Oradan çıkmak istiyorsam o lanet fahişe elbisesinden kurtulmam gerektiğini hemen anladım. Maskeli iri kurtarıcımın, ya da belki beni kanıt bırakmamak için öldürecek olan katilimin fikrini değiştirmesine fırsat vermemek için aniden elbiseyi üzerimden sıyırdım ve seksi çamaşırlarımla yarı çıplak kaldım.
‘’Ne yapıyorsun?’’ dedi sert ama zor duyulan bir sesle. Loş ışıkta gözlerinin bedenime bakmamak için direndiğini fark etmiştim. Eh adam da haklıydı, önünde güzel sayılacak bir vücutla oldukça seksi çamaşırlar içinde bir kadın duruyordu. Belki de onu baştan çıkarmaya çalışacağımı düşünmüş ve şaşırmıştı.
‘’Lütfen bekle.’’
Utanma duygumu bir tarafa atıp, daha önce odada yalnız kaldığımda fark ettiğim giysi dolabına koştum. Hemen kapaklarını açıp bana uygun bir kıyafet aradım. Dolaptaki bütün kıyafetler erkekler içindi ama umurumda değildi. Koyu renk bir tişört, yine koyu renk bir eşofman takımı bulunca hazine bulmuş gibi sevinip anında geçirdim üstüme. Tişört kalçamın altına inerken, eşofman belimden düşmesin diye ipini sonuna kadar sıkmak zorunda kaldım. Üstünün kapşonlusunu da giydiğimde siyahlara bürünmüştüm. Tek sorun ayakkabılarım topukluydu ve onlarla gezemezdim. Mecburen çıplak ayakla kaçacağımı düşünüyordum ki odanın kapısını kilitleyip yanıma gelen maskeli adam çekmeceleri karıştırıp birkaç çift çorap buldu.
‘’Bunları üst üste giy ayağına.’’ dedi. Hızlıca dediğini yaptım. Ayakkabı gibi olmasa da çıplak ayaktan iyiydi elbette.
Son olarak geberen pisliğin yatağın yanındaki komodinin üzerine bıraktığı çantaya kaydı gözüm. Param onun içindeydi büyük ihtimalle. Siyah karton çantayı kapıp içine bakınca para destelerini gördüm ve yanılmadığımı anlamanın hevesiyle paraları kapşonlunun derin ceplerine tıktım.
‘’Hazırım.’’ Dediğimde,
‘’Profesyonel çalışıyorsun, paranı almadan çıkmıyorsun.’’ Dedi iğneleyen bir sesle. Ters bir şey dememek için kendimi zor tutarak,
‘’Sence bu pisliğin içine keyfimden mi düştüm?’’ Sesim biraz sert çıkmış olmalı ki bir an göz göze kaldık meydan okurcasına. Adamla aramda garip bir samimiyet mi kurulmuştu son birkaç dakikada, bana mı öyle geliyordu bilmiyordum ama ne düşündüyse,
‘’Dışarıda adam çok, dikkatlerini dağıttığımda balkondan ineceğiz. Paralarını düşürürsen geri dönüp alamazsın. Bana ayak bağı olursan ben de seni almak için dönmem. Anlaştık mı?’’
‘’Geride kalmayacağım.’’ Dedim saçma bir özgüvenle. Ne bok yediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir beladan kaçayım derken başka bir belaya mı düşüyordum? Bu adam beni buradan çıkarınca bana ne yapacaktı? Sadece kaçmayı düşünürken tüm bu soruları göz ardı ediyordum.
‘’Burada dur, ben hadi, dediğimde yerde eğilerek ilerleyip balkonun sol ucuna geçeceksin. Oradan ineceğiz.’’ Aşağı nasıl ineceğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu ama sormaya da çekiniyordum. Beni geride bırakır diye ödüm patlıyordu.
Telefonunu çıkarıp ekranında birkaç işlem yaptı. Bir metre yakınındaydım ve dikkatle onu izliyordum. Kısa bir an bana döndü ve,
‘’Bir patlama olacak, sakın korkup bağırma. Duydun mu?’’ dedi emrivaki bir tonda. Kafamla onayladım. Baş parmağıyla bir butona bastıktan birkaç saniye sonra bahçenin sağ ucunda bir patlama sesi duyuldu. Ses o kadar şiddetliydi ki önümüzdeki pencereler şangırdayınca irkilip neredeyse bağıracakken elini son anda ağzıma kapattı. Kocaman eli ağzımda kapalıyken göz göze geldik bir kez daha. Şimdi daha yakındı yüzü bana. Gözleri gerçekten çok güzeldi. Bir katile yakışmayacak kadar güzel hem de.
Dışardan gelen bağırışlar ve köpek havlamaları arasında telefonundan bir kez daha işlem yaptı. Yakınlarda bir yerden bir patlama sesi daha duyulduğunda ağzıma kapattığı elini çekti yavaşça ve,
‘’Gidiyoruz.’’ Deyip kolumdan tuttu. Balkonun zeminine eğilip onu takip ederek emekledim. Patlamanın etkisiyle çıkan yangınların aydınlığı vuruyordu etrafa. Korumalar bağırıp çağırarak sağa sola koşturuyordu. Kurtarıcım ya da katil mi demeliyim bilemediğim iri adam beni büyük balkonun sol ucuna götürdüğünde belinden bir şey çıkarıp balkonun sağlam korkuluklarına bir çengel taktı. Ardından kafasını hafifçe kaldırıp sağı solu gözetledi ve en uygun zamanda beni kaldırıp belimden tuttu.
‘’Sakın bağırma, seni indireceğim.’’ Cevap vermemi beklemeden iri bedeninden uzanan kaslı koluyla belime sarıldı ve birlikte korkulukların diğer tarafına tırmandık. Çok yüksekte olmadığımız için şükrediyor ve ne yaptığını biliyor olsun diye de dua ediyordum. Gecenin gürültülü karanlığı içinde beni aşağı indirdiğinde çıplak ayaklarım taş döşemeye değerken derin bir nefes aldım. Köşedeki ağacın gölgesine saklandık ve bana,
‘’Şuradaki duvara koşacağız. Ben koş deyince.’’ Deyip telefonunu çıkardı ve bir tuşa daha bastığında kulakları sağır eden bir gürültüyle üçüncü bir patlama daha duyuldu.
‘’Koş.’’ Deyip kolumdan tuttu ve beni gösterdiği bahçe duvarına sürüklercesine koşturdu. Bir ağaç daha geçtik ve duvara vardık. Geriye dönüp bakmaya korkuyordum. Beni tuttuğu gibi duvara tırmandırdı. Sarmaşıklara tutunarak kendimi duvarın üstüne çekerken popomdan destekleyip ittirdi. Elleri kalçama değdiğinde o kadar garip hissettim ki tacizle tahrik arasında bir karmaşa yaşadım. Ama o hiç aldırmadan kendisi de yanıma çıktı. İri bedenine rağmen o kadar çevik hareket ediyordu ki hayretle ona baktığımı görünce,
‘’Duvara çıkmak konusunda fena sayılmam.’’ Dedi muzip bir sesle.
‘’Epey profesyonelsin. Yükünü almadan çıkmıyorsun.’’ Dedim ben de kendimi ima ederek muzip bir şekilde.
‘’Seni orada bırakmadığım için pişman etmemeye bak beni.’’
‘’Sözünden çıkmam. Yeter ki gidelim buradan.’’
‘’Birazdan her tarafı arayacaklar. Birkaç dakika içerisinde kaybolmamız lazım. Yolun altından ormana ineceğiz. Ayağında ayakkabı olmadan zor olacak, haberin olsun.’’ Dudağımı ısırdım, ormanda ayaklarım gerçekten mahvolacaklardı. Ama artık geriye dönemezdim, ayaklarımın yaralanması, beynime kurşun yiyip bir çukura atılmaktan iyiydi. Hoş, yanımdakinin de aynı şeyi yapmayacağının garantisi yoktu ki. Yüzünü görmemiştim ama yine de riske girmek istemeyip beni götürdüğü ormanda öldürecekti belki de. Bir an tereddüt edip,
‘’Ben ormana girmesem? Kendim kaçarım bir şekilde. Sana daha fazla yük olmak istemiyorum.’’ Dedim.
‘’Beş yüz metre gidemeden bulurlar seni. Ve bil bakalım bu şekilde kaçtığın için ne düşünürler?’’ Dudağımı ısırdım. Haklıydı muhtemelen.
‘’Kolumu tut, duvardan indireceğim seni.’’ Dediğini yaptım ve beni indirip kendisi de atladı aşağıya. Karanlıktaydık. Elimi tuttu.
‘’Bu taraftan.’’ Deyip beni sürüklemeye başladı yeniden. İnsan sesleri daha yakınlardan geliyor, köpekler havlıyordu.
‘’Cesedi bulmuş olabilirler. Veya bulmak üzeredirler. Koş.’’ Yoldan geçip ağaçlık bir yere daldık. Yerdeki taşlar ve ağaç dalları ayaklarıma batıyordu. Canım yandıkça ahlıyor, ufluyordum. Birden durdu ve beklenmedik bir şekilde beni sırtına attı.
‘’Ne yapıyorsun?’’ dedim hayretle.
‘’İkimizin kıçını kurtarmaya çalışıyorum.’’ Beni bir çuval gibi omzunda taşırken ağaç dalları omuzlarıma ya da ayaklarıma çarpıyordu ara sıra. Güçlü tutuşuyla pek sıkıntı çekmeden ilerliyordu. Biraz yokuş aşağı indikten sonra tekrar tırmanışa geçtik.
‘’Kaç kilosun sen?’’
‘’55.’’
‘’Emin misin?’’ dedi.
‘’Tamam belki 58 falan. Boyum uzun çünkü.’’ Diye açıklama yaparken,
‘’Hayır, bence popon büyük. Ve en az 60 kilosun.’’ Dedi nefesini sertçe savurup. Beni kilotla görmüştü. Demek ki incelemişti popomu.
‘’58!’’ dedim inatla. ‘’Ayrıca bence büyük falan değil. En azından dolgu yok, doğal hali.’’ İçinde bulunduğumuz durum düşünülürse yaptığımız popo muhabbeti trajikomikti. Yoğun stresten mi saçmalıyorduk ikimiz de acaba?
‘’Allahtan dolgu yok. Ben dolgulu kadınları kaçırmayı tercih etmiyorum çünkü. Doğal popoluları tercih ediyorum.’’ Nerdeyse kahkaha atacaktım. Onun yerine kıkırdadığımda, popoma bir şaplak attı ve beni yere indirdi.
‘’Ölmemeyi başarırsan rejim yap!’’ dedi nefes nefese.
‘’Kilomdan memnunum ben tamam mı?’’
‘’Belli. Adam da zaten bayılmış seni görünce. Kafasına sıkmasam kim bilir napacaktı sana.’’ Birden utançtan bir ateş dalgası hücum etti yüzüme. Demek duymuştu o sapığın dediklerini. Hatta belki baca aramı bile görmüştü.
‘’Beni de öldürecek misin?’’ dedim ürkek bir sesle. Karanlığın içindeydik ama gece göğünde parlayan dolunayın ışığı hafiften belli ediyordu siluetini. Önümde dikiliyordu geceden daha karanlık kılığıyla. Bir an gözleri parladı ay ışığı değince.
‘’O koca kıçınla seni buraya kadar taşımadan oracıkta öldürmek varken mi?’’
‘’Haklısın. Hem seninle kaçtığım için artık beni de arıyorlardır. Suç ortağın oldum. Evime gidemem.’’
‘’Ailen?’’ diye sordu.
‘’Ailem yok.’’ Bunu söylemem ne kadar doğruydu acaba? Hemen toparladım.
‘’Ev arkadaşımla kalıyorum. Gidersem onun da başına bela olurum. Ama kimliğim, telefonum falan da hep evde. Ne yapacağım ben şimdi ya?’’
‘’Bilmiyorum, evine gidip eşyalarını alır, cebindeki paralarla bir şeyler yaparsın artık.’’
‘’Beni ortada mı bırakacaksın öylece? Ya beni bulurlarsa? Polis de peşime düşer zaten. Otelde de kalamam.’’
‘’Kızım bunları bana mı sordun bu işe bulaşırken? Seni peşimde götüremem. Fahişelik yapmak çocuk oyuncağı mı sandın sen?’’
‘’Ben fahişe değilim!’’
‘’Ciddi misin?’’ Sesinde bariz bir alay vardı.
‘’Nasıl göründüğünü biliyorum, yani yaptığım şey fahişelik evet ama ben…’’Sustum. İlk kez yapacaktım, bakireyim, desem inanacak mıydı? Hem böyle bir şeyi yapma sebebimi de bilmiyordu, umurunda da olmazdı muhtemelen.
‘’Ne olduğunla ilgilenmiyorum tamam mı? Seni oradan çıkardım ve evine bırakıp yoluma gideceğim. Gerisi sana kalmış.’’
‘’Peki.’’ Dedim kırık dökük bir sesle. Yürümeye devam edip bir düzlüğe çıktık. Bir ağacın altındaki motosikleti çıkarıp,
‘’Arkama bin. Fazla vaktimiz yok.’’ dedi. Az sonra ağaçlıklı bir yolda başımda bir kaskla ona tutunmuş halde gidiyorduk. Evimi tarif ettim ve gece devam ederken sokağıma vardık. Ona ev arkadaşım var diye yalan söylemiştim, yalnız yaşıyordum. Kimsem kalmamıştı hayatta. Anneannem birkaç ay önce vefat etmiş, sürtük teyzem babamın ev almam için verdiği paralarla kayıplara karışmıştı. Kredi kartı borçlarım ve beni terk edip Avrupa’ya giden şerefsiz eski sevgilim için çektiğim kredi ödemeleri yüzünden gırtlağıma kadar borç içindeydim. Bu gece yaşadığım tüm rezillik de düştüğüm çıkmaz yüzündendi.
Apartmanıma yaklaşırken birden motoru durdurdu. Evimin önünde bir hareketlilik vardı. Bir siyah cip bekliyordu apartmanın önünde ve apartmanın kapısından içeri üç adam girerken görmüştük.
‘’Evine gelmişler.’’ Dedi.
‘’Adresi o şerefsiz patronum vermiştir! Ne yapacağım şimdi?’’ dedim telaşla.
‘’Ev arkadaşın evde miydi?’’
‘’Hayır, bu gece evde değildi.’’ Dedim yalan söyleyerek.
‘’Gitmelerini bekleyelim. Sonra girer kimliğini ve eşyanı alırsın hızlıca. Artık burası senin için güvenilir değil.’’ Motoru bir sokak arasına park etti. Beklemeye başladık. Yaklaşık yirmi dakika sonra adamlar evden çıktılar ve cipe binip gittiler. Ama biz hemen çıkmadık yerimizden. Gelen giden olmadığını görünce,
‘’Sana beş dakika vereceğim, sakın oyalanma. Tekrar birileri gelebilir.’’
‘’Beni bekleyeceksin değil mi kapıda?’’ dedim sanki hayatta artık tutunacağım tek kişi oymuş gibi. Derin bir nefes savurdu geceye.
‘’Bekleyeceğim koca popolu. Hadi çabuk’’