SUKEYNÂ ~ MİRZA İLK TANIŞMA

2856 Kelimeler
Uçağın İstanbul'a inmesiyle yolcular yavaş yavaş inmeye başladı. Ta ki birisi hariç... Sukeynâ ve Mirza'nın ortalarında oturan hanım... O, Sukeynâ daha kalkmadan tabir-i caizse onu ezerek kalktı ve gitti... Hanımın kaçarcasına gidişinden sonra Sukeynâ da kalkıp çıkışa doğru yürüyecekken birisinin sırtına dokunmasıyla dönüp baktı ki, o nur yüzlü yaşlı teyze gülümseyerek -Allah razı olsun kızım senden... dedi. -Allah cümlemizden razı olsun teyzecim -Kızım koluma girer misin? diyerek kolunu açınca, o da memnuniyetle -Tâbi teyzecim... diyerek koluna girip çıkışa doğru ilerlediler... -Kızım sen nerelisin? -Aslen Sivaslıyım teyzem yalnız doğma büyüme İzmirliyim. Yaşlı teyzemiz şaşırarak -İzmir de senin gibi Müslüman kızlar da yetiştiğini gördüm ya çok şükür... deyince Sukeynâ mahçup hâlde -İzmir de ne cevherler var teyzem ben onların yanında neyim ki? dedi... -Deme öyle kızım ne güzel hanım hanımcık kızsın maşallah. İstanbul da akraba ziyaretine falan mı geldin? -Yok teyzem aktarma olduğundan dolayı İstanbul'a indim. İzmir uçağına binip İzmir'e gideceğim Allah izin verirse. -Tüh sana kanım kaynamıştı kızım İzmir'e gidecek olmasaydın oturur muhabbet ederdik seninle. -Allah razı olsun teyzem. Nasip, bakarsınız Mevlam tekrardan buluşturur bizleri. Yaşlı teyzemiz ile Sukeynâ önden giderek konuşa dursunlar, arkalarından onları tatlı kızgınlıkla söylenerek takip eden birisi daha vardı... Teyzemizin eşi ihtiyar delikanlı amcamız... -Eh hatun bey benim koluma gir dersin sen, girer miyim bak? diyerek ilerlerken Mirza da amcayı tebessüm ederek takip ediyordu... Havalimanının içine girdiklerinde karısına tatlı kızgınlıkla -Haydi hatunum bırak hanım kızımızın kolunu gir benim koluma deyince, teyzemiz elini kafasına vurarak -Ay benim kafam... hanım kızımla konuşayım derken beyimi unuttum. -Farkındayım hatun farkındayım... Bu güzel tabloya Mirza ile Sukeynâda tebessüm edip izleyerek dâhil olmuşlardı... Teyzemiz eşinin koluna girip Sukeynâ'nın da elini tutarak -Kızım Allah'a emanet olasın. -Allah razı olsun teyzem sizde... diyerek elini öptü. -El öpenlerin çok olsun yavrum. Karısının muhabbet etmeyi çok sevdiğini bilen amcamız onu tatlı dille uyararak -Hatunum kızı bırak artık uçağını kaçırtacaksın konuşmaktan... -Haklısın bey. Allahaısmarladık kızım -Güle güle teyzem. Güle güle amcam. Hâyır duâlarınızdan bizleri de unutmayın... deyince Sukeynâ, onlar da başları ile selam vererek "unutmayız kızım" diyerek ayrıldılar. Bi anda bu güzel manzarayı seyre daldığını fark eden Mirza, başını iki yana sallayarak kendine gelip, İzmir uçağı kaçta hareket edecek diye saat listesinin olduğu yere bakmaya gitti. Uçağın kalkmasına kırk beş dakika olduğunu görünce şükredip, "rahat bir şekilde namazımı kılarım" düşüncesiyle mescide gitti... Sukeynâ da yatsı namazı vaktinin içinde oldukları düşüncesiyle oda Mirza gibi, önce saat listesinin olduğu yere ardından mescide gitti... Namazını edâ edip mescitten ayrılınca birisi ile çarpıştı. -Özür dilerim... deyip başını kaldırdığında kanter içinde kalmış yanında oturan hanım olduğunu gördü. Bi anda kadın bebeği Sukeynâ'nın kucağına vererek -Çantasını oturaklarda unutmuşum alıp geleceğim. Lütfen sizde dursun beni bekleyin hemen geleceğim... dedi telaşla Sukeynâ şaşırarak -Hanımefendi çabuk gelin uçağa yetişeceğim... deyince -Hemen geleceğim hemen... diyerek koşuyordu ki namazını bitirip çıkan Mirza'ya çarptı bu sefer de. İkisi de dengelerini kaybedip düşecekken kendilerini topladılar. Mirza da başını kaldırınca "Uçakta yanımda oturan hanım değil mi bu? Niye böyle kanter içinde kalmış" diye düşünerek sordu -Hanımefendi iyi misiniz? Kadın Mirza'ya ne cevap verdi ne de arkasını döndü... Koşarak gözden kayboldu... Durumu gören Sukeynâ Mirza'ya seslenerek -Kusura bakmayın beyefendi. Çocuğun çantasını koltuklarda unutmuş. O yüzden aceleci davranıyor... deyince, Mirza ona seslenenin yanında oturan peçeli hanım olduğunu görünce tebessüm ederek -Bebeğe bakmak yine size mi kaldı? deyiverdi... Sukeynâ da tebessüm edip bebeğe bakarak cevap verdi. -Galiba evet... dedi ve devam etti. -Demir bey anne gelene kadar uslu dur olur mu beni üzme? Onlar tebessüm ederken çevrelerini bir anda polisler sardı, karşılarında da perişan olmuş bir adam belirip Sukeynâ'nın elinden bebeği almaya çalışarak -Ver bebeğimi hırsız. Ver bebeğimi. Memur bey tutuklayın bu hırsızı... diye bağırdı... Sukeynâ ve Mirza adamın dediklerine inanamazken, şaşkınlıkla Sukeynâ cevap verdi -Beyfendi ne dediğinizin farkında mısınız? Ne hırsızlığı. Bebeğin annesi çocuğu bana vererek bebeğin çantasını unutmuş onu almaya gitti. Adam Sukeynâ'nın cevabıyla daha çok sinirlenerek -Bu da yeni numara mı? Karım, oğlumun annesi Sivas'ta hastanede bebeğimiz kaçırıldığı için -kriz geçirdi yatıyor... deyince Sukeynâ ve Mirza aynı anda duyduklarına inanamayarak -NEE!!! dediler... -Ha bide kimliğini gizlemek için de kara peçeye mi girdin. Çıkart şu başörtüyle peçeyi de millet hırsız görsün. Yada dur ben büyük zevkle çıkartırım... deyip adam elini kaldırınca Mirza kızgınlıkla dişlerini sıkarak adamı bileğinden tuttu -SAKINNN!!!... deyip adamı itti ve -Bir hanımın başörtüsüne dokunmaya hakkın yoktur, bilip bilmeden kimseye yargısız infaz yapmaya hakkın yoktur... Önce bi olayın aslını, astarını öğren... deyip öfkeyle yumruğunu sıktı Adam "sen de kimsin?" diyerek bağırınca Mirza Sukeynâ'yı parmağıyla gösterip -Senin bu hırsız diyerek iftira attığın hanımla aynı uçaktaydık, yanımdaki koltukta da bu bebek ile başka bir kadın vardı. Onun yanında da bu peçeli hanım. Bebek uyanıp ağlamaktan boğazları yırtılacakken, bu hanım aldı onu sakinleştirdi uyuttu. Biraz önce de uçakta yanımda oturan kadın bu hanıma bırakıp koşarak gitti. Senin bebeğine iyilikten başka bir şeyi bulunmayan kadına nasıl hırsız dersin. Nasıl başörtüsüne dokunursun... diye bağırdı... Adam, Mirza'dan duyduklarıyla kala kalınca, polislerden birkaçı da Mirzayı sakinleştirmeye çalıştı ve ifadelerinin alınması için karakola götüreceklerini söylediler. Mirza Sukeynâ'nın yüzüne bakınca ağladığını gördü, "Ağlama be ağlama Sen iyilikten başka bir şey yapmadın"... dedi içinden... Sukeynâ yaşadıklarına duyduklarına inanamayarak gözlerinden yaşlar boşaltıyordu... Hanım bir polisin ona dokunmasıyla kendine geldi... İfade için gidelim diyince polis, Mirza ile göz göze geldi... Bir anlık bakışla gözlerden kelimeler dökülerken dudaklarından tek kelime çıkmadı... Mirza "sen masumsun" diyordu âdeta... Sukeynâ onu savunduğu için "Allah razı olsun" diyordu âdeta... Sukeynâ bi anlık bakıştan sonra, kendine gelip önüne döndü ve iç âleminde Rabbine içini döktü... "Allah'ım sen yardım et. Kendime mi yanayım Bebeğin annesi kriz geçirmiş ona mı yanayım Babaannem hastane de ona mı yanayım. Beni bilen duyan Rabbim Allah'ım şuçsuz olduğumu biliyorsun bu işten alnımın akıyla kurtulabilmemi nasip eyle. Sen o masum bebeğin annesine de şifalar nasip eyle. Rabbim kimseye evlat acısı tattırma. Rabbim babaanneme şifalar nasip eyle. Âmin âmin âmin." deyip yürekten duâlar ederek polis arabasına bindi... Daha önce ehliyet işlemleri hariç hiç polis karakolu ile işi olmayan Sukeynâ tabelayı görünce mahzunlaştı ve duâlar ederek içeri girdi... Sukeynâ ve Mirza memurlar eşliğinde sorgu odalarına alındılar. Memur Hanım Sukeynâ'ya "Kimlik tespiti yapmamız gerekiyor. Peçenizi çıkartır mısınız?" deyince "Tâbi" diyerek peçesini çıkarttı. Memur Hanım bir kaç soru sorduktan sonra ana konuya gelerek -Bebeği siz mi kaçırdınız. Yanınızda ki beyle mi plan yaptınız. Aileye karşı bir düşmanlığınız mı var... diye sordu. -Hanımefendi ben bebeği ilk uçakta yanımda ki hanımın kucağında gördüm. Yanımda ki beyi de ilk orda gördüm. Bebek huysuzlandı ve çok ağlamaya başladı. Yardım etmek amaçlı kucağıma alarak sakinleştirdim ve daha sonra hanıma geri verdim. Ben daha ne hanımın ne de beyin ismini dahi bilmiyorum. Ne yardımı ne kaçırmasından bahsediyosunuz? -Peki havalimanında kucağınızda bebeğin ne işi vardı? -Ben İstanbul'a aktarma olduğundan dolayı indim. İzmir'e gideceğim. Uçağın kalkışına vaktin var olduğunu görünce yatsı namazımı kılmak için mescide gittim. Namazımı kılıp mescitten çıkarken birine çarptım. Uçaktaki bebeği ile olan hanımı gördüm. Bebeği kucağıma vererek "Çantasını koltuklarda unuttum. Hemen alıp geleceğim. Lütfen burda durun bekleyin dedi" "Çabuk olun lütfen uçağa yetişeceğim dedim" "Hemen geliyorum" diyerek koşarak uzaklaştı.Koşarken beylerin bölümünden çıkan biriyle çarpıştı. Çarptığı insan uçakta oturan yanımızda ki beymiş.Kadın beye bir şey demeden koşturarak gidince beyfendiye ben söyledim -Kusuruna bakmayın bebeğin çantasını unutmuş onu almak için acele ediyor. Oda bana bakıp -Bebeğe bakmak yine size mi kaldı? deyince. Bende "Galiba evet" dedim. Aradan bir iki dakika geçtikten sonra zaten polisler ve bebeğin babası geldi. Sonrasında ise buraya getirildim. Memur hanım başını sallayarak odadan çıktı. Sukeynâ sorgu odasında ifade verirken Mirza'nın da ifadesini alıyorlardı Memur bey "Yanınızda ki hanımla nasıl bir samimiyetliğiniz var?" -Hanımla herhangi bir samimiyetliğim yok daha adını bile bilmiyorum. Uçakta yanımda bebekli bir hanım onun yanında benimle emniyete getirdiğiniz hanım oturdu. İlk kez uçakta karşılaştık hanımla. -Hanımla herhangi bir samimiyetliğiniz yoksa havalimanında yanında ne işiniz vardı? -Ben İstanbul'a aktarma olacağından dolayı geldim. İzmir'e gideceğim. Kalkışa 45 dakika var olduğunu görünce yatsı namazımı kılayım dedim. Mescitten çıktığımda biriyle çarpıştım. Baktığımda yüzü kanter içinde kalmış uçaktaki yanımdaki bebeği olan hanım olduğunu gördüm. İyi misiniz diye sorduğumda cevap vermeden koşarak gitti. Arkamdan yanımdaki hanım konuştu. Kusuruna bakmayın bebeğin çantasını unutmuş o yüzden acele ediyor dedi.Bende bebeğe bakmak yine size mi kaldı dedim.Oda galiba evet dedi. Ardından sizler geldiniz. Sadece tevafuktu yan yana gelmemiz. -Bebeğe bakmak yine size mi kaldı derken neyi kastettiniz? -Uçakta bebek çok huysuzlandı. Ağlamaktan yüzü kıpkırmızı oldu ama annesi sandığımız hanım ne yaptıysa durduramadı. Uçaktaki insanlar artık homurdanmaya başlayınca yanımızdaki peçeli hanım bebeği izin isteyerek aldı. Kadının bebeği vermeye önce pek gönlü yoktu. Peçeli hanım bebek bakıcısı olduğunu söyleyince kadın pek gönüllü olmayarak verdi. Peçeli hanım sırtını sıvazlayarak ve kulağına birşeyler söyleyerek birkaç dakika içinde susturdu ve sonrasında kucağında uyuttu. Tekrardan karşılaşınca ve kucağında bebek ile görünce o yüzden öyle söyledim. -Peki çocuğun babasını niye öyle iteklediniz ve ona bağırdınız? -Memur bey elhamdülillah Müslümanım ve dinimi yaşamaya çalışan bir insanım. Bir hanım için tesettürünün ne kadar hassas bir konu olduğunu biliyorum. Yanımda ki peçeli hanımın suçsuz olduğunu bile bile hem hırsızlık suçu ile iftiraya uğramasına hemde başörtüsüne dokunulmasına sessiz kalamazdım... dedi. Memur bey "tamam" diyerek odadan çıkarken yanında gelip hiç konuşmayan memur kulağına eğilerek -Eğer dediklerin doğruysa helâl olsun sana koçum... dedi ve o da odadan ayrıldı. İkiside bir süre sorgu odalarında da tek başına bekletildiler. Daha sonra görevli memurların gelmesiyle başkomserin odasına götürüldüler. Odaya girdiklerinde başkomser, görevli memurlar ve bebeğin babası ile karşılaştılar. Başkomserin adlarını söylemesi ile yüzler ona döndü... -Mirza bey Sukeynâ hanım sizleri dinledik ifadelerinizi aldık. Havalimanında şüpheli bir kişi ile karşılaşılmadı. Bu yüzden Sivas'taki havalimanı ve emniyet müdürlüğü ile irtibata geçildi. Kamera kayıtlarına bakılacak ve burada ki havalimanı kamera kayıtları ile karşılaştırılacak. Bu süre zarfında beyfendinin şikayeti üzerine bugün misafirimiz olacaksınız. İtiraz etmemeniz sizin yararınıza olur. Ailelerinize haber vermek isterseniz arkadaşlarımız size yardımcı olacaktır. deyince Sukeynâ da Mirza da başlarını hayır anlamında sallayarak cevap vermediler. Çocuğun babası söze girerek -Tabi haber vermezsiniz. Ya aileniz yoktur yada varsa gariplerin siz hırsızlar yüzünden kalplerine bir şey olur mazallah... deyince Tam Mirza adama sinirle dönüp cevap veriyordu ki başkomser söze girerek -Bu kişiler şu anda yalnızca şüpheli beyfendi suçlu değiller. O yüzden herşey ortaya çıkmadan kesin hüküm veremezsiniz ve hiç kimsenin ailesi hakkında konuşmaya hakkınız yoktur. "Sizler" diyerek iki memura işaret ederek "Mirza beyi ve Sukeynâ hanımı deliller toplanana kadar gözaltına altına alın" dedi ve odadan çıkartıldılar... Nezarethaneye girdiklerinde demir parmaklılarla bölünmüş iki bölüm olduğunu ve parmaklıkların önünde duran bir polis memuru ile karşılaştılar. İkisini ayrı bölmelere yerleştirerek görevli memurlar oradan ayrıldılar. Parmaklıkların önünde duran polis memuru da arkadaşlarıyla durumu konuştuktan sonra masasına geçerek oturdu. Sukeynâ ailesini düşünerek kendi iç âlemine dalıp "Allah'ım anneme ve babama ne söyliyeceğim ben. Abilerimin kardeşimin acısı hâlâ yüreklerinde, bir de şimdi babaannemin durumu eklenmiş iken nasıl söyleyeceğim durumumu... Babaannem nasıl oldu acaba...Bebeğin annesi kriz geçirdi dedi adam, acaba o kadıncağız nasıl oldu. Masum bi sabiyi neden kaçırırsın ki, nasıl annesinden babasından ayırmaya yüreğin dayanır." Düşünceler beynini kemirirken, Mirza'nın da ondan aşağı kalır yanı yoktu... "Bizimkilere bu durumu nasıl açıklayacağım hiç bilmiyorum. Allah'ım sen kolaylaştır durumumuzu zorlaştırma"... deyip Sukeynânın düştüğü duruma üzülerek ona seslendi -Afedirsiniz Sukeynâ Hanım -Buyrun Mirza Bey -Neden ailenize haber vermek istemediniz? Bir hanım olarak İstanbul gibi bir yerde gözaltına alındınız. Eşiniz aileniz sizi merak etmeyecek mi? -Ailem İzmir'deler. Evli değilim. Babaanemin durumu kritik o yüzden annem ve babamda hastanedeler. Durumumu onlara bildiremedim çünkü zaten acı içindeler, beni de öğrenselerdi kalplerine iner diye çok korktum. Söyleyemem. Yapamam. Yalnız gerçek ortaya çıkmazsa ne yazık ki söylemek zorunda kalacağım. -Anlıyorum. Allah'ın izniyle suçsuz olduğumuzu biliyoruz. İnşallah en yakın zamanda suçsuzluğumuz ispatlanırda çıkarız. Babaannenize de geçmiş olsun. Allah acil şifalar versin. -Amin. Allah razı olsun. Bu arada havalimanında teşekkür etme imkanı bulamamıştım. Bebeğin babasının bana yapacağı çirkin hareketten beni kurtardığınız için Allah razı olsun. -Allah cümlemizden razı olsun. Önemli değil insanlık vazifemdi... diyerek ikisi de susarak düşünce âlemine daldılar... Dakikalar dakikaları kovaladı. Mirza oturduğu yerde dalarken, Sukeynâ'nın gözlerine bir gram uyku girmiyordu... Aklı hep annesi babası ve babaannesinde idi... Gözü kapının yanında ki saatte takılı kalınca gece namazı vakti içinde olduklarını görüp "Namazım, huzurum... Rabbimizin kapısı aralamak en istediğim şey şu anda." diye düşünerek Görevli memura seslendi -Affedersiniz memur bey kıble ne tarafta? Memur bey oturduğu yerden kalkarak yönü gösterdi "bu tarafa doğru kılın" dedi ve çekmecesinden seccadeyi verip. "Bunun üzerinde kılabilirsiniz" dedi. -Allah razı olsun... diyerek seccadeyi aldı ve namazını kılmaya başladı. Mirza sesleri duyup gözünü açtığında Sukeynâ'nın görevli memurla konuştuğunu gördü. Duvardaki saate baktığında gece namazı vaktinde olduklarını gördü. O kılamıyordu gece namazını yalnız nefsini yenerek tatlı uykusunu bölüp gece namazını kılanlara gıpta ederdi. Bi anda kendi kendine sordu "İyi de bu hanım ne ara uyudu uyandı abdest aldı. Gece namazını kılmak için uyuyup uyanmak gerekmiyor muydu" Sukeynâ seccadeyi kaldırıp döndüğünde bi anda yine göz göze geldiler. Hemen başını eğsede ağladığını görmüştü Mirza... Sukeynâ seccadeyi vermek için memur beye dönerek. -Allah razı olsun buyrun. -Allah kabul etsin. -Âminnn cümlemizinkini de... diyerek tabureye gidip oturdu. Mirza çekinerek Sukeynâ'ya seslendi -Allah kabul etsin. -Allah razı olsun. -Özür dilerim ama yanlış mı biliyorum diye sormak istedim. Kıldığınız gece namazı idi zannımca. Gece namazını kılmak için uyuyup uyanmak gerekmiyor muydu? -Evet kıldığım namaz gece namazı idi. Yanlış bilmiyorsunuz gece namazını kılmak için uyuyup uyanmak gerekiyor. Bu gece namazının en sevâplı halidir. Yalnız uyanma korkusu çekerseniz veya uyku tutmadığı günlerde de gece namazını kaçırmamak için kılabilirsiniz. Rabbimizin huzurundan uzak kalmayı kim isteyebilir ki? Sukeynâ'nın son sözü Mirza'nın tepesinden aşağı kaynar sular dökerken, mahçupça -Haklısınız. Teşekkür ederim... dedi... -Rica ederim... diyerek Sukeynâ önüne dönüp kendiyle muhasebe etmeye başladı, "Allah'ım annem babam ne yapıyorlar acaba. Babaannem nasıl oldu. Haber de veremedim. Uçakta olsaydım çoktan İzmir'e inmiş olacaktım.Merak etmişlerdir beni... Affedin annecim beni affedin babacım beni nasıl söyliyeceğimi bilemedim nasıl söylenir ki böyle birşey..." Sukeynâ iç âleminde savaş verirken Mirza da onun sözlerinin ardından kendi iç âleminde nefsiyle savaşa girmişti... "Rabbimizin huzurundan uzak kalmayı kim isteyebilir ki? Kimse istemez elbet. Benim gibi nesfini yenemeyip tembellik edenlerde dahi istemez. Rabbim bana da geceleyin huzuruna gelebilmemi nasip eyle Sukeynâ kulun gibi" diyerek ona bakınca bi anda "Kendine gel Mirza... Kendine gel..." diyerek önüne döndü tekrar...  ******* İki yaralı yürek İstanbul'da ağır bir imtihan içindeler iken Sivas'ta gece namazına kalkabilen Yağmur, arkadaşının gıyabında ona duâ edip -Gece namazımı kıldım çok şükür. Canım arkadaşım yaa nasılda sevdirerek anlattı bana. İnsanın içinde korkusunu tedirginliğini bırakmadı. Arayayım şu can parçasını.İnmiş olması lâzım... diye kendi kendine konuşup onu aradığında, telefonunun hâlâ kapalı olduğunu duydu... -Allah Allaha telefon niye kapalı ki hâlâ. Kapalı mı unuttu, şarjı mı bitti acaba. Varınca ararım demişti ama daha varamadı mı acaba. Allah'ım ne olur kazasız belasız evine varmış olsun... dedi telaşla... Odasına geçecek iken telefonu çalınca "İnşallah Sukeynâ'dır" dese de arayanın Mihriban Hanım (Sukeynâ'nın annesi) olduğunu görüp cevapladı... -Efendim Mihiriban Teyze -Kuzum kusura bakma gece gece aradım ama Sukeynâma ulaşamıyorum. Telefonu da kapalı. Binmedi mi uçağa? -Bindi teyzem. Aktarmalı gelecektiya belki uçak rötar falan yapmıştır. Bende aradım telefonu kapalı. Herhalde havalimanında hâlâ. Sen içini ferah tut teyzem. Allah'ın izniyle sağ salim varacak Sukeynâ'mız. -"Annemmmmm..."diyerek yüreği yanan Yağız Beyin (Sukeynâ'nın Babası) sesi duyulunca -O ses neydi teyzem?... diye sordu Yağmurda telaşla... -Yağız amcanın sesi kızım. Kapatmam gerekiyor. Haber alırsan ne olur beni de haberdar et. -Ta... Tamam diyemeden telefon kapandı. Yağız amca niye öğle bağırdı ki. Yoksa... dedi telaşla... ******* Sabah Namazının vaktinin girmesiyle Mirza memura seslenerek -Memur bey sabah namazı vakti girdi, müsaade ederseniz abdest almamız gerekiyor... dedi. Memur Bey "Bekleyin bi dakika bir arkadaşı çağırıp geleyim." deyip Sukeynâ'ya dönerek "Sizin için de hanım bi arkadaşı çağırayım yardımcı olur." dedi. İkisi de "Allah razı olsun" diyerek başlarını salladılar... Memur bey yanında bir bey ve bir hanım polis memuru ile geldi. Namazlarınıza gösterdikleri hassasiyetten dolayı Allah razı olsun diyerek abdest alarak geri döndüler. Onlar namazlarını edâ eyleyip yerlerine geçtikten sonra, bir polis memuru gelip arkadaşına -Kardeşim namazımı kıldım ben, kılmadıysan sen de kıl ben beklerim. -Sağol kardeşim. Bu beyle hanım da namaz kılıyormuş. Onları abdest almaya arkadaşlar götürünce ben burda kıldım. -Tamam kardeşim. Allah kabul etsin. Bir diyeceğin yoksa ben gideyim o zaman. -Yok kardeşim. Herşey yolunda çok şükür. Sana hayırlı görevler. -Sanada kardeşim... diyerek odadan ayrıldı. Bir müddet sonra başkomser ve yanında iki polisle içeri girince memur bey ayağa kalkarak -Buyrun başkomserim. -Kilitleri aç oğlum...demesiyle Mirza ile Sukeynâ da ayağa kalktılar... -Hemen başkomserim diyerek kilitleri açtı. -Dedikleriniz doğruymuş uçaktaki yanınızda oturan bebekli bir hanım varmış. Biz havaalına gelince kaçtığından dolayı şüpheli bir durumla karşılaşmamıştık. Kadını saklandığı yerde yakaladık. Suçsuzluğunuz anlaşıldı. Çıkabilirsiniz evladım. Serbestsiniz... dedi... İki yaralı yürek "Allahu Teâlaya sonsuz kere şükür" diyerek, başkomsere de "Allah razı olsun" dediler. -Sizlerden de evladım... diyerek odadan ayrıldı. Görevli memur son olarak onlara bir kaç belge imzalattıktan sonra onlara çantalarını getirdi ve -Şüpheli olduğunuzdan dolayı eşyalarınız havalimanından istenerek tekrar arandı. O yüzden burdalar. Buyrun bunlar da telefonlarınız ve cüzdanlarınız... dedi... Teşekkür ederek ve eşyalarını alarak emniyetten ayrıldılar... -Geçmiş olsun Sukeynâ hanım. İnşallah böyle bir durumla bi daha karşılaşmazsınız. -Âmin sizde karşılaşmazsınız inşallah Mirza bey sizede geçmiş olsun. diyerek taksi bulabilmek için yola doğru yürümeye başladılar... Taksiler dolu olduğundan dolayı durmayınca ve akıp giden insan-araba trafiği hiç durmayınca Mirza kendi kendine sesli bir şekilde söylenerek -Ne kadar kalabalık bir şehir böyle İstanbul.Şu insan trafiğini araba trafiğini görünce İzmir'deki trafiğe duâ etmek gerekir... dedi... Aradan bir müddet daha zaman geçtikten sonra bir taksi önlerinde durunca, Mirza çekinerekte olsa sordu -Sukeynâ hanım ikimizde aynı yere gidiyoruz. Sizinle binmemde sorun olur mu? -Ön tarafa binerseniz sorun olmaz... deyince -Tâbi teşekkür ederim... deyip tebessüm etti... Taksici çantaları yerleştirip yerine geçer iken Sukeynâ arka koltuğa, Mirza da ön koltuğa binerek en yakın havaalanına doğru yola çıktılar...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE