DEMİR DNA sonuçlarını gördüğüm andan itibaren dünyam bulanık bir karanlığa gömülmüştü. Zarife, beni darağacında sallanan bir ipin ucuna bağlamış, ayağımın altındaki tabureye tekmeyi vurmuş gibi hissediyordum. Arabanın şoför koltuğunda boğuluyordum. Ayağım gaza basarken adeta ne yere sığıyordum ne göğe. İçimde bir ateş, bir yangın, cayır cayır yanıyordu. Yüreğimi kavuran bu alev, ne söndürülebilir ne de kontrol edilebilirdi. Tarifi imkânsız bir acıydı bu; ne kelimeler ne de haykırışlar bu duygunun ağırlığını ifade edebilirdi. Üzüntü, öfke, ihanet… Hepsi birbiriyle çarpışıyor, zihnimi bir savaş alanına çeviriyordu. Şu an tek bir düşünce, tek bir arzu beynimi kemiriyordu: Bu acının, bu ihanetin sorumlusu olan Zarife’yi öldürmek. Nefes nasıl kesilirmiş ona göstermeliydim. Direksiyonu sıkıca

