Sabahın erken saatlerinde İbrahim, lüks aracına binerken hava henüz serin ve tazeydi. Yusuf'la her zamanki gibi ofisine gitmek için yola koyulmuştu. Aklında işler, yeni projeler ve aşiretin meseleleri vardı. Son zamanlarda evdeki karmaşa ve Simya ile olan alışılmadık evlilik düzeni, onu daha fazlasıyla yormuştu. İş, onun kaçış noktasıydı; huzuru ve kontrolü bulduğu tek yerdi.
Ofise vardığında, çalışanlar her zamanki gibi onu saygıyla selamladı. İbrahim, kısa bir baş hareketiyle karşılık vererek doğrudan odasına geçti. Masasına oturur oturmaz günün yoğun temposuna daldı. Yeni projelerin tekliflerini gözden geçiriyor, gelecek haftanın toplantılarını planlıyordu. Sert ve odaklı yüz ifadesi, çevresindeki herkese onun rahatsız edilmemesi gerektiğini net bir şekilde anlatıyordu.
Ancak ofisteki bu sakin ve düzenli hava, birkaç saat içinde yerle bir oldu. Kapıdan sert bir şekilde içeri dalan Seda’nın topuklu ayakkabısının sesleri ve öfke dolu nefesi, İbrahim’in odasında bir fırtına gibi esti. Siyah topuklu ayakkabılarını sertçe yere vuruşu, sinirini ve kararlılığını yansıtıyordu.
İbrahim, başını masadan kaldırdığında Seda’yı karşısında buldu. Yüzü kızarmış, gözleri öfkeden kısılmıştı. Elini masaya vurdu.
“Bunu nasıl yaparsın, İbrahim?” diye bağırdı Seda.
İbrahim, sakin görünmeye çalışsa da kaşları çatılmıştı. “Ne yapmışım Seda?” dedi, sesinde hafif bir sıkıntı tonuyla.
“Evlenmişsin! Bana hiçbir şey söylemeden, hiçbir açıklama yapmadan gidip evlenmişsin!” Seda’nın sesi titriyordu, ancak öfkesi sözlerinin sertliğini bastırıyordu. “Onurlu bir erkek bunu yüzüme söylerdi!”
İbrahim, sandalyesinde arkasına yaslandı ve gözlerini Seda’ya dikti. Onun bu çıkışı, son zamanlarda kendisini iyice bunaltan kıskanç tavırlarının bir devamıydı. Derin bir nefes alarak, sesini sakin ama sert bir tonda tuttu.
“Sana hesap vermek zorunda değilim, Seda,” dedi. Sözleri, odadaki havayı daha da ağırlaştırdı.
Seda, bu sözle daha da öfkelendi. “Hesap vermek zorunda değilsin, öyle mi? Peki ya beni kullanmaya hakkın var mıydı? Aylardır seninle bir şeyler yaşarken, bir gün gidip beni böyle ortada bırakacağını mı sanıyordun? Bunu hak edecek ne yaptım?”
İbrahim’in yüzü karardı. Sabrının sınırlarına gelmişti. "Seninle evlenmeyeceğimi zaten biliyordun." dedi. Seda bu cümleyle sarsıldı, evet onlarınki sadece sekse dayanan bir ilişkiydi ama bunu açıkça ifade etmesi onu incitmişti.
Ama İbrahim devam ediyordu. “Eğer böyle davranacaksan, artık aramızdaki her şeyin bitme zamanı da gelmiştir.” dedi, sesinde keskin bir kararlılıkla.
Seda, bir an durakladı. İbrahim’in bu kadar net ve duygusuz bir şekilde kestirip atacağını hiç düşünmemişti. Onun kendisine yalvaracağını, ilişkilerini devam ettirmek için uğraşacağını sanmıştı. Ama karşısındaki adam, tüm çekiciliği ve kararlılığıyla son noktayı koymuştu.
“Bunu bana yapamazsın, İbrahim,” dedi Seda, sesi hem kırgın hem de tehditkârdı. “Beni böyle kolayca silemezsin. Bunun bedelini ödeyeceksin.”
İbrahim, soğukkanlı bir şekilde yerinden kalktı. Uzun boyuyla Seda’nın karşısında dikilirken, varlığı odadaki her şeyi domine ediyordu. “Bu konuda başka bir şey söylemeyeceğim. Giderken kapıyı kapatmayı unutma.”
Seda, bu sözlerle iyice öfkelendi. “Buna pişman olacaksın, İbrahim,” dedi ve kapıyı çarparak çıktı.
Kapının sertçe kapanmasıyla birlikte odada yeniden derin bir sessizlik hâkim oldu. İbrahim, yerine oturup yüzünü ellerinin arasına aldı. Sıkıntıyla iç çekti. Seda’yı hayatına alarak hata yaptığını çok önce anlamıştı, ama o anki boşluk hissi ve aralarındaki tutku, onun bu ilişkiye devam etmesine neden olmuştu.
Şimdi, evli olduğu gerçeği ve aşiret meseleleri arasında, Seda’nın öfkesiyle uğraşmaya vakti yoktu. Zaten onun kıskançlıklarından ve kendini kontrol etmeye çalışan tavrından yorulmuştu. Kendi kendine, *“Bunu daha önce bitirmeliydim,”* diye düşündü.
Ama Seda’nın tehditkâr sözleri, zihninin bir köşesinde yankılanmaya devam ediyordu. Onun kolay kolay pes edecek biri olmadığını biliyordu.
O gün İbrahim, öfkeli bir şekilde çalışmaya devam etti. Ancak Seda’yla yaşadığı bu gerilim, dikkatini dağıtmıştı. Telefonuna kontrol etti, ama Seda’dan bir arama ya da mesaj yoktu. Bunun hem rahatlatıcı hem de endişe verici olduğunu düşündü.
Akşam saatlerine doğru İbrahim, masasındaki işlerini toparlayarak eve dönmek üzere yola koyuldu. Dışarıda karanlık çökmeye başlamıştı, ama onun zihni Seda’nın söyledikleri ve Simya ile olan alışılmadık evliliği arasında bir yerlerde sıkışıp kalmıştı.
Bu meseleler arasında denge kurmaya çalışırken, hayatındaki karmaşayı daha da derinleştiren bir döneme adım attığını bilmiyordu. Yine de, kontrolü elinde tutmak için her zamanki soğukkanlılığıyla eve doğru yola çıkmıştı.
Eve vardığında, onu bambaşka bir gerilim bekliyordu. Ama bunun için önce zihnini toparlaması gerekiyordu. Bir fırtınayı atlatmıştı, ama bir başka fırtınanın kapıdaydı.