Bölüm 17: Sessiz Savaş

1036 Words
Gün, akşam yemeği vaktine yaklaşmıştı. Mihriban, yemek masasını hazırlayan hizmetçilere sert talimatlar verirken suratı oldukça asıktı. Konağın koridorlarında dolaşan bu gergin hava, herkesi etkisi altına almıştı. Ancak İbrahim, masaya oturduğunda bu gerginlikten etkilenmiş gibi görünmüyordu. Gözleri, masada çaprazında oturan Simya’ya odaklanmıştı. Simya, İbrahim’in bakışlarını hissetse de gözlerini tabağındaki yemeklerden kaldırmıyordu. Son günlerde olanlar, içinde karmaşık bir düğüm oluşturmuştu. İbrahim’in özrü, onun gururunu okşamıştı ama aralarındaki mesafeyi kapatmaya yetmemişti. Mihriban, bu sessiz etkileşimi fark edince kaşlarını çattı. Uzun bir sessizlikten sonra sesini alaycı bir tona bürüyerek konuştu: "Bu sessizliği bozan bir torunum yok ki seveyim," dedi, bakışlarını özellikle Simya’ya doğru dikerek. Simya, kaynanasının bu sözlerini duymazdan gelerek yemeğini yemeye devam etti. Ama İbrahim, annesinin alaycı tavrını fark etmişti. Onun huzuru bozmaya çalıştığını biliyordu. Yemek bittiğinde İbrahim, sandalyesinden kalktı. “Bugün çok yoruldum, odama çıkıyorum,” dedi, sesinde yorgun bir ton vardı. Annesine bir bakış bile atmadan hızlı adımlarla yukarı yöneldi. Mihriban, oğlunun bu tavrından hoşlanmamıştı. “Her zamanki gibi kaçıyor,” diye mırıldandı. Ancak İbrahim, annesinin bu sözlerini duymadı ya da duymazlıktan geldi. Simya, İbrahim’in arkasından uzun bir süre baktı. Sonunda derin bir nefes alıp onun peşinden gitmeye karar verdi. Mihriban, bu durumu fark etti ve kaşlarını çattı. “Bakalım daha ne kadar dayanacaksın,” diye sinsice düşündü. Simya, İbrahim’in ardından odalarına girdiğinde, İbrahim çoktan yastığını alıp halının üzerine uzanmıştı. Her zamanki gibi yüzünü duvara dönmüş, sessizliğe gömülmüştü. Simya, onun bu davranışına alışmıştı ama bu durum içinde garip bir rahatsızlık yaratıyordu. "Peki ya daha ne kadar böyle devam edecek?" diye düşündü. Bu evlilik, formaliteden ibaret kalması içinde garip bir huzursuzluk yatatıyordu. Özellikle de kaynanası torun isterken ve son yaşadıkları olaylardan sonra bu durum büyük bir sorundu. Ancak İbrahim, Seda meselesinden sonra mesafesini koruyarak adeta kendi duvarlarını örüyordu. Simya yatağın kenarına oturdu, bir süre İbrahim’in hareketsiz vücudunu izledi. Ona bir şeyler söylemek istedi ama boğazındaki düğüm kelimelerini engelledi. Sonunda, derin bir nefes alarak yatağa uzandı. Bu böyle günlerce devam etti. Sabah kahvaltılarında, akşam yemeklerinde sessiz bir çekişme vardı. Mihriban, her fırsatta Simya’yı küçümseyen sözler sarf ediyor, Simya ise bunlara sessiz kalıyordu. Ancak İbrahim, annesinin bu tavırlarını görmezden gelmiyordu. Annesinin her söylediği iğneleyici sözde, Simya’ı koruyan bir tavır izliyor ama yine de ısrarla ona dokunmuyordu. Geceleri ise hep aynı rutini izliyorlardı. İbrahim, halının üzerinde, Simya ise yatakta uyuyordu. Bu mesafe, ikisi arasında bir tür alışkanlık yaratmıştı. Bir akşam, Simya yatağında uzanırken, İbrahim’in derin nefeslerini dinliyordu. Onun gözlerinde kendine bakarken bir şeyler görüyordu, ama bu şeyler hem yakın hem de uzak hissettiriyordu. İbrahim, her gece halının üzerinde uyurken, kendisiyle savaş halindeydi. Simya’nın masum bakışları, kararlı sözleri ve gururlu tavırları, onu içten içe etkiliyordu. Ancak geçmişte yaptığı hatalar, onun bir hamle yapmasını engelliyordu. *"Ya onu daha fazla incitirsem ve onu kendimden daha fazla uzaklaştırırsam?"* diye düşünüyordu. Bu düşünce, onu korkutuyordu. Çünkü Simya’nın masumiyeti, İbrahim’in içindeki en karanlık tarafları bile aydınlatan bir umut ışığıydı ve onu kaybetmek istemiyordu. Bu şekilde günler geçti. Aralarındaki mesafe hem fiziksel hem de duygusal olarak sabit kalıyordu. Ancak bu sessizlik, ikisi arasında bir gerilimin yükselmesine neden oluyordu. Bu gerilim, bir noktada patlayacaktı ama ne zaman bunu İbrahim de bilmiyordu. ... Başka bir gecede; karanlık oda, yalnızca pencereden süzülen ince bir ay ışığıyla aydınlanıyordu. Gece sessizdi ama odanın içindeki hava gergin bir şekilde titreşiyordu. İbrahim, halının üzerinde sırt üstü yatmış, tavana boş gözlerle bakıyordu. Göz kapakları ağırlaşsa da zihni bir türlü uyumasına izin vermiyordu. Düşünceleri sürekli dönüp duruyordu. Simya, yatağında huzursuzca dönüyordu. İnce battaniyenin altında bir sağa bir sola kıvrılıyor, içindeki karmaşayla baş etmeye çalışıyordu. İbrahim onun hareketlerini fark edince hafifçe doğruldu ve derin bir nefes aldı. Gece, ona her zamankinden daha cesur olma fırsatı sunuyor gibiydi. “Sen de mi uyuyamadın?” dedi, sesi karanlıkta yumuşak ama derinden geldi. Simya bir an durdu. Onun sesi, sessizliği delip geçmiş ve içine bir ürperti yaymıştı. Hafifçe doğrularak başını ona çevirdi. “Evet,” dedi sessizce. “Uyku tutmadı.” İbrahim, başını yan çevirip karanlıkta onun siluetine baktı. “Neden?” diye sordu. Sesinde hem merak hem de başka bir şey vardı; adı konamayan bir sıcaklık, belki de bastırılmış bir his. Simya derin bir nefes aldı. Cümlelerini toparlamaya çalışırken İbrahim’in sorusu, boğazına düğümlenen kelimeleri zorluyordu. “Havalar soğuyor,” dedi sonunda. “Senin yerde yatmana gönlüm razı gelmiyor.” Bu sözler İbrahim’i şaşırttı. Birkaç saniye sessiz kaldı, ardından alçak bir kahkaha attı. Bu kahkaha hem ironikti hem de karanlık bir şeyler taşıyordu. Başını tekrar tavana çevirdi, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. “Haftalardır kadınsızım,” dedi bir anda. Sesi hem acı doluydu hem de bastırılmış bir arzuya işaret ediyordu. Kısa bir süre duraksadı, sonra fısıltıya yakın bir tonla devam etti, “O yatağa gelirsem olacaklardan korkuyorum.” Simya’nın kalbi bir an için yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. İbrahim’in sesi, içinde hiç bilmediği bir tondaydı. Bu ton içinde hiç bilmediği bir şeyi harekete geçirmişti. Ona baktığında gördüğü o güçlü adam, şimdi yalnızca fiziksel gücüyle değil, içindeki arzuyla da onu etkisi altına alıyordu. İbrahim, söylediklerinin etkisini anlamış gibiydi. Sessizce dönüp yüzünü halının üzerindeki yastığa gömdü. Aralarındaki mesafeyi korumak için kendini zorluyordu ama her geçen gün, özellikle de kadınsız her geçen gün, bunun daha da zorlaştığını hissediyordu. Simya, onun bu sözlerinden sonra kalbinin daha hızlı attığını hissetti. İbrahim’in dürüstlüğü ve kontrolü, ona farklı bir şekilde etkiliyordu. İçindeki sıcaklık, onu tamamen sardığında, bu duyguların altında ezilmemek için gözlerini sıkıca kapadı. Yatağın içinde kendini küçültmeye çalıştı ama o sözler, zihninde yankılanmaya devam ediyordu: *“O yatağa gelirsem olacaklardan korkuyorum.”* Simya, bir an için gözlerini açıp karanlığa baktı. Onun bu kadar dürüst olması, ona kendini daha da savunmasız hissettirmişti. Ama aynı zamanda, bu savunmasızlık içinde bir güç bulmuştu. Yavaşça battaniyenin altına sokulup gözlerini kapattı. Halının üzerinde yatarken İbrahim, kendine hakim olmak için her şeyini ortaya koyuyordu. Onun masumiyeti, kırılganlığı ve aynı zamanda o kararlı duruşu, İbrahim’i hem delicesine çekiyor hem de ondan uzak durmaya zorluyordu. *“Ona daha fazla zarar veremem.”* diye düşündü. Ancak, onun kokusu, sessiz nefes alışverişi ve yatağın içinde huzursuzca kıpırdanışı, İbrahim’in aklını başından alıyordu. Bu hisler haftalardır kadınsız kaldığı için çok daha yoğundu. Bu yüzden ona karşı koyması zorlaşıyordu. Gece, Simya’nın sonunda gözlerini kapatıp uykuya teslim olmasıyla ve İbrahim’in hâlâ halının üzerinde, gözleri açık bir şekilde derin düşüncelerle boğuşmasıyla sona erdi. Aralarındaki mesafe aynı kalmış gibi görünse de, sanki o gece her şey değişmişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD