GÜZEL MUTLU BİR AİLE

1824 Kelimeler
Yaptığımız sakin kahvaltı sonrası eve dönmüştük. Aslan'ın nasıl biri olduğuna dair iyi izlenimler edinmiştim. Biraz birbirimiz hakkında konuşmuştuk çok derine inmeden. Eve girdiğimizde beni yine utanç dalgası almıştı. Bu insanlar çok iyiydiler ama gelir gelmez iş açmıştım başlarına. Buydu utanmamın sebebi. Sessizce tekli koltuğa oturduğumda Aslan da annesinin yanına oturmuştu. Ece ve Yiğit yere serilmiş kalın battaniyenin üstünde oynuyorlardı. Ece, Aslan'ı gördüğünde tatlı tatlı amca diye bağırarak Aslan'ın kollarına koştu. Kucağına çıkıp bıcır bıcır konuşmaya başladı. "Şokalata vay mı amca?" "Bilmem ki var mıymış?" Onlar böyle oynarken dizimde hissettiğim temas ile irkilerek oraya döndüm. Yiğit küçücük elleriyle dizlerime tutunmuş kucağıma çıkmak için kendini yukarı çekmeye uğraşıyordu. Babası yerine bana gelmesiyle şaşırsam da aldım yine de kollarıma meleğimi. Kucağıma gelir gelmez tek eliyle yine yakamdan tutmuştu. Neden bunu yaptığını anlamıyordum. Diğer elini de yüzüme koymuş parıl parıl parlayan gökyüzü mavileriyle bana bakıyordu. Yanağımdaki elini çekip gözlerine kapattı sonra da ce-e deyip kıkırdamaya başladı. Onun bu haline kısa bir kahkaha atıp onun yaptığını ben de yaptım. İkimizin küçük kahkahaları birbirine karışmışken bizden başka kimse yoktu sanki. Ece'nin de aramıza katılmasıyla kahkahalarımız daha da artmıştı. Tekli koltuğun üzerinde çocuklarla kendimize ait bir dünya kurmuştuk sanki. Hiç kimse yoktu bir tek biz vardık. Çocuklar artık gülmekten katıldıkları zaman bıraktım güldürmeyi. Biraz daha gülseler maazallah bir şey olacaktı. Başımı kaldırdığımda herkesin gülerek bizi izlediğini gördüğümde utançtan yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Aslan'ın söylediklerinden sonra ise daha da artmıştı bu kırmızılık. Benimle neden uğraşıyordu ki bu adam. Beni utandırmaktan zevk alıyordu sanırım. "Görüyorsunuz değil mi oğlum da yiğenim de papucumu dama attı." Bir süre daha benimle uğraşan çocukların ilgisi tekrar oyuncaklara kayınca onları oyuncaklarının yanına götürdüm. Geri yerime dönüp oturacakken Aysel hanımın söyledikleriyle oturmayıp bekledim. "İnci'cim oturma gel sizinle eve bakalım. Sonra gider mobilyaları seçeriz." "İçinde eşya varsa yeni eşyaya gerek yok." Aslında bir başkasının, hele ki bu kişi kocam olacak adamın eski karısının kullandığı eşyaları kullanmak istemesem de yeterince yük olmuştum bu insanlara. Onlara daha fazla yük olmak istemiyordum. Yine de yatak odasını değiştirmek istiyordum haliyle. "Hayır değişecek hepsi. Hadi gidip bakalım." Aslan'ın sert ve keskin sesiyle bir şey demeden onları takip ettim. Bahçeye çıkıp yandaki eve doğru yürüdük. Evlerin yakın olması iyiydi aslında. Sonuçta bilmediğim çok şey vardı ve bana yardım edecek öğretecek biri lazımdı. Bilmeden yanlış bir şey yapmak istemiyordum. Yan eve geldiğimizde Aslan kapıyı açıp hepimizin geçmesini bekledi. Ev Aysel hanımların evine benziyordu. Yine öyle çok büyük değildi ama iki katlıydı. Nedense merdivenleri görür görmez ilk aklıma gelen Yiğit olmuştu. Evde ilk yapmamız gereken değişiklik buydu sanırım. Korumaları bir an önce almalıydık. Etrafa göz gezdirdiğimde yerdeki pembe halıyı görmemle kaşlarım yukarı kalktı. Hiçte Aslan'ı yansıtmayan bir evdi. Eşyalar, duvarların rengi, kullanılan aksesuarlar... Hiç biri Aslan'ı anlatmıyordu. Aslan'ın evi olduğuna inanamıyordum. Aslan'a dönüp baktığımda tiksinircesine etrafına bakıyor, hiçbir yere değmemek için çabalıyordu. Bu adam nasıl yaşamıştı bu evde böyle? Benim baktığımı hissetmiş gibi bana döndü ve sert çıkan sesiyle düşüncelerini söyledi. "Kesinlikle her şey değişecek. İstediğin her değişikliği yap kabulüm." Evde gözlerimi gezdirip Aslan'a hitaben konuştum. "Duvar rengini de değiştirebilir miyim? Pembe ne kadar doğru bir renk emin değilim." Benim söylediklerimden sonra beni onaylamıştı. Bütün odalara göz gezdirdik. Üst katı gezerken yatak odasına girdiğimizde simsiyah bir oda ile yeni bir şaşkınlık dalgası vurdu beni. "Bu oda niye siyah?" "Benim odamdı. Diğer odaların rengarenk havasını anca bu şekilde kamufule edebiliyordum." "Nasıl yani?" Aslan ile göz göze gelen Aysel hanım dışarı çıktığında baş başa kalmıştık odada. Bir dakika geçmeden kapının kapanma sesini duymuştuk. Aysel hanım bizi yalnız bırakıp gitmiş olmalıydı. Aslan elimi tutup beni yatağın yanına getirdi. Oturmam için yatağı gösterdiğinde sıkıntıyla yatağa baktım. Aslan'ın eski karısıyla yattığı yatağa oturmak isteyeceğim son şey bile olamazdı. Bu odada olmak bile beni huzursuz ediyordu. "Ben oturmasam daha iyi." "Otur İnci. Merak etme bu yatak sadece bana aitti. Her zaman..." Anlamsızca ona baktım. Ne demek istemişti ki? Yatağa oturduğumda hemen yanıma da o oturdu. Karşımızdaki aynadan birbirimizin gözlerine baktık bir süre. Aslan konuşmaya başladığında gözlerimi kaçırıp parmaklarıma çevirdim. "Üç yıl önce işlere yeni yeni atıldığım zamandı. Yirmi üç yaşında toy bir adamdım. Tabi okul bitmiş bir yerden öğrenmek gerek değil mi? Babamla birlikte şirkete gidiyor, işlere alışmaya çalışıyordum. Artık toplantılara da girmeye başlamıştım. O zamanlar ortak olduğumuz bir firma vardı. Orada çalışıyordu Sinem. Öz güveni yüksek bir insandı. Her şeyin şatafatını severdi. Lüks bir yaşam için veremeyeceği şey yoktu. Bir süre beraberliğimiz oldu. Benim için değişik bir döneme girmek yanlış yollara sapmama neden olmuştu ve bu yanlış yollar Sinem'e çıkıyordu. Oysa hayatımı kararttığının farkına çok sonraları vardım. Kısa süre içerisinde gerçek yüzünü görmeye başlamıştım. İstekleri sürekli artıyordu. Doğum günü için hediyesini bile kendisi seçmişti. En pahalı, en gösterişli hediye olmalıymış. İstekler bitmedi, şatafat bitmedi, renkler bitmedi... Bitmedi işte. Gece eğlenceleri, arkadaşlar her geçen gün arttı. Bir süre sonra ben yetememeye başladım Sinem'e. Param yok değildi ama har vurup harman savuran bir insan da değildim. Takıldığı arkadaşları da iyice değişmişti. Hoşlanmıyordum o ortamlara girmesinden. Ne kadar söylersem söyleyeyim bana aldırmadan her türlü eğlenceye katılıyordu. Bitirme kararı aldım ve Sinem ile konuştum. İstemedi tabi. Ağladı yalvardı. Ben ise kararlıydım bitirdim. Sonunda derin bir nefes almış, rahatlamıştım. Kendimi tüm iplerimden kurtulmuş, rahatlamış hissediyordum. Meğer bana ne kadar çok zarar veriyormuş, ailemden uzaklaştırıyormuş o zaman fark ettim. Kısa süre sonra tekrar çaldı kapımı. Hamileydi. Yalan söylüyor sandım başta ama o yalvardı. Kanıtlayacağını söyledi. Şartı ise benimle evlenmekti. Evlendik. Onun istediği bir yer de, onun seçtiği kıyafetler, onun seçtiği davetlilerle. Aileme yakın olmayı hiç istemese de o konuda taviz vermedim ve bu eve yerleştik. Ailemi yeterince hayal kırıklığına uğratmışken daha fazla onu dinleyip biraz daha onlardan uzaklaşamazdım. Annemler hiç istememişti Sinem'i. Hamile olduğunu söylediğimde onlar da benim gibi mecburen kabul ettiler. Tek suçsuz bebekti ve gerçekten benim bebeğimse ona sahip çıkacaktım. Bu yüzden kabullendim her şeyi. Bu oda dışında her yeri kendi isteğine göre yaptırdı. Bir sürü para döktü bu eve. Bebek gün geçtikçe karnında büyüyordu. Sinem'den o kadar çok iğreniyordum ki bebeğe bir kez olsun dokunmadım. Onun kirli bedenine dokunmak istemediğim için. Evin renkli hali boğuyordu beni sanki. Odamda geçiriyordum tüm zamanımı işte olmadığımda. Bebeğin de, onun da her ihtiyacını karşılıyordum. Her istediği oluyordu. Yine de yetmiyordu ona. Bir iki kere başka adamlarla gördüm. Arkadaşım deyip geçiyordu ama ben Sinem'i iyi tanımıştım. Sadece arkadaş olmadığını biliyordum. Beni aldattığını bildiğim gibi. Onunla konuştum. Bebek doğana kadar bu tür arkadaşlarla görüşmemesini doğumdan sonra ne isterse yapabileceğini söyledim. Bir süre duruldu. Korktu tabi doğumdan sonra değişecek durumlar. Zaman geçti bebek doğdu. Gerçekten benim canımdan, kanımdan bir varlık. Nasıl sırt çevirir ki insan? İlk adını ben koydum oğlumun, ikincisini babam. Yiğit Efe. Adı gibi yiğit bir adam olsun istedim. Hayatta karşılaştığı her türlü zorluğa karşı dimdik ayakta dursun savaşsın istedim. Hiçbir zorlukta yılmasın istedim. Babam ile aramdaki soğukluk da oğlum sayesinde geçmişti. Oğluma ikinci bir isim koyarak beni affettiğini belirtmişti kendince. Doğumdan sonra da yine el bebek gül bebek her istediği yapılıyordu. Yiğit ile pek ilgilenmiyordu ama en azından emziriyordu. Zaten bu yüzden katlanıyordum ona. Her şey Yiğit içindi ve ben sırf oğlum için doğumdan sonra hazırlattığım boşanma kağıtlarını her seferinde sonraya erteliyordum. Geçen yaz annemleri ikna ettim abimlerle birlikte tatile gittiler. Sinem ile bir yerlere gitmek istemediğimden ona söylemedim bile. Zaten o da ailemle vakit geçirmek istemezdi. Varsa yoksa arkadaş dediği ipsiz sapsız serseri takımı. O gün Yiğit biraz ateşlenmişti. Küçücük bebek yaz ayında bile hasta olmuştu sen düşün artık nasıl bir anne. Ben elimden geleni yapsam da çalışıyordum ve oğluma bakacak kişi oydu. Annemin gelip gitmesini istemiyordu. Kaç kere bir bakıcı tutma konusunda tartıştık ama o istemedi bir türlü. O gün girmem gereken önemli bir toplantı vardı. Abim ve babam olmadığı için mecburen ben girecektim. Aradan geçen zaman işler konusunda gelişmemi sağlamıştı ve ben bu konuda da ailemi hayal kırıklığına uğratmak istemediğim için çok çalışıyordum. Yiğit beş aylık olmuştu ve ben hala sırf emziriyor diye o kadına katlanıyordum. Tabi ben öyle sanıyormuşum. Mecburen onları evde bırakıp işe gitmeliydim. Gitmeden Sinem'e önemli toplantım olduğunu söylemiştim. Yiğit'i kontrol etmesini, bir şey olursa beni aramasını... Anneydi sonuçta bakması gerekirdi bebeğine. İşe gittim gitmesine ama içim rahat değil. Bir saat geçti, iki saat geçti yok. Duramıyorum da. Toplantı saati gelmişken bir kere daha aradım ama Sinem açmadı. Merak içimi kemirip duruyordu. Toplantı yapacağımız adamların bir işi çıkınca gelememişlerdi. Bu durum benim de işime geldi. Şirketten çıktığım gibi evin yolunu tuttum. İçim huzursuz... Eve geldim ama nasıl bilmiyorum. Zili çalma alışkanlığım yoktu. Kapıda beni güzel yüzle karşılayacak bir karım yoktu çünkü. Her akşam ki kavgalar gürültüler iyice bezdiriyordu beni. Hiçbir zaman uyumlu bir insan olmamıştı. Anahtarla açtım kapıyı. Ses yoktu evin içerisinde. Kapıyı kapatıp yukarı merdivenlerine yöneldim. Yukarıdan gelen Sinem'in kahkahası ile kaşlarım çatılı odasına yöneldim. Kapı aralıktı ve konuşma sesleri geliyordu. Hem de bir erkeğin sesi. Kapıyı itip açtığımda gördüğüm manzara midemi kaldırmıştı. Sinem bir adamın tepesine çıkmış çırıl çıplak ikisi de. Sinem'i karım olarak görmesem de bunu benim evimde yapmaları hiç mi hiç hoşuma gitmemişti. Hele ki evde benim bebeğim varken, kendi bebeği varken. Beni fark etmeleri için kapıyı sertçe duvara doğru vurdum. Beni görür görmez toparlanacağına gülerek bana baktı. Ve ne dedi biliyor musun? Ben onu karım olarak görüp tatmin etmiyormuşum, ihtiyaçlarını karşılamıyormuşum. Ne yapsaymış? O da kendisine onunla ilgilenecek, para yedirecek, tatmin edecek birini bulmuş. Daha da sinirlendim. Sinem umrumda bile değildi. Kiminle isterse olabilirdi ama daha fazla pisliğini bana ya da oğluma bulaştırmasına izin veremezdim. Telefonumu çıkarıp ikisinin o halde fotoğraflarını çektim. Hemen odama gidip Yiğit doğduğu sıralar hazırlattığım boşanma dilekçesini alıp geri döndüm. Sinem'e doğru atıp imzalamasını söyledim. Elinden her şeyin alınacağını bildiği için başta inzalamak istemedi. Telefonu gösterip isterse dava açabileceğini söyledim bende. Başka çıkar yolu olmadığını anladığında mecbur imzaladı. Hemen evi terk etmelerini söyledim ve Yiğit'in odasına gittim. Oğlum ateşler içinde yanarken o kendi zevkine düşmüştü. Yiğit'i hazırladım ve odadan çıktım. O esnada da dış kapının çarpılma sesini duydum. Gitmişti hayatımdan tamamen. O gün Yiğit'i hastaneye götürdüğümde doktor beslenmesinin yeterli olmadığını vitaminsiz kaldığını söyledi. Bir anne nasıl bebeğinin aç olup olmadığını anlamazdı? Bir kaç kere Yiğit'i bahane ederek gelse de derdi para olunca biraz para vererek çenesini kapattım. Sonrasını tahmin edersin. Annemlerin yanına taşındım burayı da kapattım. İçini boşaltmaya bile yeltenmedim. Hiçbir şeye dokunmadım bir çöpe bile. Dokunup da ellerimi daha fazla kirletmek istemedim. İşte bizim hayatımız bu. Sinem gittikten sonra daha da güzelleşti hayatımız. Şimdi senden istiyorum ki değiştir burayı. En kuytu köşelerine kadar. Bize, hepimize yeni bir hayat kur. Bambaşka bir dünya yarat bize. Daha da güzelleşsin hayatımız. İnci bunu sen yap istiyorum. Seninle karşılaştıığımızdan beri huzurluyuz. Oğlum ise çok mutlu. Yiğit'in kahkahalarını sen de duydun. Ona huzurlu mutlu bir yuva vermek istiyorum. Sen iki günde bunu başarabildin. Oğlumun kalbine girebildin. Bize bir yuva verir misin? Bunu yapar mısın bizim için? " Aslan'ın uzun konuşması boyunca ne göz teması kurdum ne de tek kelime ettim. Neler yaşamışlardı böyle? Bir anne kendi öz evladına nasıl böyle şeyler yapardı? Aslan konuşmasını bitirdiğinde ise elimi uzatıp tuttum elini. Gözlerimi yüzüne çevirdiğimde elalarım mavileriyle çarpıştı. Ne arıyordum gözlerinde? Samimiyet mi? Evet Aslan anlattıklarında da beni hayatlarına istediğinde de samimiydi. "Sen de bana yardım edersen yaparım Aslan. Her şeyi yaparım. Güzel mutlu bir aile için elimden gelenin fazlasını bile yaparım."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE