Yoldan çıkmak

986 Kelimeler
Uçsuz bucaksız arazide Rozerin önde, o peşindeydi. Genç kadın arkasından geleni fark ettiğinde atını yavaşlattı, beklemeye başladı. Zinar Ağa, içten içe çocuk gibi heyecanlanmıştı. “Neden peşimden geliyorsunuz? Bir şey mi oldu?” dedi Rozerin, kaşlarını hafifçe kaldırarak. Zinar başını iki yana salladı. “Bir şey yok. Sadece… tanışmak istedim,” dedi. “Öyle mi? Tanışalım o zaman. Rozerin ben. Zeyno da derler.” Genç kadına hafifçe gülümsedi Zinar. “Ben de Zinar… Zadebey,” dedi. “Ha, siz… Bu buralarda herkesi küçük gören meşhur Zadebey’lerdensiniz yani,” dedi Rozerin, gözlerinde hafif bir alayla. “Meşhur muyuz bilemem,” dedi adam, dudaklarında belli belirsiz bir tebessümle. “Ama kimseyi küçük görmem ben. Sana kim ne dediyse, yanlış demiş.” “Kimsenin bir şey demesine gerek yok. Ben yaşadıklarım, şahit olduklarım yüzünden böyle söylüyorum. Neyse… tanıştığımıza memnun oldum, Zinar Bey. Ya da Ağa’mı demeliyim? Öyle demeliyim değil mi?” Hiç cevap vermesine fırsat bırakmadan, “Hoşça kalın Zinar Ağa,” dedi ve atını hızlandırıp uzaklaştı. Zinar Ağa, neye uğradığını şaşırmıştı. Ama pes etmeye hiç niyeti yoktu. Genç kadının nereye gittiğini anlamak için etrafa bakınırken gördüğü manzara, adeta nefesini kesti. Kalbine inmesine ramak kalmıştı. Rozerin, tüm güzelliğiyle etrafı kontrol ederek elbisesinin eteklerinden tuttu, yavaşça çıkardı üzerindekini. Ağaçların arasında olduğu için net göremiyordu ama görünen kadarı bile Zinar Ağa’yı çıldırtmaya yetmişti. Elbiseyi kenara bırakıp suya girmişti Rozerin. Zinar Ağa, tam o sırada peşinden gelen korumalarına dönüp, “Size peşimden gelin dedim mi ben?” diye sertçe çıkıştı. “Agam, bir sıkıntı olmasın diye şey ettim…” diyen korumasına öfkeyle yaklaştı. “Haddini aşma. Diğer adamlara söyle, etrafı kolaçan etsinler. Kimse buraya yaklaşmayacak!” Zinar, başka birinin Rozerin’i onun gözleriyle görmesinden korkuyordu. Koskoca adam, ne hale gelmişti… Korumalar uzaklaştıktan sonra hayatında ilk kez yaptığı bir şeyi yaptı: izlemeye başladı. Rozerin sudan çıkıp giyinene kadar bekledi orada. Sonra yavaşça oradan uzaklaştı. Fark edilmek istemiyordu. Zaten önemli olan onun Rozerin’i fark etmiş olmasıydı. Ne yapıp edip, bir yolunu bulup niyetini anlatacaktı elbet. Tabii Rozerin’in, onun çoktan farkında olduğunu henüz bilmiyordu. Islak saçlarıyla Zinar’ın önünden geçti Rozerin. Genç kadın, gerçekten onun ilgisini ölçmek istiyordu. Her şeyin farkındaydı. Ertesi gün Rozerin tarlaya gelmedi. Bilerek… Normalde tarlalara kırk yılda bir uğrayan Zinar Ağa, artık her gün oraya gelmeye başlamıştı. Bu durum dikkat çekmişti tabii, ama umurunda bile değildi. Genelde şirket işleriyle ilgilenirdi. Ama o güzelliği gördüğünden beri aklı hep Rozerin’deydi. “Niye gelmedi acaba?” diye düşünmekten kafayı yiyecek hale gelmişti. En sonunda yerinde duramayıp kalktı, tuttu şirketin yolunu. “Nihayet amca gelebildin,” dedi yeğeni Ezman. “Aslanım sen varsın ya, bana gerek mi var?” dedi Zinar, geçiştirerek. “Öyle olsun bakalım. Benden sakladığın bir şey yok değil mi amca? Bir sıkıntı falan?” “Hiçbir sıkıntı yok, merak etme,” diye karşılık verdi Zinar. Sonra kahyayı çağırdı. “Bana şu Rozerin Hanım’ın adresini bulun. Tarlayla ilgili bir şey konuşacağım…” Aslında niyetini açık açık söylemeye dili varmamıştı. Kahya, aradığı numarayı bulunca hemen açtı telefonu. “Buldunuz mu adresi?” dedi Zinar. “Bulduk Agam. Ama ne diyeceksen bana söyle, ben ileteyim. Sen boşuna elin köylüsüyle muhatap olma.” Zinar sertleşti. “Adresi bana at. Sen de başından büyük işlere kalkışma istersen,” diyerek kapattı telefonu yüzüne. Rozerin, Zinar Ağa’nın biraz merak etmesini istediğinden, o gün bilerek tarlaya gitmemişti. Fakat bu kez de evde, üvey annesinin düzenlediği “gün”e gelen kadınların arasında kalmak zorunda kalmıştı. Yeşillikler içindeki büyük evin bahçesinde toplanmışlardı kadınlar. Rozerin de mecburen oturmuş; hazırlananlardan yemiş, sohbetlerini dinlemişti. Bu kadınların arasında üç günden fazla kalabilen varsa ya delirmiştir ya da içten içe başka bir evrene geçmiştir diye düşündü. “Nasıl yaşıyor bunlar böyle?” diye içinden geçirdi sık sık. Tam o sırada, “Kız Ro, kalk bir şarkı aç da azıcık göbek atalım!” diyen Güle Teyze’ye ağzı açık bakakaldı. Göbek mi? Halay falan dese anlayacaktı da… Göbek atmak da neydi şimdi? Bir başka yaşlı kadın, “Kalk kız sen de bizimle oyna biraz!” deyince, Rozerin hafifçe gülümsedi: “Yok ben almayayım…” Tam kalkıp gitmeye hazırlanıyordu ki, evlerine bakan tepenin üstünde, atının üstünde dimdik duran Zinar Ağa’yı fark etti. Mahallenin bulunduğu yer, etrafı tamamen tepelerle çevrili bir vadi gibiydi. O yeşilliklerin ortasında, adeta cennetten bir parçaydı yaşadıkları yer. Zinar’ın orada olmasına şaşırmıştı. “Buraya gelmesini hiç beklemiyordum,” diye geçirdi içinden. Ama madem gelmişti… Öyle boş dönmesine gönlü razı değildi. “Vazgeçtim, oynayacağım,” deyip ortaya geçti. Eteğini toparlayıp beline sıkıştırdı. “Başla da oynayayım!” Zinar Ağa, hayatında ilk defa içine sığmayan bir hisle dolup taşmıştı. Gözlerini alamıyordu ondan. O an orada, herkesin içinde dans eden o kadının, yalnızca kendisinin olmasını istediğini fark etti. Kesin kararını işte o anda vermişti. ⸻ Birkaç gün sonra… Tarlaların kenarında, bir taşın üstüne oturmuş, önündeki yemeği yerken işçilerle sohbet eden Rozerin’in yanına doğru yaklaştı Zinar. “Afiyet olsun,” dedi usulca. Rozerin başını kaldırıp gözlerini kıstı. “Teşekkür ederim. Buyurun, beraber olsun diyeceğim ama… bizimle oturmak isteyeceğinizi pek sanmıyorum.” “Hep böyle önyargılı mısın?” dedi Zinar, hafif bir tebessümle. “Yok, değilim aslında. Ama artık kimin, kiminle ne yapamayacağını iyi biliyoruz, diyelim,” diye karşılık verdi genç kadın, sert ama dengeli bir tonda. “O zaman yanlış biliyorsun,” dedi Zinar ve hiçbir şey demeden gelip yanına oturdu. Herkes şaşkınlıkla bakıyordu. Zinar kimseye aldırmadan, “Yemeğinizi yiyin, lütfen,” dedi. Herkesin gözleri üzerlerindeyken Rozerin de şaşkın şaşkın bakıyordu ona. “Varsa bir bardak ayranını alırım,” dedi Zinar. “Tabii. Makbule geçer,” diye karşılık verdi Rozerin. Bakışlarıyla gözlerini delip geçiyordu adeta ama yine de afallamıştı. Sanki yetmezmiş gibi, Zinar bir parça ekmek kopardı, Rozerin’in önündeki yemeğe bandı ve ağzına atıp, “Çok lezzetliymiş,” dedi. İşçiler, tek tek sofrayı terk ederken sonunda ikisi yalnız kaldılar. “Ben geldim diye kalkmadılar umarım?” dedi Zinar hafifçe. “Hayır, sizinle alakası yok. Çalışma saatleri başladı.” Rozerin bir süre sustu. Sonra başını kaldırıp sordu: “Size bir şey sorabilir miyim?” “Tabii,” dedi Zinar, gözlerini ondan ayırmadan.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE