Atiye gözlerini açtığında başı çatlıyordu. Başta nerede olduğunu kavrayamadı, sonrasında kendilerine tahsis edilen evde olduğunu anladı. Aslında kalabileceği birkaç evi vardı İstanbul’da ama oraları düşünmek bile yıpratıyor, ailesini ve beraberinde gelen yoğun acıyı hatırlatıyordu. Zihnini temizlemek ister gibi tavanla bakıştı ama ağrı geçmiyordu. Bol su, ağrı kesici ve bol vitaminli bir çorba içmek istiyordu. Odasının camından deniz manzarasını, köprüleri ve vapurlarıyla İstanbul boğazını izledi. Huzur.
Bir duş almak için ortak banyoya ilerledi ve yıkandı. Bornozuyla odadan çıktığında Felicia ile çarpıştı.
“Seksi kadın. Kalktın mı?” dedi neşeyle Felicia. Kendi aralarında Almanca konuşuyorlardı. Felicia ardından banyoya girdi. Stefan evde miydi acaba? Giyinmek için odasına döndü ve bir kot pantolonla kolları geniş, yakası derin dekolteli ve göğüs kısmının ortasında bir sıra transparan dantel olan siyah bluzunu giydi. Bugün Rumeli hisarına ve Beşiktaş’a akacaklardı. Beşiktaş sahilinde kahvaltı yapacakları için evde bir şey yemedi. Ama baş ağrısına bir çözüm bulmalı ve ayılmalıydı. Gelirken getirdiği kahve makinesinde güzel bir kahve demledi ve bir kupa kahveye şeker bile atmadan içti. Yere dökülen zifti yalasa daha mutlu hissederdi. Nihayet toparlanmayı başardılar ve tuttukları bir taksiyle Beşiktaş sahiline indiler.
“Her şey ne kadar pahalı,” diye söyleniyordu Hannah. Taksiye dört kişi binmişler azıcık yol gitmişler ama bir dünya para ödemişlerdi. Adam çat-pat İngilizce biliyordu ama Atiye Türkçe konuşmasa anlaşamayacaklardı. Sahile sıfır bir restorana girdiler. Sabah kahvaltı restoranı olsa da akşam içki servisi yapan bir Pub oluyordu. Ve kapıda yine Paşazade yazıyordu. Tam oturmuşlarken Atiye’nin telefonuna mesaj geldi.
@Xkişisi: Merhaba Atiye Hanım. Numara kayıtlı değildi. Atiye dün geceyi düşünmeye çalıştı ama bir yerden sonra beyni eror veriyordu. Acaba eve biriyle mi gelmişti akşam? Seks yaptıktan sonra gitmiş olabilirdi.
@Atiye: Rehberimde kayıtlı değilsiniz. Kimsiniz? Cevap gecikmedi. Diğerleri sipariş verirken Atiye menüyle ilgilenemiyordu.
@Xkişsi: Dün akşam tanıştık Paşazade’de. Bugün bir kahve içecektik. Atiye hatırlamıyordu.
@Atiye: Hiç hatırlamıyorum maalesef. İsminizi bile bilmiyorum.
@Xkişisi: Bora adım. Eğer kahve teklifimi kabul ederseniz ben hatırlamanıza yardımcı olabilirim.
@Atiye: Sizi tanımıyorum nasıl buluşabilirim ki?
@Xkişisi: Tanışalım diye. Dün kimyamız çok güzel uyuşmuştu. Arkadaşlarınız Felicia, Hannah ve Emma’ya sorabilirsiniz.
Bora Atiye’yi sağlam yerden vurmuştu. Atiye arkadaşlarına döndü ve dün akşam Bora diye biriyle tanışıp tanışmadıklarını sordu. Emma içlerinde en az içendi ve hatırlıyordu.
“Tabi. Hatta bize kaliteli içki ikram etti. Feci içmiştik, bizi eve bıraktırdı.”
“Eve onunla mı döndük?” yatmışlar mıydı?
“Yok. Şoförü bıraktı bizi. Zengin belli ki!” Hannah ve Felicia hiçbir şey hatırlamıyordu ama alaya almaktan geri durmadılar.
“Yakışıklı mıydı?”
“Boyu uzun muydu?”
“Kaslı mıydı?”
“Öpüştüler mi?”
“Yatmadılar mı?”
“Bir durun!” diye söylendi Emma. “Detaylı hatırlamıyorum. Ama dans ettiğinizi anımsar gibiyim. Baya da beğendiğimi hatırlıyorum ama dansı hatırlamıyorum.”
“Mesaj atmış,” dedi nihayet ağzındaki baklayı çıkartan Atiye.
“Ya! Ne diyor?” diye sordu Felicia heyecanla.
“Kahve içelim demişiz, numaramı vermişim.”
“E iç ne olacak? 2 sene buradayız en iyi ihtimalle. Burada bir sevgili yap gitsin.”
“Düşüneceğim.” Dedi Atiye ama kafası karışmıştı çoktan. Bir süre telefona bakındı, sonra numarayı kaydedip wp profiline bakmaya karar verdi. Resmi açtığında ağzı açık kalmıştı. Bu kadar yakışıklı bir adam kendisine neden yazardı ki? Dalgalı saçlarını, bal gözlerini, gamzeli gülüşünü izlerken şaşırmıştı.
“Oha bu ne!” dedi resmi gören Felicia. Telefonu diğer kızlara doğru eğdi.
“Sen çıkmazsan bana pasla ben çıkarım. Binerim kızım ben buna!”
“Çıkarım!” dedi Atiye hemen. Biri binecekse Atiye binerdi.
@Atiye: Kaçta? Konum atarsan gelirim. Bekledi ve bekledi. Cevap gelmeyince vaz mı geçti acaba? Diye düşündü. Kahvaltı edene kadar gergindi.
O sırada Bora amcası ve abisiyle çalışıyordu.
“Senin bu projeyi başka yere yapamaz mıyız?” diye sordu Nazım amcası.
“Arsa bulmak lazım. Aslında Riva’da bir arsamız vardı. Hem denize yakın hem de turistik bir yaşam kompleksine çevirebiliriz.”
“Ev yapmayız içine. İptal ederiz, tatile gelen insanlara konaklama yeri yaparız.” Dedi Asım abisi.
“Orada o tip ev çok. Taş ev değil de İskandinav tarzıyla birleşir mi acaba?” diye reddetti Bora.
“Valla yeğenim proje güzel ama pahalı duruyor. Daha merkezi bir yerde bir kilisenin falan yanına barok mimarisiyle döşesek bu planı?”
“Bak güzel olur,” dedi Asım destekleyerek. “Hem daha göze hitap ediyor.”
“Cıks. Ama Viktoryeni gotikleştirirsek güzel bir tasarım çıkar ortaya. Londra’daki şirket binası öyle bizim biliyorsunuz.”
“Ben Rokokoyu da çok seviyorum. Yengen de bayılıyor.” Dedi Nazım. Yengesinin klasik Osmanlı esintileriyle döşenmiş evini düşününce şaşırmamak gerekirdi. Dekor olarak taht almıştı kadın eve.
“Yengem seviyor zengin detaylı şeyleri.”
“E tabi. Zenginiz göstermeyelim mi?” amcası anlamamıştı. İki kardeş birbirine baktı ve gülümsedi.
“Neyse yiğenim, ben gideyim. Kızlarla dışarı çıkacağız, geç kalırsam iki saat söylenirler.”
“Senin yengemden korktuğun kadar başka kimseden korktuğunu görmedim amca,” dedi Asım eğlenerek.
“Nasıl korkmam yeğenim, birdiler üç oldular. Gül sen gül. Senindi birdi iki oldu, yakında alırlar azıya.” Nazım keh-keh gülerek gitti. Keşke babaları da amcalarından biraz feyz alsa da zamanında her şeyi bıraktığı gibi evlatlarını da bırakmasaydı. Asım masanın başındaki sandalyeye geçerken Bora telefonuna bakmaya başladı. Atiye ’den mesaj vardı.
@Bora: Ben seni bulunduğun yerden aldıracağım.
@Atiye: Cevap vermeyince vaz geçtin sandım. 😅
@Bora: Çalışıyordum. Vaz geçmem asla.
@Atiye: Ya! Konum atayım.
@Bora: Gerek yok, bizim restorandasınız. Biliyorum.
Atiye’nin merakla etrafına bakışını gözünde canlandırdı. Keyfi daha çok yerine geldi. Aslında Atiye’yi takip ettirdiği için biliyordu ama sapık gibi görünmemeliydi.
@Bora: Geçen gece barda yanımdaki adam oturduğunuz kafenin müdürü. O haber verdi.
Yazdı ve yolladı. Öyle olmadığını hatırlayan olmazsa şansı yaver giderdi.
“Ne oldu? Sırıtıyorsun gebeş gebeş!” diye sordu Asım önündeki dosyadan başını kaldırmadan.
“Benim çıkmam lazım,” dedi Bora çoktan toparlanmaya başlayarak.
“Nereye? Bodrum’daki otellerin cirolarını inceleyecektik. Gelir giderlerine bakacaktık.”
“Annemle bak sen onlara. Benim başka işim var.”
“İş mi? Emin misin?” dedi abisi kinayeyle sırıtarak. Ardına yaslanmış kardeşini izliyordu.
“İş. Beyoğlu’nun mimar kızıyla görüşeceğim.” Atiye’yi Beyoğlu’yla aynı paragraf içinde görmenin bile delirteceği anlar geleceğini bilmeden onu Beyoğlu’na zimmetledi Bora. Babasıyla annesi dedesinin evinde yaşıyorlardı. Babası yine saat odasında olmalıydı. Ev 3 katlı çiftlik eviydi. Alt kattaki salonun önünden geçerek çıkışa ulaşılıyordu ve annesi Güler salonda oturuyordu.
“Oğlum nereye?”
“İşlerim var anne.” Dedi Bora durmadan.
“Ama Ada’yla annesi gelecekti.” Diye seslendi Güler Hanım ardından ama Bora dönüp cevap vermedi. Ada, Güler hanımın Bora’yla görüşmesini istediği gelin adayıydı. Bora istemediğini söylemesine rağmen annesi görünce fikrinin değişeceğini savunuyordu.
Arabasına bindi ve çiftlik evinden çıktı. Keyifli bir müzik açarak ıslıkla ve mırıldanarak eşlik etmeye başladı. Atiye’yi tavlayabilir de çalıştığı projeye çomak sokabilirse Beyoğlu’nu karşısına çıktığına pişman ederdi. Ama öncesinde kız kendisine aşık olmalı, uğruna Ferhat gibi dağları delecek kıvama gelmeliydi.
Aracını Atiye’nin bulunduğu kahvaltı restoranının önüne çekti. Heyecanlanmıştı. Rekabet hırsından olmalıydı.