♬
"Bal şarkısının hikayesini biliyor musun?"
İlk kez kulaklığını aldığında dinledikleri şarkının bir hikayesi vardı. Kavin daha çok severdi hikayesi olan şarkıları. Bu yüzden meraklıydı bu tarz şeyleri öğrenmeye. Yanındaki adamın bilip bilmediğini öğrenmek istemişti o sabah sebepsizce. Biraz da utancını gölgelemek, konuyu dağıtmak istiyordu.
Geçen gün omzunda ondan izin almadan uyuduğunu anladığında başlamıştı utancı.
Barış'ın başını iki yana salladığını görünce anlatmaya koyuldu hemen. "Öğren öyleyse, Kaan ve Ahu'nun yaralı hikayesini... Duman grubunun şarkı yapmaya başladıkları ilk yıllar solistleri Kaan'ın uzun süreli bir ilişkisi varmış. Sevdiği bir kadın, Ahu... Yazdığı hemen her şarkıyı onun için yazarmış. Bunların içinde ona sürekli 'balım' diye seslendiği için yazdığı 'Bal' isimli şarkı da var. Anlayacağın şarkılar yazdıracak kadar büyük bir aşkmış onlarınki. Zaten bir şeyler yaşamadan dökülür mü o sözcükler ağızdan? Dökülmez. Her neyse. Gel zaman git zaman her ilişkide olduğu gibi onların ilişkisinde de tartışmalar başlamış. Her tartışmadan, kavgadan sonra gönlünü almak için ona ithafen yazdığı şarkıları söylermiş Kaan. Yine kavga ettikleri günün akşamında grup yeni albümünü tanıtmak için bir barda sahne alacakmış. Kaan sahneye çıkmış her ne kadar mutsuz olsa da, gözleri her yerde Ahu'yu arıyormuş çünkü ne olursa olsun geleceğini düşünüyormuş. Bu yüzden gönlünü almak için ona ithafen yazdığı şarkıları söylemiş tüm akşam. Kaan onun için şarkı söylerken Ahu'nun yaptığı şeyden haberi yokmuş haliyle. 'Bal' şarkısı söylenirken kulise haber gelmiş. Gelen haberi konser bitene kadar söylememişler Kaan'a. Şarkılar söylenip konser bittiğinde söyleyebilmişler ancak. Ahu o akşam evinde intihar etmiş. O günden sonra Kaan, 'Bal' şarkısını söylemeyeceğine ant içmiş çünkü şarkı ona sevdiği kadının sonsuz bir yolculuğa çıkışını hatırlatıyormuş. Bu yüzden Duman grubu o şarkıyı bir daha çalmamış konserlerinde."
Kavin susup soluklandığında üzerindeki bakışların yoğunlaştığını hissetti. Gözlerini birbirine geçirdiği ellerinden ayırıp otobüsün içinde gezdirdiğinde birkaç kişinin onu dinlediğini fark etti.
Anlam veremedi.
Barış'a dönerken alçattı sesini ve tamamladı sözlerini. "Sadece dört, beş yıl önce çıktığı bir açıkhava konserinde seyircilerin yoğun ısrarı üzerine, onlara arkasını dönerek gökyüzüne doğru kollarını açmış ve ağlayarak şarkıyı söylemiş."
Barış yalan söylemişti.
Şarkının hikayesini biliyordu ama ondan dinlemek istemişti. Sesini seviyordu. Ondan bir şeyler dinlemek, müzik dinlemek kadar iyileştiriyordu ruhunu. Anlattığı her ne kadar hüzün kokan bir hikaye olsa da... Asılan yüzüne bakarken içinin sıkıldığını hissetti. Yalan söylemese miydim acaba? diye söylendi kendi kendine. Söylemeseydi eğer hikayeyi anlatmayacak ve hüzünlenmeyecekti. Anlattığı hikaye üzerine bir yorumda da bulunamadı.
Baktı, kaldı öylece.
Kavin bu sessizliği beğenmediğinde hemen ortamı dağıttı gülerek. "Aman sonuçta her acı unutuluyor değil mi? Ölenle ölündüğü nerede görülmüş? Bu olayın üzerinden çok seneler geçmiş, o senelerde yenilen haltları magazin haberlerinde görüyoruz her gün. Herkesin hayatı kendine tabii de..."
Sözlerinin gıybete doğru kaydığını anladığında kendini frenledi.
Bu frenleyiş Barış'ın gülmesine neden olmuştu. Elini şıklatarak ona dönmesini sağladıktan sonra elleriyle birkaç cümle kurdu. "Susmana gerek yok, haklısın. İnsanoğlu bu unutur, alışır, vazgeçer ama sanırım biz erkekler daha bir şerefsiziz bu konuda."
Kavin'in kaşları çatılırken anlamadığı yeri, "Neysiniz?" diyerek sormuştu. Oysaki hemen her kelimeyi öğrendiğini düşünüyordu. Elinden gelse kursa gitme sıklığını arttırdı ama işi buna engeldi. Kendini suçlu hissetti. "Kusura bakma arada bazı kelimeleri kaçırabiliyorum."
Barış bunu hiç hesaba katmamıştı. Eliyle ensesinin dibindeki saçları iteledi. Daha sonra söylemekten vazgeçerek Kavin'e, "Boş ver," hareketinde bulundu.
Ama Kavin bu, boş verir miydi?
Asla.
"Ya hayır boş veremem, merak ederim ben. Söyle lütfen." Tek cümlelik ısrarına bakardı Barış'ın vazgeçmesi. Nitekim öyle de oldu. Başıyla onu onaylayıp telefonunu işaret etti. Hiç değilse yazarak söylerse daha rahat edecekti. Fakat Kavin izin vermedi. "Telefona ihtiyacımız yok. Harfleri tek tek göster, öyle anlarım ben."
İçinden uğraşılması zor bu kadına oflarken dışından utana sıkıla ellerini kaldırdı. Her harfin hareketini tek tek yapmaya başladığında kadının da bakışları ona göre şekilleniyordu.
Kavin büyüttüğü gözlerinin ardından sanki onu herkes anlayacakmış gibi ellerini tutup indirdi. Böylece son harfi yapmasına gerek kalmamıştı. "Yanlış görmedim değil mi?" Hayretle sorduğu sorunun cevabını beklemeden gülerek devam etti. "Sen kendinin de içinde bulunduğu topluma o kelimeyi kullandın?" Her bir sorusu onu daha çok güldürüyordu. "Alemsin Barış ya!"
Güleceğini düşünerek kurmuştu cümlelerini ama böyle güzel gülerse bir daha kurabilir miydi o cümleleri?
Üstelik elleri, hâlâ ellerinin üstündeki yerini koruyordu.
Elindeki damarlar bile heyecanla çarparken bunu anlamamasını istedi içten içe. Anlarsa gider, anlarsa kaçar, anlarsa kırılır düşünceleri döndü durdu kafasında. Böylesi kötü bir kelimenin yüreğindeki iyi şeyleri bu denli harekete getireceğini kestirememişti.
"Tüh tüh gençlik bitmiş."
Bugün arkalarında oturan kır saçlı teyze sanki onları anlamış gibi yorumda bulununca Barış utanarak önüne döndü. Kavin onu rahatlatmak için öğrenmek adına teyzeye dönerek sordu. "Ne oldu teyzem? Ne gördün ne duydun da gençliğin bittiğine karar verdin?"
Teyze, Kavin'e doğru eğilirken sessice söylendi. "Şu yanımdaki hergeleye 'oğlum kalksana ayaklarımı uzatayım ben de romatizma var' dedim, cevap bile vermedi. Görüyorsun kızım, saygısız bunlar. Gençlik bitmiş, gençlik ölmüş. Sen otobüste bir teyzene ayaklarını uzatması için yer vermeyeceksen ne diye gençsin, değil mi ama? Çok yazık çok."
Onun kendi kendine hayıflanmasını dinlerken dediği gence baktı. Lise çağlarında bir çocuğa benziyordu. Kulağında kulaklık takılıydı ki teyzeye cevap verememesinin sebebi belliydi. Duymamıştı bile.
"Kesinlikle teyzem," dedi gülerek. Barış'ın konuşmaları duyup güldüğünü görünce de içine bir ferahlık geldi. Asıl amacı buydu çünkü. Önüne döneceği sırada aklına takılan şeyle duraksadı. "Ha bu arada, senin isim neydi teyzecim?"
Kıvırcık ak saçlarını düzeltti, ellerini göğsünün altında topladı, sırtını koltuğa yaslarken gerim gerim gerildi. Bu hummalı hazırlığı bittiğinde gururlu gülümseyişi yüzünde belirmiş ve ismini söylemişti.
"Zarife."

♬