Sabah çok zor oluyor o gece bana. Aslında bir yanım da sabah hiç olmasın diye fısıldıyor bana. Okuluma gitmek için sabırsızım, evet ama dünkü yakışıklılık anıtının beni görüp tanımasından da çekiniyorum. Bizimkileri uğurladıktan sonra şöyle bir dolandım yurtta, tanımaya çalıştım her yeri ama canım sıkkın. Odama döndüm sonra ve odamda hala yalnızım, diğer üç kızın ne zaman geleceğini merak ediyorum. Eşyalarımı bile tam yerleştirmedim, bir isteksizlik hali çıktı bende. Ve bu öylesine anlamsız ki! O kadar yıl ve ay buraya gelmek için uğraş didin, gel ama işte pek de istediğim gibi olmadı. Neyse, bundan sonrası düşlediğim gibi olsun! Valizimden kıyafet seçiyorum, bunları bugün dönünce mutlaka yerleştirmeliyim, yoksa kırış kırış olacaklar hatta olmaya başlamışlar bile. Çok beğenerek aldığım jeanlerden birini ve üzerime yapışan bir tişört seçiyorum kendime. Hızla giyiniyorum, hafif kısa ve göbeğimi açıkta bırakan beyaz tişörtüm harika, o da yeni alıp da hiç giymediklerimden. Son alışverişim geliyor aklıma, neredeyse bizimkileri kurutmuşum. Olsun ya çalışıyorlar, kazanırlar! Bunlar benim yeni yaşamım için çok önemli, güzel ve bakımlı görünmeliyim. Çantamdam çıkardığım ufak aynanın ayak kısmını açıp önümdeki geniş masaya yerleştiriyorum, saçlarımı fırçalıyorum ama bugün nedense onları toplamak istiyorum. Makyaj çantamdan süslü bir lastik toka alıyorum, bu da yeni. Hafif parlak simleri var. Gür kızıl saçlarımı at kuyruğu olarak topluyorum yüksekçe. Cılızlığıma rağmen saçtan yana epey şanslıyım. Topladığım saçlarım alevden dalgalar halinde omzuma dökülüyor. Dün çocuğun üzerine çıkardığımda saçım açıktı, bugün değişik olması daha iyi. Makyaj çantamı açıyorum ama abartmamaya kararlıyım. Hafifçe yanaklarımı renklendiriyorum, bir de ruj sürüyorum ve hazırım! Çantamı alıyorum. İçinde küçük bir not defteri, kalem, cüzdan , telefon gibi gerekli eşyalarım var sadece ve çıkıyorum odadan. Hava çok sıcak! Kantine uğrayıp kutuda bir buzlu çay alıyorum. Çantam omzumda, içeceğim elimde turist havasında yürüyorum bakına bakına. Ama çıkmadan önce kapıdaki görevliye fakültemi söyleyip ondan nasıl gideceğimi öğreniyorum. Yarı özel yurdumdan çıkıyorum ve bana edilen tarife göre bir miktar yürüyorum. Hava oldukça hoş, her yer yaşıtlarımla dolu. Dünkü bozulan moralim bir anda eski formuna kavuşuyor. Erken çıktığım için zamanım bol, gezine gezine, etrafımı keşfede keşfede yürüyorum. Soğuk çayımı bitiriyorum bu arada, kutusunu çöp kutusuna atıp dönünce fark ediyorum giriş kapısını. Oradan ringe biniyorum ve son durağım Hukuk Fakültesi olacak, kalbim göğsüme sığmıyor. İlerlemeye başlıyoruz,öyle güzel ki kampüs! Bir an nereye bakacağımı şaşırıyorum. Renk renk, cıvıl cıvıl. Oh be sonunda aile hakimiyetindeki lisenin esaret günlerini ardımda bırakıyorum. Her ne kadar ağaçlık olsa da hafiften bir bozkır havası buluyorum burada. Ama ülkenin belli başlı üniversitelerinden birinde olmak oldukça keyifli. Hukuk fakültesine yakın bir durakta iniyorum nihayet. Ağzım açık ringten iniyorum. Şöyle bir karşıdan bakıyorum alıcı gözüyle fakülteme. Dört yılım burada geçecek eğer okulu uzatmazsam tabii! Büyülü bir dünyaya adım atıyor gibi yürüyorum giriş kapısına doğru. Merdivenleri çıkıyorum titreyen bacaklarımla. Gördüklerim benim gibi rahat ve spor tarzda giyinmiş, bu yüzden tercihimden memnun kalıyorum. Elimdeki kağıda bakıyorum ilk dersin sınıfını bulmak için, sonra gözüm duvarlardaki ufak tabelalara kayıyor, onları okuya okuya sınıfımı buluyorum, zor olmuyor benim için. İçeri girdiğim an bir kalabalığın ortasına düşüyorum adeta. Ve bu kalabalıkta kimseyi tanımıyorum. Ezik bir ruh hali içinde uygun gördüğüm bir köşeye çekilip oturuyorum ve çevremdeki insanları incelemeye başlıyorum. Kendimi çok yalnız hissetmekten de geri kalmıyorum bu arada. Öne, sağa,sola bakarken arkama dönmeyi akıl ediyorum. Ve tam arkama benim gibi bir kızın oturduğunu görüyorum. Kıvırcık saçlı, zayıf, esmer bir kızcağız. O da benim gibi boş boş bakınıyor etrafına. İçimden bir his beni ona itiyor ve tatlı bir gülümsemeyle ona:
-''Merhaba, ben Gizem!'' diyorum.
O kız da sanki ummadık anda bir dosta rastlamış gibi bana aynı gülüşle karşılık veriyor:
-''Memnun oldum, ben Melisa!''
-''Hiç kimseyi tanımıyorum.'' derken bir parça korkum anlaşılıyor sesimden.
-''Ben de aynı şekilde ama artık biz tanıştık ve her yeri beraber keşfedebiliriz.''
-''Ben İstanbul'dan geldim. Sen? Şey pardon, sen dedim ama...''
-''Hiç sıkıntı değil! Ben de Ankara'dan geldim.''
-''Sen de yanılmıyorsam ailenden uzakta bir yer istedin.''
-''Aha ha ha, aynen öyle!'' diyor Melisa.
-''Çok ortak yönümüz var, çok iyi arkadaş olacağız diye düşünüyorum.''
-''Bende de aynı his var. Saçların ne kadar güzel!''
-''Gerçekten mi?'' diye soran Gizem şaşkın.
-''Evet, hiç böyle parlak bir kızıl renk görmedim daha önce, çok havalı duruyor! Doğal rengi değil mi? Neden öyle şaşırdın?''
-''Doğal hali. Ben hiç sevmiyorum. Her yerde göze batıyor, böyle daha ılıman bir saç rengi tercih ederim.''
-''Yok yok, sakın elleme, sana çok yakışıyor, böyle biraz yabancılara benziyorsun.''
-''Deme ya! Çok hoşuma gitti bu sözlerin, sağ ol, bana bir öz güven verdi desem yanlış olmaz. Teşekkür ederim güzel düşüncelerin için''
-''Rica ederim, sadece gerçekleri söyledim. Ben yalan söylemeyi beceremiyorum biliyor musun?''
-''Aaaa! Çok ilginç!''
-''Evet, yalan söylemeye kalkıştığımda sanki böyle çarpılıyorum, tuhaf bir şeyler oluyor bana, gözlerim şaşılaşıyor sanki.''
-''Aha ha ha! Kusura bakma güldüm ama bana çok değişik geldi. Ben çok darda kaldığımda yalan söylersem yüzüm saçlarımın rengiyle bir oluyor. Demek herkesin belirtisi ayrı aha ha ha!''
Melisa:
-''Ben kampüsün girişindeki yarı özel yurtta kalıyorum. Sen?''
-''Aaaaa! Ben de orada kalıyorum, 503 numaralı odada.''
-''Ben de 501! Oha aynı yurtta ve aynı kattayız! Evren bizi bir araya getirmiş, ne güzel!''
Gizem:
-''Bir şeye dikkat ettin mi?''
-''Yooo!''
-''Sınıftaki erkek öğrencilere bakıyorum da bir tane bile yakışıklı göremiyorum.''
Melisa da gözlerini etrafta gezdiriyor ve onu onaylıyor:
-''Haklısın, ben de göremedim.''
-''Ama dün yurda yerleşirken bir tane gördüm ki anlatamam! Zalımın oğlu, o kadar yakışıklı nasıl oldun sen dedim içimden.''
Melisa, heyecanla atılıyor:
-''Konuşabildin mi onunla?''
-''Hayır.'' diyen Gizem, yeniden dünkü kötü olayı hatırlıyor.
-''Acaba hangi bölümde?''
-''Bilmem, sabah gelirken değil onu, ona benzer birini dahi görmedim. Ama şimdilik beni görmese daha iyi.''
Melisa, soran bakışlarla atıyor Gizem'e ve Gizem devamını getirmek zorunda olduğunu duyumsuyor:
-''Pek iyi değildi ilk karşılaşmamız. Beni yol tutar. Dün de öyle oldu. Bir de üzerine aşırı heyecan eklenince ben midemde ne varsa çıkardım.''
-''Aaaaaa! Yakışıklının önünde mi?''
-''Evet.''
-''Yaa çok üzüldüm, talihsizliğe bak!''
-''Ama o benden habersin geçip gidecekken oldu her şey bir anda, ben yere doğru eğildim ister istemez. Sanıyorum yüzümü görmedi ama saçlarım kesin onun da dikkatini çekmiştir.''
-''Bir şey diyemiyorum, hayırlısı!''
-''Hem tek kızıl saçlı kız ben değilim herhalde bu kampüste!''
-''Ben sabah gelirken senin renginde kimseyi görmedim.''diyen Melisa acı gerçeği söyler gibi.
-''Neyse ya! Unutur o! Onun için dedim biraz zaman geçsin diye. Bu arada ben de çevrede incelemelerime davam ederim.''
Melisa, soruyor:
-''Şimdiki dersimiz ne acaba?''
-''Ben baktım, Ana Yasa Hukuku.''
-''Güzel!''
Bu konuşmaların ardından, gayet ciddi, orta yaşlı bir bey dersimize giriyor. Temel seviyesinde olduğumuz için her şeye yabancıyız doğal olarak. Dinliyoruz arkadaşımla ve kısa notlar alıyoruz. Ders boyunca sınıftaki kalabalıktan çıt çıkmıyor neredeyse. Öğleye kadar Melisa ile derslere devam ediyoruz. Kantin, kütüphane gibi önemli birimlerin yerlerini öğreniyoruz. Okul çıkışı da hemen yurda dönmek istemiyoruz. Kampüsten çıkıp civarı keşfetmeye başlıyoruz, amacımız güzel bir kafede takılmak. Kısa sürede aradığımızı buluyoruz, girişimciler her ihtiyacı düşünmüş. Melisa ile havalı bir şekilde mekana girip köşede bir masaya yerleşiyoruz. Şirin, açık havada, bahçe tarzı. İki tane ıce latte sipariş ediyoruz. Sevincimden yerimde duramıyorum çünkü ortam düşlediğimden de güzel. Melisa da benim gibi. Konuşuyoruz, iyi arkadaş olacağımızdan eminim onunla. Esmer, kıvırcık siyah saçlı, ufak tefek, oldukça şirin ve içten bir kız. Kanım hemen ısınıyor ona ki bunu herkese karşı hissetmem. Arkamdan bir takım yüksek sesli konuşmalar gelmeye başlıyor. Kaş göz işaretleri ile Melisa'ya ne olduğunu soruyorum. Melisa bana eğilerek konuşuyor:
-''Kalabalık bir grup geldi, hepsi erkek!''
-''Yaaa!'' diyorum hoşnut bir sesle.
Melisa, anlatmaya devam ediyor:
-''Sekiz kişiler, hepsi de kaslı falan ha!''
-''Ay dayanamıyorum, ben de görmek istiyorum ama şimdi birden dönüp bakarsam da yersiz olur. Anlat anlat sen!''
-''Vallahi hepsinin gideri var ama içlerinde bir tanesi bambaşka! Senin tabirin ile yakışıklılık anıtı olarak dikilebilir!''
-''Ayyy meraktan çatlayacağım! Belli etmeden telefonunla bir fotoğraflarını çek ve bana göster ne olur!''
-''Olur mu? Anlarlarsa rezil oluruz!''
-''Yok bir şey olmaz! Haydiii!''
Melisa, telefonunu eline alıyor, sanki bir şey arıyor gibi, ardından hafifçe kaldırıyor telefonu ve düğmeye basıyor, o anda patlayan flaş herkesin bakışlarını üzerimize çekiyor. Ben, bir şey yok havasını vermek için latte içiyor gibi yapmak istiyorum, elim bardaklara çarpıyor ve bir anda her yer latte oluyor. Yerin yarılmasını istiyorum o an içine girebilmek için. Yapabileceğimiz en iyi şey bir an evvel buradan kalkıp gitmek. İkimiz de bir şey olmamış gibi, çantalarımızın içinde bir şeyler arıyor gibi, başımız eğik kasaya yaklaşıyoruz. Kırmızı yüzlerimiz ile hesabı ödeyip kaçarcasına çıkıyoruz mekandan. Arkamızdan yükselen kahkahaları duyuyoruz, neredeyse göz mesafesinden çıkmak için koşacağız. Kaçışan deli tavuklara benzediğimize eminim. Uzun süre konuşmadan hızlı hızlı yürüyoruz ve sonunda nefes nefese bir ağacın altında duruyoruz.
Ben:
-''Bittim ben, çok yoruldum!'' diyorum tıkanmış halde.
-''Ay ben de! Nefesim tıkanıyor! Gel bak şu karşıda bir bank var, oraya oturalım!''
Hemen gidip banka bırakıyoruz kendimizi. Neden sonra aklıma geliyor ve konuşuyorum:
-''Şu fotoğrafı göstersene bana!''
Melisa, açıyor fotoğrafı.
-''Aaaa! Bu o! Üzerine çıkardığım çocuk! Kahretsin ya, umarım beni tanımamıştır!''
-''Tanısa senden yana dik dik bakardı, onlar kendi alemlerinde bir sohbete dalmışlardı.''
-''Ta ki senin flaşın patlayana kadar! Ay çok utanç verici!''
-''Evet, çok kötü hissettim, ben flaşı kapalı sanıyordum ama değilmiş.''
Gülüyorum ve konuşuyorum:
-''Farkında mısın? Beraber ilk maceramızı yaşadık aha ha ha!''
-''Evetttt! Bak yurda gidince üzerimizi değiştirip kantinde buluşalım ve bu fotoğraftakilerin kritiğini yapalım diyorum!'' diye bir öneri getiriyor Melisa.
-''Bence harika bir şey olur! Ama dediğim kadar yok mu? Bu kadar yakışıklı olmaya hakkı yok!''
Melisa:
-''Dediğin kadar var. ben onun yanında oturan gence bayıldım!''
-''Haydi çabucak gidelim de incelememize başlayalım!''
-''Koş kızzz! Yine heyecan yaptım senin gibi!'' diyen Melisa elimden tutup adeta beni sürüklüyor yurdun merdivenlerine doğru. Çok çılgın hissediyorum ikimizi de! Bir aşktan sonra en güzel şey kafa dengi bir arkadaştır. İşte o arkadaşın Melisa olduğuna inanıyorum.Bize şaşkın şaşkın yönelen bakışlara aldırmadan katımıza yöneliyoruz. İçimden saçma da olsa beni mutlu eden cümleler geçiyor. Bekle beni harika genç, bu kadar bekledin az daha bekle! Aşkın geliyorrrr!