyumadan gözleri kapalı düşünüyordu. Her ikisi de kendi dünyalarının yükünü taşırken, aynı odada, ama birbirlerinin düşüncelerinden habersiz bir şekilde, aynı yalnızlığı paylaşıyorlardı. Simya, kafasındaki soru işaretleriyle, İbrahim ise kendi iç çatışmalarıyla uykuya dalmaya çalışıyordu. Ancak her ikisi de birbirlerinin varlığını yavaş yavaş alışıyordu.
Simya, birkaç dakika boyunca hiç kıpırdamadan yattı. İbrahim daha önce yemek masasında yaptığı gibi, şimdi de ona el sürmemiş, kendisine olan saygısını göstermişti. Bu, Simya’yı İbrahim’e olan saygısını arttırmıştı.
Bunu düşünmek, Simya’nın içindeki güven duygusunu biraz daha büyüttü. Sessizce, örtüyü iyice üzerine çekti ve rahat bir nefes aldı. Belki de bu konakta kendisini tamamen yalnız hissetmeyecekti. Belki de İbrahim, düşündüğü kadar kötü biri değildi.
Simya, o gece İbrahim’e karşı duyduğu öfkenin ve korkunun yerini yavaşça güvenin almaya başladığını fark etti. Ama bu güvenin altında, her geçen gün başka duyguların yeşerdiğini anlamaya daha başlamamıştı.