Efe oturduğu yerden babasına bakıyordu. Koray Şahin oğluna hayatının şakasını yapıyor olmalıydı. Çünkü söylediklerinin başka bir açıklaması olamazdı. Koca bir eşek şakasından başka bir şey değildi. Sabah Berfin ile yaşananlardan sonra evden çıkıp gitmişti. Babasının telefonuyla geri gelmiş ve tüm gerginliğinin üstüne onun söyledikleri aldığı en harika haber değildi.
Gülerek “Baba şaka yapıyor olmalısın” dediğinde babası kollarını göğsünde birleştirip “Hayır, gayet ciddiyim oğlum” dedi. Efe kaşlarını kaldırdı. İmdat beklercesine annesine baktı. Annesi omuz silkip “Babanla bu seyahate çıkmayı çok istiyoruz” dedi.
Efe yutkundu. İleride oyun parkında oynayan Ege’ye kaydı gözleri. Tekrar yutkundu. “Anne, baba sizi çok iyi anlıyorum. Ama lütfen ya, ben” derken kendini gösterdi. “Ve bir çocuk” diyerek kardeşini gösterirken “bakmak ne alaka ya” diye tamamladı sözlerini.
“Yıllardır ülke ülke gezdin ağzımızı açıp tek kelime etmedik Efe. Senden ilk defa bir şey istiyoruz. Ege ile sürekli ilgilenmene gerek yok. Bakıcısı zaten burada olacak. Arada bir kardeşine göz kulak olman yeterli”
“Deniz var. Deniz neden ilgilenmiyor?”
“Kardeşin yoğun bir şekilde çalışıyor Efe, üstelik kafası geleceği ile ilgili yeterince karışık. Onun bu süreçte sadece geleceğine odaklanmasını istiyorum”
Efe ofladı. Kabul etmekten başka çaresi görünmüyordu. Benim kafam yeterince karışık değilmiş gibi diye düşündü. Ne yapacağımı bilemeyen asıl benim! Âşık olduğum kadın kardeşin dediğim adamı seviyor. Dün gece ona sahip oldum ama kendimi başkasına ait olan bir şeyi çalmış gibi hissediyorum. Ve onu aşağılamaktan da geri durmadım. Efe bunları düşünürken hayatının en büyük hatasını yapmış gibi hissediyordu.
“Tamam kabul etmekten başka çarem var mı ki?” diye homurdandıktan sonra ayağa kalktı. O sıra Deniz dışarı çıkmak için hazırlanmış aşağı iniyordu. Abisine bakmadan anne ile babasına “Ben hastaneye gidiyorum. Bu akşam nöbetim var” dedi. Deniz uzmanlığını Jinekolog olarak yapmayı istiyordu ama uzmanlığa kadar özel hastanede stajyer doktor olarak görev yapıyordu. Yaz tatilinde de hastaneden ayrılmak istememişti. Hastanenin başhekimi aile dostları Ahmet Bey onun çalışmasına müsaade ediyordu.
Annesi “Deniz çok ağır tempoda çalışıyorsun. Ahmet Bey ile bunu konuşmalısın” dediğinde Deniz “Anne bu tempoyu ben istedim. İnan bana böylesi benim için daha iyi” dedi. Tek istediği başarılı bir doktor olmaktı. Kısa süre acilde çalışmak ise ona tecrübe kazandırıyordu. Amerika’ya gitmeden önce kendini yeterince geliştirmek istiyordu.
Çıkmak için arkasını döndüğünde Efe “Ben seni bırakayım” diyerek yerinden kalkıp peşinden geldi. “Gerek yok arabam var” diye cevap verirken sesindeki sertliğe engel olmaya çalıştı ama başaramadı.
Efe ısrarla “Ben seni bırakırım. Arkamızdan korumanın biri de arabanı getirir. Konuşmalıyız” dediğinde Deniz sesini çıkartmadı.
Birlikte otoparka ilerlediler. Efe’nin pikabına bindiklerinde Deniz yüzünü camdan dışarı çevirmişti. Efe iç çekerek “Deniz, sabah duyduğun şeyler sandığın gibi değil” dediğinde Deniz “Ne duyduğumun ne sandığımın bir önemi yok. Bir kadının kalbini iyileşmeyecek derecede kırdığını biliyorum” dedi.
Bu sözlerle Efe’nin göğsü sıkıştı. Efe homurdanırcasına “Emin ol Berfin önemsememiştir bile” dediğinde Deniz hızla ona baktı. Efe ona bakıp önüne döndü. Deniz’in gözlerinde bariz bir öfke vardı. “Kendini böylemi kandırıyorsun abi. Onun bunu umursamayacağını düşünerek mi kendini avutuyorsun”
Efe direksiyonu sıkarken “Hiçbir şey bilmiyorsun. Kendimi kandırmıyorum. Öyle olduğunu biliyorum” dedi.
Deniz bir şey diyecek gibi ağzını açtı ama hızla kapattı. Berfin’e bir söz vermişti. Bu sabah gördüklerini kimseye anlatamazdı. Kalın kafalı abisinin aklını başına getirmeyi çok istese de yapamazdı. Berfin’in ne hissettiğini çok iyi biliyordu. Kendisi yıllar önce aynı şeyleri hissetmiş tekrar ayağa kalkması zaman almıştı.
Deniz cevap vermediğinde Efe “Nöbetin saat kaçta?” diye sordu. “Saat beşte” cevabını aldığında hayretle “Neden bu kadar erken gidiyorsun?” diye sordu. Deniz omuz silkerken “Daha erken çalışmaya başlıyorum” diye cevap verdi.
Efe “O zaman benimle bir şeyler yemeye vaktin var” dediğinde Deniz “Kahvaltı yaptım” diye karşı çıktı.
“Ama ben yapmadım. Üstelik çok açım. Kardeşimi çok özledim ve bana kızgın olsa da onunla vakit geçirmek istiyorum”
Deniz itiraz etmediğinde Efe arabayı Barış’ın restoranına doğru sürdü. Oraya vardıklarında Barış da az önce gelmiş sert bir kahve içerek ayıkmaya çalışıyordu. Efe ile Deniz’in geldiğini görünce onları karşıladı. Özel bölümdeki masaların birine kadar onlara eşlik ederken Deniz “Ne oldu sana böyle” diye sordu.
Barış yüzünü sıvazlayıp “Yok bir şey akşam fazla kaçırmışım” diye cevap verdiğinde Efe “Bütün gece sizi göremedim” dedi.
Barış da onların yanına otururken “Hira ile konuşmamız gerekiyordu. Ondan sonra da eve geçip biraz dağıtmışım” dedi. Dün geceden sonra kendisini yeterince yenilmiş hissediyordu. Az önce aldığı telefon ise onu tamamen dağıtmıştı. Mira arayarak akşama Cenk’in yemeğe geleceğini, Hira ile evlilik tarihlerini konuşacaklarını söylemişti. Şuan istediği tek şey eline bir şişe viski alıp unutana kadar içmekti.
“Sorun ne?” diye sonra Deniz’in sorduğu soruyu normalde olsa cevaplamazdı ama içindekileri birine anlatma isteğiyle dolup taşıyordu.
“Cenk dallaması evlenme teklif etmiş” dediğinde Efe “Hira’nın sevgilisi mi var?” diye sordu.
Barış iç çekti. “Evet beş aydır sülük gibi yapıştı bırakmıyor”
“Vay be beş ayda evlenme mi teklif etmiş. Adam hızlı” Efe dudaklarını büküp başını sallarken Barış “Sikeceğim onun hızını” diye küfrettikten sonra Deniz’e bakıp “Özür dilerim Deniz. Kendimi tutamıyorum” dedi.
Deniz gülerek “Hiç önemli değil” dedikten sonra “Barış neden bu kadar takıyorsun? Yanlış bilmiyorsam siz Hira ile ayrılalı uzun zaman oldu. Elbet bir gün evlenmek isteyeceği birisi karşısında çıkacaktı” dedi.
Barış dişlerini sıktı. Efe de vereceği cevabı merak ederek ona bakıyordu. Hiddetlenen Barış ayağa kalkarak “Zamanında evleneceği kişi ben olmalıydım. Çocuğunun babası benim. Ama o ne yaptı? Evliliğe karşı olduğunu savunup kabul etmedi. Şimdi karşıma geçmiş evleneceğini söylüyor” diye bağırdı.
“Dostum sakin ol” diyen Efe onu sakinleştirmeye çalışsa da Barış içi içini yiyordu. “Ben size bir garson göndereyim” diyerek arkasını dönüp oradan uzaklaştı. Ayıkmanın canı cehenneme eve gidip içmeliydi. Bunları düşünürken telefonu çaldı. Hira’nın adını görünce heyecanla açtı. Onun yerine kızının üzgün sesini duydu. “Babacığım bugün beni niye almaya gelmedin?” diyen kızının sesi oldukça kırılgan çıkıyordu. Barış içinden küfretti. Bugün cumartesiydi ve Aşk’ı çoktan almış olması gerekiyordu.
Deniz ile Efe onun arkasından bakarken Efe “Zor bir durum” dediğinde Deniz “İkisini de anlamış değilim. İlişkileri çok karmaşık” dedi.
“Bazen hiçbir şey göründüğü gibi olmuyor kardeşim” diye yorumda bulunduğunda Deniz onun sabah yaşananlara gönderme yaptığını biliyordu. Yanlarına gelen garsonla Deniz sessiz kaldı ama garson siparişlerini alıp gözden kaybolur kaybolmaz sessizliğini bozdu.
“Çok iyi gördüğüm bir şey var abi. Sen hala Berfin’e âşıksın.”
Efe dişlerini sıktı. “Bu konuyu kapat lütfen” diyerek gözlerini dışarı çevirdi. Onu seviyordu. Ona olan sevgisi bir gün tükenecek miydi? Bunun mümkün olmadığını biliyordu. Berfin’i Tamer Bey’in evine gittiklerinde ilk gördüğü anı bile hatırlıyordu. Çocuk kalbinin ona nasıl hayran olduğunu biliyordu.
Deniz abisinin dalgınlaşan gözlerine baktı. Sabahki davranışını düşündükçe ona öfkeleniyordu ama şuan acı çektiğini de hissediyordu. Anlamıyordu. Berfin’i bu kadar severken onu böyle davranmaya neyin ittiğini merak ediyordu.
Barış restorandan çıkmadan önce elini yüzünü yıkayıp üstüne çeki düzen verdi. Kızının onu böyle dağılmış halde görmemesi gerekiyordu. Restorandan ayrıldığında Aşk’ı alırken Hira ile tekrar konuşmayı düşündü. Ama ne diyecekti. Dün geceden sonra ne söyleyebilirdi.
Barış arabasını park edip araçtan çıktı. Eve giderken Enes’in arabası araç yolunda görüldü. Barış elini kaldırıp selam vermek amacıyla salladı. En azından uzaktan bir selamla kurtulacağını sanıyordu ama öyle olmadı. Enes’in onu bu halde görmemesi gerektiğini biliyordu. Karışık aile ilişkileri nedeniyle yıllar önde doktoru olmayı bırakmıştı ama Barış yine de onun gözlerini sürekli üstünde hissediyordu.
Enes arabasından inip yanına geldiğinde Barış da bahçe kapısında durdu. “Merhaba Barış, Aşk’ı almaya mı geldin?” diyen Enes’i kafasını sallayarak onayladı. Enes onu şöyle bir süzdü ve “Dün gece fazla mı kaçırdın?” diye sordu.
Barış sıkıntıyla ensesini kaşıyıp “Evet efendim” diye cevap verdiğinde Enes “Arzu Hanım son raporlarında alkolü fazla tükettiğinle ilgili bir not düşmüş” dedi. Sesindeki uyarıcı tonu duyan Barış sinirlendi.
“Sadece birkaç kadeh” diye homurdandığında Enes “Bak Barış, uzun zamandır doktorun olmadığımı biliyorum ama torunumun babasısın. Bu yüzden senin sağlık durumun beni ilgilendiriyor. Üstünde fazla baskı uygulamaya çalışmıyorum. Vücudunun yeni bir bağımlılığa kapılmasının ne kadar kolay olduğunu benden iyi biliyor olmalısın. Aynı şeyleri tekrar yaşamanı istemiyorum. Bunu senin ailen de biz de kaldıramayız” dedi.
Barış artık bir bağımlı olmadığını onun yüzüne haykırmak istese de dişlerini sıkarak “Biliyorum efendim” dedi. Enes dostça onun koluna vurup “Görüşürüz” dedikten sonra arabasına gitti.
Barış bahçeyi geçerken derin derin soluyarak sinirini atmaya çalıştı. Kapıyı çaldığında biraz bekledikten sonra Aşk ile Hira karşısındaydı. Bacaklarına sarılan Aşk’ı kucaklayıp öptükten sonra “Hadi sen arabaya git” diyerek onu gönderdi.
Aşk gider gitmez gözlerini Hira’ya dikti. Hira kapıda huzursuzca dikilirken “Ne istiyorsun?” diye sordu. Barış onun boynundaki turuncu ipek fulara takılmıştı. Gözleri kısılırken biranda fuları çekip aldı. Hira “Ne yapıyorsun?” diye bağırarak fulara atıldığında Barış elini havaya kaldırmıştı. Hira istediğini yaparak yanına sokulunda diğer elini onun beline sardı. Hira ellerini göğsüne koyup onu itti. Barış ise kafasını eğip kulağına “Bence Cenk onu bu gece görmeli” dedi.
Hira sert bir yumruk indirdi göğsüne. “Senden nefret ediyorum Barış” dediğinde Barış gülümseyerek dudaklarını onun boynuna bastırdı. Kollarındaki beden titrediğinde sırıtarak geri çekilip “Farkındayım” dedi.
Geri geri giderken Hira’nın fularını burnuna götürüp kokladı. Ona göz kırpıp arkasını döndükten sonra fuları cebine attı. Hira istediği kadar inkâr etsin onu hala seviyordu.
----------------
Kiraz cumartesi günleri şirkete gelmeyi seviyordu. Şirkette kimse olmadığı için daha rahat çalışıyordu. İşini seviyordu. Çalıştığı projelerin gerçeğe dönüştüğünü görmekten ise ayrı bir zevk alıyordu. Bu sefer ise daha bir heyecanlıydı. İlk kendi projesini çizecekti. Şirketin yaptığı yardımlardan biri olan çocuk esirgeme binalarına bir yenisinin daha eklenmesine karar verilmişti. Kiraz bunun için özel bir çaba harcıyordu. Çocuklar için uygun en iyi yaşam alanını projeye dökmeli ve en ince ayrıntısına kadar her şeyi düşünmeliydi.
Bilgisayarında çocukların oyun alanı için nelerden hoşlandığına dair araştırma yaparken ofis katına Tamer girdi. Gözleri bilgisayarının üstünden ona bakarken parmakları klavyenin üstünde dondu. Kafasını masanın altına sokup saklanmak istese de artık çok geçti. Tamer ona doğru geliyordu.
Dün geceden sonra şirkete gelmeyi biraz da düşüncelerinden kaçmak için istemişti ama Tamer2in burada olacağını tahmin etse buraya adım atmazdı.
Yutkunarak gözlerini ekrana dikip dikkatini yaptığı işe verdi. Tamer “Ne haber kızıl?” diyerek yanına geldiğinde “İyi” dedi. Sesi hırıltıyla çıktığında boğazını temizleyip tekrar “İyi” dedi.
Tamer arkasına geçip elini koltuğunun arkalığına yaslarken eğilip omzunun üstünden Kiraz’ın ne yaptığına baktı. “Çocukların oyun alanı mı? Hayırdır kızıl kreş açmaya mı karar verdin?” diyerek alayla konuştuğunda Kiraz “Hayır, çocuk esirgeme projesi için Tamer” diye tısladı.
“Hım doğru ya şu proje” diyen Tamer hala omzunun üstünden bilgisayara bakıyordu. Kiraz nefesini tutmuştu. Nefes alırsa Tamer’in parfümünün kokusunu alacak, dün geceden kalan görüntüler zihnine dolacaktı. Ciğerleri sıkışırken daha fazla tutamadı. Nefesini sertçe bırakıp hızla derin bir nefes aldı. Hafif başı dönerken gözleri kapattığında sanki tekrar Tamer’in dudaklarını hissetti.
Tamer ise kafasını ekrandan çevirmiş ona bakıyordu. Kiraz gözlerini sıkıca kapatmıştı. Onun göz kenarındaki kırışıklıkları inceleyip kızaran yanaklarına baktı. Dudaklarında neşeli bir gülümseme oluşurken hatırlıyor diye düşündü.
Aralarındaki santimlik mesafeyi kapattı. Dudaklarını yanağına bastırırken teninin sıcaklığını hissetti. Kiraz’ın içine çektiği ani nefesin sesini duydu.
Tamer dudaklarını yanağına sürterken sakalıda tenine sürtüyor vücudundaki tüm tüyleri havaya dikiyordu. Kiraz koltuğunun kollarını sıkıca kavramış öylece dururken ne yapacağını bilmiyordu. Tamer’in dudakları dudağının kenarına geldi. Kiraz’ın kalbi durdu.
Koltuğu aniden çevrilince telaşla gözlerin açtı. Tamer ellerini kalçalarının kenarlarına yerleştirirken ona doğru eğilmişti. Kiraz onun kahverengi gözlerine baktı. Esmer tenine yakışan siyah saç ve sakalıyla Tamer yakışıklı bir genç adam olmuştu. Kiraz onun beyaz gömleğini zorlayan geniş omuzlarına baktı. Gömleğinin açık iki düğmesinden görünen kaslı göğsüne baktı. Tamer her zaman iri yapılı bir çocuktu ama toyluğu yüzünden belli olurdu. Şimdi ise karşısında genç bir adam vardı. Kiraz ondan etkilenmediğini söylese yalan olurdu. Tamer ile birlikte çalışırken kendinin bile açıklayamadığı bir gerilim olurdu teninde.
“Dün gece verdiğim sözü yerine getirmemi ister misin?”
Soruyu duyduğu an Kiraz’ın kalbi heyecanla atmaya başladı. Gözlerini Tamer’in gözlerine kaldırdığında onun eğlenen bir ifadeyle baktığını gördü. Hepsi onun için basit bir oyundu. Onunla resmen oynuyordu.
Sinirle “Git oynayacak başka birini bul Tamer” dediğinde aynı sinirle karşılaştı. Sözleriyle Tamer’in kararan gözlerini çok yakından izledi. Kiraz refleksle arkasına yaslanırken Tamer biraz daha ona doğru yaklaştı.
“Oyun oynamak isteseydim. Dün gece oynamak benim için daha kolay olurdu” Tamer sinirle konuştuğunun farkındaydı ama kendine engel olamamıştı. Kiraz hala onu ciddiye almıyor, küçük bir çocuk gibi görüyordu.
Kiraz onu itmeye çalıştığında Tamer geri çekildi. Ellerini cebine atıp ona tepeden baktı. Bir süre iki öfkeli göz birbirini süzdükten sonra Tamer topukları üstünde dönüp oradan uzaklaştı.
Tamer gittiği an Kiraz rahat bir nefes aldı. Elini kalbine götürüp soluklandı. Sabah kalktığı an dün gecenin hatıraları canlanmaya başlamış, bedeni daha önce hissetmediği bir heyecanla gerilmişti. Hayır aslında hissetmişti. Yıllar önce yine bir akşam sarhoş olmuş ve gece Tamer’in kollarında kendini kaybetmişti. Çok ileri gitmeden durmuşlardı ancak Kiraz o zamanda nasıl heyecanlandığını hatırlıyordu. Kendinden küçük birine karşı böylesi duygular onu utandırdığı için hislerini kendine bile itiraf edemiyordu. Dün gece eski hatıralar tekrar canlanırken bundan sonra unutmanın çok zor olacağına emindi.