BÖLÜM 1: CELEBRITY MAN
Durumu sessizce kabul edip her şeyi normalleştirmişim. Karşılığında mutluluğuma mal olmuş bir sessizlik ve kabulleniş.
Check in yaptırıp geldiğim için uçağın kalkmasına kısa zaman kalması çok da umurumda değildi. Bu yolculuğu kafamı rahatlatmak için yapıyordum ve şu andan itibaren kafamı meşgul edecek hiçbir sorunu kabul etmiyorum. Şimdiye kadar kafama taktığım küçük meseleler bir araya gelip koca bir dağ oldular ve ben çok uzun zamandır o dağın altında eziliyorum. İşin kötü tarafı ne kadar ezildiğimi görememiş olmam. Durumu sessizce kabul edip her şeyi normalleştirmişim. Karşılığında mutluluğuma mal olmuş bir sessizlik ve kabulleniş.
Elimden kaçıp giden yıllarıma üzülüyorum. Geride yaşanamamış bir gençlik bırakmışım. Üzülüyorum, üzüldüm ve bitirdim kafamda bu mağdur kızla ilgili bütün hayal kırıklıklarını. Yarınlarımı da benzer pişmanlıklarla geçirmemek adına burada son veriyorum hayıflanmaya. Ve önüme bakıyorum. Önümde hala yaşanmayı bekleyen bir hayat var. Nefes aldığım sürece hala güzelleştirme şansımın olduğu bir hayat.
İşte bu kararlılıkla çıkıyorum bu yolculuğa. Artık son noktaya geldiğimi hissettiğim anda izlediğim bir film benim için de hala geç olmadığını hatırlattı. Bahsettiğim film Demet Akbağ’ın başrolü oynadığı “Nadide Hayat” filmi. Hayatının yarısını çoktan geride bırakmış bir kadının, gençliğinde ailesi uğruna vazgeçtiği hayallerini gerçekleştirmek için 50 yaşından sonra yarıda bıraktığı okuluna geri dönmesi ve hep hayalini kurduğu dalışı yaparken, hayalleri için gittiği yolun doğru olduğunu anlatan kaplumbağayı görmesinin hikayesi anlatılıyor filmde.
Yaşın ne olursa olsun nefes aldığın ve kalbinin attığını hissettiğin her an sana verilmiş yeni bir şanstır. Sen bu şansı istediğin şekilde kullanabilir ve hayatını istediğin şekilde kurgulayabilirsin. Bu hikaye senin hikayen; başrolde sensin, senaristte. Hikayeyi istediğin gibi şekillendirebilir, istediğin kişileri başrole koyabilirsin. Bu büyük bir güç. Bu güçten cesaret alarak vira Bismillah demek ve tam gaz yol almak lazım. Çünkü bu hayatı sadece bir kez yaşama şansımız var.
Havaalanına geldim ve büyük boy bir kahve aldım kendime. Sadece yirmi dakika sonra hayallerime doğru ilk yola adım atmış olacağım. Senelerin tozu var üstümde. Silkelenmek ve temizlenmek istiyorum bütün tozlarımdan. Hep kendimi garantide hissetme ihtiyacıyla, kazandığım paraları biriktirmeye çabaladım. Benim kullanmaya kıyamadığım ve hep gelecek diye umut ettiğim güzel günlerde harcama beklentisiyle biriktirdiğim paraları artık harcamaya karar verdim. Kendim için harcamaya karar verdim. Çünkü biriktirdiklerimin önemli bir kısmını sevdiğimi sandığım adama kaptırmıştım malum. Şimdi bir başkasını düşünmeden, harcanmayı hak edecek günlerin gelmesini beklemeden bugün harcayacağım bu paraları, kendim için harcayacağım. Çünkü bin bir emekle kazandığım bu paraları ağız tadıyla yemeyi herkesten çok ben hak ediyorum.
İşte bu müthiş yeni bonkör halimle kendime hemen sosyal medyada hep önüme düşen yerlerden biri olan Yediburunlar’a gitmek için uçak bileti aldım, tabii ki business class aldım biletimi. Yeni hayatımda bunu deneyimlemeden olmazdı. Sonra hemen resimlerde gördüğüm o muhteşem manzarayı kuşbakışı gören butik otelden rezervasyon yaptırdım. Evet, alışkın olduğum otellere göre hayli pahalıydı ama olsun, bana değer. Yılların acısını çıkaracağım bu tatilde. O çok da sevmediğim işimden bir ay izin aldım. Döner miyim, döndüğümde aynı işe devam eder miyim ne yaparım bilmiyorum. Şimdilik bir ay olarak aldım izni, devamının nasıl olacağına keyfim karar verecek. Otel rezervasyonunu da açık uçlu olarak yaptırdım. Butik bir otel olduğu ve hayli popüler olduğu için böylesi bir rezervasyona çok da sıcak bakmadılar, ama sezon henüz tam olarak açılmadığı için kabul ettiler. Bir ay kadar sonra olsa bir gün için bile yer bulmak çok kolay olmayacaktır ama şu an otel de ilçe de sakin olduğu için rahatlıkla yer buldum. Neyse, ben bugüne bakıyorum. Bir ay sonram da, bir gün sonram kadar belirsiz artık benim. Hayatı daha fazla ıskalamaya niyetim yok. Her gün sadece “bugünümü” yaşayacağım. Anın tadına varmak ve anlık istek ve ihtiyaçlarıma göre yön vermek istiyorum hayatıma. Bu yüzden yanıma çok fazla eşya almadım, ihtiyaç oldukça alırım diye düşünüyorum. Cep telefonu, bilgisayar, bir defter, eski anılara tanıklık eden fotoğraf makinem ve kalemlerim bir sırt çantasını doldururken ufak boy askılı bir valize de çok yer kaplamayacak ince kıyafetler ve birkaç parça şal aldım. Şallar benim olmazsa olmazım, mahrum kaldığım sarılma ihtiyacımı onlara sarmalanarak gideriyorum. Ayağımdaki spor ayakkabı dışında bir de sandalet aldım yanıma. Yüklerimden arınmak için çıktığım bu yolda eşyaların yük olmasını istemiyorum. Cici kızlar gibi çek çekli bir valiz de olsun istemedim özellikle. Sığdırabilsem tek bir sırt çantası çok daha keyifli olurdu benim için, ama şimdilik bu kadarı da fena bir gelişme değil. Çok istesem de kitap almadım yanıma bu sefer. Benim gibi kitap kurdu birinin bundan vazgeçmesi çok büyük adım. Ancak seçemedim, onlarca kitap alsam yanıma yine de eksik kalacaktı. O yüzden kalbim sızlasa da kitapsız çıkıyorum bu yolculuğa. Hem zaten elektronik kitaplarım kayıtlı telefonda ve bilgisayarda. Ayrıca gideceğim otelin şirin bir kütüphanesi olduğunu da görmüştüm. Eskiden olsa tek defterle yetinmezdim, kat kat kıyafet alırdım yanıma, yedek piller, farklı kombinler için ikiden fazla ayakkabı, kol çantaları, takılar, parfümler, kremler… Off, kocaman bir valizle söylene söylene gidiyor olurdum. Bu halim çok hoşuma gitti, tabii şimdilik. Umarım keşkelere fırsat verecek ihtiyaçlar hissetmem.
Kahvemi yudumlarken yanımda bir kitap olsaydı diye geçirdim içimden. Ama hayatı izlemek istiyorum biraz. Benim içinde kaybolduğum zaman başkaları için nasıl akıyor durup görmek istedim. Birçoklarının yaptığı gibi dışarıyı izlemek yerine ben kontrol noktasına görecek şekilde oturdum. Henüz kendi vedamın ağırlığını üzerimden atamamışken başkalarının veda hikayelerine tanık olmak iyi gelebilir umuduyla izlemeye koyuldum. Uçağın kapıları yeni açılmıştı. Ama ben kahvemi son yudumuna kadar keyifle içip öyle kalkacaktım yerimden. Birkaç veda sahnesine daha tanık olmak istiyordum, ya da aceleci insanların neye acele ettiklerine bakıyordum telaşsız bir sükûnetle.
Benim sakinliğimin aksine kontrol noktasında bir hareketlilik yaşanmaya başladı. Genç kızların yüzündeki heyecana bakılırsa yeni yetme popçulardan biri havalı bir giriş yapmış gibiydi alana. Kalabalığın arasından kendisine uzanan ellere dokunarak kontrol ve güvenlik noktasını aşan adam havalı bir veda için arkasını döndüğünde kızların şapşal tepkileri bende bir gülümsemeye sebep oldu. Yaşları yirminin altında diye tahmin ettiğim kızların heyecanlı halleri bana kendi aptal zamanlarımı hatırlattı. Birkaç saniye önce gülümseten sahne şimdi durup dururken sinirlendirmişti beni. Zavallı küçükler hayatta kendilerinden daha değerli kimsenin olamayacağının ve o çok sevdiklerini sandıkları adamlar (!) için hiçbir şey ifade etmeyeceklerinin henüz farkında değiller. Kim için bu tepkileri verdiklerini bilmiyorum ve merak de etmiyorum. Bu kızların heveslerini kendi çıkarları için kullanan bir erkeğin kıymete değer olmadığını düşünerek kalktım yerimden. Bu sahnenin beni daha fazla sinirlendirmesini istemediğim için yavaş adımlarla uçağa doğru hareket etmeye başladım.
Girişte karşılayan hosteslere bakıp ne güzel kızlar diye geçirdim içimden. Hostesliğin neden bu kadar popüler olduğunu hiç anlayabilmiş değilim. Normalden biraz daha fazla kazandırdığını duymuştum ama hizmet sektörünün bu kadar güçlü bir tercih yaratması bende şaşkınlık yaratıyor. Sık seyahat etmek mi cazip geliyor acaba insanlara? Neyse, benim tercih edeceğim bir şey olmadığı için üzerine çok da düşünmeme gerek yok. Nazik karşılamaları hoşuma gitti. Ama bana gösterdikleri sevimli gülücükten çok daha büyüğünün arka taraftan gelmekte olan birine gösterilmekte olduğu ve birbirlerini dürterek heyecanlarını yansıttıkları da gözümden kaçmadı. Neyse bu da beni ilgilendirmezdi. Ben business class ıma bakarım bu saatten sonra.
Uçağın ön tarafında yer alan koltuğuma ilerledim. Sırt çantamı üst tarafa yerleştirdikten sonra cam kenarından seçtiğim geniş deri koltuğa yerleştim. Sonradan aklıma gelince kalkıp sırt çantasından defterimi aldım. Telefona yazmak yerine deftere yazmak istedim, daha iyi hissettiriyor böylesi. Henüz yanımdaki koltuğun sahibi gelmemişti ama arka taraftan küçük nidalar gelmeye başlamıştı. Lounge ta beklerken duyduğum kıkırdaşmalar ve heyecanlı fısıltılar burada da duyulmaya başladığına göre demek ki o sevimsiz celebrity bu uçakta diye geçirdim içimden. Ve sonra yine bana ne kozumu kullandım hayata karşı. Üstümde inanılmaz bir rahatlık vardı. Her şeyden ve herkesten bana ne anımdaydım adeta. Böyle bir aşaması varmış demek ki hayatın, bu aşamaya bu kadar geç ulaşmış olduğuma üzüldüm hafiften.
Defterimi açıp bu büyük anı not ettim hemen. Önce tarihi ve mekânı yazdım,
7 Nisan 2025/ Muğla uçağı “ Her şeye bana ne diyecek gücü bütün hücrelerimde hissediyorum ve umurumda olan tek şey keyfim."
Yolculuk başlasın bakalım, hayatımda açılacak yeni yollar için hazırım ve heyecanlıyım.