Kapının pervazına yaslanan Funda o ana kadar onları öylece izlemişti. Dışarıdan bile belli olan kıskançlık hissi kalbini fare gibi kemiriyordu. Funda konunun ne olduğunu biliyordu ama adı geçince yine de sordu. "Ben ne, Ferit?"
Funda'nın sesini hemen arkasından duyan Ferit, onun yüzüne kaşlarını çatarak baktı. "Abi diyeceksin abi!" Funda 'tabii canım tabii' der gibi elini havada sallayıp umursamaz bir edayla oturma odasına doğru yürüdü. Abisi peşinden gelsin aynı ilgiyi kendisine de versin istiyordu. Ve ben güçlüyüm size ihtiyacım yok pozları kesiyordu.
"İki sene büyüğüm ben senden, hey kime diyorum?" Funda ona hep adıyla seslenirdi ve Ferit buna deli olurdu. 730gün 12 saat büyüktü işte neyin inadıydı bu? O da Feyza gibi uysal olsa olmaz mıydı?
Feyza abisinin haline gülümseyip elinde sofra bezi ve ekmeklerle oturma odasına yürüdü. Feyza'nın ablası Funda bacak bacak üstüne atmış siyah renkli ojelerinden birini badem törpülü tırnaklarına özenle yediriyordu. Bu hep böyleydi, abla keyif yapar Feyza çalışır ama asla yerinmezdi kızcağız. Çünkü onun için her yaptığı iş, bir deneyim ve onu hayata hazırlayan hareketler bütünüydü. İşte böylesine saf çalışan bir beyne ve iyilik gözeten bir kalbe sahipti.
Sofra bezini oturma odasında halının tam ortasına serdi ve hemen koltuğun arkasına konulan siniyi yükseltmek için kullandıkları tahta kasnağı sofranın tam ortasına yerleştirdi.
Ekmek poşetini açarken abisinin siniyi kucaklayıp geldiğini görünce çocuklar gibi sevindi. Artık ağır sinileri kaldıracak abisi yanındaydı. Aynı şekilde kışın hazırladığı ağır soba kovalarını taşıyacak güçlü beden de artık bu evde yaşayacaktı. Çoğunlukla babası yardım ederdi ama o işteyken, o işler de Feyza'ya kalırdı. Zaten zayıf bedeniyle ve az gücüyle mini minnacık bir şeydi.
Funda içten içe birbirine gülümseyerek bakan abi, kardeşe bilendi. İçi hala tam olarak soğumamışken ve endişe onu alaşağı ederken abisinin gelmesi hiç iyi olmamıştı. Ama abisine sevgiyle baktığının ve çok özlediğinin aşırı farkındaydı.
Kalkıp sarılmak istedi fakat Feyza abisine yeniden sarıldı çünkü burada olduğuna hala inanamıyordu. "Birisi beni çok özlemiş." derken Ferit keyifle sırıtarak kardeşinin uzun saçlarında usulca elini gezdirdi.
Funda unutulmuş çiçekleri kuruyup gitmiş saksı gibi bir köşede otumasına acayip içerledi ve hırçınlaşarak kıskançlığını örttü. "Aman be mıç mıç, hiç görmemişler gibi..." Söylenerek ve ayaklarını yere vura vura odasına giderken annesini bile gözü görmedi. Çünkü ağlamamak için kendisini acayip sıkıyordu.
Aylin Hanım her sabah yaptığı gibi bütün çocuklarının camlarını açıp odaların havalanmasını sağladıktan sonra oturma odasına yöneldi. Sarılan abi kardeşe bakıp ağzının içinde bir şeyler geveledi. "Sofra hazır mı Feyza?" Feyza abisinden ayrılıp annesine bakarak başını aşağı yukarı salladı.
Sofraya oturdu ve çatalları sininin beş köşesine yerleştirdi. Yumurtalar soğumasın diye kabuklarını soymadan getirmişti, yavaş yavaş altı yumurtayı soymaya başladı. Ferit'te kardeşinin yanına bağdaş kurarak oturduktan sonra yumurtaları soymaya yardım etmeye başladı. "Bana iki tane mi kaynattın?" Diyerek kardeşine gülümsedi.
Feyza gülümseyerek abisine baktı. "Sevdiğin şeyleri hiç unutmadım abi." Ferit'in bu jestle yüreği daha da ısındı, insanın kardeşi olmasındaki en güzel şeylerden birisi de o değeri en küçük şeylerde bile hissedebilmekti. Şükretti Ferit, güzel yürekli kardeşi için kalpten, kıymet bilir bir adam diledi. O duayı içinden aminlediği sıra eş zamanlı evin kapı zili çaldı. Feyza kimsede kıpırdama olmayınca mecburen kapıyı açmaya gitti. Zira annesi başını kaldırıp ters ters bakmak üzereydi ve sabah sabah bir gerginlik olsun istemedi.
Feyza kapıyı kendisine çekip açtığında şaşırdı çünkü Akın Abi'si bu kapıyı hiç çalmazdı, o zamandan beri... Akın ise şu kapıyı çalmakta çok tereddüt etmişti ama uzun zamandır görmediği tek ve yek dostu Ferit'e hoşgeldin demeliydi.
Akın, Bade Mahallesi'nin tek polisi olduğu için potansiyel ilk damat adayıydı. 28 yaşında olan bu genç adam duyarlı, efendi ve cesaretlidir. Aklına koyduğunu mutlak yapan sözlerinin eri ve gözü kara bir delikanlıdır. Gerçekten çok yakışıklı olması ve oturaklı karakteriyle bütün çevre mahallelerde ki kızların da ilk gözdesiydi.
Düşünceler içinde yere bakan genç adamı gören Feyza biraz şaşırdı. Çünkü büyüme belasından sonra araya giren mesafe, ikisini pek bir araya getirmemiştir. Birazda Feyza'nın kendini geriye çekme ve görünmez olma derdinden dolayı sohbetleri pek azdır. Kahve saçlarının arasına, koyu sarı tutamlar karışmış baş, kapıyı açtıktan bir kaç saniye sonra usulca yerden kalktı. Feyza öylece komşu oğluna bakıyordu. Ama ne zaman ki kendi ela gözleri ve genç adamın karamel kahvesi gözleri çakışsa kızcağız hemen gözlerini kaçırırdı. Ve yine öyle oldu.
Akın önce Feyza'nın yüzüne sonra da tam olarak gözlerine odaklandığı an, ela gözler titreşerek Akın'ın bedeninden arta kalan bahçe içinde dolaştı. Gül ekili saksılar, kendileriyle yaşıt tulumba, yenice baharı karşılayan yeşil elbiselerini giymiş ağaçlar derken yine dönüp dolaşıp Akın'ın karamel rengi gözlerine usulca dokunup yine hiçliğe kaçtılar.
Akın bu kapıya pek gelmezdi. Hatta abisi gittiğinden beri neredeyse hiç uğramazdı. Gözlerinin içine dikkatle kilitlenen genç adamdan Feyza, bakışlarını bir kez daha uzaklaştırdı. Akın Abi'sinin insanların ruhunda sakladığı ne varsa gördüğünü düşünüyordu.
Konuşmayacağını anlayınca kapı önünde daha çok bekletmemek adına Akın'ın yüzüne pek bakmadan hafif bir telaşla konuştu. "Hoşgeldin Akın Abi, geçsene içeri."
Akın elleriyle içeriyi işaret eden kıza dikkatle baktı, iyi olup olmadığını halinden tavrından anlamaya çalıştı. Çekingen komşu kızı genelde kendisinden kaçardı, polis olduktan sonra iyice kendisini geri çektiğini fark etmişti. Üzerine çok düşünmedi çünkü o beraber kardeş gibi büyüdüğü utangaç Feyza'ydı işte.
Hoş hala gözlerine küçücük görünüyordu yada çocuklukları çok güzeldi, unutamıyordu. Akın onu büyümüş kabul etmek istemiyordu. Bakışlarına karşılık vermeyen kızı daha fazla zora sokmamak için sordu. "Feyza, abini çağırır mısın, geleceğimden haberi yoktu."
İki yumurtayı peşpeşe yiyen Ferit kardeşi Feyza'nın hemen gelmemesini merak ederek sofradan elinde çayı ile birlikte kalkıp dış kapıya yürüdü. Feyza kısıkça "tamam" dedikten sonra geriye dönmüş abisini çağırmak için içeri yürüyecekken abisi çoktan karşısında belirmişti bile. İçtenlikle Ferit abisine gülümseyen Feyza "Abi bak seni görmeye kim geldi?" Diyerek dış kapıyı tamamen araladı.
Ferit elindeki çay bardağını Feyza'nın eline alelacele tutuşturup Akın'ın üzerine doğru atılırken özlemle homurdandı. "Kardeşim..." İki genç adam birbirlerine özlemle sımsıkı dostça sarıldılar. Birbirlerinin sırtlarına döver gibi küt küt vurup gülüştüler. Dile kolay çocuklukları, okulları hep bir arada geçmişti ve iki dost ayrılığı hiç olmamış gibi silip atmak istediler. Araya giren askerlikleri ve zorunlu doğu görevleri ikiliyi sadece telefonla görüşebilmelere itmişti. Özlem çok fazlaydı.
Feyza hala sarılan ara ara sırtlarına sertçe vurduktan sonra gülüşen ikiliye gülümseyerek baktı. Az önce ciddiyetle kendisine bakan gözler ve dikkat kesilip kasılmış yüzün hatları, Ferit'ten sonra gevşemiş ve tasasızlığa bürünmüştü. Gözleri bile bir gülüş tutturmuş kahve halden karamel tonlara ısınarak geçip ışıldamaya başlamıştı. Feyza yanlış bir şey yapıyor gibi irkildi ve hızla bakışlarını ellerine indirdi. Ani bir manevrayla içeriye doğru serice yürürken abisinin omzunun üzerinden ona bakan karamel rengi gözleri göremedi.
Feyza hem onları yalnız bırakmanın daha uygun olduğunu düşündü. Hem de annesi Akın adı geçince huysuzlanmasın diye elini çabuk tutmak zorundaydı. Ailesinin sofrada çay keyfi yaptığını gördüğünde, abisinin çay bardağını siniye koyup boş başka bardağa kendisi için çay koydu ve kahvaltısını yapmaya başladı.
Hazır sofraya assolist edasıyla en son oturan Funda'nın soğuyan yumurtaya somurtarak baktığı Feyza'nın gözünden kaçmadı ama her zaman ki gibi ses etmedi. Alışmıştı artık. Aylin Hanım "Kim gelmiş? Ahiretliğim gelecekti. Ekmek yapacağız okuldan gelirken ağzını açıp oyalanma sakın." Diyerek ortamın havasını aniden buz gibi soğuttu.
Babaları Ramazan Bey, ağzındaki lokmanın büyüdüğünü hissetti. Karısı böyle davrandıkça midesi bulanıyordu. "Sen derslerine odaklan kızım. Annene aldırış etme. Mahallede bir sürü kadın var yardım ederler." Diyerek son noktayı koydu. Kimin geldiği sorusu böylece araya kaymadı. Babası noktayı koydu koymasına da çivi gibi batan gözler Feyza'nın yüzüne yüzüne hıçla kilitlendiler.
Babası oldurmaya ve tamamlamaya çalıştıkça Feyza, eksiliyor gibi hissediyordu. Kızcağız bir buğday başağı olsa annesi ona acımadan artık olmuş, olgunlaşmış diye biçerdi. Feyza başaktan fireze dönüşür, kökü toprağa sarılı bir sap olarak tarlada yalnız kalırdı. Köklerini koruyan babası onun sararıp solmasına engel olamıyordu. Olamazdı. Olamayacaktı.