1- Kader Gecesi
Bu bölüm +18 konuşmalar içerir!
Büyük ve loş yatak odasında yalnızdım. Balkona açılan büyük pencerelerden birisi açıktı ve içeri gecenin hafif esintisi girip tülleri dalgalandırıyordu. Üzerimde daracık ve derin dekolteli kan kırmızısı bir elbiseyle ayakta duruyor ve korkudan titreyen ellerimi sıkarak derin nefesler almaya çalışırken her an içeri girecek adamı kaygıyla bekliyordum. Elbise gibi buraya getirilmek de benim seçimim değildi. Ama alacağım parayı hak etmek için bunu yapmaya mecbur bırakılmıştım. Beni odaya gözü kapalı getiren koruma,
‘’Patron birazdan gelecek, burada bekle.’’ deyip göz bağımı çıkarmadan gitmişti. O gittikten birkaç dakika sonra içeride hiç ses olmadığını anladığımda bağı biraz yukarı kaydırıp odaya göz atmıştım. Aslında yapmamalıydım ama nasıl bir yerde olduğumu deli gibi bilmek istiyordum. Hızla pencerelerden dışarı baktım ve ışıklandırılmış epey geniş bir bahçede gezinen birçok silahlı adam görünce daha da korkmaya başladım.
Etrafta başka binalara dair hiçbir işaret ışığı yoktu. Her neredeysem yerleşim yerlerinden uzak olma ihtimali yüksekti. Beni seçen adamı görmüştüm, bizzat onun tarafından seçilmiştim ama beni onunla buraya getirecek araca biner binmez adam gözümü bağlamıştı. O andan itibaren de gözlerimde hala bandaj vardı. Fahişe değildim, o hayır, böyle bir şeye kalkışacak kadar aklı havada biri de değildim aslında ama buradaydım işte. Hayatın insanı sürükleyebileceği en saçma durumlardan birinin tam göbeğindeydim. Alacağım paraya ihtiyacım olmasa hayatına birçok genç kadın gibi sıradan şeylerle devam eden, etmek isteyen biriydim.
İçerisi çok sessizdi ve sert zeminde duyduğum ayakkabı sesleri giderek yaklaşıyordu. Göz bağımı kapatıp geniş yatağın ucunda ayakta kalmaya devam ettim. Göz bağımı kaydırıp oldukça geniş olan odaya göz attığım kısacık sürede bulunduğum evin zenginliğinin bir kısmını kavrama şansım olmuştu. Duvarlardaki tablolardan perdelere, yatağın mobilyasından örtüsüne, halılardan diğer tüm dekora her şey ama her şey lükstü. Patronum buraya getirilmeden önce beni uyarmıştı,
‘’Çok zengin ve nüfuslu bir adam tarafından seçildin. Sakın hata yapma, sakın müşteriyi kızdırma. Ne istiyorsa yap. İşini yaptığında paranı sana nakit olarak verecek. Müşterini memnun edersen, bakarsın yine seni ister ve iyi para kazanmaya devam edersin. Anladın mı?’’ Başka çarem mi vardı, anlamak zorundaydım. Ancak bu gece hizmet edeceğim adamın ne adını, ne de ne iş yaptığını bilmiyordum. Ancak dışarıdaki silahlı adamlara ve tüm bu gizliliğe bakarak hiç de normal bir adam olmadığına iyice emin olmuştum. Müşterim yaşça benden epey büyük bir mafya babası falandı muhtemelen. Böyle korumalarla dolu bir evde yaşadığına göre tekinsiz işlerle uğraşıyordu. Kısa saçlı, geniş kare suratlı ve sert görünüşlü bir adamdı. Yüzüne çok bakamamıştım ama gördüğüm kadarıyla beni ürkütmeye yetmişti tipi. Yanında incecik ve kırılgan bir dal gibi kalacaktım. Ya da altında mı demeliydim.
Bakireydim ve sadece bir tek kişiyle sevgili olmuştum o güne kadar. O da yurt dışında yaşayabilmek için bir başka kadınla evlenmeyi tercih edip, aşk, sevgi ve diğer tüm güzel duyguları benimle birlikte kenara bırakıp gitmişti. Kendimi kandırılmış, kullanılmış ve çöp gibi atılmış hissederek geçirdiğim iki yıl boyunca da kimseye güvenmeyip gönül işlerini rafa kaldırmıştım. Kimsenin aşk veya sevgiye değer verdiği yoktu çünkü, varsa yoksa seks ve menfaat alışverişine dönmüştü ilişkiler. Şuan yapacağım şey de iğrençti evet ama en azından kimse kimseyi kandırmıyordu. Kimse diğerine hayatının geri kalanında yanında olacağını ve hep onu seveceğini söylemiyordu. İşte tam olarak bu yüzden bu gece bu korku kapanında bu kızıl elbiseyle bir fahişe gibi görünüyor ama bir bakire gibi titriyordum. Çünkü hem bir fahişe, hem de ürkek bir genç kadındım aynı anda.
Ayakkabı sesi içinde bulunduğum odanın kapısında durmuştu. Kapı açılırken nefesim kesilmeye başlamıştı. Gözümdeki bandaj yüzünden karanlık olan görüşüm, korkudan daha da koyulaşmış, kesif bir hal almıştı. Kapı tekrar kapandığında kalbim titredi. Ama bir sevgiliyi beklemenin heyecanından değil, tanımadığım bir adamın canımı yakma ihtimalinin korkusundan. Önce ahşap zemine bırakılan birkaç eşyanın seslerini duydum. Ardından iskarpinler tam benim önümde durunca derin bir nefes aldım ve tırnaklarım istemsizce avuç içlerime battı.
‘’Ürkek ve narin.’’ Sesi tok ve kendinden emindi. Daha önce tam benim yerimde kaç genç kadınla aynı şeyi yaşamış olabileceğini tahmin bile edemezdim. Kaba elinin işaret parmağı yanağıma dokununca yerimde irkildim. Güldü ve beklenmedik şekilde dudaklarıma saldırdı. İçki kokan ince dudaklı ağzı benim daha kalın dudaklarımı yenmeye çalışır gibi saldırıyordu. Zevk almak şöyle dursun, tiksinmemek için kendimi tutmaya çalışıyordum. Aniden beni arkamda duran yatağa sırt üstü attığında ufak bir çığlık attım. Sarsılmıştım.
‘’İstediğin kadar bağırabilirsin, ister acıdan, ister zevkten. Kimse gelmez güzelim. Sabaha kadar benimsin, o yüzden sana yapacaklarımdan zevk almaya bak. Paran da komodinin üstündeki çantada. Yani hizmetinin karşılığını fazlasıyla alacaksın fıstık. ’’ Konuşursam bana kızacağından korkuyordum. Canımı yakacağını mı kast etmişti? Yapabilirdi, o kadar para ödedikten sonra buna hakkı olduğunu düşünebilirdi. Kalbim giderek daha hızlı atarken bacaklarımı iki yana ayırdı ve bir fermuar sesi duydum.
‘’Seni küçük bakire orospu! Şimdi daracık amını patlatana kadar sikeceğim seni! Bağırta bağırta hem de!’’ Korkudan inledim ve bacaklarımı toplamak istedim ama izin vermedi. Güçlü elleri iki bacağımı kendi bedeninin yanlarında tutarken üstüme abandı ve bir eliyle elbisemin kısa eteğini belime doğru sıyırdı. Tül kilodumu çekiştirirken hayvan gibi hırlıyordu. Korkudan bayılmamak ve bağırmamak için öyle direniyordum ki.
‘’Tam bir fahişe kıyafeti. Sana da çok yakıştı orospu. Çok beğendim seni görür görmez! Bu gece seni bol bol sikeceğim o yüzden.’’ İşini hallederken konuşuyordu ve giderek daha fazla iğrendiriyordu kendisinden. Kilodumu çekip çıkardığında korkulan anın gelip çattığını anlayıp, canım az acısın diye dua etmeye başlamıştım. Fakat içimden bir ses hiç de öyle olmayacağını söylüyordu.
‘’Bandajı çıkar sürtük! Seni nasıl siktiğimi gör! İlk erkeğinin yüzünü asla unutma. Hatta çok hoşuma gidersen seni tekrar alırım koynuma.’’ diye kükredi ansızın. Korkudan titriyordum ama denilene itiraz edemedim. Onu görmek korkunç olacaktı ama görmeden başıma ne gelecek bilmeden beklemek daha büyük bir azaptı. Bandajı yavaşça sıyırdım gözümden. Gözüm içerideki loş duvar lambalarının aydınlığına alışırken tepemde dikilen iri adamın iğrenç yüzüyle karşılaştım. Bana pis pis ve arzuyla sırıtıyordu.
Çığlık atmamak için çarşafları ağzıma tıkayacaktım neredeyse. Korku ve tiksinmeyle karışık mide bulandırıcı bir his kapladı bedenimi. Elbise hala üzerimdeydi ama dar eteği belime kadar sıyrılmış, beyaz bacaklarım kasıklarımla birlikte meydana çıkmıştı. Üstelik kilodum da adamın elindeydi ve onu kokluyordu. Öyle utanmıştım ki kadınlığım onun gözleri önünde ulu orta açıkta diye, gözlerimi kapatmak istedim.
‘’Bana bak! Gözünü kapatma sakın.’’ Deyip bacak arama yerleşti yeniden. Eliyle erkeklik organını tutuyor ve içime girmek için hazırlıyordu. Oysa ben kupkuruydum ve o iri organı içime almam çok zordu bu şekilde. Lakin bunun onun için önemli olduğunu sanmıyordum. Canımı yaka yaka girecekti içime. Bacaklarımı tutup beni kendine çekti ve tam üzerime uzanıp içime girmek üzereyken gözlerimi istemsizce sıkarak kapattım. Ama üzerime yığılan ağır beden beklediğim gibi canımı yakarak içime girmedi. Hareket de etmedi. Kısa, boğuk bir ses dışında bir şey de söylemedi. Kafası göğsüme yapışmıştı ve nefes almamı zorlaştırıyordu.
Neler olduğunu anlamak için gözlerimi yavaşça açtığımda ikinci bir şok dalgası yaşadım. Demin bana küfürler eden ve şimdi üstüme hareketsiz yığılan iğrenç herifin yerinde, ayakta başka bir adam duruyordu. Uzun boyluydu, siyahlar içindeydi ve yüzünde sadece gözlerini görebildiğim bir maske vardı. Dahası elindeki silahı bana doğrultmuştu. Kararsız görünüyor ve bana dikkatle bakıyordu. Nerden çıkmıştı birden anlamamıştım.
‘’Lütfen.’’ Diyebildim sadece zor duyulan bir sesle ama devamını getiremedim. ’Beni öldürme.’ Diyemedim. İşaret parmağını dudaklarına götürüp, ‘sus’ işareti yaptı. Silah hala bana dönükken nasıl ses çıkarabilirdim zaten. Ama yaşadığım korkudan bağırmamak da çok zordu.
‘’Sessiz kalırsan sana zarar vermeyeceğim. Kımıldama ve sesini çıkarma.’’ Dedi fısıltı gibi bir sesle. Kafamı onaylar şekilde salladım. Az önce tecavüze uğramaktan korkuyordum, şimdi de öldürülmekten. Kötü bir halden başka kötü bir hale düşmüştüm.
Üzerimdeki ölü bedeni ustalıkla kaldırıp yatağa yüz üstü yatırdı. Bacaklarım açık ve yarı çıplak kaldığımda beni o şekilde gördüğünü farz ederek utanıp toparlanmaya çalıştım. Dar eteği zorlukla aşağı kaydırırken yanımdaki ölü bedenden de uzaklaşma refleksiyle yataktan zıplamıştım. Altımda kilot yoktu ve kendimi çıplak hissediyordum buz yüzden. Bir yandan üstümde kan var mı diye bakınırken, bir yandan da kilodumu arıyordum ki maskeli adamın bana dikkatle baktığını fark ettim. Yerimde donup kaldım. Silah bana doğru durmuyordu ama adam bir katildi ve beni çıplak elle bile öldürebilirdi istese. Uzun boylu, silah kamuflajlar içinde bile atletik bedenli olduğu belli bir adamdı. Tek eliyle beni havaya kaldırabilecek türden yani. Yutkundum.
Bir şey demeden kilodumu yerden alıp bana uzattı. Çamaşırı eldivenli elinden alırken yüzüne bakamadım. Tanımadığım bir adam bana bakarken nasıl giyecektim çamaşırımı? Kilot elimde öylece beklediğimi anlayınca,
‘’Çabuk giy.’’ Dedi ve cesedin yanına geçti. Katil ama nazik bir katil, diye geçirdim aklımdan. Bu iyi bir şey miydi? Beni hala öldürmemiş, aksine çamaşırımı giyerken mahremiyet sağlamak için bana izin vermişti diye düşünürken gördüğüm manzarayla neredeyse çığlık atacaktım yeniden. Katil, öldürdüğü adamın elini bilekten kesiyordu. Yatak örtüsü kan içinde kalmıştı. Midem ağzıma gelmişti ve elimi ağzıma götürüp diğer tarafa dönmüştüm kusmamak için.
‘’Sessiz ol, buna mecburum.’’ Dedi ruhsuz bir sesle. Kestiği eli siyah bir poşete koyduktan sonra cesedin üstüne bir şey bıraktı. Loş aydınlıkta üstünde kızıl çiçek olan bir karta benzetmiştim ama uzun süre bakamamıştım tiksintiden. Yanıma gelip kulağıma eğildi,
‘’Yerinde olsam banyoya girip duş alır ve çıkınca adamı bu şekilde bulmuş gibi çığlık atarım. Hayatta kalmak istiyorsan dediğimi yap.’’ Balkon kapısına süzülürken kafamda çakan şimşeklerle hareket edip yetiştim ona ve koluna sarılıp,
‘’Lütfen beni burada bırakma.’’ Dedim. Şaşırmış gibi gözlerime baktı. Çok güzel koyu kahve gözleri vardı. Fazla güzel hem de.
‘’Seni götüremem, kırmızı bir kıyafetle hem de.’’
‘’Lütfen, ölmek istemiyorum.’’ Dedim ağlamaya başlayarak. Bir saniye düşündü ve,
‘’Lanet olsun, tamam.’’ dedi.