BÖLÜM 5

2529 Kelimeler
JULIA    2 Mayıs Pazartesi, Saat: 00:07    Mesaj geldiğinden beri donmuş bir şekilde telefonuma bakıyordum. Kemal'in beni sarsmasıyla nerde olduğumu hatırladım.    "Julia ne oldu? Söylesene artık!! On dakikadır diktin gözünü telefona. Konuşsana kızım! Gıcık ettin!.."    Kemal'e döndüm.     "Yok önemli bir şey değil. Dalmışım öyle olanları düşünüyorum."    "Yüzün bembeyaz oldu. Bir şey olmadığına emin misin?" diye sordu endişeyle.    Tam Kemal'i rahatlatmak için bir şeyler diyecektim ki; mesaj da yazan isimle kafamda şimşekler çaktı! Bugün tanıştığım adam 'Andaç Nesim'di. Bunu ben daha önce nasıl fark edemedim? Yıllardır adamın yaptığı her işi takip ediyordum!     Tamam, Andaç Nesim'in öyle çok fazla fotoğrafı yoktu. Yıllardır adamın tüm işlerini takip etsem de en fazla üç dört fotoğrafını görmüştüm. Onları da verdiği röportajlardan biliyordum. Gördüğüm fotoğraflar da çok sert bir adamdı. Bugün tanıştığım adamsa ilgili, şefkatli bakışları olan yumuşak yüzlü biriydi.     Okulda ki kızların magazin dünyasında ki çapkınlıkları hakkında konuşurlarken onun için ölüp bittiklerinden bahsettiklerini hayal meyal hatırlıyordum. Kaldı ki bende magazin izlemeye fırsat bulabilen biri olamadığım için ancak iş dünyasında verdiği bir kaç röportajdaki fotoğrafından görmüştüm. Onlarda da her an sanki birini öldürecekmiş gibi baktığından bugün ki sevecen, naif bakışlı kibar adamla ikisinin aynı kişi olduğunu hemen anlayamamış olmam çok normal. Sabah kaldı ki aklımda tonlarca soru, yaşanmışlık, anılar varken kimin gözü Andaç Nesim görürdü ki?    Bildiğim kadarıyla kardeşi Ege'nin ikizi vardı Andaç Nesim'in yoktu. Allah'ım neler düşünüyordum ben böyle koskoca ANDAÇ NESİM bana mesaj atıp evlenme teklifi edecek değildi ya? Biri benimle dalga mı geçiyordu? Gerçek olamazdı değil mi? Koskoca İnşaat Sektörünün Prensi, NESİM HOLDİNG'in patronu az önce bana evlenme teklifi etmiş olamazdı.     Adama bir de burada mı çalışıyorsunuz diye sormuştum. Yaa! Off! Biri beni çimdiklesin, bugün yaşadığım her şey bir rüya olsun ve hemen uyanayım.     Kemal'e döndüğümde hala endişe ile beni izlediğini gördüm. Şimdi olmaz özür dilerim. Kalkıp sarıldım hızlı bir şekilde.    "Valla önemli bir şey yok. Her şey için çok teşekkür ederim kardeşim. Ben biraz uyuyup dinlensem kendimi çok daha iyi hissederim."    Arkamdan seslendiğini duysam da duramazdım. Hemen bilgisayarıma koşmam gerekiyordu.     Aynı binanın 2. katında oturuyordum. Dairem apart şeklindeydi. Okula yakın olduğu için ilk üç sene üniversitemin kampüsünde ki yurtta kaldıktan sonra kendi mesleğimi ufak ufak yapmaya başladığım da daha fazla kazanmaya başladım ve bu yüzdende 1 senedir bu apart da kalıyordum. Apartı Kemal'in annesi ve babası işletiyordu. Çatının anahtarına Kemal sayesinde kolaylıkla ulaşabildim. Bunaldığım zamanlarda gizli yerim olmuştu.     Evime girer girmez hemen bilgisayarımdan internete girdim. 'ANDAÇ NESİM' yazdım. Karşıma gelen görüntüler ile dondum kaldım. Şok olmuştum. O kadar çok fotoğraf vardı ki. Hepsinde de yanında bir başka kadın! Çok saçma bu durum beni neden huzursuz etti ki? Off! Neyse! Bana ne kimle ne yaparsa yapsın! Ama gerçekten de oydu! Bugün bana yardım eden adamdı. Sabah Andaç Nesim ile mi konuşmuştum? O yüzden tanıdık geliyordu. AH! Aptal kafam nasıl fark edemedim?!!    Peki ben ne yapacağım şimdi? Andaç Nesim bana neden evlenme teklifi yapsın ki? Hem de tanışalı daha 1 gün bile olmamışken. Adamla evlenmek isteyen kadınları yan yana dizsek dünya turu atılırdı. Tamam biraz abartmış olabilirim ama yine de belli ki hiç azımsanmayacak bir hayran kitlesine sahip. Okulda ki kafeteryada, derste kaç defa ismini genç kızların dilinden duymuştum. Yakışıklılığından, karizmasından ölüp bitiyorlardı. Bu kadar güzel kadın onunla evlenmek isterken neden ben?     O gece hiç uyuyamadım. Bir tarafta minik Can'ımın masum görüntüsü bir tarafta yakışıklı Andaç Nesim'in tehlikeli bakışları.    Tüm gece düşünceler ile boğuştum durdum. Sabahın ilk ışıkları odaya dolmaya başladığında bir karar vermiştim. Önceliğim Can olacaktı. O masum çocuğunda benim gibi büyümemesi için elimden ne geliyorsa yapacaktım.     Eğer bir mimarlık fakültesi öğrencisiyseniz geceler boyu uykusuzluğa talimlisinizdir. Erkenden kalktım. Duş aldım. Ne giysem diye düşünürken pudra pembesi tulumumu bulup, giydim. Bu tulumumu çok seviyordum belimi incecik sarıp kalçalarımı daha ön plana çıkarıp sonra bollaşıyordu ve bileğimin 1 karış üzerinde bitiyordu. Üst kısmı straplez ve boldu. Çok rahat, şık ve seksi bulduğum bir tulumdu.     Benim için kıyafetler, ayakkabılar, makyaj ve aksesuar seçimleri hepsi bir bütündü. Her zaman dikkat ederdim. Çok para harcamayı sevmezdim. Gerçi harcayacak param olmadığı içinde olabilir. Iıı neyse.. Kendim tasarlamayı sevdiğim için de önce aldığım kumaşlarla terzi terzi dolaşırken daha sonra kendime küçük bir dikiş makinası alıp kendim dikiş dikmeyi öğrendim. Zamanla kendimi geliştirdiğim için artık istediğim gibi sonuçlar çıkarabiliyorum. Böylelikle çok büyük paralar harcamadan harika kombinler yapabiliyorum.     Bronz tonlarında hafif bir makyaj yapıp saçlarımı at kuyruğu şeklinde bir eşarp ile bağladım. Hasır yuvarlak küçük çantamı aldım, keten krem rengi üzerinde minik kırmızı ve pudra pembesi çiçekleri olan ayakkabılarımı giydim. Saat sekize beş vardı. Dakiklik benim için her zaman çok önemlidir. Zaten mesleğim gereği buna mecburum. Programın gerisinde kalırsam bir daha toparlayamayacağım için bu benim hayat felsefem oldu.     Allah'tan final sınavlarım bitmişti. Okula gitmemede artık gerek yoktu. Geriye sadece mezuniyet törenime gidip diplomamı almak kalmıştı.    Telefonumu gece sessize aldığımdan dolayı (biraz kafamı dinlemem gerekiyordu) sesini açmak için elime aldım. Tuş kilidini açtığımda 32 mesaj, 52 cevapsız arama vardı. "Yuh!". Hızlıca kimlerden neler var diye taradım. Anlaşılan bir çoğu Pislik Berk'e aitti. Tüm mesajlarını hemen sildim. Berk'in mesajlarını ve aramalarını silince geriye kalan mesajlar ve aramalarda hiç azımsanacak bir sayıda değildi. Unutmadan hemen Berk'in numarasını engelledim. Bundan sonra beni ne arayabilecek ne de mesaj atabilecekti. Elif'te sabaha kadar defalarca aramış ve mesaj atmıştı. Bittim ben bittim. Elif'i tamamen unuttum. Mesajları açtım.    "Kuşum, Berk'in sürprizi neymiş? :D :D :D"    "Canım hadi ama sürprizi bölmemek için zaten sabahtan beri hiç arayıp sormadım ama bu da can, yani merakımdan çatliyiciğiiiim."    "Julia orda mısın?"    "Bir sorun mu var yoksa?"    "O salak seni üzecek bir şey mi yaptı yoksa?"    "Julia bir şey yaz lütfen endişelenmeye başlıyorum."    "Bebeğim iyi misin? Bari iyiyim diye bir ses ver?"   "Julia eğer biraz daha bir şey yazmazsan ilk uçağa atlayıp geliyorum."   "Kemal'i aradım gece gece! o PİSLİK seni ALDATTI MI? İnanamıyorum APTAL! PİSLİK! GERZEK! SALAK! Canım benim nolur üzülme kıyamam sana ben bitanem benim. Senin gibi bir kızı bulmuşta daha ne istiyormuş."    "Zaten bir türlü sevememiştim o pisliği! İyi bile olmuş evlenmeden gerçek yüzünü gördün. Sen daha iyilerine layıksın canım benim. Kendi kaybetmiş. Ama nolur bir ses ver artık ölüyorum burada endişeden."    "Yarın 12:10 uçağı ile geliyorum."    Eyvah!! Bittim ben Elif beni öldürecekti. Ölmüş meraktan hemen aradım. Bir kere çalmadan hemen telefonu açtı.    "Alo Julia iyi misin? Çok merak ettim seni, kaç saattir mesaj atıyorum, kaç kere aradım."    "Şey özür dilerim. Zor bir gündü. Telefonumu sessizde unutmuşum."    "Ya kızım ne kadar merak ettim senin haberin var mı? Kaç saattir deliye döndüm burada elim kolum bağlı hiç bir şey yapamadım." diye bağırıyordu.    Çok haklıydı bende onun için aynı duygularda olurdum.     "Ben çok özür dilerim. Çok haklısın." dedim sesim iyice gitmişti ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sesini bile duymak, yanımda olduğunu hissetmek harikaydı. O benim ailemdi.    "Tamam canım, sıkma canını sen iyiysen sorun yok ben geleceğim zaten şimdi hazırlanıyorum gelince uzun uzun konuşuruz olur mu?"    Anlamıştı. Her zaman anlardı. Böylesine sevilmek güzeldi. Ben ne dersem deyim gelirdi, gelecekti. O yüzden bir şey söylemedim.     "Tamam" derken gözümden bir damla yaş yavaşça aktı.    "Öpüyorum kocaman ben gelene kadarda kendine dikkat et gelince ben sana dikkat ederim kuşum."    "Peki" başka ne diyebilirdim ki. Zaten boğazımda düğüm düğümdü.    Şimdiden kendimi daha iyi hissediyordum. Hayatta zayıflıklarımı bilen tek kişi vardı. Yanında güçlü durmaya çalışmadığım, zayıflıklarımı anlatmaktan çekinmediğim tek kişiydi. Tamam Kemal de çok yakınımdı ama yine de o bilmiyordu. Bilmesini de istememiştim. Zaten gerekte yoktu. Her ne kadar bir şeyler tahmin ettiğini zannetse de bilemezdi. Telefonu kapattım derin bir nefes aldım.     Bir mesaj sesi duyuldu. Mesajı açtım.    "Geldim. Aşağıda bekliyorum."    Gözlerime inanamadım. Ne kadar özenle hazırlanmış olursam olayım içimden gelmez diyordum. Ve o gelmişti. Hemen camdan dışarı baktım. Çok lüks siyah bir araba aşağıdaydı. Daha önce bu arabadan hiç görmediğimi fark ettim. Özel bir okulda zenginler ile birlikte okuyunca çok fazla lüks araba görme şansınız oluyor. Ama böyle bir marka hiç görmemiştim.     Sonra bambaşka bir düşünce ile sarsıldım. Benim evimin adresini nereden biliyordu ki? Beni arar bir yerde buluşmak için konuşuruz diye düşünmüştüm. Bunu ilk fırsatta sormalıyım. Hemen kapımın oradaki boy aynasında kendime baktım sulanmış gözlerimi peçete ile sildim makyajımı kontrol edip aşağı indim. Binanın kapısından çıktım ki olduğum yerde donup kalmıştım. Arabasına yaslanmış telefon ile konuşuyordu.     Ve çok karizmatik görünüyordu! Dün ki salaş görünüşlü, şefkatli Andaç'ın aksine bugün patron Andaç gelmişti. Köşeli erkeksi yüz hatları vardı. Kısa kumral saçları ve yeni tıraş olduğu belli olan yüzü ile tam bir CEO görüntüsü çiziyordu. Slim fit bir takım elbise giymişti. Takımının üzerine özel olarak dikildiği belliydi. Hiç bir yerinde potluk yoktu. Vücuduna tam oturmuştu. Gri pantolon, beyaz gömlek ve lacivert ceketi içinde çok şık görünüyordu. Uzun zamandır spor yaptığı belli olan bir vücut tipi vardı.     Dün ona dikkatlice bakmadığımı fark ettim. Kalbim tekledi. Nefesim kesildi sanki. Ne oluyordu bana böyle? Saçmaladım ama. Toparladım kendimi hemen, ona doğru yürümeye başladım.     Telefonla konuşuyordu. Yine ciddi, soğuk yüzüne bürünmüş çalışanı olduğunu tahmin ettiğim birine direktifler veriyordu. Beni görünce telefonu kapattı. Ve sıcak, sevecen gözleriyle bana baktı. Nasıl böyle birbirinden farklı iki insan olabiliyordu, ikisini de biraz önce kendi gözlerimle görmeme rağmen hala anlayamıyordum.    "Merhaba"    "Merhaba" dedim.     Başka ne diyeceğimi bilemiyordum. Anlaşılan o da bilemiyordu. Kısa bir tereddüt ve sessizliğin ardında gidip arabanın kapısını açtı. Aslında ona sorabileceğim on binlerce hatta milyonlarca sorum vardı ama şu an ne yeri ne de zamanıydı. Bu yüzden kendimi sessiz kalmaya ikna etmem de pek zor olmadı.    Benim binmem için kapının orda beklerken "Gidelim mi?" dedi.     Teşekkür edip oturdum.     "Nereye gidiyoruz?"    "Bildiğim buraya yakın güzel bir restoran var." dedi kapımı kapatıp şoför koltuğuna binmek için arabanın önünden dolaştı ve yanıma oturdu.     Bakışları onaylamamı bekler gibiydi.    "Peki" dedim.    Deniz manzaralı çok şık bir restoranın önünde durduk bir vale koşarak geldi. "Hoş geldiniz Andaç Bey" dedi.     "Hoş bulduk Ali nasılsın?" diye sordu Andaç.     Anlaşılan buraya sık sık geliyordu. Andaç o zenginim ben hepinizin efendisiyim diyen zenginlerden değildi. Çalışanların halini hatırını sorması çok hoşuma gitti.     "İyiyim efendim teşekkür ederim." diyen vale arabanın anahtarlarını aldı ve arabayı park etmek için arabaya bindi. Bizde içeriye girdik. Deniz sanki ayaklarımızın altındaymış gibi görünen bir masaya oturduk. Geldiğimizi gören tüm çalışanlar Andaç'a selam verdi. Andaç'ta hepsinin halini hatırını kısa ama ilgili bir şekilde sordu. Herkesin Andaç'ı sevdiği, saydığı her hallerinden belli oluyordu.     Berk asla böyle biri olamadı. Defalarca uyardığım halde kimseyi umursamazdı. Zengin oldukları için herkese yukarıdan bakabileceğini zannederdi.    "Nasılsın?"    Andaç'ın sakin ses tonuyla sorduğu soru daldığım düşüncelerden çıkmama neden oldu. Gözlerine baktım. Bu soru sırf sohbet açmak için sorulan 'Nasılsın'lardan değildi. Gerçekten merak eden endişeli gözler gördüm.     "Teşekkür ederim Andaç Bey. İyi olmaya çalışıyorum." diyerek aynı içtenlikle cevap verdim.     Andaç yüzünü onaylamadığını gösterir bir şekilde buruşturdu. Neyden rahatsız olduğunu anlayamayarak ona baktığım sırada garson siparişlerimizi almak için geri döndüğünde nedenini soramadım. Ardından klasik Türk Kahvaltısı sipariş ettik. Beklerken ikimizde sessizdik. Sanırım ikimizde nereden başlayacağımızı bilmiyorduk. En sonunda Andaç sessizliğini bozdu.    "Ben dün geç bir saatte o mesajı attığımın farkındayım. Ama sabahı bekleyemedim. Rahatsız ettiysem özür dilerim."    Allah'ım ne kadar tatlıydı böyle.     "Önemli değil."     Zaten başka bir şey söylemedim, söyleyemezdim de. Ne sesim çıkıyordu ne de zamanım vardı. Garson elinde siparişlerimizle gelmiş masayı kuruyordu. Çaylarımızı doldururken bizde teşekkür ettik. Garson gittikten sonra Andaç derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.    "Mesajdan dolayı şaşırdığının farkındayım. Böyle bir konuda lafa nerden nasıl başlanır açıkçası bilemiyorum. Ondan direk konuya gireceğim. Hem senin de soru işaretlerin yanıt bulur." dediğinde onaylamamı bekler gibi bana baktı.     Açıkçası bende aynı şekilde düşünüyordum ve meraktan da çatlayacaktım. Hızlı bir baş onayı ile devam etmesi için bekledim.    "Babamın çok nadir görülen bir kalp rahatsızlığı var. Şu anda Londra'da tedavi görüyor."    "Ah çok üzüldüm! Umarım ciddi bir şey değildir!" diye birden kendimi tutamayıp sözünü kestim. Benim için anne, baba dünyada ki her şeyden daha önemlidir. Varlığının da yokluğunun da ne demek olduğunu çok net bir şekilde yaşayarak öğrenmiştim. Bu yüzden bu konuda çok hassasım.    Bana baktı ve belli belirsiz dudaklarının kıvrıldığını gördüm. Gülümsedi mi?     "Ciddi bir şeydi fakat tedavi ediliyor. Çok kısa bir sürede Türkiye'ye geri dönecekler. Günden güne de iyileştiğinin haberlerini alıyorum. İyileşse de her zaman tekrarlanma durumu olacak bir hastalık ve üzüntüyü, kederi, stresi artık hayatından çıkarmaya çalışıyoruz. Babam gibi güçlü bir adamın bu hala gelmesi beni mahvediyor."     Çok üzgün görünüyordu. İçim sızladı. Yanağını okşamak geldi içimden. Tabi ki yapmadım. Gözlerimi gözlerinden alamıyordum. Bir şey de diyemedim. Konuşmaya devam etti.    "Dün babam bana ölmeden önce son isteğinin benim evliliğimi ve çocuğumu görmek istediğini söyledi."    İşte bu önemli bir şeydi. Adam haklıydı. Herkes ölmeden önce çocuğunun evlendiğini mutlu olduğunu görmek ister.     "O yüzden o saatte sana evlenelim dedim." Gözlerim büyüdü, şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Ben hala ciddi ciddi bunu konuştuğumuza inanamıyordum.    "Neden ben Andaç Bey?" dedim şaşkınlıkla.     Tam cevap vermek için ağzını açtı, izin vermedim; konuşmaya devam ettim.    "Çevrenizde bir sürü güzel, akıllı ve zengin kız olduğundan eminim. Neden ben?"    Evet adam cevap verecekken kendim susturup, yine aynı soruyu sordum ama mantıklı düşünemiyordum ki. Cevabı merak ettiğim için kendimi zorda olsa susturmaya başardım.    "Ben evliliğe karşı bir adam değilim ancak sevmeden bir ömür aynı yastığa baş koyamam. Hiç aşık olmadım. İki günde de aşık olabileceğimi zannetmiyorum." derin bir nefes alıp bana baktı ve devam etti.    "Senin özgeçmişini okudum. Yeditepe Üniversitesi'ne birinci olarak girip birinci çıkabilmek herkesin başarabileceği bir şey değil. Burslu okumuşsun anladığım kadarıyla zengin bir ailende yok. Her ne kadar işinde iyi olsan da Türkiye de bağlantıların, tanıdıkların olmadıktan sonra iş hayatında tutunman imkansız."    Doğru söylüyordu. İç mimarlık ülkemizde ancak çok büyük şirketler bünyesinde iş yaptığında ideallerini gerçekleştirebileceğin bir meslekti. Yoksa asgari ücretle senelerce sen çalışırdın başkaları tasarımlarının altına kendi imzasını atardı. Sessiz kaldım. Nereye varacağını merak ediyordum.     "Bir de dün ki mesele var. Hala o çocuğu evlat edinmeyi düşünüyor musun? Ki düşünüyorsan iyi bir işe ve bir eşe ihtiyacın var. İyi bir gelecek kurmaya ihtiyacın var çocuk büyütmenin çok kolay olduğunu zannetmiyorum."    Çok doğru söylüyordu.     "Evet, o çocuğun velayetini alacağım!" Hiç düşünmeden bir solukta kesin ve net olarak cevap verdim. Düşünmeye gerek yoktu. Halime sessizce güldü. Tekrar söylediklerime gülmesi beni iyice sinir etti.     Evimin adresini biliyordu. Özgeçmişimi okumuştu. Daha önce sormak için karar verdiğim soruyu sordum.     "Özgeçmişimi nereden buldunuz? Evimin adresini nereden biliyorsunuz?"    Tekrar güldü. Tekrar güldüğünü duyunca sinirle yüzüne baktım. Bağırıp gülme demeyi planlıyordum. Ancak o muhteşem gamzesini gördüğüm anda nerede olduğumu bile unuttum.     Kendimi kaybettiğimi fark edince hemen silkelenip kendime geldim. Saçmalıyordum. Tüm hayatım boyunca kaçtığım her şey vücut bulmuş karşımda duruyordu ve beni; kendimi kontrol etmekten alıkoyuyordu. Hemen buna bir dur demeliydim.     "Neden gülüyorsunuz komik bir şey mi söyledim?" diye tersledim. Biraz kendime olan sinirimi birazda bana güldüğü için olan sinirimi ondan çıkardım.    "Kusura bakma tutamadım kendimi." derken bile hala gülüyordu.    İyice sinirim bozuldu. Kollarımı birbirine geçirip arkama yaslandım. Denize baktım. Yine de sakinleşemeyince gözlerimi kapatıp rüzgarı hissetmeye çalıştım. Hafif tatlı tatlı esen bir yerde oturuyorduk. Sakinleşmem uzun sürmedi.    Gözlerimi açtığımda anlayamadığım bir ifadeyle çok dikkatli bir şekilde beni seyrediyordu. Göz göze gelince toparlandı, konuşmaya başladı.    "Şimdi sana teklifim şu; biz en yakın zamanda evleniriz. Sende çok iyi bir maaş ve pozisyon ile bizim şirketlerde çalışmaya başlarsın. Hem sana gerekli olan parayı da veririm. Sende bana bir çocuk verirsin. Çocuk doğduktan bir süre sonrada boşanırız istediğin herhangi bir yerde istediğin evi alırım. Yeniden evlenmeye karar verirsen o zamana kadar her ay belirli bir miktar nafakada öderim. Böylelikle sen geleceğini garanti altına alıp Can'ı alabilirsin bende babama verdiğim sözü yerine getirip ona bir torun verebilirim. Hatta bu koşullarda iki torun vermiş olurum ki bu daha çok işime gelir. Can'a soyadımı da verir, öz evladımdan da ayırmam." dedi.    Duyduklarımdan sonra kulaklarım uğuldamaya başladı. Ne diyeceğimi ne düşüneceğimi bilemedim. O kadar afallamıştım ki..
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE