♬
"Dün ne oldu?!" diye gülerek sorarken genç adamın yanına oturdu, başladı anlatmaya. "Dün ameliyattan çıkan bir hastaya bakıyordum. Hasta bizim otobüsteki teyzeden hallice çok tatlı bir teyzeydi. Safra kesesi ameliyatı olmuştu, son tetkiklerini yapıp taburcu edecektim. Muayene ederken 'teyzecim sende guatr var mı?' diye sordum. Yanında ondan yaşça küçük bir teyze vardı, refakatçisi. O yanıtladı sorumu, 'beyinde guatr vardı' dedi. O böyle söyleyince ben de bilgilendirmek amacıyla, 'guatr beyinde olmaz, boyundaki bir bezin büyümesidir, yanlış biliyorsunuz' dedim. Refakatçi teyze güldü o halime. Sonra 'yok kızım onu biliyorum, ben onun beyi Hasan'ı kastettim, onda guatr vardı' dedi. O böyle söyleyince dank etti bana. Bey derken eşini kastediyordu. Baya güldük. Bir görsen, çok şeker insanlardı."
Başından geçen olayı hevesle anlatıp gülerken genç adamın onu hayran bakışlarla dinlediğinin farkında değildi.
Anısını anlatmayı bitirdiğinde aklına gelmişti. "Ay ben günaydın demeyi unuttum," diye panikle söylendikten sonra gülümsedi. "Günaydın."
Gözlerini kapatıp açarak günaydınını aldı Barış.
"Sence teyzeler çok salak olduğumu düşünmüş müdür?"
Kaşlarını çatarak başını iki yana salladı. Ardından dayanamayıp ellerini kaldırdı, "Eminim onlar da benim gibi senin çok zeki olduğunu düşünmüşlerdir," dedi işaret diliyle.
"Ya," diye mırıldandı Kavin utanırken. "Teşekkür ederim." Yeri gelmişken de hemen konuyu çevirdi. "Neden hep işaret diliyle konuşmuyoruz? Bak ben çoğu şeyi öğrendim. İstersen telefona yazmakla uğraşma."
Kavin ona, işaret diliyle konuşmanın gayet normal bir şey olduğunu, bundan çekinmemesi gerektiğini anlatmaya çalışıyordu fakat Barış yine bildiğinden şaşmadı.
Başını iki yana salladı.
O da bugünlük daha fazla üstelemedi.
"O zaman parmaklarına kuvvet," deyip telefonunu çıkardı ve ona uzattı. "Hadi bana biraz kendinden bahset. Ne iş yapıyorsun mesela? Ya da çalışmıyor da hâlâ okuyor musun? Hım bunun gibi şeyler işte. Yaz hadi!"
Bugün enerjisi oldukça yüksek olan bu kadına yetişmesi zor olacaktı ama yine de bundan şikayetçi olmadı. Onu onaylayarak telefonu aldı, bir şeyler yazıp geri uzattı.
"Çalışıyorum. Kendi kafemde garsonluk yapıyorum. Kazadan sonra üniversite okumayı bıraktım. Okusaydım da bir baltaya sap olamazdım zaten. Maalesef herkes sizin gibi havalı bir meslek sahibi olamıyor Kavin Hanım."
Yazdığı cümlelere gülerek döndü ona. "Emin ol söylendiği kadar havalı değil." Telefonunu kilitleyip cebine attı. "Hem seninki daha havalı bence. Kendi kafen var. Vay be. Düşünsene, çalıştığın yerin sahibisin. Allah'ım çok havalı!"
Adam, genç kadının konuşurken farkında olmadan yaptığı mimikleri gülerek izledi.
"Garsonluk yaptığınıza göre oldukça alçak gönüllü birisi olmalısınız bayım," diyerek latifede bulundu. Barış başıyla onu onaylarken Kavin onun tercümanı oldu. "Estağfurullah, estağfurullah."
Gülüşlerinin desibeli arttığında otobüstekiler tarafından uyarılmışlardı.
"Lak lak yapmak için mekan değişikliğine gitmemiz gerekebilir," diyerek etraftakilere huzursuz bir bakış attı. "Gülmek güzel şey, ne diye rahatsız oluyorlarsa?"
Barış'ın sessizliğini fark edip sustu. O sesini duyurarak değil, gözleri ışıldayarak gülerdi. Bunu fark etmelerine rağmen 'sus' ikazında bulunan herkesin kalbini söküp 'arada bunu kullan!' diye bağırmak istedi.
Ama yapmadı.
Neyse derdi o hep. Neyse bu seferlik de duymazdan geleyim...
İçine atardı.
İstemezdi Barış'ın onun gibi olmasını. İçine atmasın, en azından ona yansıtsın isterdi.
Gözlerinin önüne düşen kulaklığı gördüğünde düşüncelerini susturarak aldı ona uzatılan kulaklığı. Barış ona verdiği kulaklığın ardından diğerini de kendi kulağına taktı ve şarkı açtı.
Şarkı sözleri kulaklarına dolarken adamın gözleri de aklı da kadında takılı kaldı.
Ne güzel güldün o akşam bana...

♬