1.
Sahil kenarında güneşin ısıttığı kayalıklarda oturup gevrek atarken martılara, hayallere dalıp dalıp gidiyordum. Üniversite son sınıfın son günlerini yaşadığım bu Haziran ayında mezuniyetime az buçuk kala hem buruk hem de mutluydum.
Gizem'in çağrısını görünce yüzümü buruşturdum. Okulun kaşarı aynı zamanda aile dostumuz İşsiz ailesinin biricik şımarık kızı...
"Efendim Gizem, sabah sabah hayırdır?"
"Sana da günaydın Mehir. Güne seninle daha doğrusu sevgilinle başlamak çok keyifliymiş."
"Ne saçmalıyorsun Gizem?"
"Veli diyorum... Biricik sevgilin şu an benim yatağımda uyuyor. Fotoğraf atsam shop dersin, eminim. Kendi gözlerinle görmek istersen eğer aşk yuvamızın konumunu atıyorum.”
Attığı konuma bakıp gitmekle kalmak arasında kararsız kaldım. Duygularım alınmış gibiydi. Adeta kaskatı kesilmiştim. Ani bir kararla gitmeye karar verdim.
***
Zile basmak için uzandığımda kapının aralık olduğunu fark ettim. İçeri girip kahkaha seslerine doğru ilerlerken Veli'nin "Çok güzelsin bebeğim, aklımı başımdan alıyorsun," dediğini duydum.
Gizem şuh bir kahkaha atarken artık görüş alanımdaydı iki şerefsizlik abidesi. "Sende benim aklımı başımdan alıyorsun tatlım."
Şu an gördüğüm manzarayı midem kaldırmadığı için anlatmıyorum. Döndüm aynaya baktım, güzelliğime gölge düşüren boynuzlarımı söküp onlara monte etmeye karar verdim ama kendi yöntemlerimle.
İçeriye adım atar atmaz Gizem ile göz göze geldik. Onun zaferle parıldayan bakışlarına tezat olarak 'Eyvah! Basıldık!' lafı gerçekten çok inandırıcıydı.
"Me... me... me..." kekelemeye başlayan sevgilime duamdır. ‘
“Mehir diyeme bir daha inşallah. Rezil kepaze!”
"Bak tamamen yanlış anladın, ben şey yapıyordum. Gizem'in dişine bi şey takılmıştı da..."
İstemsizce kahkaha attım. Aldatıldıktan sonra histerik gülme durumu değildi. İçten bir gülüş bazen günü kurtarabiliyordu. Kendimi ciddiyete davet ettikten sonra Veli'nin yüzüne alayla baktım. "Hayatım boyunca duyduğum en ahmakça açıklama, bravo!"
"Tamam, kabul ediyorum. Seni ilk defa aldatıyorum ama bir daha..."
"Haa şöyle bi halt yiyorsan o haltı yedim de. Yediğin haltta bi şeye benzese neyse..."
Gizem üstüne alınıp kaşlarını çattı. "Fazla uzattın Mehir, terbiyesizlik yapmadan gerçeği kabullenip gidersen sevinirim."
"Ahh canım, seni üzdüm mü yoksa? Ama sen beni yanlış anladın. Ben buraya özel davetinle geldiğim için elbette kibar olacağım. Hem senin saçını yolup ağzına tıkmak benim karakterime aykırı, ben senin gibi çirkeflik nedir bilmem ki. Aaaa bu arada sen benim eskilerimi seviyordun değil mi? Neydi adı ya, lisedeyken hani benden yol alınca senin kapı açtığın biri vardı. Sarışın bi şeydi hani... Selim miydi adı? Yok yok Salim... Aman neyse sonuçta eskim..."
"Kes artık!" Gizem elini kaldırıp bana tokat atmaya niyetlendiği anda gülümseyip tekmeyi karnına gömdüm. Topuklu ayakkabım midesini delmemiştir umarım.
"Mehir, sen ne yaptın?"
"Evet ya ben ne yaptım? Asıl tekmeyi sen hak ediyorsun." Bacak arasına tekmeyi gömdüğümde bir daha o pipisinin iş görememesini diledim.
Veli yerde iki büklüm kıvranırken ikisini başbaşa bırakıp kapıya doğru iki adım attığımda "Gitme! Ben sadece seni seviyorum! Senden asla vazgeçmeyeceğim Mehir! Bu hatamı sana unutturana dek, benden kaçışın olmayacak,” diye haykırdı. Beni boynuzlarken aklı neredeydi acaba.
“Siktir git ameka!”
***