Hazır sofraya assolist edasıyla en son oturan Funda'nın soğumuş yiyeceklere burun kıvırarak baktığını görmek Feyza'ya bıkkınlık verdi. Aylin Hanım büyük kızına sıcacık gülümseyerek ona hemencecik çay doldurdu. Funda annesinin özenle kattığı çaya, bir çay kaşığı toz şekeri katıp karıştırırken Akın'ın sesini duyar gibi oldu. Ve kulaklarını tavşanlar gibi dikerek dikkat kesildi.
Kalbi pırpır atarken gerçekten Akın'ın sesine duyduğuna emin oldu. Çünkü adamın muhteşem kahkahası kulaklarını okşayıp geçiverdi. Yerinde duramaz gibi kıpırdayıp durduğunda, evin babası Ramazan Bey'in dikkatini çekti. "Kızım neyin var, bir yerin mi ağrıyor?" Kızının derdini bi bakışla anlayan ve Akın'ın sesini de duyan Aylin Hanım hemen olaya el atmakta gecikmedi.
"Abisini özlemiş, gitti diye üzülüyordur. Kızım işe vedalaşmadan mı gitmiş abin, git bir bak bakalım." Diyerek Funda'yı babasının merakından korudu.
Funda annesinin yüzüne bile bakmadan hızla yerinden kalkıp dış kapıya yöneldi. Öylesine bencildi. Funda için konu ne zaman Akın olsa gerisi sadece teferruattı. Aylin Hanım kızının tavrına içerledi fakat onu zaten böyle vurdumduymaz yetiştiren kendisi değil miydi?
Feyza, içten içe ablasının özlediği kişinin, abisi Ferit değil de Akın Abi'si olduğunu düşündü. Aile babası Ramazan Bey bu tarz aşk, sevgi gibi konuların ulu orta konuşulmasını ve dile kolayca dolanmasını sevmezdi, sevdalar ona göre özel olmalıydı. Eski insanların düşüncelerini benimser ayıp olduğunu düşünürdü.
Aylin Hanım eşi, Ramazan Bey'in bu düşüncesini gayet iyi bildiğinden bozuntuya vermedi. Lâkin her fırsatta Akın'ın annesi Fatma Hanım'a, kızı Funda'yı olabildiğince över ve Akın'la ikisini aynı cümleler içinde konuşur dururdu.
Fatma Hanım ise hiçbir zaman asla olmazlar demedi, diyemezdi. Bazen insanlar istemedikleri şeylere de olur derlerdi, mecbur kalırlardı çünkü. Bu minnet borcundan olurdu. Verilmiş bir söz olurdu. Yakıştırma olurdu. Her şey olurdu. Liste böyle uzar giderdi.
Aylin Hanım, Akın ve Funda'yı baş göz etmenin bir yolunu elbet bulacaktı. Bulacaktı bulmasına da eşi Ramazan Bey'in tepkisi ister istemez kadını geriyordu. Zira kocası beraber büyümüş bu gençleri asla bir arada düşünemiyor hatta evlilik gibi önemli bir konuda her hangi birini yanyana düşünemiyordu bile. Fakat Ramazan Bey kaç yıllık karısının amacının ne olduğunu içten içe biliyor ama henüz tehlike barındırmadığından sesini bile isteye çıkarmıyordu.
Feyza saate bakıp geç kalacağını fark ettiğinde telaşla sofrayı toplamaya başladı. Bu çabası babasının gözünden kaçmamıştı. "Kızım sen git, ben kaldırırım sofrayı." Diyen babasına, Feyza minnetle baktı ama koskaca adama sofra mı toplatacaktı?
Hızlıca kaldırdı siniyi ve geri dönüp sofrayı da kaldırdı. Ramazan Bey kızının haline üzülüp karısının yüzüne baktı. "Kız dersine geç kalacak. Kahvaltıyı yemeği zaten hep üzerine yıkıyorsun. Git bulaşıkları bari sen yıka. Yapamıyorsan onu da ben yaparım, dert değil."
Aylin Hanım sinirden deliye dönse bile cevap vermedi. Söz konusu Feyza olduğunda, adam karısını hiçe sayıyor ve haddini bildiriyordu. Bunu hep yapıyordu. İçinde büyüyen öfkeyi dışa vurmak için harika bir yol biliyordu. Feyza sinidekileri toparlarken annesinin sinsice yaklaştığını fark etmedi. Eline aldığı çay bardağını köpükleyecekken kolunda hissettiği acı ile bardak parmaklarının içinden kayıverdi.
Kırıp dört bir yana saçılan cam parçaları ile Feyza yutkunup annesinin yüzüne baktı. Aylin Hanım kızının kolunu çimdikleyip bardağın kırılmasına kendisinin neden olmasına rağmen kızına kötü kötü baktı. Kırılıp dört bir yana saçılan bardakla Feyza irkildi. "Sakar!"
Kırılan bardaktan sonra kızının uzun saçına yapışıp hırsla çekti. Annesinin kuvvetle çektiği saçıyla beraber başı geriye doğru düşen Feyza 'ah' bile diyemedi. Babasının duyup üzülmesini istemiyordu. Canının acısıyla boncuk tanesi gibi yaşlar biriken ela gözlerini gözlerini hızla sildi.
"Babana mı güveniyorsun Feyza? Aval aval kahvaltı keyfi yapacağına erkenden kaldırsana sofrayı. Bilerek yapıyorsun değil mi? İş yapmamak için oyalanıp duruyorsun?"
Feyza'nın gözleri dolu dolu olsa da bir damla bile göz yaşı dökmedi. Babasının cam sesine koşup geldiğini ayak seslerinden duyarken annesinin koluna sert bir çimdik daha attığını hissetti.
Bu ise sus demekti. Göz yaşlarını uzun badisinin etek uçlarına hızlıca silip yüzüne eğreti bir gülümseme yerleştirdi. Yavrum çok sabiydi. Adamcağızı üzmek istemediği gibi daha fazla annesiyle aynı havayı solumak istemiyordu. "Feyza! Çocuğum iyi misin?"
Ramazan Bey her şeyi hissediyordu, kızının başı ne zaman sıkışsa adama malum oluyordu sanki ve bir şekilde kızına ulaşıp kurtarıyordu. Yine kalbi ezilir gibi olmuştu ve biliyordu, biricik küçük kızı yine kesinkes içine içine ağlıyordu.
Feyza'yı kollarının arasına çekip sarılan yaşlı adam, onu hızla mutfaktan çıkarırken karısına düşman gözlerle baktı. Bu böyle olmayacaktı, bir çare bulmalıydı ama neydi?
Aylin Hanım kırılan cam parçalarını ve bulaşığı kendisine kakalayan eşine aşırı sinir oldu. Söylenerek toparlamaya başlarken bir cam parçası elini hoyratça kesti. Ne demişler alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Öfkeyle dişlerini sıkarken kanayan elini çeşmenin altına tuttu.
Aylin bugün Fatma Hanım'la konuşmayı aklına koydu. İki kadın illa ki eşlerini bir şekilde ikna edeceklerdi. Akın'ın bazı bakışlarını ara ara yakalıyordu ve bu hiç ama hiç hoşuna gitmiyordu. Eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşmeden elinden geleni ardına koymamalıydı. Feyza için de bir şeyler düşünüp sinsice gülümsedi. Bir telefon görüşmesi daha yapsa iyi olacaktı.
Feyza babasından ayrılıp hızlıca giyindi ve o günün ders kitaplarını yanına alarak dış kapıya yürüdü. Eğer biraz şansı varsa deli gibi koşarak beş dakika sonraki otobüse yetişebilirdi. Derse geç kalması sorun değildi. Devamsızlığı yoktu fakat ilk dersine giren öğretmen, geç kalan öğrenciye takıp düşük not veren bir kişilikti. Geç gelen öğrencinin derse gerekli önemi vermediğini düşünürdü. Feyza o adamın bu yönden dikkatini asla çekip insafsız radarına yakalanmak istemezdi.
Ayakkabılarını hızlıca giyip kafasını kaldırmadan koşuş pozisyonu alıp ileri atıldı fakat birine sertçe çarptı. Burnu sızım sızım sızlarken gözleri yaşardı. Abim boş durmamış spor yapmış diye düşünürken buğulanan gözlerini araladı. Bir eliyle burnunu ovalarken gözlerindeki görüşün netleştirmeye çalışıyordu.
Kendisine durduğu yerde aniden koşarak sertçe çarpıp kirpikleri titreşerek açılan, burnunu tutan genç kıza şaşkınca baktı Akın. "Feyza iyi misin?" Dedi. Kızın incecik kollarından destek olmak için iki eliyle hafifçe tuttu.
Feyza kendi abisine çarptım zannederken Akın Abi'sini karşısında görünce gözlerini kaçırdı. "İyiyim derse geç kalıyorum, seni görmedim abi, kusura bakma."
Feyza, soğuk kollarındaki sıcacık kavramayı fark ediverdi. Telaşla bir gören oldu mu diye çevresine bakınırken usulca kendini kollarıyla beraber geri çekti. Genç adamın sıcacık elleri, kızın dirseğinden bileğine yavaşça kayarak boşluğa düşüp geri çekildi.
Feyza'nın hissettiği sıcaklıkla tüyleri diken diken oldu. Daha fazla oyalanmamak adına Akın Abi'sinin cevap vermesini bile beklemeden hemen yanından ona asla değmeden sıyrılıp bahçe kapısına koşar adımlarla hızla yürüdü.
Hissettiği bu ürpermeyi suçluluk olarak değerlendirdi artık çocuk değillerdi. Ablasının delirircesine sevdiği adama mesafesini çok iyi korumalıydı. Hala burnu hafiften sızlıyordu ama otobüsü kaçırmaması gerekiyordu.
Ferit bahçe kapısını açıp bahçeye girecekken üzerine bodoslama koşan kardeşini omuzlarından sıkıca yakaladı. "Feyza nereye abicim?" Sorusunu sorarken kızın aceleci haline bakıyordu.
"Okula geç kalacağım abi, otobüs kaçacak gitmem gerek." Feyza abisinin ellerinden kurtulamayınca pes etti. Kaderde İsmail Hoca'nın gözüne de batmak varmış diyerek mecburi kabullenişe geçti. "Of abi, sende öğretmensin. Geç kalınca takıyorsunuz işte biliyorum." Derken son bir kere daha çırpındı. Mengene gibi omuzlarını kavrayan kocaman ellerden maalesef kurtulamadı. Ve bezginlikle tekrar ofladı.
"Abiye of denmez küçük hanım hem seni Akın bırakacak. Okulun karalakola giderken yolunun üstü. Otobüsle hiç uğraşma abicim sapığı var, beyni samanla dolu ergeni var, tebeşirin bile paklamadığı yaşlı azgını var ve belediye otobüsleri sabahları çok kalabalık oluyor. Bir sürü yabancıya illaki temas etmek zorunda kalacaksın ki sen sevmezsin. Haydi bakalım marş marş!"
Feyza hızla başını iki yana salladı, otobüs gidiyordu işte! Hem her gün Akın Abi'si mi bırakacaktı? Çok saçmaydı. "Abi ben otobüsle giderim. Hem kaç yıldır bir sıkıntı yaşamadım, bırakta yetişeyim."