1.Bölüm
Yaş 35 yolun yarısı demiş şair, bilememiş. Benim için yolun sonuymuş meğer. Beş aydır verdiğim yaşam mücadelesi burada sonlanacakmış. Hem de hiç ummadığım bir anda beklenmedik bir şekilde...
Kanser olduğumu öğrendikten sonra başladı her şey. İkinci evre meme kanseri...
Haberi aldığımda her şeyin bittiğini düşündüğüm o an, eşimin desteğiyle yeniden hayata tutunmuştum. Aybars... Hayatımın aşkı. Tüm bu süreçte yanımda olacağına söz vermiş, ameliyattan sonraki süreçte tüm bakımımla ilgilenmişti. Bir kez olsun suratını düşürmemiş, yanımda göz yaşlarına boğulmamıştı. En büyük destekçimdi. Herkesin sahip olmak isteyeceği bir koca...
Kanser meme ucuna yakın bir yerde olduğundan tüm göğsümü almaları gerekmişti. Aynada o halimi gördüğümde ağladığım o an Aybars bana sarılmış, hala beni ne kadar sevdiğini, ne kadar çekici bulduğunu, bunu dert etmememi söylemişti. Annemi de meme kanserinden kaybettiğimden korkum büyüktü. Aybars da babam gibi beni terk edecek sanıyordum oysa o aşkı uğruna tüm mücadeleyi verecek kadar güçlü bir adamdı. Bana her zaman yanımda olacağını hissettirmişti. Onu sonsuz seviyor ve yanımda olduğu için gurur duyuyordum.
Gördüğüm tedavi ağırdı. Sürekli hastanedeydim, artık ikinci evim gibi olmuştu ve Aybars buna rağmen her anımda benimleydi. Kemoterapi yüzünden dökülmeye başlayan saçlarımı kendisi kazımış, üzerine esprili bir şekilde "O kadar güzelsin ki kel halin bile benim üç numaraya vurulu kafamdan güzel." demişti. Başta bir bozulsam da onun gülmesiyle kahkahalara boğulmuş, bir yandan gözyaşları akıtırken bir yandan gülmeye başlamıştım. O sahip olduğum özgüveni yavaş yavaş yitiriyordum. Önce göğsüm, sonra saçlarım. Giderek kilo vermiş kıvrımlı hatlarımı da kaybetmiştim. Ve tüm bunlar o kadar hızlı olmuştu ki... Kendimi tanıyamamaya başlamıştım. Sanki o güzel kadın gözlerimin önünde eriyip bir anda yok olmuş, yerine sadece nefes alan bir iskelet kalmıştı.
Aybars hâlâ ne kadar güzel olduğumu söylese de aynadaki yansımamdan aylarca kaçtım. Eski fotoğraflarıma, bikinili halime, saçımı sarıya boyadığımdaki resimlerime bakıp bakıp ağladım. Başıma eşarplar, peruklar takarak insan içine çıktım. İşi bıraktım. İnsanlarla görüşmez oldum. Çünkü hissediyordum. Hastalığımı bilen kişilerin bakışlarında ki o acıma duygusunu görüyordum. Onlardan uzaklaştım. Tamamen koptum. En yakın arkadaşım Seda ile daha sık görüşür oldum.
Seda o kadar düşünceli bir arkadaştı ki... Aybars'ın olmadığı her anımda o vardı. Bir kez bile o güzel parlak siyah saçlarını yanımda gözüme sokmamış, toplamak için bile başka bir odaya gitmişti. Normalde saçlarını açık kullanan, kuaföre uğramadan buluşmaya gelmeyen arkadaşım ben üzülmeyeyim diye salaş ev topuzları ile dolaşmış, kendi saçını bırakıp bana aldığı peruklara maşa yapmıştı. Hem Aybars'a hem de Seda'ya sahip olduğum için çok şanslı hissediyordum.
Kanserin tekrar nüksetme riski olduğunu bilsem de onların sevgisi sayesinde umursamıyordum. O korkunç aylar geride kalmıştı artık. Tedaviye olumlu yanıt verdiğimi, kemoterapiyi bırakacağımı öğrendiğimde bu haberi vermek için de Seda'ya koymuştum. Yolda Aybars'ı aramış, bir toplantıda olduğunu söyleyen sekreterine gün içinde ona uğrayacağımı söylemiş ve bu güzel haberi ilk Seda işe paylaşmaya karar vermiştim.
İkimizde de birbirinizin evinin anahtarı vardı. Aybars benim hastalığımı öğrendiğinde her ihtimale karşı ona da anahtar yaptırmıştı. Seda da kendimi kötü hissetmeyeyim diye "Bende senin evinin anahtarı varsa sende de benim eviminki olmalı." diyerek bana anahtarını verdi. Haliyle kapı çalmak yerine koşup onu yatakta uyandırmak ve güzel haberi o uyku sersemiyken vermek istemiştim.
Seda on birden önce uyanan bir kadın değildi ve saat daha on buçukta kapısını açmış, hızlı adımlarla yatak odasına ilerlemeye başlamıştım. Hiçbir ses duymamış, duysam da algılayamamış olacağım ki aralık duran kapıyı itip yataktaki manzara üzerine çığlığı basmıştım. Aybars ve Seda. Kocam ve en yakın arkadaşım. Seda üstte olduğu için ilk göz göze geldiğim o oldu. Panikle Aybars'ın üzerinden indiğinde Aybars şokta görünüyordu. Ben de öyleydim. Elim sıkışan göğsüme gitti. Artık olmayan göğsüme. Derin nefesler alıp verirken soğuk soğuk terliyordum. Seda çarşafa sarınıp yanıma koştu.
"Hazal, çok üzgünüm..." diyebildi sadece. Ne diyecekti ki zaten. Durum sandığın gibi değil mi? Yanlış anladın mı? Yanlış anlayacağım bir pozisyonda değilken basmıştım onları. Aybars kalkıp "Tek seferlik aptalca bir hataydı." derken elim ayağım boşalmıştı. Yere yığıldığımı görünce Aybars da yataktan koşarak başıma geldi. Kalbim deli gibi ağrıyordu ve tek söyleyebildiğim ikinizden de iğreniyorum oldu. Ben hastayken onlar işi pişiriyordu. Ben göğsümü, saçlarımı kaybettiğimde Seda kendininkileri Aybars için kullanıyordu. Ne aptalmışım. Ne salakmışım ki onlara sahip olduğum için şanslı hissetmişim. Nasıl gerçek yüzlerini görmemişim.
Gözlerim kapanırken, ölümü selamlamak yerine onlardan intikam alamadığım için pişmanlık duyuyordum. Kurduğum hayallerden vazgeçtiğim için... Yaşasaydım, kalbim az daha güçlü olsaydı her şeyi çok daha farklı yapabilirdim ama mümkün olmadı. İkinci bir şansım yoktu. Bunun son anım olduğunu biliyordum. Ruhumun bedenimden uzaklaştığını hissettim sanki. Hayattan koptuğumu gördüm. Gözlerim sonsuz bir uykuya kapanırken aklımda tek bir manzara vardı. Kocamın ve en yakın arkadaşımın beni sırtımdan bıçakladığı o an...