73. Bölüm Part:1
"En Acı Özlem"
"Durumu nasıl?" Gelen ses Merih'e aitti gün içinde kaçıncı yanıma gelişiydi bilmiyorum. Annemin saçlarımı okşayan eli çekildi son üç gündür yaptığı gibi yanımdan ayrılmıyordu ona gitmesini, istemediğimi söyleyecek ne halim vardı ne de böyle bir isteğim. Nefes almak bile istemiyordum öyle boştu her şey benim için. Odamın kapısından içeri Boran girmediği sürece nefes almak dışında tek bir yaşam belirtisi verebileceğimi düşünmüyordum.
"Aynı, ne gözlerini açıp bakıyor bize ne tek lokma yiyor öylece tek kelime bile edipte acısını dışa vurmuyor. Böyle devam ederse..." Annem devamını getirememişti.
"Yengem." Merih baş ucuma çökmüştü yine, yataktan cansızca sarkan elimi tutmuştu. Damar yolu açılmış elimi nazikçe tutarken okşadı elimin tersini, "Yapma böyle kalk gözünü seveyim abim seni böyle görse ne hâle gelir hiç düşünmüyor musun?" Zaten kapalı olan gözlerimi daha sıkı yumduğumda art arda göz yaşlarımda süzülmüştü. Yatakta kıpırdamadan yan bir şekilde uzanıyordum, bacaklarımı karnıma doğru çekmiş ellerimin ikiside üst üste konumda yataktan sarkıyordu, birinde damar yolu açılmış duvara takılmış serum akarken damarlarıma, ağzımda da son üç gündür çıkarılmayan oksijen maskesi vardı. Maskeyi çıkardıktan en fazla yirmi dakika sonra yine krize giriyordum, çünkü hissettiğim acı boğazımdaki o düğümü asla çözemiyordu.
"Onun senin güçlü olmana ihtiyacı var... Bunlar öylesine sözler değil ki abim seni hissediyordur yenge biliyorsun onu kolay kolay pes etmez hangi cehennemin dibindeyse de hayatta kalmasını bilir." Sonra sır vercekmiş gibi yüzüme yaklaştığını hissettim, "Senin için." Dedi kısıkça. "Senin için yapmayacağı şey yok bu adamın ama sen böyle hasta kendinden geçmiş halinle çıkarsan karşısına o biter... Yalvarırım kalk yenge." Kısık yakarışı içimde bir yerlere dokunsa da bir damla suyun koca bir ateşe meydan okuması gibi tıs diye sönmüştü.
Titrek bir nefes aldığımda maskemin buğulandığını bakmasamda biliyordum. Gözlerimi yine ve yine açmayı reddetmiştim.
Gözlerimi açtığımda Boran'ı göremeyeceksem açmama da gerek yoktu.
Merih'in çaresizce verdiği nefesi hissettiğimde canım yansa da karşılık vermedim. Ben üç gündür Boran'ı görmemiştim, sesini duymamıştım gözleriyle buluşmamıştı gözlerim sesini duymamıştım. En önemlisi şimdi nerede ne hâlde bilmiyordum. Yaşıyor muydu hâlâ? Bunları düşünmek bile canımdan can alıyordu nefesim yine kesilirken maskemi tutarak can çekişircesine soluklanmaya çalıştım. Onun öldüğünü düşünmek bile canımdan can alıyordu, kalbimin altından bir meşale tutmuş ağır ağır en acılı şekilde yakıyorlardı sanki.
"Tamam sakin ol yenge." Merih endişeyle beni sakinleştirmeye çalışırken ben hıçkıra hıçkıra ağlayarak sakinleşmeye çalıştım. Oksijen maskeme verilen havanın şiddetini arttırmışlardı bunu yoğunlaşan ve içime çekmem için beni zorlayan oksijen yığınından anlamıştım.
Bana kalk diyordu ama daha gözlerimi açmadan ne hâle geldiğimi de görüyordu. Üç gün önce gözlerimi hastanede açtığımda Merih Ve Adar bana her şeyi anlatmışlardı o gün gün boyu sürekli sakinleştiricilerle yatıştırmışlardı beni çünkü sürekli sinir krizi geçirip durmuş kendime zarar vermeye kadar ilerlemiştim.
Nasıl çıldırmazdım ki. Abimi ne hâle getirdiği ortadayken o pisliğin, Boran'a neler yapmazdı...
"Tek bir sesi bile yeter..." Kısık ve boğuk çıkan sesim annem ve Merih'e ulaşmıştı elbette. Merih'in çaresizce iç çekişi ruhumu daha da daralttı. En ufak bir sesini duysam biraz olsun iyi hissedebilirdim ama yoktu. Günlerdir yalvarıyordum dua ediyordum içten içe her dakika ama yoktu... Boran yoktu.
Hastaneden eve getirmelerinin nedeni ise güvenliğimdendi bana da zarar vermesinler diyeydi. En büyük zararı görmüştüm zaten.
"Söyle uyutsunlar beni." Diye mırıldandığımda, "Yenge." Diye çıktı ihtiyaçla sesi, yapma dercesine. Gözlerimi daha sıkı yumdum, hıçkırıklarım boğazıma düğümlendi. Bedenimin her uzvu ayrı ayrı acıyla kasılıyordu.
O gün büyük bir hevesle Boran'ı beklerken böyle yıkılacağımı en çok korktuğumun başıma geleceğini bilseydim Boran'ı ölsem göndermezdim ki.
O gün beni banyoya ittikten sonra üzerimden kendi elleriyle çıkardığı eteğimi, buluzumu ve topuklularımı da almış çıkmıştı odadan. O ve Adar kurmuşlardı planı. Oldukça basit bir o kadar da tehlikeliydi. Odadan çıktıktan sonra kıyafetlerimi Diljen'e vermiş o da alıp odasında gizlediği bana fiziken tam anlamıyla benzeyen yüz olarakta uzaktan evet ancak yakından alakamızın olamayacağı kıza giydirmişlerdi kıyafetlerimi. Son zamanlarda gözlük takmayı alışkanlık ettiğimden işlerine gelmiş gibi kıza da gözlükleri takmış saçıyla gizlemişlerdi yüzünü hafifçe, zaten dediğim gibi yüz yüze gelinmezse kimse ben olmadığımı anlamazmış. Buradan birlikte benmişim gibi çıkmışlar, daima bana eşlik eden tüm korumalar da onlarla gitmiş, bir restauranta giderek göz önünde dolaşıp ardından gürültülü bir kavgaya tutuşmuşlar ve güya ben Boran'a tokat atmışım, o öfkeyle korumaların hepsini atlatarak çıkmışım oradan. Boran ve diğer herkeste yana yakıla beni aramış Merih ve Özgür bile gerçekleri bilmeyerek beni aramışlar. Boran oyunu gerçekten oynamıştı.
Benim klonum ise o sıralarda bir taksiye atlayıp buraya çok yakınlarda bulunan bir dağın tepesine gitmiş, bilerek insanlardan uzak bir yer seçmeleri kimsenin zarar görmesini istememelerindendi. Boran beni yem olarak asla kullanamayacağından ben diye bir başkasını kullanmıştı ve işe de yaramıştı.
Zaten Boran gibi bir adam da böyle bir tehdit varken benim için, öylece oturup bekleyecek biri değildi.
Keşke bekleseymiş...
Omurgasız denen pislik korkaklığı yüzünden tamamen savunmasız olarak yakaladığı beni kendi değilde adamlarına yakalatmayı seçmesi bile acizceydi. Boran ve Adar geride durmuş olan biteni seyrederken klonumu almak için yaklaşanlar son anda durarak geri dönmeye karar verince olmuş ne olduysa. Nasıl olmuş bilmiyorum ama Adar'ın anlattığına göre Omurgasız beni uzaktan bir şekilde seyrediyorsa ben olmadığımı son anda farketmiş ya da içimizde bir hain vardı. Boran ve Adar kendi adamlarıyla beraber Omurgasız olmasa bile onun adamlarını yakalamaya kalktıklarında bir çatışma çıkmış aralarında bu sırada kandırıldığını farkeden Omurgasızda daha fazla adamla üzerlerine binmeye çalışmış Boran ve Adar'ın.
O karmaşa da Boran... Yaralanmış. Neresi olduğu bile belli değil üstelik sol omzundan göğsüne doğru hep kan olduğunu söylemişti Adar benim zorlamalarımla. Karşı tarafın açık ara kaybedeceği bir savaşta Boran ne olduysa oradan uzaklaşarak kaybolmuştu bana kalırsa kesinlikle Omurgasızı görmüş ya da önemli birinin peşinden gitmişti aksi hâlde Boran'ı böylesine güçlü koruma ve askeri ordunun içinden almaları mümkün değildi. Merih ve Özgür sonradan onlara yetişse de başarısız kalmışlar orada ne kadar ağır bir çatışma yaşadılar bilmiyordum ancak ağır olduğunun bilincindeydim. Omurgasızı kandırarak öfkelendirmişlerdi ve o da Boran'ı alarak ders vermek istemişti. Sonuç ne olursa olsun Boran gitmişti.
Buradaki önemli noktada ortadaydı üstelik. Ben savunmasızca dışarı çıktığım ilk an beni kaçırmaya meyillilerdi. Bir kez daha Boran'ı tebrik ettim başıma diktiği bu korumalar ve o güvenlikçi kadınlar olmasa kim bilir ne girişimlerde bulunurdu o pislik. O gün Adar'a beni gizli olarak izleyen güvenlikçilerden de bahsetmiştim belki o karmaşada ordalarsa kızlardan biri Boran'ı götürürlerken görmüş olabilir diye ancak bu umudumda sönmüştü. Boran kızları o gün hiç peşlerinden götürmemişti zaten kızlar ben ne zaman dışarı çıkacak olsam o zaman düşerlerdi peşime.
Kısacası benim Boran'ım yaralıydı, kayıptı ve en ufak bir iz yoktu ona dair. Şimdi benim nasıl ayakta durmamı isteyebilirlerdi ki? Bertan Ağa babamlar ve tüm aşiretleri ayağa kaldırmışlardı bu olanlarla herkes dört bir koldan Boran'ı arayıp bulamamışlarken ben kalkıp ne yapacaktım? Duramazdım ki. Boran'ı göremediğim bir saniye bile benim için azapken ben öylece ayakta duramazdım.
Merih gitmişti.
Şu son günlerde konakta sesler dinmiyordu. Lalezar annem bir oğlumu daha kaybedemem diyip duruyordu, kadın sürekli evlatlarından vuruluyordu. Ah bir de bilserdi benim yüzümden oluyordu bunlar o zaman sağ bırakır mıydı beni? Kendi elleri ile vermez miydi o pisliğe. Verse hakkıydı.
Saat kaçtı bilmiyordum zaman kavramını bile yitirmiştim gözlerimi açıpta dışarı bile bakmıyordum, yapamıyordum. Nefes almak bile zoruma gidiyordu kesinlikle iyi değildim bunu hissediyordum ve sadece Boran gelirse yeniden yanımda olursa iyi olursa kendime gelebilirdim.
🗝️🔗🗝️
Dudaklarımızdan çıkan her kelimenin birde bize dönüşü vardı. Daha günler öncesinde Boran'a herkes ölsün sen ölme derken hayat acımasızca Boran'ı elimden almıştı.
Yemin ederim bir dilek hakkım olsa tüm bu pis oyunları bitirmeyi dilerdim. Sevdiklerimin bir daha asla zarar görmemesi için canımı vermeye hazırken beni hep onlarla tehdit ediyorlardı. Oysa yemin ederim ki kimsenin canını yakmişlığım yoktu bu derece yaktıklarım ise sonuna kadar hakedenlerdi.
Omurgasız pisliğinden bir ses beklemiştim bu süreç boyunca ama asla aramamıştı beni.
Merih'in gidişinin üzerinden belki bir saat geçmişti ki Hevdem elinde tepsiyle gelmişti odama, son üç gündür yaptığı gibi tek lokma yemem için tonla dil dökse de asla yememiştim suyu bile zor içiyordum. Boran şu an aç olabilirdi ve o açken ben karnımı doyuramazdım. Hayatta kalmam için yememi istiyorlardı ama sorun şu ki hayatta kalmak istemiyordum.
Hevdem ve annem oturdukları koltukta fışıldaşsalarda bana bağırıyorlarmış gibi yüksek geliyordu sesleri, başımı ağrıtıyorlardı ve yüce yaradan sanki dertlerim acılarım yokmuş gibi daha da üzerime geliyordu. Haşa isyan etmek haddime değildi ama zayıf bedenim kaldıramıyordu daha fazla olayları.
Yükselen seslerin ardından baskın sert ve sinirli adım sesleri tırmanıyordu odama doğru. Hissediyordum ki iyi şeyler gelmiyordu. Ne yazık ki yanılmamıştım da üstelik.
Odamın kapısı gürültüyle açılmasıyla eş zamanlı olarak, "Bu ne terbiyesizliktir böyle!" Diye yükselen annemin sesi karışmıştı odaya.
"Terbiyeyi kızına öğretseydin başımıza bunlar gelmezdi! Buke Riva'nın övünerek büyüttüğü torununun aşıkları yüzünden benim torunum zarar görmezdi!"
Allah'ım bu ses gerçek miydi? Zihnime adını büyük harflerle kazıtmış olan bu adamın sesini tanımaz mıydım hiç!
Zaza Asparşah'tı bu. Gözlerim günler sonra zorlukla birbirine yapışmış gibi aralanırken kendime gelip doğrulmam zaman aldı.
O sırada sesler de cümbüşte kesilmedi.
"Kızım hakkında doğru konuşun büyüğümsünüz demem Ağam! Çıkın dışarı şimdi!" Serumu dakikalar önce çıkarmışlardı sadece ağzımdaki maskeyi başımdan çıkardım. Yataktan zor bela kalktığımda ayakta zor duruyordum kesinlikle yine de bu adamın karşısında gücümün son kırıntısı da olsa ayakta kalırdım.
Hevdem yanımda biterken kolunu tutarak destek aldım ondan. "Sen kimi nereden kovarsın densiz, saygı bilmez hadsizler!" Diye anneme bağırması beynimdeki bam tellerine basıyordu.
"Senin burada ne işin var Zaza Ağa kim aldı seni konağıma?" Sesim tarazlı ve güçsüz çıksa da netti. Zaza ağa öfke ve saf nefret saçan gözlerini bana çevirdiğinde yutkunmak istesemde yapmadım. En son ki gördüğümden daha zayıf bir bedene bürünmüştü uzun boyu yaşlığı ve hafifçe bükülen boynu yüzünden kısalmıştı. Bembeyaz sakalı son gördüğümden daha uzun bir hâl almıştı.
"Torunum kayıpken gelmeyeceğimde ne zaman gelecektim senden izin mi alacağım birde!" Diye bağırdı öfkeyle o sırada odamın kapısından içeri akın eden silüetlerle daraldım. Gurbet Hanım da buradaydı. Babam, amcam, Bertan Ağa, Merih ve diğerleri.
Hem bir dakika bu adam aşıkları mı demişti bana? Yüzüm kireç gibi beyazladığına emindim kimden nasıl bilmem öğrenmişlerdi demek ki Omurgasızın bana takıntılı olduğunu, bu sonum olabilirdi hele de karşımda ki bunak öğrenmişken.
"Baba buraya kavga çıkarmaya değil oğlumu bulmamda yardım edeceksin diye gelmiştin amacından sapma!" Diye uyardı Bertan Ağa babasını. Demek o getirtmişti. Cidden mi?
"Babanızın kendisini kümese tıkan ve ona düşman olan torununu bulabileceğini nasıl düşünürsünüz Bertan Ağa bu adam Boran'ın yerini bulsa da demez üstüne yardım bile eder o pisliklere!" Sözlerim Zaza Ağayı çileden çıkarmış gibi üzerime yürüdüğünde her şey çok hızlı oldu. "Seni kahpe." Demiş ve tokadı basmıştı yüzüme. Zaten ayakta zor dururken aldığım darbeyle yatağa düşmüştüm. Hevdem'in çığlığının yanı sıra durumu kavrayan babamlardan büyük bir gürültü koptu.
Yüzüme savrulan saçlarımı arasından başımı kaldırdığımda, "Sen kime el kaldırıyorsun lan kırmaz mıyım ben o eli!" Diye bağıran Jiyan amcam ki az önce odada değildi Zaza Ağa'nın karşısına geçtiği gibi yumruğunu suratına indirmişti. Yaşlı adam yere kapaklanarak acıyla yüzünü tutmuştu. Amcam öfkesini alamayarak üzerine çullanıyordu ki Merih ve babam girmişti koluna onu engellemek için. Bertan Ağa ise babasının önüne geçip onu bedeniyle kapatarak, "Yaşlıdır ne dediğini bilmez sakin olasan Jiyan!" Demişti sertçe.
"Yaşlıysa yaşlılığını bilsin o vakit benim yeğenime dil uzatacak kişi daha anasının karnından çıkmamış çıktıysa da geri sokması bilirim!" Diye gürlemişti yerden doğrulmaya çalışan adama. Gurbet Hanım babasına destek olarak onu kaldırdığında adamın sağ elmacık kemiği kıpkırmızı olmuştu ben ise yataktan zor bela ayağa kalkmıştım tekrar.
"Ailecek saygısız hadsizlersiniz!" Diye öfkesini püskürttü acıyla.
Boran yokken kimseye karşı duracak bir güce sahip değildim...
"Baba seni buraya önüne gelenle kavga et diye getirmedim Boran'ı bulurum dedin diye getirttim, rahat dur!" Diye çıkıştı öfkeyle Bertan Ağa.
Zaza Ağa nefretle bana baktı, "Bende bulmaya çalışıyorum işte bu kah-" Jiyan amcama değen gözleriyle lafını yuttu, "Gelinin olacak kıza soruyorum aşığın kim diye bundan başka kim bilecek torunumun nerede olacağını! Kuyruk salladıkları başımıza bela oldu!"
Zorlukla, "Ben bilmiyorum yemin ederim." Diyebilmiştim.
Zaza Ağa hiddetle yine üzerime gelecekken Bertan Ağa engel oldu ona, "Baba sözlerine de hareketlerine de dikkat et!" Diye uyardı öfkeyle. "Boran dönünce ecelin olsun istemiyorsan uzak dur gelinden!"
"Sen inanıyor musun ki yaşıyor oğlun!" Dediği an beynimden vurulmuşa döndüm. Kendinden fazla emindi sözleri. "Üç gün olmuş üç, kim kimi kaçırırda yanında barındırır, aldıkları gün gebertip atmışlardır bir kenara siz dua edin cenazesini bulalım!"
"Hayır." Dedim titrekçe. Yine ve yine tüm gücüm çekiliyordu, zaten varda sayılmazdı. Merih iki adımlık mesafeyi kapattığında yüzümü avuçları arasına almıştı, gözlerimin içine bakarak, "Öyle bir şey yok." Dedi kendinden emin bir tavırla, "Duyuyor musun abim iyi ve geri dönecek sana yemin ederim." Dudaklarım tir tir titrerken gözlerimden bağımsız akıyordu yaşlar. Başımı göğsüne yaslayarak kollarını bana doladı, sakinleştirmeye çalışıyordu ancak yetersizdi. Yine de beline sarıldım başımı bastırdım göğsüne Boran'ın kokusuna yakın bir kokusu vardı bu son günlerde keşfettiğim ve burnumun direğini sızlatan bir durumdu onun kokusuna yakın diye biraz daha sıkı sarıldım. Çaresizce Boran'ın kıyafetlerine sığınırken akıl sağlığımın normal olmadığını biliyordum. "Yaşıyor değil mi?" Boğuk kısık çıkan sesimi duymuştu.
"Yaşıyor tabi ki onda düşmanlarımızı sevindirecek göz var mı zannediyorsun sen." Burnumu seslice çekerken ayakta Merih sayesinde kalıyordum.
"Zeka geriliğimi var lan sende!" Diye bağırmıştı yine Jiyan amcam. "Adar gelecek en açık şekilde anlatacak olayı zaten, ileri geri konuşup beni damarımı patlatma!"
Zaza Ağa'nın iğrenç alay dolu gülüşü duyuldu, "Doğruları duyunca kabarırsınız tabi, bu kızın namussuzluğu yüzünden geldi benim torunumun başına bunlar andım olsun sağlam girmez ise bu konağa kendi ellerimle alırım bu kadının canını! Ailemize kara lekeden başka bir şey değil bunca vakit erkek bir bebek vermediği gibi ailemizi darma duman edip durdu, sormaz mıyım bunların hesabını!" Dedikleri canımı yakmaktan öteye gitmiyor ona istediğini veriyordu. Merih ne hâle geldiğimin farkında gibi daha sıkı sarılırken bedeni de öfkeden gerilmişti.
"Neyin hesabından bahsediyorsun sen dede! Yengemin iğne ucu kadar suçu yok orospu çocuğunun teki yüzünden suçlayamazsın onu!" Beni savunan Merih'e ne desem boşken henüz sesini çıkarıpta tek kelime etmeyen babama tek lafım yoktu. Gerçekten o da namussuz olduğuma mı inanıyordu ondan mı korumaya kalkmıyordu beni? Gerçi hakkı da vardı bu bela benim yüzümden vardı ve en sevdiğimi elimden almıştı. Ondandır ki kendimi bile savunamıyordum.
"Bırak ulan şunu savunmayı abin gibi seninde mi gözün kör oldu! Hepinizde biliyorsunuz suçlunun kim olduğunu beni çileden çıkarmayın, aşireti toplayacağım tek kelimeyle vereceğim ölüm hükmünü zaten hepsi de bundan kurtulmaya yer arıyor!" Tüm tüylerim diken diken oldu, omurgamdan aşağı bir ürperti esir alırken bedenim kaskatı kesildi tıpkı Merih'in bedeni gibi.
"Buna hakkınız yok ablama dokunamazsınız günahı yok!" İlk konuşan Hevdem olmuştu boyuna posuna kim olduğuna bakmaksızın büyük bir hiddetle. "Öyle bir hakkım var ki aklın şaşar!" Diyerek keyifle cevap vermişti keyfi sesini arşınlıyordu.
Odada kimseden tek çıt çıkmamıştı beni parçalayan da buydu ya, demek herkes onunla aynı düşünüyordu.
"Merih bırak kızı hepiniz çıkın şimdi odadan kimse yanına girmeyecek bundan sonra, aşiret toplanana kadar bu odaya kilitleyeceğim!" Ellerim Merih'in sırtından çözülürken başımı göğsünden ayırdım.
"Öyle bir şey olmayacak!" Derken ondan uzaklaşmama izin vermeyerek kolunu bedenimden gevşetmedi Merih. "Gerekirse seni kaçırır saklarım ama zarar gelmesine izin vermem," Bunları kısıkça kulağıma doğru söylediğinde gözlerim irileşti, "Abimin emanetine en ufak bir zarar gelmesine izin vermem!" Diyerek bağırdı bu defa arkamdakilere. "Onun gazabına uğramak istemiyorsan rahat dur ortalığı karıştırma dede abim olmasa bile ben varım bu kadına zarar vermeye kalkacak olursan eğer.... Seni yaşatmam andım olsun ki!" Sözleri keskin bir bıçaktan daha da keskindi. Başımı hafifçe Merih'in göğsünden ayırıp odadakilere baktım.
Zaza Ağa Merih'in laflarından dolayı kıpkırmızı kesilmişti Bertan Ağa kime neye yetişeceğini bilmez hâldeydi babam donuk bir ifadeyle onlara bakarken Jiyan amcam her an saldıracak şekildeydi yumruklarını sıkmaktan bir hâl olmuştu.
"Oğullarının heç biri adam olamamış!" Diye köpürdü Bertan Ağa'ya. "Ama ben bilirim yapacağımı kızı bırakıp çıkın dışarı hemen!"
"Baba-"
"Kes Bertan bana laf yetiştirmeye kalkma çıkın dışarı dedim size!" Diye bağırdığı esnada elindeki silahı yeni farketmiştim. Ne çok istiyordu canımı almayı. Bertan Ağa susup kalırken Gurbet Hanımda epey şaşkın ne yapacağını bilemez haldeydi, çok fazla ağladığıda belliydi. Boran'ı sevdiğini düşününce normaldi bu.
Jiyan amcam babama bakıp duruyordu ama babam gözünü kırpmadan bakıyordu Zaza Ağaya. Annem şok olmuş göz yaşları içinde babamın kolunu tutmuştu kısık bir sesle ona de dediyse babam daha da gerilmişti bir an için gözleri bana değmişti.
"Kızımın namusu senin hayatın boyunca elde edemediğin kadar temizdir Zaza Ağa, bu sebeple o diline sahip çıkmasını bil astı astarı olmayan laflar yüzünden kızımın adına bir leke getirecek olursan aile mezarlığınızın baş köşesinde yer alacak isim bellidir." Babam belkide ilk defa beni bu şekilde ciddi manada korumuştu ben yüzüklerimi attığım zaman bile düşünmeden beni Boran'a vermeye kalktığı günki gibi yapmamıştı bunda annemin ona bir şeyler demesinin katkısı mı vardı bilmem ancak korumuştu işte beni.
Zaza Ağanın öfkesi minare koyulan taşlar gibi gittikçe yükseliyordu. Ağzını öfkeyle araladığı vakit sözünü Merih kesti hiddetle. "Yeter dede! Duymaz mısın bilmiyorum ama tekrarlatma bana laflarımı ortada bir piç var evet ama bu yengeme musallat olan bir psikopattan başkası değil yüzünü göstermiyor ve yengem bile tanımıyor onu hâl böyleyken kimse gelipte abimi hepimizden çok seven bir kadına böyle davranamaz ve suçlayamaz! Şimdi çıkın dışarı hepiniz!" Diye bağırdı odadan taşan bir sesle.
"Merih doğru der baba üstelik olayları bilmiyoruz bile Boran ona tek laf etmemişken kalkıpta gelinimi yargılamam ben burada önemli olan benim oğlumdur onun sağ salim bulunması!"
Zaza Ağa asla kimsenin dediklerini dinlemeyen yaşlı bunağın tekiydi onun tek istediği benden intikam almaktı tüm olanlar sadece bahaneydi.
O anda da beni şasırtacak olan biri daha lafa girdi. Gurbet Hanım bana ifadesiz baksada yalan konuşmamıştı. "Boran'ımı tanırım ben o kolay kolay ölmez ölemez bilirim bize de geri dönecek baba, döndüğünde ağır şeyler yaşamak istemiyorsak tek değerlisine de dokunmamız gerekiyor. Sen öfkeyle aşireti toplayıp Gece'yi onların önüne sürmeyi bırak adını çıkartacak olursan ki haklı bile olsan Boran seni yaşatmaz baba. Dua et attığın tokadı bile duymasın." Dedikleri beni dumura uğrattı acaba gözümü boyamayamı çalışıyor desemde bana ters ters bakarken söylediklerinden ve beni savunmaktan hoşlanmadığı da ortadaydı.
"Bekleyin döner." Diye alayla kurduğu o kısa cümle deminden beri dedikleri beni harekete geçirmezken o iki kelime beni beynimden vuruyordu her defasında. Bu işte bir parmağı olabilir miydi bu adamın? Her şey resmen onun lehine işlerken böylesine adice bir harekette bulunmuş muydu? Belki de Omurgasız olan da oydu takıntılık kısmı tamamen kurguydu? Ama yok bu pislik yıllar öncesinden beri vardı o gerçekti o hâlde bu pislik ona yardım etmişte olabilirdi.
Herkes gözümde şüpheliydi malesef.
"Bir daha Boran hakkında o ölmüş gibi davranır ya da tek kelime edecek olursanız bu defa konak yakmakla kalmam." Sözlerim bomba etkisi yaratırken gözleri hiddetle nefretle irileşerek tutundu bana. "Sen-" demişti ki devam etmesine izin vermeden başımı daha da dikleştirerek konuştum.
"Ben ne dediğimin farkındayım belli ki Boran'ın kaçırılması işine gelmiş, o olmayınca yeniden bu aşiretin ve konağın başına çökeceğim hayalleri kuruyorsanız, üzgünüm. Ben Boran dan başka hiçbir erkekle yakınlaşmadım ve sevgili olmadım takıntılı bir pislik yüzünden de kimse beni namussuzlukla suçlayamaz bunu yapan olursa da çekinmesin yapsın.... Ama şunu da unutmasın ben bu diyardan gidecek olursam tek başıma gitmem!" Boğazım ağrıyorken konuşmak için kendimi zorlamam daha kötü etkilemişti ayakta bile Merih'in desteği ile dururken yine de bu pisliğe kafa tutmaktan geri duramazdım ki, bir kere susunca anında tepene biniyorlardı.
Zaza Ağa'nın dudağının tek kenarı kıvrılmıştı sinsilikle. "Bu tehditlerini aşiret heyetinin önünde de edersin Gece Hanım bakalım o zaman da böyle konuşabilecek misin?" Tehdit ediyordu beni açık açık. Tırnaklarımı farkında olmadan Merih'in kollarına geçirirken dişlerimi sıktım. "Emin ol Zaza Ağa senin gibi boş boş konuşmakla kalmam!" Diyerek meydan okudum öfkeyle.
Herkes ne yapacağını bilemez hâlde birbirlerine bakarlarken Jiyan amcam belindeki silahı çıkardı ve emniyetini açarak, "Bu kadar sabrettiğim bile yeter bu odadan sağ çıkarsan kurarsın siktiğimin Aşiretini!" Diyerek silahın namlusunu Zaza Ağa'ya doğrulttu. Yerimde sopa yutmuş gibi kalakalırken Zaza Ağa da silahını amcama doğrultmakta gecikmemişti.
"Naparsınız siz indirin silahları!" Diye gürledi Bertan Ağa.
"Ne diye indirecekmiş senin baban kızımı öldürmeye bu kadar meraklıyken!" İşte bunları diyenin babam olması beni daha ne kadar afallatabilirdi bilmiyorum. Gözlerini hemen yanındaki anneme çevirdi. "Toparlanın hayde gidiyoruz buradan ben kızımı bu şerefsiz öldürsün diye büyütmedim!" Annem duymak istediğini duymuş gibi anında aramızdan geçerek dolabıma yöneldiğinde ağzım açık bakakalmıştım ona.
Bertan Ağa paçası tutuşmuş gibi hızla, "İyice saçmaladınız Ağalar kendinize gelin, kimse bir yere gitmiyor kimsede birini öldürmüyor!" Babasına döndü ve elini tuttuğu silahın namlusuna sararak indirdi bir hışımla. "Ağzımı açayım istemiyorsan rahat dur baba oğlumu bulmakta yardım edeceksen et etmeyeceksen kalabalık etme dön geldiğin yere!"
Kafam çorbadan halliceydi şimdi.
"Ne senden bi hayır gördüm ne oğullarından yüz karaları sizi!" Ettiği laflarda boğmak istiyordum onu sürekli kendi istedikleri olsun herkes bana itaat etsin kafasındaydı ve ben bu adamın oğullarına torunlarına şimdiye kadar neler çektirdiklerini düşünmek bile istemiyordum. Bertan Ağa duyduklarından dolayı üzülsede belli etmemeye çalıştı adam zaten oğlu yok ne halde bilmez bir hâlde beterken birde bu baba müsvettesiyle uğraşıyordu. Keşke konağa hiç almasaydı Boran boşuna uzak tutmuyordu ki bu pisliği.
Burnumun direği sızlamıştı yine, Boran'ı istiyordum.
Amcam itinayla silahı indirmezken annem çıkardığı çantama eşyalarımı tıkmaya başlamıştı ve bu yüreğimi sıkıştırmıştı bu odadan ve konaktan kimse ayıramazdı beni Boran'ın izleri vardı her yerde o vardı biraz olsun, beni ayakta tutan bu iken şimdi buradan uzaklaşırsam kesinlikle kendime gelemezdim. Üzerimde bile Boran'a ait kıyafetler vardı üstelik, onun siyah gömleği ve eşofmanını giymiştim bol olması umrumda bile değildi umutsuzca kokusunu bulmaya onu hissetmeye çalışıyordum bu şekilde.
"Hiçbir yere gelmem çıkmam bu konaktan." Sesim zorlukla çıktığında annem dönmüştü bana diğerleri gibi. "Boran'ın varlığına tutunabildiğim tek yer burası gidemem bir yere." Boğazımdaki düğümler sıkılaştığında acıyla yutkundum nefesim kesiliyordu bu adamı düşünmek bile canımı yakıyordu.
Neredesin Boran niye tek başıma bıraktın beni...
"Kızım kendi konağımıza gidelim orada kimse karışamaz sana buradakilere güven olmaz." Derken Gurbet ve Zaza Ağa'nın üzerinde dolaştı gözleri. "Kılına zara gelecek olursa soy sop dinlemem ben!"
"Annem haklı abla gidelim buradan lütfen." Diyerek yanımda duran Hevdem de ona destek çıktı. Merih'in bizde dolaşan çaresiz bakışları canımı sıktı.
"Kimse bana zarar veremez sakin olun beni bırakıp gidip Boran'ı arayın siz kaç gün oldu hiçbir şey bulamadınız o kadar güçlüyüz diyorsunuz birde ama bir adamı bulamıyorsunuz!"
"Arıyoruz ama yer yarıldı içine girdiler sanki." Sıkıntıyla nefesini bıraktı Bertan Ağa o an babama çevirdim bakışlarımı o da bana baktı. Yutkunuşu gözümden kaçmazken, "Bulacağım!" Dedi kesin bir tavırla. Gözlerimi kaçırdım.
Yine hastanedeki güne gitti gözlerim.
"Kes sesini kes! Bana Boran'ı getir nasıl girdiyseniz bu işe öyle de çıkın!" Diyerek göz yaşları içinde bağırırken beni zaptetmek isteyen Adar ve Merih yanıma yaklaşamıyordu bile.
"Bulacağız zaten ama sen bi sakin ol, bırak şu demiri!" Serumun takıldığı ayaklı askılıktan bahsediyordu. Bırakmadım onlara doğrultmaya devam ettim. "Yaralı dediniz," derken göz yaşlarım şiddetlendi. "Çok kan kaybetmiştir canı da yanıyordur onu nasıl koruyamazsınız aklım almıyor!" Diyerek sona doğru tekrar bağırdığım esnada odanın kapısından içeri babam girdi kapının önündeki kadın da elinde iğneyle bana yaklaşmak için an kolluyordu.
Babam bana çatık kaşları altından bakarken, "Ne yapıyorsun sen indir şunu sakinleş bunu yaparak Boran'ı bulabileceğini mi zannediyorsun!" Dedi sertçe. Demiri daha da sıkarken dudaklarımı birbirine bastırdım ağlamamı durdumak için ama olmuyordu. Ancak babama bakarken göz yaşlarım daha da şiddetlenirken elimdekini yere atıp ona yürüdüm hızla kaşları daha da çatılırken iki elimle elini tutarak dizlerimin üzerine çöktüm. "Baba sana yalvarırım." Kaskatı kesildi anında.
Alttan alttan gözlerine bakarken ıslanan dudaklarımı dilimle temizledim göz yaşlarımı, ancak yenileniyordu. "Boran'ı bul getir yemin ederim affederim sizi baba, affederim seni her şeyi unuturum." Gözleri şaşkınlıkla irileşen babam ne diyeceğini bilmez hâle gelmişti, benden böyle bir atak beklemediği açıktı. Oysa ben şimdi Boran bana geri dönsün diye her şeyi yapacak haldeydim. "Yalvarırım bul onu..." Tekrar hıçkırdığım esnada omuzlarımdan tutarak kaldırdı beni ve göğsüne bastırıp sıkıca sarıldı. Ona aynı karşılığı veremedim tutundum sadece, kimsenin kolları Boran'ın kollarındaki güveni rahatlamayı veremiyordu.
"Bulacağım, bunun için elimden gelenin fazlasını yapacağım ama sen bizi affet diye değil," Başımı göğsünden kaldırdığında bir eliyle çenemi tutarak diğer eliyle göz yaşlarımı silmeye çalıştı. "Boran'ı bulacağım çünkü bir damla daha yaş akıtmana izin veremem..." Alnımdan öperek tekrar sarıldığında hıçkırıklarım iç çekişmelere dönmüştü. "Ağlama benim huzurum, göz yaşlarına kurban edemeyeceğim kimse yok benim için."
O son sözlere denilecek çok sey vardı da boşvermiştim. O günden beri elinden geleni ardına koymadığını biliyordum.
Babam bir irkilmeyle telefonunu kavrayıp açtığında gözleri açılmış sonra ufalmıştı aynı hızla telefonu ceketinin cebine koyduktan sonra Bertan Ağa'yla göz göze gelmişlerdi. Tüylerim diken diken oldu. Kesin bir haber gelmişti!
"Jiyan indir şu silahı git hemen adamları hazırla!" Dediğinde amcam karşısında ki yaşlı moruğu öldüremediği için üzülürken hızla odadan çıkmıştı. "Sende Bertan git ayarla adamları." Otoriter tavırları beni daha da korkutuyordu. "Ne oldu?" Tedirgince sorduğum soruyla bana baktı, dudağı çok hafif kıvrılmıştı, "Bir şey olduğu yok kızım, hadi sen gir yatağa dinlen." Gözleri hâlâ odamda duran Zaza ağa ve Gurbet Hanıma ilerledi. "Cahit!" Diye bağırdığı an odanın kapısında bekleyen ama bizim görmediğimiz adam hızla içeri girdi "Buyur Ağam!" diyerek.
"Odanın kapısının önünden ayrılmıyorsun bu adam kızıma yaklaştığı anda da kafasına sıkmakta özgürsün diyetini ben öderim!" Zaza Ağa'nın beti benzi attı.
"Emrin olur Ağam!" Diyen Cahit ise öldürücü bakışlarını adama dikmişti bile.
Ve dakikalar sonra odam yeniden boşaltılmıştı. Babam, Bertan Ağa Merih de dahil arkalarına taktıkları tonla adamla gittiklerinden beri dua edip duruyordum Boran'ı sağ salim bulsunlar diye. Bir şey demeselerde onunla ilgili olduğunu biliyordum konunun.
Annem sürekli olarak bir şeyler yemem için zorluyordu ancak ben midemin varlığını bile hissetmiyordum. Deli gibi öne geri sallanıp dururken sürekli dua edip duruyordum. Kısa süreliğine odadan çıktığında ayağa kalkıp bir o yana bir bu yana gidip gelmeye başladım bu sefer... Ama dayanamıyordum oda bile daraltıyordu ruhumu artık. Odamdan çıktığımda ara ara başım dönsede alışmıştım hiçbir şey yemeyip içmeyince tansiyonum sürekli düşüyordu serumlar olmasa ayağa bile kalkamazdım herhalde.
Zaza Ağa ile karşılaşmak istemiyordum nerede bilmesemde. Merih telefonda Adar ile konuşurken duymuş Omurgasızın bana takıntılı olduğunu ama kıt beyinli olduğundan durumu lehine çevirmeye de meraklıydı. İstesem atardım konaktan ama uğraşacak vaktim yoktu asla. Ağlamaya benzer sesler duyduğumda adımlarım Lalezar annemin kapısının önünde durmuştu. Yanına girip girmemekte kararsızdım. Zavallı kadın sürekli evlatlarıyla sınanıp duruyordu acaba olanları duymuş muydu? Duyduysa neler der yapardı. Korkuyordum.
Arkamı dönüp gidecektim ki odanın içinden bana seslenmesiyle durdum. Ben olduğumu nasıl bilebilmişti ki. Çekingen ve korkak adımlarla içeri girdiğimde camın önündeki koltukta oturmuş kıpırdamadan dışarıyı izliyordu. Gözlerini ağırca bana çevirdiğinde süzdü baştan aşağı bakışları hüzünle doldu elbet.
"Zayıflamışsın..." Dedi sakince. İki günde çökmüştü kadın resmen. "Ne acı ikimizin de acısı ortak, ne yapacağız şimdi." Diye sordu ancak konuşmak bile zor geliyordu kadına. Gözleriyle yine süzdü beni, "Kendine eziyet etme git iki lokma bir şey ye oğlumun derdini unutup birde senin peşinden mi koşayım kızım."
"Yiyemiyorum ki." Dedim kısıkça. Eliyle yanını gösterince bunu bekliyor gibi anında yanında biterek çöktüm yanına. Yanağımı avuçlayarak tek eliyle okşadığında gözlerim sızladı yine. "Siz bana kızmayacak mısınız?" Diye sordum usulca. Merak ediyordum düşündüklerini ve tuhafki ne derse de sesimi çıkarmayacağımı biliyordum.
Burukça tebessüm etti, "Suçun olmadığını biliyorum sen oğlumu bu konaktakilerden çok sevip sayarken senden şüphe edebilir miyim hemde kim olduğu belli olmayan biri yüzünden... Hem biliyorum ki o benim oğlum ama senin her şeyin ona bir yanlışının dokunmayacağını senin böyle biri olmadığının farkındayım kendini sakın suçlu hissetme sadece dua et ki sağ salim kavuşalım oğluma."
O an düşündüm sadece ne gibi bir sevap işledim de böyle bir kadını bana kaynana ya da annem olsun diye vermişti Allah'ım. Sonra ise onunla uzun uzadıya dertleşmiştik bana Boran'ın daha önce bilmediğim duymadığım çocukluğunu anlatmıştı bu hem ağlatmış hem daha çok aşık olmama neden olmuştu.
Birde abim vardı içimde dert olan, uyanmasını bekliyorduk ama o da uyanmıyordu hâlâ yinede durumunun iyiye gittiğini söylüyorlardı, başında Kubar amcam, Leyla yengem ve babaannem duruyordu bu sebeple buraya gelemeselerde sürekli arayıp duruyorlardı.
İçimde büyüyen merak ve umutla ise babamlardan gelecek o en ufak haberi bekliyordum.
Gidişlerinin üzerinden üç saatten fazla geçerken avlunun ortasında ayağımdaki terliklerle bir oraya bir buraya avluyu arşınlayıp duruyordum. Gözlerim ise kapıdan ayrılmıyordu. Tek istediğim Boran'ın içeri girmesi o aşık olduğum gözlerini yeniden görmekti, sıkıca sarılıp bırakmayacaktım onu asla.
Kızlarda benim telaşımdan mı bilinmez sedirlerde oturmuş bekliyorlardı. "Kızım düşüp bayılacan şimdi otur biraz gelince kalkarsın ayağa, ne oluyor bilmiyoruz ki zaten!" Annemin uyarısını duymadım bile elim ayağım titriyordu heyecan ve stresten.
Dış kapı çalınca koşarak açmaya giden Diljen'le kaldım yerimde. Heyecanla kapıya dikkat kesildiğimde içeri giren kişilerle tüm hevesim söndü. Yasmin ve Maria'ydı gelen. Gözlerimin dolduğunu göstermemek için arkamı döndüm, başımı hafif kaldırarak ağlamamak için direndim.
"Gece," diyen Maria'ydı yanıma gelmişlerdi bile. "Seni ayakta görebildiğimize sevindim iyisin değil mi?" Kendimi salmamak için burnumu çektim derin nefesler aldım ve onlara döndüm yeniden. "İyi değilim." Dedim kuru bir sesle. Yalan söyleyecek değildim gözüm kimseyi görmeyecekti Boran gelmediği müddetçe. Yasmin vakit kaybetmeden bana sarılmıştı, sırtımı sıvazladı, "Biliyorum yeniden gelecek Boran o geldiğinde tüm onsuz kaldığın günlerin hesabını keseceksin tamam mı hatta bizi de üzdüğü için bizde keseceğiz hesabını." Geri çekildiğinde saçlarımda gezindi parmakları.
"Alaz dedi ki o pislik buradan dışarı çıkamamış yani Mardin sınırları içinde Jandarma da dört bir yerden arıyorken o pisliğin kaçacak yeri yok öyle ya da böyle yakalanacak." Diyen Maria beni rahatlatma derdindeydi.
"Sorun nerede oldukları değil ki Maria sorun Boran'ın ne hâlde olduğu yaralıymış ve o pisliğin onu daha beter hâle getirdiğini biliyorum." Kelimeler boğazımda tıkanırken yutkundum üst üste. "Sesini duyayım en azından dayanamıyorum." Çökmüş omuzlarımdan tutarak bu defa o sarıldı bana ama benim karşılık verecek halim bile yoktu.
Kapının önünde duran art arda araba sesleri ile hızla ayrıldım Maria'dan. Bu sefer onlar gelmişti işte. Heyecanla yerimde beklemeden kapıya ilerlediğinde Babam da içeri giriyordu. Olduğum yerde kaldım. Yüzünden bile belliydi, mahçup bir ifadeyle bana bakarken anlayacağımı anlamıştım.