1. Bölüm: Talihsiz Şehvet

1256 Kelimeler
Kadehin içindeki şarabı döndürürken aklımdaki düşünceler de bir o kadar dönüyordu. Göğsümü şıkıştırıp yüreğimi daraltan bir acının içine düşmüştüm. Çok değil sadece birkaç saat önce hayatımın sadece birkaç milyon dolardan ibaret olduğunu öğrendiğim yetmiyormuş gibi babam olacak o aşağılık adamdan ardı ardına kesilmeyen tokatlar yemiştim. Kadehimin dibindeki şarabı bitirirken bunun beni kesmediği çok barizdi çünkü hâlâ hayatımın satılmış olduğu gerçeğini düşünebiliyordum ve ben bugün asla düşünmek istemiyordum. Bazen, gerçekten sadece bazen her şeyi bırakıp kaçmak istiyordum. Belki de her şeyi bırakmaktan ziyade kendimi bırakmak… Bilmiyordum. Sadece yorulmuştum, yorgunluğumu dindirecek her şeye açıktım. Bunun sonucunda ya batacaktım ya da şahlanacaktım ve ben kesinlikle şahlanan tarafta olmak istiyordum. “Bana beş shot tekila.” Barmene seslendiğimde önce suratıma dümdüz baktı, ardından derin bir iç çekti ve içkimi hazırlamaya başladı. Açıkçası bir ‘Sence de yeterince içmedin mi?’ nasihatı çekemezdim. Barmenlerin genelinde bu olurdu, yalnız bir kadın içerken zamanı geldiğinde dur deme hakkını kendilerinde bulurlardı. Sikerler. Kimsenin beni durdurmasına ya da uyarmasına ihtiyacım yoktu. Barmen shotları önüme koyduğunda gözlerimin parıldadığına emindim. Önce bardağın ağız kısmındaki tuzu yaladım, sonra limonu ağzıma attım ve shotu kafaya diktim. Vücuduma boğazımdan bir ateş düşmüştü adeta, yanıyordum. En sevdiğim tekila bardağımdaydı. Casa Dragones; bunu nerede ya da ne şartta tadarsam tadayım o olduğunu anlardım. Keyfim yerindeyken ve henüz üçüncü shota geçerken üzerimde yakıcı, aynı zamanda da yıkıcı bir baskı hissettim. Bunun aldığım alkolle ya da bedenimdeki baskıyla alakası yoktu. Bir bakışın altında eziliyordum. Gözlerim üstümdeki bu yoğun bakışlarının sahibini aramak için etrafı kolaçan ederken sol tarafımdaki locada oturan adamla göz göze geldim. Bakışları içimi görüyor gibiydi. Olduğum yerde titredim. Bakışları buz kadar soğuk ve mavi, yüzü bir elmas kadar sertti. Keskin yüz hatları, fazlasıyla tehlike uyandıran bakışlarıyla bir bütün içerisindeydi. Dudakları dolgun, soluk bir kiraz kadar da kırmızıydı. Elmacık kemikleri nefes kesici bir çıkıklıkta yüzüne yerleştirilmiş gibiydi. Simsiyah saçları, fazlasıyla beyaz teniyle bir şaheser gibi duruyordu. Kaşlarıyla gözleri arasındaki mesefa yakındı. Bu yüzden bakışları daha keskin, aynı zamanda da sert duruyordu. Ziyadesiyle uzun kirpikleriyse mavi gözlerini öyle bir çevrelemişti ki suratına öylece baktığım zaman bile kasıklarıma düşen o koru hissedebiliyordum. Kirli sakallarıyla ve üzerindeki siyah gömleğiyle inanılmaz duruyordu. ‘Kusursuz bir parça.’ diye geçirdim içimden. Gerçekten, kusursuz bir parça. Bir kolunu koltuğun üst tarafına boyu boyuna uzatmışken diğeri sol bacağının üstündeydi. Oturuşu rahattı. Etrafında bir sürü insan vardı ve bunların genelini kadınlar oluşturuyordu. Ona sürtünmeye, öpmeye ve daha fazlası ona arsızca dokunmaya çalışırlarken onları suçlayamazdım. Böyle adamlara dokunulması gerekiyordu. Daha fazla onu izlememeye karar vererek önüme döndüm. Derdim başımı aşıyordu ama ben hâlâ dünya umurumda değilmiş gibi yakışıklı, çok yakışıklı bir erkeği dikizliyordum. Tadım kaçmıştı. Satılmıştım, öz babam tarafından satılmıştım. Hem işim hem de kendim… Sadece ona da kızmıyordum. Nefretimin diğer bir kısmı da beni satın almaya cüret eden o aşağılık adamaydı. Yutkundum. Üçüncü shotu kafama dikerek içtim. İçki yoğun bir yakma hissiyle içime dökülürken gözlerimi kapattım. Gözlerimi açmamı sağlayan şey yeni bir içki isteği değil, burnuma dolan çok seksi parfüm kokusu ve yanımdaki taburede oluşan hareketlenmeydi. Gözlerimi açıp omuzumun üzerinden sol tarafa doğru çevirdim bakışlarımı, yanımda duruyor ve o soğuk gözleriyle bana bakıyordu. “Merhaba,” dedim sakin çıkan sesimle. Oysa burnuma dolan ve içimdeki vahşi hayvanı uyandıran kokusuyla hiç de sakin değildim. Cevap verme zahmetinde bulunmadı bir süre. İçtiğim alkole, kafamın pek de yerinde olmamasına güvenerek dördüncü shotımı elime aldım. Tekilanın tuzlu kısmını gözlerinin içine bakarak yaladım. Dilim fazlasıyla dışarıdaydı, çok kıvrak gözüktüğüne emindim. Ardından limonu ağzıma atıp emdim. Bu yüzümü buruşturmadı çünkü ekşiyi severdim. Limonu emerken bir an bile gözlerimi gözlerinden ayırmadım ve shotu kafama diktim. Bakışları dudaklarımdaydı, yutkunuyordu. Benden etkilendiğini görebiliyordum, aynı fazlasıyla erekte olmuş aletini gördüğüm gibi. Elini sandalyeyle sırtımın temas ettiği yere yerleştirdi. Parmak uçları sırtımla temas ediyordu, benim bedenim yanıyordu ve onun soğuk parmakları tenime temas ettiği gibi titremiştim. Diğer eliyle önümdeki son shotı aldı, benim gibi gözlerime bakarak tuzu yaladı, o limonu emdi. Gözlerini bir an bile kaçırmadan tekilayı dikledi. Yutkunurken aşağı ve yukarı oynayan adem elması nefesimi kesti. Yüzü benim yüzüme doğru yaklaştı, dudakları hemen kulağımın yanındaydı. Önce nefesini çok hafif bir şekilde kulağıma doğru üfledi, bacaklarıma kadar uyuştuğumu hissettim o an. Nefesi ılık bir şekilde tenime nüfuz ediyor, nefesinin değdiği yerler karıncalanıyordu. Ben zaten libidosu fazlasıyla yüksek bir kadındım ve etrafımı saran bu ilahi koku bana hiç de yardımcı olmuyordu. Bacaklarımın arasında bir yanma hissetmeye başladığım anda dudakları kulağıma biraz daha yaklaştı. Artık dudakları kulağıma hafifçe sürtüyordu. Bu da yetmezmiş gibi parmak uçları sırtıma dairesel hareketler çizmeye başlamıştı. Ben belki de onuncu kez yutkunurken o çok rahat bir tavırla konuşmaya başladı. “Beni takip et, sana delireceğin şeyler yapacağım.” Her kelimenin sonunda dudakları kulağıma temas ediyordu. Aşırı tahrik olmuş hissediyordum kendimi. Normalde bu kadar haz dolu muydum bilmiyordum çünkü adımı hatırlamayacak kadar sarhoş hissediyordum kendimi. Belki de sadece şu anki yapacaklarım için bir kılıf uyduruyordum kendime, bilmiyordum. Gerçekten çok seksi bir ses tonu vardı, erkeksi bariton sesi kulaklarımda adeta yankılanıyordu. Harika bir aksanı vardı, aksanı kelimeleri tek tek ve hafifçe yuvarlayarak çıkarmasına sebep oluyordu. Ben sesinin etkisinde boğulmuşken nefesi, vücudu ve dokunuşu… Hepsi bir anda üzerimden çekildi. Tabureden kalktı ve yürümeye başladı. Uzun boyu herkesi gölgede bırakabilirdi. Haraket edemedim, bunu fark etmiş olacak ki durdu, sol omzunun üzerinden bana bakarak kafasıyla ileriyi gösterdi. Bacaklarım bu komutu bekliyormuş gibi hareketlenerek tabureden indi, adımlarım hızlıydı. Hızlı olmasına rağmen çok korkunç yürüyordum çünkü dengem kaybolmuştu. Yine de onu takip edebilecek kadar kendimdeydim, sanırım. Onu bir odaya kadar takip ettim, kapı kapalıydı. İçeri girmeli miydim, girmemeli miydim bilmiyordum. Kapıyı çalmalı mıydım? Büyük ihtimalle öyle yapmalıydım ama donup kalmıştım. Çok geçmeden kapı kendiliğinden içeri doğru açıldı. Tek eliyle tişörtümün yakalarını kavrayıp beni içeri çekti. İçeri çekilmem ve kapının kapanarak sırtımın kapıya yaslanması eş zamanlı gerçekleşmişti. Zaten ondan sonra her şey çok hızlı gelişmeye başladı. Bir eli boynuma sarıldı, diğer eliyle belimi kavradı ve tüm vücudumu bedenine yasladı. Dudakları sertçe ağzıma kapandı. Dudakları dudaklarıma değdiği gibi bir inleme ağzımdan dudaklarına dökülürken o alt dudağımı emip dişliyordu. Ağzım, bana yaptığı her şeyi ona uyguluyordu. Dolgun dudaklarını emiyor, dilimi ağzına sokuyordum. Ellerim saçlarına dolanıp simsiyah ve gür tutamları çektiğinde inlemeyle hırlama arası bir ses çıkardı. Belimdeki eli kalçarıma indiğinde sertçe kalçamı avuçlayarak beni kendine daha fazla bastırdı. Erkekte olmuş erkekliğini tam olarak kadınlığımda hissediyordum. Dudaklarını ısırıp kendimi ona sürttüm. Boğazımdaki tutuşu biraz daha sertleştiğinde kalçamdaki eliyle beni havalıdırıp kucakladı. Geriye doğru adımlıyordu ama asla dudaklarımı öpüp emmekten geri durmuyordu. Birkaç saniye sonra o yatağa oturmuşken ben tam olarak büyük aletinin üzerinde oturuyordum. Kadınlığımın girişinde aletini hissediyordum. “Siktir, siktir, siktir! Harika duruyorsun.” Tek bir solukla söylediği bu cümlenin ardından üstünde ileri geri hareket etmeye başladım. Yer yer yavaş, yer yer hızlanırken ellerini saçlarıma götürdü ve geriye doğru çekti. Dudaklarımız ayrılırken bakışlarımız birbirini buldu. Gözleri tamamen kararmıştı, şu an istediği tek şeyin beni hayvan gibi becermek olduğunu görebiliyordum. “Seni çok fena becereceğim, altımda çaresizce inleyecek; daha da hızlanmamı isteyeceksin.” Ağız dolusu inleyip saçlarımı elinden kurtardım ve üzerinden kalktım. Dizlerimin üzerine çöküp bacaklarının arasına yerleştim. Normalde birini ağzıma almak pek de istediğim ve tercih ettiğim bir şey değildi fakat onun ağzımda olmasını, dudaklarımı aletiyle doldurmasını istiyordum. Hatta daha da ileri gidip onu ağzıma almışken boşalmasını ve bu sırada sadece gözlerimin içine bakarak aldığı zevki bana yaşatmasını istiyordum. Ellerim hızlı bir şekilde kemerini çözüp pantolonunu çıkarttı. Baksırının üzerinden erkekliğini avuçlayıp sıktım. Birkaç kez sıvazladıktan sonra baksırı da artık üzerinde değildi. Aleti büyüktü, çok büyüktü ve o andan itibaren içimi doldurması için ona yalvarabilirdim. Yutkundum, kendimi biraz da olsa dizginlemeliydim ama bu asla yapabileceğim bir şey değildi şu an. Büyük aletini elime aldığımda ikimiz de ona ne yapacağımı çok iyi biliyorduk ve onun elinde olan tek şey ağzıma boyun eğip inlemek olacaktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE