Zayi 🌹

1207 Kelimeler
Uzat ellerini, ruhunla dokunuver semaya... Hisset. Bak ışıl ışıl yıldızlar, karanlığa kandil olmuşlar. Usul usul teni okşayıp geçen o rüzgar esintileri, anne şevkatiyle dolmuş olmalı ki en çok saçlarda oyalanıyordu. Kış ayının bıraktığı hüzün ve soğukluk gitmek istemezcesine havayı özlemle kucaklıyor ve hala kendini hissettiriyordu. Bahar ayları çok sabırsızdır. Soğuğu etkisiz hale getirmek istercesine havayı ılıtır. Doğa kış uykusunun tatlı sersemliğini üzerinden atmak için can atar. Gökyüzü gelen mevsimi kucaklamak ister gibi parlar da parlar. Şimdi biraz da yer yüzüne dönelim, orada gökyüzündeki gibi muhteşem kandil taneleri yoktur evet. Ama o her evin penceresinden sızan ve sokağı süsleyen yapay rengarenk ışıklar, muntazam cümbüşlü bir görünüm sergiler... İnsanlardan her hangi birisi çok mutlu, diğeri hüzünlü, bir başkası kaybetmiş, yada yalnızlıktan delirmek üzeredir, kim bilir? Yeryüzünde milyonlarca nefes alan ruh, katrilyonlarca duygu salınımı olduğu sürece hayat herkese bambaşka akseder. Değişmeyen bir gerçek var ki; kötülük, bencillik, zalimlik ve vicdansızlık her histen daha ön sıradalar. Günler geçiyor, yıllar değişiyor kötülük katlanarak artmaya devam ediyor... Fesatlık, habislik kalpleri esir aldığı müddetçe, bu dünyada afiyet aramak mümkün değildir. Bazen dönüp durmaktan yüksünmeyen dünyanın midesini öyle çok bulandırıyoruz ki; depremlerle, sellerle ve toprak kaymalarıyla insanlığı ikaz ediyor da bencil insan oğlu yine de yapacağı kötülüklerden asla kalmıyor. Kalmaz da... Birgün dünyanın tepesini çok fena attıracağız. "Yetti artık zalimliklerin, ey fani!" Deyip kendisini bir cehenneme çevirecek. Düşün ki su yok, yeşillik yok... Dünya küsmüş. İnsan düşmüş. Düşünmek gerek azizim düşünmek. Öyle veya böyle hala yaşayanlar için zaman denen meret, inatla çekip gitmeye devam eder. Bunca velvelenin içinde hala ama hala umut illa ki vardır. Belki delirircesine umut arayanlardansın yada yalnızlıktan bıktım usandım, tutunmaya ihtiyacım var diyenlerdensin. Bir ihtimal belki yaşayacağın gelecek sana korkulu bir kabus gibi geliyordur. Yada yaşadığım hayyattan oldukça memnunum diyorsundur ve azıcık huzur arıyorsundur. Fark etmez. Haydi gel o zaman, insanı sıcacık saran, umut vaad eden namı değer Bade Mahallesi'ne... En ön sıradan davetlimizsin. Yaşlı ninelerin tertemiz sabun koktuğu, ev hanımlarının bir araya geldikçe dedikodunun dibine vurduğu, babaların geçim için soluduğu, gençlerin aşkı bulma yolunu ve tabii ki çocukların rahatça mahallenin dar sokaklarında özgürce oyunlar oynayıp koşuşturduğu, bu küçük yaşam alanında sen de kendini mutlaka bulacaksın. Bade Mahallesi'ni, güneş dağların ardından nazlıca yükselip aydınlattığında, gündüz telaşı tüm evlerde başlayıverdi. Esnaflar müşteriler için erkenden dükkanlarının kepenklerini açarlarken anneler kahvaltı hazırlama telaşındaydı. Her biri kendi hikayesinde başkahraman olan mahalle sakinlerinden, Feyza ile tanışın lütfen. Feyza 23 yaşında sakin, kendi halinde, uysal ve hala kalbi çocuk kalmış bir genç kızdı. Pamukkale Üniversitesi; üçüncü sınıf, pazarlama bölümü öğrencisidir. Genç kız kalçasına dek uzanan kahve kızıl karışımı saçlarına, ellerini daldırıp tarayarak omuzlarından geriye doğru attı. İnce parmaklarının içinden geçerek düzlediği saçlarının uçları yeniden dalgalı bir hale bürünmekte gecikmedi. Aynaya düşen aksini hep severdi ve es geçmeyelim ki kendisini seven insandan kolay kolay zarar gelmez. Gelemezdi. Feyza çocuksu görünen masum yüzüyle, ufacık tefecik görünen boyu ve kilosuyla minyon tipli, yaşını pek göstermeyen bir kızdı. Zaten 160'a yakın boy, 55 kilo olan birisi, konik turşu ebatında şirince bir şey oluyordu. İnce kaşları, dar alnı ve hafiften Japon kızlarına benzeyen tipi; simasını çocuklaştıran nedenlerdi şüphesiz. Açık kahve harelerinin içine koyu kızıl damlalar bırakılmış göz rengi, güneş saçlarını öptüğündeki renkle aynı oluyordu. Gözlerini çevreleyen kirpik taneleri sıkça, sıra sıra asker edasıyla dizilmiş ve usulca yukarıya kaşlarına doğru kıvrılıyordu. Minik, topacık ve ucu havaya doğru bakan güneşi ve ayı isaret eden burnu, ona kibrin aksine zariflik bahşediyordu. Gülümsediğinde belirginleşen elmacık kemikleri, yüzüne uyumlu belirgin şeftali tonlarında iki yana uzanan dudakları onu dahada güzelleştiriyordu. Kendisi gibi kalbi de çok güzeldi. Kalbinin ışıgı yüzüne vuranlardandı. Feyza'nın annesi; Aylin Hanım yaşlı huysuz teyzeler gibi yaşamakta bir sıkıntı görmemektedir. Evin babası Ramazan Bey, su bağlantısı ve fayans ustası olup yumuşacık kalbi olan bir adamdır. Feyza'nın abisi Ferit, okuyup şansı gereği hemen atanabilmiş mesleğini eline almıştır. Ferit lise de öğretmen olan 27 yaşında bir gençtir. En değerlisi küçük kardeşi Feyza'dır ve bu herkesçe bilinir. Ferit okulu yüksek puanlarla bitirdikten sonra askerliği araya katıp bir yıl görev yapmıştır. Gelir gelmezde şansına ilk atamalarda doğu görevine gitmiş ve iki yıl Van'da öğretmenlik yapmıştır. Gitmeden önce yaşadığı bir olay yüzünden öfke kontolü için gittigi yerde tedavi görmüştür. Ferit bir yıl askerlik ardından ögretmenliğinin iki yıllık doğu görevinden sonra yuvasına döner. Döner fakat genç adam, ev ahalisini bıraktığı gibi bulamaz. Zira aralarından su sızmayan kardeşler birbirine limonidir, babası diken üstünde ve annesi ise hep sinirli gezmektedir. Yeni bir ortama alışma sürecindeyken birde ailedeki huzursuzluk onu endişelendirir. Kız kardeşleri ile konuşmaya çalıştığında ise geçiştirilmiş ve kuruntu yaptığı söylenilmiştir. Feyza'nın ablası, Funda ise 25 yaşındadır ve muhasebe bölümünü okuyup bitirmek üzere olan bir genç kızdır. Hem okuyup hem çalışan Funda ayakları yere sağlam basan kendisine son devece güvenen bir karaktere sahiptir. Köklü bir şirkette muhasebe departmanında çalışmaktadır. Dışarıda özellikle iş yerinde tamamen profesyonel davranan kızımız, evde geçimsiz gezinmektedir. 🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹 Şahan ailesi olarak uyandıkları yeni günün sabahında Feyza, erkenden kalkıp ocağa çay suyunu koydu. Annesinin hırs çıkarmak istercesine zebaniler gibi başına dikilmesini istemiyordu. Eksiksiz bir sofra kurmaya çalışarak Aylin Hanım'ın bugün olsun, ona laf söylememesini umuyordu. Çünkü emekle kurulan sofrada, unutulan tek bir şey kadını deyim yerindeyse kudurdutuyordu. Evde yaşayan tek şahıs Feyza'ymış gibi unutulan eksiğin hesabı bile genç kızdan sorguluyordu. Kahvaltı için aile üyelerine birer tane yumurta kaynatacaktı ama abisi için iki yumurta daha ekledi. Altı yumurtayı kaynamaya bıraktıktan sonra zeytin ve peynirleri minik tabaklara üleştirip siniye yerleştirdi. Bugün yoğun bir ders programı vardı ve derince soludu. Çay bardaklarını da siniye dizerken başına kondurulan öpücükle yerinde sıçrayınca, genç kızlardan hallice olan, ince belli bardaklar şakırdadı. "Abiii! Ödümü kopardın! Niye sessiz sessiz geliyorsun?" Ferit ufakça kıkırdayıp kardeşinin başını kollarının arasında sıktı. Neredeyse dört yıla yakındır sadece bayramlarda görüşmüşlerdi ve herkesi ama en başta küçük kardeşini çok özlemişti. Hala evde olduğuna ve kardeşine sarıldığına inanamıyordu. "Özledim seni be çocuk..." Özlemle kardeşinin güzel ela gözlerine baktı, orada çok ayrı bir hüzün vardı. Feyza'nın gözleri doldu çünkü abisi gittiğinden beri yalnız ve korunmasız hissediyordu. Zaten her şey o gittikten sonra rayından çıkmamış mıydı? Koruyan ve gözeten gidince, eziyetin yükü katlanarak artıvermişti. "İyi ki geldin abicim." Dedikten sonra abisinin beline sımsıkı sarıldı, sanki yeniden nefes alıyordu. Artık evde görünmez olmayacaktı ve sonunda işte ona gerçekten değer veren birileri hemen yanındaydı. Uzun süredir zayi'si yani kayıpları çok fazlaydı. Ve belki bir şeyler artık telafi olabilirdi. İçi içine sığmadı bir an ve abisini yanağından küçücük öptü. Feyza normalde de çok utangaç biriydi. Bu minik buse bile kendisini utandırdı. Kardeşi bıraktığı gibi değildi. Yitikti. Biricik küçük kardeşinin kim tarafından bu kadar zayi edildiğini deli gibi merak ediyordu. Yanakları kızaran kıza kalbi kaynayarak bakan abisi Ferit içtenlikle konuştu. "Sana bir sır vereyim mi en çok seni özledim kardeşim. Şişş gülme o cadı ablan duymasın, ee var mı bir aday?" Feyza abisinin dediklerine önce kıkırdadı ve içinden 'ne adayı' derken gözlerini büyülterek abisine baktı. "Ne adayı Abi?" Ferit bunun düşüncesine bile ayar oldu ve tek kaşını kaldırarak sordu. "Enişte diyorum enişte? Var mı asılan it!" Feyza abisine şaşkınca bakakaldı. Abisi onu bilmiyor muydu sanki? Ne kadar utangaç bir kızdı ki yaklaşmaya çalışan erkeklerden tazı gibi saklanıp duruyordu. Birisi konuşmak istediğinde, ayakları totosuna vura vura koşarak kaçan bir tipti o. 'Ne enisteşi yahu' diye düşündü. "Yok abi, olsa ilk sana söylerdim, rahat ol sen." Diyerek abisinin gözlerinin içine baktı. Ferit, Feyza'nın asla yalan söylemeyeceğini bildiği için diğer sorusuna geçti hemen. "Peki ya Funda?" Kısa bir sessizlik olurken Feyza gözlerini kaçırdı, ne diyecekti ki?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE