Sabah uyandığım da saatin dokuz olduğunu gördüm. Yataktan çıktım ve banyoya girip elimi yüzümü yıkadım.
Saçlarımı düzgün sıkı bir topuz yapıp odamdan çıktım. Bugün dersim yoktu o yüzden rahattım. Üç hafta sonra okul kapanacaktı. Bu yönden de her öğrenci gibi ben de çok mutluydum. Bu yıl çok yorucu geçmişti. Bir an önce tatile girmeyi ve dinlenmeyi istiyordum.
Pijama takımımı çıkarmamıştım. Hello kittyli pijama takımım gayet hoştu bence. Mutfağa girdiğim de daha kimsenin uyanmamış olduğunu anladım.
Bugün de masayı ben hazırlayayım bari diye düşünerek ocağa çaydanlığı koydum. Daha sonra dolaptan kahvaltılıkları çıkarıp masaya koydum. Yumurta yaptıktan sonra sosisleri de kızartıp masaya yerleştirdim.
Çaydanlıktan suyun dökülmesiyle kaynadığını anladım ve çayı demledim. On beş dakika içinde her şey hazırdı. Aşağıda ki mutfak dolabını açtım fakat sadece iki ekmek kaldığını gördüm. Dün benim dışım da biri daha acıkmış olmalıydı. Ve muhtemelen bu kişi abimdi. Başka kim olacaktı zaten?
Hemen odama girip cüzdanımdan on lira aldım. Annemler rahatsız olmasın diye anahtarımı da alıp evden çıktım.
Merdivenlerden zıplaya zıplaya iniyordum. Bugün keyfim fazlasıyla yerindeydi. Gerçi nasıl olmasın ki dün Selim' le bir facia yaşamıştım resmen.
Apartmandan çıktığım gibi ilk yaptığım her zaman ki gibi Selim' in odasının camına bakmak olmuştu. Neden yaptığımı ben de bilmiyordum ama yapıyordum işte. Seviyordum.
Daha sonra terliklerimi sürte sürte bakkala girdim. "Günaydın Hüseyin Abi."
"Günaydın Yağmur." Dedi Hüseyin Abi.
Ekmek dolabına doğru yürüdüm ve beş ekmek aldım. Öğlen yeniden ekmek için gelemezdim valla.
Kasaya doğru ilerledim ve gözüme ilişen çikolatayı da ekmeklerin yanına koydum, parayı ödeyip poşeti de alıp bakkaldan çıktım.
Browniyi açıp bir ısırık aldım. Elim de ki çikolata dün Selim' in bana aldığı çikolatadandı. Yerken Selim aklıma gelmişti yine. Ki sanki aklımdan çıktığı vardı.
Ben aşkla çikolatamı yerken "Günaydın Yağmur." diye bir ses duymam ile kalbim hızla atmaya başladı. Bir an da vücudumun sıcaklaması ile ellerimi yelpaze gibi kulllanmamak için kendimi zor tuttum. Bu ses Selim' in sesiydi. Hemen gözlerimi çikolatadan çekip önümde gözlerime dikilen gözlerine baktım.
"Günaydın" dedim dün gecenin aklıma gelmesi ile biraz utanarak.
"Bakkaldan mı?" Dedi gözleriyle elimde ki çikolatayı işaret ederken. Aynı zaman da gülüyordu.
Ah Selim ah. Bir bilsen sana nasıl aşık olduğumu.
"Evet" dedim sadece. Benim hemen bir şey uydurup Selim' in yanından ayrılmam lazımdı. Yoksa yanmaya devam edecektim.
"Iı şey Selim ocakta çay vardı da annemler daha uyanmamıştı. Ben eve gideyim de çay kaynamadan," dedim ve hemen koşarak apartmana girdim.
Apartmana girince sakinleşmiştim ve artık koşmuyordum. Kesin 'deli bu kız' diyordu arkamdan. Rezil olmuştum ama biraz daha kalıp kendimi rezil edemezdim. İyi yapmıştım. Yani en azından ben öyle düşünüyordum.
Kapının önüne gelince anahtarla kapıyı açıp içeri girdim.
Mutfağa girdim ve ekmeği masaya koyup çekirdek ailemi uyandırmaya gideceğim zaman annem mutfaktan içeri girdi.
"Kız sen mi hazırladın kahvaltıyı?" Dedi şaşkınlıkla. Ne var yani bunda o kadar şaşırılacak. Sürekli olmasa da arada yapıyordum sonuçta.
"Evet anne ben hazırladım. Hem niye öyle imkansızmış gibi şaşkınlık için de bakıyorsun." Dedim biraz trip atmaktan zarar gelmezdi.
"Off tamam bee!" Dedi annem pişmanmış gibi bir tavır takınarak. "Sen trip mi atıyorsun bana?" Dedi daha sonra ve yanağıma öpücük kondurup "anneye trip atılır mı hiç?" diyetek geri çekildi. Bu sefer ben yaklaştım ve aynı onun yaptığı gibi annemin yanağını öptüm.
"Şakacıktan bir tripti o" dedim gülümseyerek.
"İyi. Hadi kızım git büyük ayıyı uyandır da gel kahvaltı yapalım soğumadan" Annemin tabiriyle büyük ayı abim oluyordu. Kahkahamı hiç tutma zahmetine bile girmeden bıraktım. Annem de benimle beraber gülüyordu.
O sırada babam içeri girdi ve "Hayırdır bayanlar neye borçluyuz bu neşenizi" diyerek masaya oturdu. Annem de yanına oturunca babamın yanağını öptüm ve " abime" deyip zıplaya zıplaya abimin odasına doğru ilerledim.
Kapıyı çaldım ama ses olmayınca ben de içeri girdim. Abim gerçekten de ayı gibi tüm yatağı kaplamış horluyarak uyuyordu.
"Abi, abi, abi" diye kolunu dürttüm fakat uyanmayınca ben de komidinde ki bardağa sürahiden su doldurdum ve "eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhü ve rasulü" diyerek yüzüne bardakta ki suyu boca ettim.
"Allaaaah boğuluyorum. Yardım edin!" diye bağırdı abim. Üstüne bir de yataktan düşmesi ile daha fazla kendimi tutamadım ve kahkaha atmaya başladım.
"Yağmuuur" diye bağırarak yerden kalktı. Hemen koşmaya başladım aynı zaman da hala kahkaha atıyordum.
"Kaçma gel buraya. Kime diyorum. Yağmur!" diye arkamdan bağırıyordu. Kedinin köpekten kaçtığı gibi kaçıyordum. Bu durum da kedi ben köpek de abim oluyordu. Kendimi hemen mutfağa attım ve babamın arkasına sığındım. Abim de hemen ardımdan geldi.
"Gel buraya göstereceğim sana gününü!"
"Yaa baba abime bir şey söyle dövecek beni" dedim hala gülerken.
"Oğlum dokunma benim prensesime,"
dedi ve beni yan tarafındaki sandalyeye oturttu.
"Uyurken buz gibi suyu yüzüme döktü!" Dedi abim sinirle. Yüzünde ki ıslaklık geçmemişti. Su damlacıkları yüzünde bir yol çizerek çenesine kadar ilerliyor oradan da boynuna doğru yol alıyordu.
"Ne yapayım seslendim o kadar uyanmadın. Hem teşekkür etmelisin bana abi. Artık yüzünü yıkamak gibi bir derdin yok," dedim gülerek.
Annem ve babam da gülüyordu. Tek sinirli olan abimdi.
"Salak mısın kızım sen?" Dedi abim sinirle. Sensin salak.
"Şşşt tamam oğlum bir şey olmaz hadi git yüzünü yıka da gel" dedi annem.
Yahu yüzünü yıkamasına gerek kalmadığını daha kaç kez söylemem gerekecek. Gülmemek için dudaklarımı bastırdım birbirine.
"Pis cadı gösteririm ben sana" dedi ve mutfaktan çıktı. Biz ise abimin arkasından hala gülüyorduk.
***
Mert' ten
Hala inanamıyorum ya o cadı üstüme buz gibi suyu dökmüştü.
Ama ben bunu yanına bırakır mıyım hiç? Görür o gününü. Ödeşmeden bırakmazdım bu işin peşini ben.
Kahvaltımı yaptım ve babam "Mert, oğlum hadi biz çıkalım. Geç oldu," dedi sırtımı sıvazlayarak.
"Olur baba çıkalım" dedim ve mutfaktan çıkmadan önce Yağmur' a sinsi bakışlarımı yolladım.
Babam ile evden çıktık ve arabanın şoför koltuğun da ben yan koltuğun da babam dükkana doğru sürdüm.
Dükkana gelince arabayı sokağın başına park ettim ve babamla arabadan inip dükkana doğru ilerledik.
Cevdet amcayı kahvehanenin önünde taburelerden birine oturmuş Rüstem amcayla konuşurlarken gördüm.
"Oğlum ben Cevdet amcanların yanındayım sen de dükkanı aç gel" dedi babam ve Cevdet amcaların yanına gidip oturdu.
Ben de dükkanı açtım ve kasanın arkasına geçip sandalyeye oturdum.
Yağmur' a yapacaklarımı düşünüyordum. Ne yapsam acaba?
"Selamün aleyküm kardeşim" diye Selim girdi içeri.
"Aleyküm selam Selim" dedim düşüncelerimden sıyrılarak.
"Hayırdır ne bu düşünceli halin?"
"Yağmur' a yapacağım şeytanlıkları düşünüyordum" dedim.
"Yağmura mı? Ne şeytanlığı?"
Hiç canım. Ufak bir şey.
"Pis cadı sabah sabah beni buz gibi suyu yüzüme boşaltarak uyandırdı" dedim öfkeyle.
Selim' in söylediklerim ile gülmesi sinirimi bozmuştu.
"Ne gülüyon lan" dedim.
"Bunları Yağmur mu yaptı?" Dedi kendini zor tutarken.
"Hı hı" aklıma gelen fikirle gülümsedim ve "akşama bize gel biz de kalırsın. Ödetelim küçük cadıya hesabını."
"Boşver oğlum uğraşma kızla."
"Lan geliyor musun gelmiyor musun onu söyle? Boşa zırvalama."
Yağmur' u savunması beni öfkelendiyordu
"İyi, geliyorum."
"Bekle pis cadı" dedim kendi kendime
"Sana neler yapacağım."
O sırada telefonumun çalmasıyla cebimden çıkardım. Arayanın biricik nişanlım Hülya olduğunu görünce hemen açtım ve "alo aşkım" dedim.
"Nerdesin Mert?"
"Dükkandayım hayatım. Sen nerdesin? Ne yapıyorsun?"
"Evdeyim oturuyorum. Canım sıkılıyor akşam biraz dışarı çıkalım mı?"
"Bu akşam olmaz hayatım işim var ama..." daha sözümü bitirmeden Hülya telefonun diğer ucundan bağırarak "iyi Mert çıkmayalım işine bak sen!" dedi ve yüzüme kapattı telefonu.
İyi de ben ne yaptım şimdi? Özel dönemine mi girmişti acaba? Yoksa neden olsundu bu trip? Eğer şimdi gidip gönlünü almazsam eminim daha da uzatacaktı biricik nişanlım.
Dükkandan çıktım ve babamların yanına doğru ilerledim. Cevdet amca ile babam tavla oynuyorlardı.
"Selamun aleyküm Cevdet amca."
"Aleyküm selam oğlum nasılsın?"
"İyiyim Cevdet amcacım siz nasılsınız?"
"Bende iyiyim oğlum şükürler olsun."
"Baba benim biraz işim var dükkâna sen baksan olur mu?"
"Olur oğlum işine bak sen."
Cevdet amcalara yeniden selam verip arabama doğru ilerledim. Hülya' yı evden alır gezdiririm akşam olmasa da. Ama hemen affetmez burnumdan getirecek biliyorum ben. Bari çiçek alayım da üzülmesin hatunum.
***
Yağmur' dan
Babamlar evden çıktıktan sonra temizlik yaptık. Her yeri silip süpürdük.
En son temizlik bitince ben de bittim. Salona girip koltuğa attım kendimi ve iyice yayıldım oturduğum yer de. Annem de kendini koltuğa bıraktı.
"Ayy yoruldum valla."
"Ben de Yoruldum " dedim kumandayı elime alarak. Tüm kanalları gezdim ve en son yasak elmanın özetini izlemeye karar verdim.
Annemle izlerken reklam girmesiyle gidip çay demledim ve çekirdek var mı diye çekmeceyi açtım. Bulduğum da bir gülümseme kapladı yüzümü.
Çekirdeği de çerez tabaklarına doldurdum ve çayları doldurup salona girdim. Reklam bitmişti. Hemen çaydanlığı da getirmeye gittim. Dizinin ortasın da gidip gelemezdim. İzlediğim diziyi bölecek şeylerden hiç hoşlanmazdım.
Çaydanlığı masanın üstüne bıraktım ve bardağımı elime alıp yerime oturdum. Yasak elma bitince Elif' i aradım. Hayret ilk çalışta açtı. Telefon elin de geziyor manyak.
"Kankifilitom dışarı çıkalım mı?" Dedim.
"Olur aşkım çıkalım yarım saate aşağı da olurum."
"Tamam canım" dedim ve telefonu yüzüne kapattım.
Muhtemelen telefonu suratına kapattığım için bana saydırıyordur. Ama umrumda mıydı? Hayır tabi ki.
Koltuktan kalktım ve ayakta biraz vücudumu gerip odama ilerledim.
Dolaptan çıkardığım siyah pantolon ile gri çizgili uzun kollu bir gömlek çıkardım. Banyoya girdim ve üstümü giyinip banyodan çıktım.
Aynanın karşısına geçtim ve kollarımı iki kere kıvırdım. Böyle daha hoştu. Gömleğin ön tarafını pantolonun içine soktum. Saçlarımı at kuyruğu yaptım ve siyah kol çantamı da alıp odamdan çıktım.
Anneme "anne ben dışarı çıkıyorum" dedikten sonra ayakkabılarımı da giyip evden çıktım.
Merdivenlerden inerken zıplaya zıplaya iniyordum. Apartmandan çıktım ve karşı apartmana girdim.
Elif' lerin katına gelince kapıyı çaldım. Yaklaşık iki dakika sonra Rüya kapıyı açtı ve "aa Yağmuy abya geymiş" dedi. Gülümsedim.
"Naber canım?" Dedim yanaklarını öperken.
"İyi, şenden nabey?" Dedi yüzünü kapatan saçlarını geriye doğru savururken.
"İyi fındığım" dedim burnunu sıkarak.
"Rüya hadi sen içeri gir ablacığım." Dedi Elif ve ayakkabısını giyip beraber apartmandan çıktık.
"Ee nereye gidelim?"
"İlk önce bir kafeye gidelim. Daha sonra benim dükkandan bir kaç kitap almam lazım okuduğum kitap bitti de."
"Olur "
Beraber merkezde ki kafelerden birine gitmek için yürüdük. Merkez buraya fazla uzak değildi.
Yarım saate merkeze geldik ve kafelerden birine girdik. Girdiğimiz kafe küçük şirin bir kafeydi. Saat üçü yirmi üç geçiyordu.
Cam tarafında ki boş bir masaya oturduk. Garson yanımıza geldi ve "hoş geldiniz ne alırdınız?" diye sordu elinde ki küçük not defteri ile.
"Hoşbulduk ben bir türk kahvesi ve frambuazlı pasta alayım," dedim.
"Bana da türk kahvesi ve çikolatalı pasta" dedi Elif de.
Garson "tabi hemen geliyor" dedi ve yanımızdan ayrıldı.
"Ohh iyi oldu dışarı çıktığımız."
"Aynen öyle" dedim.
Garson yanımıza geldi ve kahvelerimizi ve pastalarımızı önümüze koyup "afiyet olsun" dedikten sonra gitti. Elif' le sohbet eşliğin de kahvemizi içip pastamızı yedik.
"Hadi kalkalım"dedi Elif. Saat dörttü.
"Olur" dedim ve çantamı sandalyeden alıp kafeden çıktık.
Yürüyerek dükkanın önüne geldik fakat içeri girmeden babam, abim ve Cevdet amca kahvehanenin önün de oturmuşlar konuşuyorlarken gördük.
Elif ile beraber ilk önce yanlarına gittik.
"Oo hoşgeldiniz kızlar. Gelin oturun bir çay için" dedi Cevdet amca.
"Hoş bulduk. Nasılsınız" dedik elif ile.
Onlardan da aynı cevabı alınca boş taburelere oturduk.
"Nasılsın yağmur?" Dedi abim imayla.
"İyi abi sen nasılsın?" Dedim. Abim kim bilir ne yapacaktı bana. Biliyordum ki yanına bırakmazdı. İlla ki yapacak bir şey bulurdu. Korkmuyor değildim.
"İyiyim iyiyim" dedi tehditvari bir şekilde.
"Selim oğlum iki çay getir Elif ile Yağmur kızıma" dedi Cevdet amca.
Ne yani Selim içerde miydi? Kalbim hızla çarpmaya başladı.
Selim elin de iki çay ile geldi ve "hoş geldiniz kızlar" deyip çaylarımızı verdi.
"Teşekkür ederim" dedim.
"Afiyet olsun" dedi Selim ve tam karşımda ki tabureye geçip oturdu.
Çaylarımızı içtik ve "baba kitap almak için geldik bi dükkana uğrayalım biz" diyerek Elif ile ayağa kalktık.
"Tamam kızım" dedi biricik babam.
"Otursaydınız kızlar" dedi Cevdet amca.
"Yok amca geç oldu biz eve gidelim artık" dedi Elif. Ben de başımı sallamıştım.
Ara ara gözlerim Selim' e kayıyordu. Giydiği bordo kazak ve siyah pantolon ile yine her zaman ki gibi mükemmeldi. Maşallah maşallah. Nazar değmesin.
"Kolay gelsin" dedik ve dükkana doğru yürüdük.
Dükkana Elif önde ben de arkasından girdim.
Raflara doğru ilerledim ve kitaplara bakmaya başladım. Elif de aşk konulu kitaplara bakıyordu.
"Yağmur şu kitap çok güzel değil mi?" Dedi elinde ki kitabı gösterirken.
Yanına ilerledim ve elinde ki kitaba baktım. Gerçekten de güzele benziyordu.
"Ben alacağım bunu" dedi Elif.
Elif' in baktığı rafta gözüme ilişen kitapları aldım. Ay Çöreği ve ikinci serisi olan Elmalı Turtaydı.
Elif kasaya doğru ilerledi ve elini cebine attı. Hemen yanına gittim ve "Elif ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla.
"Ee para çıkarıyorum" dedi yaptığıma anlam veremeyen gözlerle.
"Saçmalama lütfen hadi çıkalım."
"Yağmur bir durur musun? Parayı ödemedim."
"Gerek yok benden" dedim ve göz kırptım.
"Olmaz öyle" dedi.
"Olur, hadi sus da gidelim artık geç oldu."
"Tamam" dedi ve dükkandan çıktık.
Geze geze beraber mahalleye kadar geldik. "Hadi görüşürüz" dedim.
"Görüşürüz" dedi Elif de ve apartmana girdi. Ben de apartmana girdim ve yukarı çıktım. Kapıyı çaldım.
Annem kapıyı açtı içeri girdim "anne ben odamdayım" dedim ve odama girdim. Üstümü değişip pijamalarımı giydim.
Telefonumu elime aldım ve sosyal medyada gezinmeye başladım. Telefonum çalmaya başladı. Abim arıyordu.
"Alo."
"Efendim abi."
"Evde misin?"
"Evdeyim. Ne oldu ki?" Diye sordum.
"Hiç öylesine sordum hala dışarda mısınız diye?" Dedi.
"Peki öyleyse."
"Hadi görüşürüz" dedi ve telefonu suratıma kapattı.
Saat sekize geliyordu. Kapı çalınca odamdan çıktım ve kapıya doğru gidip kapıyı açtım. Babam, abim ve Selim karşımdaydı.
Ben şaşkınlıkla hala kapının önünde dikilmişken abim "çık da geçelim" dedi ve hafifçe kenara itti beni. Odun ya. Harbi odun.
"Hoş geldiniz" dedim kendime geldiğim de.
"Hoş bulduk kızım" dedi ve babam da içeri girdi. Selim' e baktım. O da bana bakıyordu. İki saniye falan bakıştık "hoş geldin" dedim.
"Hoş bulduk" dedi ve içeri geçti. Ben de kapıyı kapatıp peşinden salona girdim.
"Hoş geldin Selim oğlum" dedi annem.
"Hoş bulduk Emine teyze" dedi ve koltuğa oturdu.
"Hadi Yağmur gel masayı hazırlamama yardım et" dedi ve mutfağa gitti annem. Ben de peşinden kalktım.
Annemle masayı kurduk ve babamlara seslendim.
"Baba hadi gelin masa hazır."
Babam, abim ve tabi ki de Selim mutfağa girdi ve masaya oturdular. Abimin ve annemin ortasında Selim oturuyordu. Ben de annemin ve babamın ortasındaydım. Selim' in ise çaprazında oturuyordum.
Yemek yerken başımı tabağımdan kaldırmıyordum. Eğer kaldırırsam Selim' e bakmaktan kendimi alamazdım.
Hiç olmadığı kadar hızlı yemeğimi yedim ve ocağa çay koyup salona gittim.
Kumandayı elime aldım ve kanalları gezdim. Mucize Doktor dizisini açtım ve izlemeye başladım. Ama izlemiyor Selim' i düşünüyordum. Onu o kadar çok seviyorum ki. Daha önce hiç aşık olmamıştım. Ondan başkasını gözüm görmüyor gibiydi.
Abim ve Selim salona girmişlerdi. "Yağmur ocakta ki su kaynıyor " dedi abim.
Mutfağa gittim ve çayı demledim. Annem ile babam da masadan kalkınca "anne sen git otur ben hallederim burayı" dedim. Biraz yalnız kalarak Selim' i düşünmek, salon da Selim' e bakmamak için salak gibi davranmaktan iyidir.
Masayı topladım ve kirlileri bulaşık makinasına dizdim. Makinayı çalıştırdım. Masaya oturup makinanın durmasını bekledim.
Makina durunca bulaşıkları mutfak dolabına yerleştirdim.
Annem mutfağa girdi ve "kızım biz babanla ablanlara gidiyoruz. Orda kalacağız bugün" dedi.
"Tamam anne" dedim. Annemle babam on dakika sonra gittiler.
Bardaklara çay doldurup tepsiye koydum. Tabaklara çekmeceden çıkardığım hazır keki dilimledim ve tabaklara koydum. Tepsiyi alıp salona girdim.
Tepsiyi masanın üstüne bırakıp yeniden mutfağa gittim. Tabakları da alıp salona gittim.
Herkesin çayını ve kek tabağını verip ben de tekli koltuğa oturdum. Ben yine ara sıra Selim' e bakıyordum. Tekrar başımı Selim' e çevirdiğim de onun da bana bakıyor olması kalbimin atışını hızlandırdı.
Hemen gözlerimi Selimden çektim. Kendikimi ve abimin bardağını alıp mutfağa götürdüm ve doldurup geri önüne koydum. Kendime doldurmadım.
Diziyi izlemeye çalışıyordum ama bir türlü odaklanamıyordum. Selim'_in bardağının boşaldığını gördüm ve bardağı aldım ve mutfağa girdim. Doldurup biraz sakinleştikten sonra salona girdim ve Selim' e bardağını verdim.
Bakmıyordum ona. Fakat onun bana baktığını hissediyordum.
Yeniden koltuğa oturdum. On dakika sonra "Ben bardakları topladıktan sonra misafir odasını hazırlayıp odama gideceğim bir şey istiyor musunuz?" diye sordum.
"Yok istemiyoruz, hadi git" dedi abim. Dua et de Selim burada, yoksa sana nasıl da saydırmış olurdum abi. Bardakları tepsiye koyup geri mutfağa götürdüm. Hepsini makineye dizdim.
Misafir odasına girip koltuğu Selim için hazırladım. Gönlüm onun koltukta yatmasına razı değildi ama yapacak bir şey yoktu. Daha sonra odama girdim. Işığı açmadım sadece gece lambasını açtım.
Yatağa oturdum ve kalp atışımın normale dönmesini bekledim. Fakat Selim ile aynı evin içindeyken bu biraz zordu. Çantamda ki kitapları çıkardım, tekrar yatağa girdim ve Selim' i aklımdan zor da olsa çıkarıp kitabı okumaya başladım.
Yarım saat sonra odamın kapısı tıklatıldı. Gelen abimdi. Işığı açmadan yatağımın bir kaç adım önüne geldi.
"Yağmur şarj makinamı bulamadım. Nerede olduğunu biliyor musun?"
"Hayır" dedim. O sırada abim yere eğildi tekrar kalkıp elinde ki bilekliği komidinin üstüne koyup "şunları etraf da bırakma "diye kızıp odadan çıktı. Ne olduğunu anlamamıştım. Alt tarafı bir bileklikti ne diye kızıyorsun ki?
Tüm ışıklar sönmüştü herkes uyumuş olmalıydı.
Bir buçuk saattir kitap okuyordum. Ay çöreği çok güzel bir kitaptı. O sırada birden kadın çığlıkları gelmeye başladı. Belki yanlış duymuşumdur dedim kendi kendime ve kitabımı okumaya devam ettim.
Ama sesler kesilmiyordu. Korkmaya başlıyordum. Herkes yatıyor olmalıydıdu. Kapımın önünden geçen bir gölge görmemle çığlık attım.
Evde hırsız mı vardı yoksa? Tüylerim diken diken olmuştu. Tekrardan bir kadın çığlığı duydum. Korkudan ölüyordum. Ağlamaya başlamıştım. Abimler duymuyor muydu bu sesleri?
Aynı çığlığı bir daha duydum. Gözlerimden düşen yaşların yerini bir diğeri alıyordu.
Yatağıma sinmiştim. Neler oluyordu böyle. Yoksa evi üç harfliler mi basmıştı?
Kadın çığlıkları dinmek bilmiyordu. Hemen abimlerin yanına gitmeliydim. Yataktan indiğim gibi yerde gördüğüm yılanlarla yeniden çığlık artım ve ağlamaya devam ederek odadan çıktım. Odadan çıkmamla birine çarpmam bir oldu.
Korkudan tir tir titriyordum. Birden ışıklar açıldı ve karşımda Selim' i görmemle ona sarılmam bir oldu. Kafamı göğsüne yasladım. Selim de bana sarıldı "şşt ağlama geçti" dedi.
Hala ağlıyordum. "Ço- çok korkunç şeyler oluyor" dedim zar zor. Ağlamaktan sesim kısılmıştı. O sırada abim geldi. Selim benden ayrıldı ve omuzlarımdan tutup salona götürdü. Koltuğa oturdum. Ağlamam yavaşlamıştı. Abim yanıma ve Selim de karşıma geçip oturdu.
"Yağmur" dedi abim.
Abime döndüm fakat konuşamadım. Hala titriyordum.
"Bu bizim sana oynadığımız bir oyundu" dedi direk.
Ne diyordu o? Ne yani beni korkutmak için miydi onca şey?Aklımı yitiriyordum ben. Nasıl böyle bir şey yapabildiler?
"Nee," dedim inanamayarak.
"Oyun muydu hepsi?" Dedim ayağı kalkmıştım. Öfkem korkumdan daha baskındı şuan.
"Evet ama..." abimin bir şey demesine izin vermeden sözünü kestim.
"Sırf sizin eğlenceniz için ben kafayı yiyordum be!" Dedim bağırarak.
"Bu kadar kötü olacağını bilemedik. Özür dileriz" dedi Selim. Selim' e döndüm. Selim de mi bu işin içindeydi? Ben Selim yapmamıştır diye düşünürken...Kafayı yiyeceğim ya!
"Tebrik ederim" dedim alkışlayarak ve başka bir şey söylemeden hemen salondan çıktım. Odama girdim. Yerde ki oyuncak yılanları görünce hemen onları aldım ve kapının oraya fırlattım sinirle.
Yatağa girdim yeniden ağlamaya başlamıştım. İnanamıyorum bu yaptıklarına. Ben burada korkudan delirme noktasına gelmiştim resmen. Nasıl böyle bir oyun oynayabilirlerdi ki?
Yorgunluktan daha fazla direnemedim ve uykuya daldım.
***