Kıskanmak

961 Kelimeler
El ele gezdiğimiz caddelerden sonra çimlik bir alana gelmiş ve denizim karşısında oturmuştuk. Toprak çimlere doğru sırt üstü uzanıp, sağ elini başının arkasına alırken ben ise onun yanında yüz üstü uzanmıştım. Şuan bütün olanlar hayal gibi geliyordu. Toprak beni aylar önce görmüş ve aşık olmuştu, tamam belki benim kadar cesaretli değildi ama yine de birlikteydik. Elimi tutmuş, gözlerimin içine bakmıştı. Zaten güzel olanda bu değil miydi? Aşık olduğunuz kişinin sizi sevmesi? Gülümsüyorduk. Önüme gelen saçlarımı arkama attıktan sonra ellerimi çenemde birleştirdim. "Çok güzelsin." dedi aniden. Yanaklarımın kızardığını hissederken, "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. "Etme." dedi. Gözlerimi kaçırarak çevrede gezdirdim. Nedensizce bana bakmasından bile utanır hale gelmiştim. "Hava biraz soğuk." dedim bakışlarım ona dönerken. "Kalksak sorun olur mu?" dediğimde başını iki yana salladı. "Hayır." dedi ancak hiç beklemediğim bir şey yaptı. Üstünde duran montunun fermuarını açıp beni göğsüne doğru çekti. Zaten ufacık olan bedenim montun içinde kaybolurken fermuarı kapattı ve keyifle mırıldandı. "Böyle daha güzel." Yüzlerimiz tehlikeli diyeceğim derece yakınkan kıkırdadım. Her hareketi hoşuma gidiyordu, beni kedi gibi sarmalayıp montunun içine çekmesi de dahil. "Toprak." dedim ve devam ettim. "İlk görüşte aşka inanır mısın?" diye sorunca düşünür gibi bir ses çıkardı. Bu sırada çiselemeye başlayan yağmura baktım. "İnanmasaydım şuan ıslanmış kedi yavrusu gibi suratıma bakıyor olmayacaktın." dedi keyliflice. Kendimi tutamayarak hafif kızgınlıkla göğsüne vurdum. Ama çok hafif. Canı acımasın diye. "Peki bir şey demiyorum." derken ofladım. Benim bu alık halimden resmen keyif alıyordu ama yapacak bir şey de yoktu. Gülmesi için elimden gelen her şeyi yapabilirdim. Çiseleyen yağmur kendini sağanak yağışa bırakınca Toprak ile birlikte kalktık. Yürümeye başlarken insanlar bizim bu halimize garip garip bakıyordu ancak bizim umrumuzda bile değildi. Toprak benim utanmam ile uğraşıyor ve bende sadece gülümsüyordum. "Seni seviyorum." Ve aslında sözlü olarak ilk itiraf ediş. Toprak'ın suratıma şok halinde bakması, benim kızarmam, bakışlarımı kaçırmam ve tek kelime etmesine izin vermeden montunun altından çıkıp koşmaya başlamam saniyeler almıştı. Çok utanıyordum. O kadar utanıyordum ki deve kuşu olup kafamı kumlara gömmek istiyordum. Sonrasında ise aniden belime sarılan kolları hissettim. Hızım yavaşlarken sırtım, göğsüne çarptı. Nefes seslerimiz sokakta yankılanırken kulağımın arkasından fısıltısını duydum. "Bende." dedi ve durdu. Sanki diyeceği şey ağzından çıkamıyor gibiydi, sesinden heyecanlı olduğunu anlıyordum. "Seni seviyorum." Sesler durdu. İnsanlar durdu. Kulağımda ve zihnimde sadece dediği iki kelimelik cümle vardı. Seni seviyorum. "Üşüdüm." deyiverdim birden. Utandığım için yüzüne de bakamıyordum ki. Elleri çenemi kavrayıp kaldırdı ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Sırıtırken bir şarkı mırıldanmaya başlayınca gülümsedim. "Sen sakın endişelenme kadın, kadın üşürse bu şehri yakın." Kıkırdadığımda belime sımsıkı sarıldı ve öylece yürümeye başladık. "Toprak?" dediğimde, "Hı?" diye yanıt verdi. "Beni kızkardeşin ile tanıştırır mısın?" deyince gözlerini kıstı. "Emin misin?" diye sorunca başımı salladım. "Tabii ki." dedim. "Aldın başına belayı, güzelim." desede umursamadım. Bence görümcem ile çok iyi anlaşacaktık. "O zaman şimdi evime gidelim mi?" diye mırıldandım. Cevap vermesede durdurduğu taksiden onayladığını anlamıştım. Kısa bir süre sonra eve geldik. Uzun yol boyunca hiç konuşmamıştık. Birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyorduk, bu beni huzursuzlandırmaya yetiyordu. Hangi okulda olduğunu bile bilmiyordum. Koltuklara oturunca, "Bir şey ister misin?" diye sordum. "Hayır." dedi ve yanını gösterdi. "Sadece yanıma oturmanı ve içinde tuttuğun şeyi söylemeni istiyorum." dediğinde nereden anladığını sormadım. Onun yerine gösterdiği yere oturdum. Göğsüne doğru yatıp, "Birbimiz hakkımda hiçbir şeyi bilmiyoruz." diye mırıldandım. Saçımın üstüne bir öpücük kondurdu. Huzurla gülümserken, "En sevdiğim renk yeşil." dedi. Kıkırdadım. "Benim de mavi. Gözlerinin mavisi." dediğimde güldüğünü hissettim. "Sevdiğim yemek, pilav." dediğinde sevinçle kalktım. "Yaa benimde!" diye bağırdım. Yine güldük. Çok garipti. Bundan üç hafta önce onu bir tramvayda görmüştüm. Şimdi ise birbirimize kendimizi anlatıyorduk. Daha iyiside benim, ortak yanımız çıkınca bağırmamdı. Toprak kolundaki saate baktı. "Geç olmuş." dediğinde üzüntüyle başımı salladım. Gidiyordu. Ayağa kalktığı an durdu ve arkasını dönerek bana baktı. "Bu gece, bir misafir ister misin?" diye sordu. Ne demek istediğini anladığım içim utanarak başımı salladım. Benim bu halimden keyiflice çıkan sesiyle, "Eve erkek attın." dedi. "Toprak ya." dediğimde ise yanıma gelip oturdu. "O zaman desene, seni tanımam için bir sürü süre var." "Hadi anlat bir şeyler." diye sabırsızlanırken göğsüne yattım. Ellerini saçıma atıp okşamaya başlayınca huysuzca homurdandım. "Ya mayışıyorum ama." Güldü. Göğsündeki başımı hafifçe yukarı dikip gözlerimi kıstım. "Bana mı gülüyorsun sen?" deyince ellerini iki yana açarak, "Suçsuzum. İnsanın senin yanında gülümsememesi elde değil." dediğinde utangaçca sırıttım. "O zaman başlıyorum." dedikten sonra derin bir nefes aldı. "Gitar çalıyorum." deyince, "Yaa." dedim. "Bir gün bana şarkıyla birlikte çalar mısın hı?" çocuklaşmama ses etmedi. Aksine bu hallerimin hoşuna gittiğini biliyordum. "Çalarım tabii kızım." Gülümsedim. Sanırım hayatımdaki en güzel anlardan birini yaşıyordum. "Sonra...Basketbol oynamayı çok severim." dedikten sonra bana dönüp göz kırptı. "Bir gün benimle oynamak ister misin?" Başımı heyecanla salladım. Bu boyuyla beni çatır çatır yeneceğini biliyordum ama artık o dakikalar bile değerliydi. "Mimarlık okuyorum." Kıkırdadığımda bana baktı, neden gülüyorsun dercesine. Omzunu silkerek, "Tahmin etmiştim." dedim. "Normalde Ankara'da yaşıyorum ama okul için buraya geldim. Kardeşim Su'da peşime takıldı. Baş belası." Kızgınca ona baktım. "Bence hiçte öyle birisi değil." deyip bilmiş bilmiş sırıttım. Kaşlarını hayretle kaldırdı. "Sen onu bir de benim yanımda gör." Başımı tekrar omzuna koydum. Saatler geçti, gece yarısını buldu. Fakat biz sürekli konuştuk durduk. Toprak beni sürekli sinir etti ben ise omzuna hafif hafif vurmakla yetindim. Saçlarımı çekiştirdi, yalandan gözlerimi doldurdum, oturdu özür diledi. Kahkahalarla gülerken, komşularım kapıma dayanmasın diye birbirimizin ağzını kapattık. En sonunda ise, o küçücük koltukta birbirimize sarılarak uyuya kaldık. En güzel anımdı Toprak benim. İlk kez keşke dememiştim. Sabah gözlerimi araladığımda ona döndüm. Yan yatmış, dudaklarını da büzüştürmüş uyuyordu. Kucağında ise bir yastık vardı ve ona sarılıyordu. Sinirle homurdandım. "Hah!" dedim. "Gelmiş yastığa sarılıyor bir de." dedikten sonra yastığı ellerinin arasından sökercesine aldım. Yastığı kapıya doğru fırlatıp, "Öldün sen." deyip ayağa kalktım. Mutfağa doğru giderken Toprak'ın mırıldanmasını duydum. "Yastığı kıskanan ilk insan olarak tarihe geçeceksin, biliyorsun değil mi?" Sinirle gözlerimi yumarak mutfağa girdim. Salon buradan göründüğü için yere çömelerek kafama vurdum. Sahiden. Yastığı kıskanmıştım değil mi? Evet. Ey aşk, neler yaşatıyorsun bana? ?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE