Taksi şoförü Mirza'ya "Nereye gidiyoruz abi?" diye sorunca
-En yakın havaalanına... diye cevap verdi.
Taksi şoförü de "Tamam abi" diyerek sürmeye başladı.
Mirza taksiciyle konuşurken Sukeynâ telefonunu açınca annesigilin, arkadaşlarının defalarca aradıklarını gördü.
İlk olarak telaşla annesini aradı.
Mihriban Hanım gözyaşları içinde telefonu bi telaşla açarak
-Annemmm... Yavrum kuzum nerdesin sen?
-Hâlâ İstanbuldayım annecim. Havalimanında bir problem oldu.
O yüzden uçağa binemedim. Haber veremedim annem affet.
-Sana ulaşamayınca arkadaşlarını aradıydım kuzum, rötar yapmıştır teyzem dedilerdi. İyi misin yavrum kötü bir şey yok demi. Sağlığın sıhhatin yerinde mi?
-İyiyim annemm çok şükür. Birşeyim yok. Allah'ın izniyle uçağa bineceğim biraz sonra.
-Tamam yavrum.
-Annemm babaannem nasıl? dedi... ağlamasını bastırmaya çalışarak.
-Yavrum babaannen... dedi ve durakladı. Nefes alıp vererek devam etti.
-O sevdiğine kavuştu yavrum... dedi annesi de... Sukeynâ artık gözyaşlarını tutamıyordu...
-İnnâ lillâh ve İnnâ ileyhi Râciûn (Şüphesiz Biz Allah'tan Geldik ve Şüphesiz Dönüşümüz O'nadır)

-Ne zaman vefat etti annem?
-Yavrum geceleyin vefat etti. Ezandan sonra defnedeceğiz.
Annesinden duyduklarıyla telefonu kendinden uzakta tutarak iç âleminde dertleşti gözyaşları içinde...
"Gece mi vefat etti? Eğer bu olay başıma gelmeseydi babaannemin son anına yetişebilecek miydim yani?.."
elini nasıl sıktıysa babasının sesini duymasıyla elini serbest bırakıp telefonu tekrardan kulağına götürdü
-Yavrumm kızımm
-Efendim babamm.
Onun da babasının da kelimeler boğazında düğümlendi konuşmaya devam edemediler bir süre... Daha sonra Yağız Bey biraz olsun kendisini toparlayarak
-Yavrum gitti... Babaannen gitti...
Bana ilk defa "oğlum" dediğini duydum yalnız son duyuşum olacakmış.
O gitti artık, askerine yârine, babama kavuştu...
Sukeynâ hıçkırarak ağlamamak için eliyle ağzını kapattı ama gözyaşlarını durduramıyordu...
Bir kız evlat için annesinin ağlaması da çok acıdır ama babasının ağlaması daha kötüdür. Onu hep yıkılmaz dağı olarak görür. O yüzden onun ağlaması bir kız evladı mahveder.
Hiçbir şey söyleyemedi Sukeynâ tâ ki babasının
-Kızım... demesine kadar
-Buradayım babacım dinliyorum seni
-Uçağa binerken ara beni kızım seni almaya ben geleceğim.
-Tamam babam.
-Allah'a emanet ol kızım.
-Sağolun babacım sizde... diyerek telefonunu kapattı ve Yüce Yaradana sığındı...
"Allah'ım sen bizlere güç kuvvet ver." diyerek...
Taksi şoförü ve Mirza başsağlığı dileklerini iletirken Sukeynâ da "Allah razı olsun" diyerek biraz kendini toparlayabilmek için pencereyi açıp havanın gelmesini sağladı...
Mirza Sukeynâ'nın ağladığını farkedince bi anda ona döndü... Babaannesinin vefat ettiğini duyunca önüne dönüp sessizce "Allah rahmet eylesin" dedi ve düşüncelere daldı...
"Ölüm konu olunca insanın konuşası bile gelmiyor.
İnsan ne diyeceğini bilemiyor ve elinden duâ etmekten başka birşey gelmiyor...
Allah Sukeynâ hanıma ve ailesine sabır versin.
Taksi şoförünün radyoyu kapattığını görünce "Anlayışlı insanların kaldığını görmek insanı mutlu ediyor." diye düşünüp, şoföre
-Anlayışınız için Allah razı olsun kardeşim. diyince,
Taksi şoförü de "Estağfurullah abi ne demek" diyerek cevap verdi...
Bu son konuşmaları olmuştu, yolculukları havalimanına kadar sessiz geçti...
Havalimanına gelince taksi şoförüne hesabı ödemek için Mirza parayı çıkartırken Sukeynâ da parayı çıkarttı
-Sukeynâ hanım ben ödemeyi yaparım.
dedi, tam itiraz edecekti ki.
-İtiraz kabul etmiyorum lütfen... dediğinde. Sukeynâ mahçupça
-Allah razı olsun. Hakkınızı helâl edin...
-Helâl olsun... diyerek ücreti ödedi ve eşyalarını alarak havalimanına doğru ilerliyorlardı ki karşılarına hiç görmeyi beklemedikleri insanlar çıktı...
Demir'in (kaçırılan bebeğin) babası, yanında bir hanım ve kucağında Demir'i görmeleri ile ikisi de çok şaşırdı.
Demir'in babası Mirza'ya doğru ilerleyerek mahçupça
-Ben çok özür dilerim. Hakkınızı helal edin. Suçsuz olduğunuzu öğrenince yaptıklarımdan çok pişman oldum. Rabbimden sizleri karşıma çıkartması için çok duâ ettim. Çok şükür duâlarımı kabul etti. Kusuruma bakmayın.
Mirza kaşını kaldırıp gözleriyle Sukeynâ'yı göstererek
-Asıl siz benden değil Sukeynâ hanımdan özür dileyin. Sizin şikayetinizden dolayı babaannesinin son anlarına yetişemedi. Hakaret ettiniz. Tesettürüne el sürmeye kalktınız anlamadan dinlemeden... demesiyle Demiri kucağında tutan hanım Sukeynâ'ya dönerek, ona minnetle bakıp
-Ben Demir'in annesiyim. Çocuğuma yaptığınız iyiliği duydum. Eşim adına ve kendi adıma ben size çok teşekkür ederim. Allah sizden razı olsun. Eşim çok kötü bir ruh halinde idi o an ben kriz geçirmiştim bebeğimiz kayıptı. Babaannenize çok üzüldüm. Ne yazıkki zamanı geri alamıyorum. Eşim adına sizden çok özür dilerim. Hakkınızı helâl edin
dedi ve hanımın eşi devam etti
-Hakkınızı helal edin. Yapmış olduğum kabalık için çok özür dilerim. Ne deseniz ne yapsanız haklısınız ama inanınki o anda hiç mantıklı düşünecek durumda değildim. Gördüğüme inanıp hiç arkasını sorgulama isteği duymadım. Tekrardan çok özür dilerim.
Sukeynâ babaannesinin adını duydukça dolan gözyaşlarını tutmaya çalışarak
-Babaannemin son anlarına yetişememenin üzgünlüğü ne kadar üzerimde olsa da Rabbimin bir bildiği vardır diyerek kendimi toparlamaya çalışıyorum. Sizden tek bir isteğim var Demir'i çok sevin. Onun mutluluğunda ben de mutlu olurum."
Demir'in annesi "Sen nasıl bir güzel yüreğe sahipsin böyle. Allah'ım iyiki Muhsin Demirimin karşısına sizi çıkartmış."
-İsmi Muhsin Demir mi?
-Evet... demesiyle hanımın Sukeynâ kaybolan kardeşi Muhsin'i hatırlayıp, kendimi toplamaya çalışarak
-Muhsin çok güzel ve çok anlamlı bir isim. İsmi ile yaşasın inşallah.
-Âminnn duâlarınızdan unutmayın...
-Unutulur mu hiç bu yakışıklı... deyip bebeğin elini öperek
-Müsadenizle uçağa yetişmemiz gerekiyor. Allah'a emanet olun.
-Sizde Allah'a emanet olun, hâyırlı yolculuklar...
Sukeynâ ve Mirza vedalaşıp oradan ayrılırken, Mirza iki gündür yaşadıklarına gördüklerine inanamayarak Sukeynâ'nın gıyabında duâ etti...
"Allah'ım bu nasıl bir edeptir, bu nasıl bir saygıdır, bu nasıl bir alçakgönüllüktür, bu nasıl bir hâyâdır böyle.
Kendisine haram olan insanlarla gerekmedikçe konuşmayarak, harama yaklaşmamak için aramıza 1-2 metre mesafe koyarak yürümeye çalışarak, tanımadığı insana bile yardım etmekten çekinmeyerek, kendinden büyüklerine olan kişilere saygısıyla,
ona hırsızlıkla iftira atan bir insanı bile affetme yüreğine sahip bir insan olabilmek.
Ey Allah'ım senin Sukeynâ kulun insan ise beni de o insanlık vasfına erdir.
Âmin âmin âminnn." diyerek bilet gişesinin oraya geldiler...
Mirza "Ben biletleri..." deyip devamını getiremeden Sukeynâ
-Allah razı olsun Mirza bey.
Size karşı taksiden dolayı yeterince mahçup oldum.
Lütfen daha fazla mahçup etmeyin beni.
Lütfen.
-Peki siz bilirsiniz. Bu arada ister istemez gün geçirdik sizinle. Size karşı bir kusurum olduysa hakkınızı helâl edin.
-Estağfurullah helâl olsun. Siz de hakkınızı helâl edin. Sırf o anda yanımda olduğunuz ve beni beyefendinin çirkin hareketinden kurtardığınız için siz de suçlandınız. Hakkınızı helâl edin.
-Estağfurullah helâl olsun insanlık vazifemdi. Yine olsa yine yaparım. Hâyırlı yolculuklar. Allah'a emanet olun.
-Allah razı olsun. Size de hâyırlı yolculuklar.Allah'a emanet olun... diyerek ikisi de gişeye gidip sıraya girdiler...
İkisi de biletlerini alıp uçağın kalkışını beklerken birbirlerinden habersiz birbirlerini düşünüyordu...
Sukeynâ biletini aldıktan bir kaç dakika sonra Mirza'nın "Mirza YİĞİTOĞLU adına İzmir'e bir bilet alabilir miyim?" dediğini duyunca...
-Gerçekten de isminiz gibi yiğit bir insansınız.
Rabbim yolunuzu da bahtınızı da açık eylesin diyerek içinden dua etti...
Mirza ise biletini alıp uçağa bakınca
-Ey İzmir Allah'ın izniyle ben geliyorum.
Senden sağlam ayrıldım
Sana darmadağın geliyorum ve böyle olmamın sebebini dâhi bilmiyorum. Tek bildiğim şey bir daha hiç göremeyecek olsam da bilet gişesinde duyduğum ve hiç unutmayacağım isim olacak
Sukeynâ TOPRAK...
Bilet numaralarına bakarak ikisi de yerlerine geçip oturdu. Bu sefer yan yana değillerdi. Bakmak isteseler, birbirlerini göremeyecek uzaklıkta idiler...
Anonsun yapılmasıyla kemerlerini takıp duâlarını ederek yolculukları başlamış oldu...
Sukeynâ el çantasının içinden babaannesinin fotoğrafını çıkartıp ona bakarak iç âleminde önce ona duâlar okudu, ardından onunla konuştu gözleri dolarak...
-Babaannemmm... Babaannemli bıraktığım İzmir'e, seni toprağa vermek için geliyorum...
Canım babaannem öyle acılar ile dolu bir ömür yaşadın ki Rabbim mekânını Cennet eylesin.Cennet-i âlâ da dedemle birlikte hep yüzünüz gülsün.
Bu dünyada dedemle çok az vakit geçirdiniz ebedî âlemde cennet-i âlâda birlikte olun.
İnşallah Cemalullahı doya doya seyredenlerden olursunuz...
Babaannemmm... Babamı bilirsin o yanımızda ağlamaktan çekinirdi, yine birgün evimizin arkasında gizli gizli ağlarken görmüştüm onu, dayanamayarak anneme gidip sormuştum
-Annem babam neden ağlıyor?..
-Gel yavrum oturda anlatayım. Babanın ağlayıp içini boşaltması gerekiyor. Bende hiç mutlu değilim babanın ağlamasından ama kendisini rahatlatabilmesi için buna ihtiyacı var. İnanıyorum ki babanın neden ağladığını çok iyi anlayacaksın.
Dediydi ve bana seninle dedemin yaşadıklarınızı anlattıydı gözleri dolarak
Babaannen ve deden birbirlerini çok sevmişler.Evlenmek istediklerinden ailelere haber gönderilmiş. Dedenin ailesi duruma çok sevinirken, babaannenin ailesi biz kızımızın asker yolu gözlemesini istemiyor, asker eşi olmasına da izin vermiyoruz demişler. Babaannen ne yaptıysa ne ettiyse ikna edememiş. Babaannen ve deden kaçarak evlenmişler. Deden memleketi olan Sivas'ta bir yuva kurmuş . İki yıl sonra baban dünyaya gelmiş, deden başka bir ilde görevde olduğundan dolayı telefonda söylemiş babaannen...
-"Yârim... can yoldaşım... askerim bir bebeğimiz oldu. Aynı sana benziyor."
-"Yârenim... ömrüm... hatunum... canıma can evimizin neşesine neşe kattın. Allah senden razı olsun."
-"Senden de yârimmm... Cümlemizden de... Yârim, müsade eder misin ismini Yağız koyalım? Aynı senin gibi yağız bir delikanlı olsun."
-"Yârenim müsade senindir. Yağızımı da seni de çok seviyor ve ömrümün sonuna kadar da çok seveceğim. Eğer bana bir şey olursa Yağızımda sende Rabbime emanetsiniz."
-"Yârim nasıl laf o öy...
öyle diyemeden bomba sesleri gelmiş ve hatlar kesilmiş.
-"Yârim alo...
Yârim aç şu telefonu Yârenim derdin aç şu telefonu"
Babaannenin dedenle son telefon konuşması bu olmuş kızım. Babaannenin yanındaki ebe hatun anlatmıştı. Ben yeni evliydim babanla.
Yaşlı bir kadın evimize gelerek babaannene hem baktı hem anlattı hem ağladı. Babanı dünyaya getiren ebeymiş o kadın.
-Peki anne babaannem neden akıl sağlığını kaybetmiş?
-Yavrum dedenle babaannenin son telefon konuşmasını yaptıkları gün dedenler baskına uğramış. Deden ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmış ne yazıkki şehit düşmüş. Babaannen bu haberi aldığında dayanamamış hastaneye kaldırmışlar. En acı olaysa, babaanenin hastaneye kaldırıldığı gün babası yani koca deden Yağızı kaçırarak bir yetimhaneye vermiş. Babaanene de oğlun da kocan da öldü demiş. Babaannen inanamamış. Sinir krizleri geçirmiş bir daha da toparlanamamış. Şu anki halini görüyorsun işte. Akıl sağlığı hâlâ yerine gelmedi. Babanın bu dünyadaki en çok istediği şey Rabbine lâyık kul olabilmekten sonra annesinin sağlığına kavuşarak bir kere bile olsun "oğlum" demesini duymak istiyor. Bu yüzden baban ağlıyor işte yavrum.
-İyi de anne hangi vicdana sığar evladına, bir de eşini kaybetmiş acılı bir anneye senin evladını öldü demek. Yalan söylemek. Bu ne öfkedir bu ne kindir böyle?
-Koca deden kızına sözünü dinletemediğinden kendinde hırs yapmış kızım. Dedene olan öfkesinden sen benim evladımı aldın ben de seni evladından ayıracağım demiş. Atladığı çok büyük bir şey oldu. Damadı şehit düşerek toprağa girerken kızını da yaşayan bir ölü yaptı. Koca deden vefat edinceye kadar babanın yerini kimseye söylememiş. Son saatlerine geldiğinde nasıl olduysa vicdana gelip söylemiş. Yetimhanenin adını söyleyerek oraya bıraktım demiş. Koca dedenler İzmirde yaşadıklarından dolayı koca nenen Sivasa haber göndererek yetimhaneye gitmelerini ve Yağızı bulmalarını istemiş. Yetimhaneden 18 yaşını geçtiğinden dolayı ayrılan baban hiç yılmadan annesini aramaya devam etmiş. Yetimhane müdüründen de yardım isteyerek eğer bir haber olursa bana lütfen ulaşın demiş. Allah'ın işiya işte yavrum yetimhane müdürü haberi duyduğu gibi babana haber vermiş. Baban o sıra askerlik yapıyormuş. Komutanından izin isteyerek kıyafetlerini bile değiştirmeden İzmire gelmiş.
Babaannen babanı asker kıyafetleri ile karşısında görünce "Sen, sen, sen geldin" demiş ve babanın kucağında bayılmış.
Olayı görenler gözyaşlarını durduramamışlar.
"Geldim anam,geldim. Aç gözlerini anam,geldim bak yanındayım. Hiç bıkmadım annem seni aramaktan buldum çok şükür. Aç gözlerini ne olur bir kere olsun oğlum de aç"
Babaannen uyanana kadar babana olan biten herşeyi anlatmışlar. Baban sadece babasının şehit düştüğünü biliyormuş. Annesi ile alakalı hiçbir şey bilmiyormuş. Babaannen uyanınca babana da "arkadaşım" demiş. Baban bunu duyunca daha kötü olmuş. Askerliğini bitirdiği gibi İzmire annesinin yanına yerleşmiş. Baba toprağı Sivaslada bağlantısını hiç kopartmadı.
-Kalkarak babamın yanına gittiğimizde senin babama "arkadaş ağlama" diyerek sarıldığını görmüştük babaanne... Babama en çok istediği kelimeyi söyledin ama gittin be babaannem... Görüşmemiz ahirete kaldı...
Sukeynâ duâsına duâ ekliyor gözyaşlarını durduramıyordu... Mirza ise yaşadıklarını düşünmeden edemiyordu...
İzmir'e uçak indiğinde yolcular yavaş yavaş inerken Sukeynâ kendini kötü hissetmeye başlamıştı, âdeta ayakta durabilmek için kendini zorluyordu... Başının dönmesiyle yanına duran hanımın elini tutmasıyla kendine gelmeye çalıştı...
-Hanımefendi iyi misiniz?
-Teşekkür ederim başım döndüydü ama şu anda daha iyiyim.
-Yardımcı olmamı ister misiniz?
-Teşekkür ederim daha iyiyim yürüyebilirim.
-Rica ederim. Geçmiş olsun. İyi günler.
-Sizede iyi günler... diyerek havalimanından içeri girince Sukeynâ babasını görünce yanına gidip
-Babammm... diye sarıldı.
-Sukeynâm kızım hoşgeldin... dese de babası onun gözleri kararıp kucağında bağılmasıyla Yağız Bey çömeldiği yerden telaşla bağırdı
-Sukeynâm kızım aç gözlerini, yardım edin doktor doktor yok mu?
Mirza havalimanın içine girince Sukeynânın babasıyla konuşmasını duyup o yöne baktığında babasının kucağında bayıldığını görünce, Yağız Beyin bağırmasıyla kendisine gelip yanlarına giderek
-Ambulans çağırın görmüyor musunuz kadın bayıldı?
Etraflarını insanlar çevrelemiş, kendi aralarında konuşuyor ama kimse yardıma gelmiyordu ardından bir güvenlik görevlisi yanlarına gelerek
-Geliyor beyfendi çağırdık. İsterseniz hanımı şu koltuklara yatıralım sedye gelene kadar.
Yağız Bey, Mirza'ya bakarak
-Evladım sen yatırır mısın dizlerimin bağı çözüldü ayağa kalkamıyorum.
-Tamam amca...diyerek Sukeynâ'yı kucağına alarak koltuklara yatırdı.
Güvenlik görevlisi ve bir başka beyde babasını yavaşça kaldırarak Sukeynâ'nın yanına oturtturdular. Sağlık personelleri gelmeleriyle Sukeynâ'yı sedyeye yatırıp bir yandan da sorular soruyorlardı, babası cevaplıyordu.
-Kalıcı bir hastalığı var mı, Tansiyon şeker?
-Kalıcı hastalığı yok. Tansiyonu şekeride.
-Hanımın rahat nefes almasını sağlayın dağıtın şu kalabalığı.
diyerek Güvenlik görevlisi insanları dağıtırken sağlık görevliside nabzına baktı ve peçesini çıkartırken Mirza yüzünü çevirerek babasına baktı...
-Nabzı çok düşük. En yakın hastaneye diyerek... sağlık görevlileri yanlarından uzaklaştılar.
Mirza, Yağız Beye bakarak
-Amca nasıl oldunuz? Kalkabilecek misiniz?
-Evladım arabam dışarda. Bana yardım eder misin?
-Tabi amca... diyerek onun kolunu bir omzuna atarak yürümeye başladılar. Arabasının önüne geldiğiklerinde
-Amca sürebilecek durumda mısınız? diye sordu Mirza...
Başını iki yana sallayınca Yağız Beyi ön koltuğa kendi de şoför koltuğuna binerek en yakın hastaneye gitmek için yola çıktılar...
Mirza ne kadar 4 lüleri yakıp acele ettiyse de ambulansla araları baya açılmıştı. Hastaneye girdiklerinde Yağız Bey görevli hanıma dönerek
-Kızımı getirdiler. Ambulansla ismi Sukeynâ TOPRAK.
Memur ekranda birşeylere bakarak
-Evet biraz önce getirilmiş. Acil müdahele odasında. Siz şöyle geçin birazdan doktorlar size bilgi verirler.
Mirza oturmadan
-Amca sizinde tansiyonunuza baktıralım. Durumunuz iyi görünmüyor... deyip hemşireyi çağırdı...
-Hemşire hanım bakar mısınız?
-Buyrun
-Amca acilde yatan hanımın babası. Tansiyonuna bakabilir misiniz?
-Peki. Buyrun amca yardım edeyim. Sizi böyle alayım... diyerek onu da muayene odasına alıp tansiyonuna ve diğer değerlerine baktılar. İlaç vererek dinlenmesi tavsiye edildi...
Aradan bir müddet vakit geçtikten sonra doktor
-Sukeynâ TOPRAK'ın yakını?... diye sordu. Babası ayağa kalkarak
-Ben babasıyım. Buyrun doktor bey...dedi.
-Vücudu bitkin düşmüş. Aşırı derecede kansızlığı var. O yüzden bir ünite kan takviyesi ve bir şişe serum veriyoruz. Muhakkak kansızlık tedavisine başlatılması gerekiyor. İhmal etmeyin. Serumlar bittikten sonra çıkarabilirsiniz. Geçmiş olsun.
-Sağolun doktor bey evladım... demesiyle doktor diğer hastalarına bakmak için giderken Mirza'da Yağız Beye dönerek
-Geçmiş olsun amca.
-Sağolasın evladım. Hakkını helâl et...
-Estağfirullah helâl olsun Yağız amca. İnsanlık görevimdi. Siz toparlandınız ben müsadenizi istesem... deyince
Yağız Bey cebinden bir kağıt parçasını çıkararak numarasını yazdı ve
-Müsade senindir evladım da önce bu kağıdı al. Bu benim numaram. Sen benim zor anımda yanımda oldun başın sıkışırsa aramaktan çekinme... dedi ve tekrar elini cebine atarak para çıkardı.
-Bizim yüzümüzden buralara kadar geldin evladım müsade et taksi ücretini ödeyeyim.
Mirza elini Yağız Beyin elinin üstüne koyarak.
-Sen Mirza oğlundan hâyır dualarınızı eksik eylemeyin yeter amcam. Lütfen ısrar etme... dedi...
Yağız Beyin hâyır dualarıyla birbirlerine sarılıp vedalaşarak ayrıldı oradan Mirza...
Bedenen takside olmuş olsa da... Ruhen...