♬
Dünün yorgunluğu üzerindeyken adımladı otobüse doğru. Uyuşuk hareketlerle günlük rutinini gerçekleştirdi ve soluğu Barış'ın yanında aldı. Onun üstünde de aynı yorgunluktan vardı. Bugün onlara iyi davranmıyordu.
Sebepsiz yere.
Kavin, Barış'ın elinin mp3 çalarının üstünde oyalandığını gördüğünde hızla elinden çekip aldı ve o an istemsizce döküldü soru dudaklarından. "Yine hikayesi olan bir şarkıyı dinleyelim mi?"
Bugün günaydınlar, nabersinler yoktu.
Bugün çokça müzik, çokça hikaye vardı.
Duyduğu soru üzerine hiç düşünmeksizin, "Dinlemeyelim," dedi Barış. Cevabı Kavin'in kaşlarını çatmasına sebep oldu ve bir an sonra anlam veremeyerek sordu. "Neden?"
Barış'ın havada asılı duran elleri keskin bir cümle kurdu sonrasında. "Üzülmeni istemiyorum."
İlk defa açık bir şekilde, dolandırmadan, kıvrandırmadan söylemişti içinden geçeni. Dün anlattığı hikayenin hüznü nasıl çökmüştü gözlerine, görmüştü. Aynı şeyi görmek istemiyordu. Onu hep o neşeli haliyle görmek istiyordu.
Kavin cümlesine şaşırsa da irdelemedi. Yüzüne yorgun bir gülümseme takındı. "Neden üzüleyim ki?"
Barış üzerindeki yorgunluğun da etkisiyle yeniden ellerini kaldırıp cümle kuracak gücü bulamadı kendinde. Genç kadının elinde tuttuğu telefonu sözsüz bir izinle aldı ve yazdı. "Üzülürsün. İnsanların acıklı hikayelerini duymak okyanus gözlerine hüznü getiriyor ve ben bunu istemiyorum. Bugün bir farklılık yapalım olur mu?"
Ekranda gözlerini gezdirdikten sonra ne kadar haklı olduğunu düşündü. Kendisi gerçekten de insanların acılarıyla hüzünleniyordu. Bunu bu kadar açık bir şekilde belli ettiğinin farkında değildi. Ya da yanındaki adam fazla dikkatliydi. Yoksa nereden bilecekti kadını böylesi derinden?
"Nasıl bir farklılık?" diye sorduğunda Barış'ın parmakları hızla dolaştı klavyede. "Her gün melankolik şarkılar dinliyoruz, bugün bir farklılık yapıp eğlenceli bir şeyler dinleyelim."
Bu fikir anında Kavin'in kafasında ampul yanmasına sebep olmuştu. Hınzırca bir gülümsemeyle kulaklığın ucunu mp3 çalardan çıkardı ve kendi telefonuna taktı. Barış merakla ne yaptığını izliyordu. Telefonundan youtube'ye girip aklına gelen şarkıyı yazdı.
Barış şarkının ismini göremeden ekranı hızla çevirmişti Kavin. Bu yüzden şarkıyı ancak sözler kulağına ulaştığında anlayabildi.
"Erik dalı gevrektir, erik dalı gevrektir
Amanın basmaya gelmez..."
Şaşkınlıkla kadına döndüğünde, onun halinden oldukça memnun olduğunu gördü. Öyleki ellerini şıklatırken, "Haydi basmaya değmez," diyerek eşlik ediyordu şarkıya. "Eller oynasın eller, diller söylesin diller..."
"Kızım sabah sabah bu enerjiyi nereden buldun sen?" diye yöneltilen sorunun ardından uyarılmıştı. "Sus bakayım!"
Bacağına yediği bastonla susmak zorunda kaldığında onu uyaran amcaya göz attı. "Şurada tek eğlencemiz var onu da böldün amcacım ya."
"Otobüsü mü buldun eğlenmek için safinaz?"
Kirli sakalı, seyrek ak saçları, zayıf bedeni ve şişe camı gözlükleri vardı amcanın. Elinde kahverengi bastonu, onunla uyumlu kahverengi keten pantolonu ve beyaz gömleğinin üstüne giydiği gri ceketiyle Kavin'e dedisini hatırlatmıştı. Onun dedesi de çatık kaşlı, asabi biriydi.
Samimiyetine inanarak safinaz kelimesine takılmamıştı.
Barış için aynı şey söylenemezdi, gülerek atmıştı hafızasının bir köşesine bu kelimeyi.
"Tamam amcacım sustum bak," dedikten sonra ağzına hayali bir fermuar çekti. Amca kendi kendine bir şeyler daha homurdanırken yanındaki genç adama döndü gülerek. "Nasıl şarkı ama?"
Barış, onun yerine gelen enerjisi sayesinde içinin huzurla dolduğunu hissetti. Gülerek başını salladı, ardından eliyle, "Harika," işareti yaptı. Daha sonra telefona yazdı. "Otobüs yerine bir düğün salonunda olsaydık daha harika olurdu tabii."
Kulaklarında hâlâ çalmakta olan şarkıyı kapattı ona hak verirken. Daha sakin, eğlenceli bir şarkı açtı. Şarkının ritmiyle ayakları da hareket halindeydi. Koca yaşlı şişko dünya dın dın dı dı dı dı dın...
Konu düğünden açılmışken hemen söze girdi Kavin. "Biliyor musun? Ben düğünleri severim. Ama öyle Çırağan Sarayı şeklinde olanları değil. Böyle mahalle arasında, davetlilerin beyaz plastik sandalyelere oturduğu, serçe parmaktan küçük dilimde pasta dağıtıldığı, sinir bozucu bir şekilde kimin ne taktığını söyleyen adamın olduğu bir düğün. Roman havasından horona, misketten halaya her çeşit oyun oynanan, gece yarısına doğru terk edilen mekan hani." Omuz silkti. "Seviyorum ilginç bir şekilde."
Barış'ın gözleri yüzünde oyalandı bir süre.
Sonrasındaysa ellerini kaldırarak sorduğu soru bir hayli tuhaftı.
"Benimle düğüne gelir misin?"
Ya da iç sesinin deyişiyle, benimle düğünümüze gelir misin?
♬