Murat kim?

678 Kelimeler
Bugün günlerden cumartesiydi. Toprak ile anlaştığımız gibi beni kız kardeşi Su ile tanıştıracaktı. Geldiğim kafeye göz gezdirerek boş yere oturdum. Gelmelerini bekliyordum. Bir dakika geçmemişti ki iki sandalye çekildi. Baktığımda Toprak ve yanında Su'nu gördüm. Kız aşırı güzeldi. Gerçekten. Benim bildiğim ergenlik, sivilcelerle geçerken kızın yüzü pürüzsüz denecek kıvamdaydı. Kahverengi gözlü, yine aynı kahverengi saçları vardı. Gülümseyerek el tokalaştık. "Ben, Su." "Biliyorum, sana çikolata almıştık hatırlıyorsun değil mi?" dediğimde mahcupça gülümseyerek bakışlarını kaçırdı. Ben de Toprak'a kaşlarımı kaldırarak baktım. E bu kız hiç de cadı değildi? Toprak homurdanarak, "Nazın bir bana geçiyor, göstersene pençelerini." deyince Su koluna vurdu. Kıkırdadım. Su bana bakıp gülümserken gözleri boynuma takıldı ve gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Oha! Çok güzel. Aynısı abimde de var. Ne tesadüf değil mi?" Ya, ne tesadüf ama. "Öyle." dedim. Toprak kardeşine bakarak, "Kızım göstersene gerçek yüzünü, beni neden yalancı çıkarıyorsun." diye sinirle çıkışınca Su, "Sussana sen!" diye çemkirdi. Ardından dudaklarını büzerek bana baktı. "Abim de hep böyledir. Çok öküzdür. Bence acilen ayrılmalısınız." dedi. Öküz? Toprak öküzse... "Yoo." dedim saf saf. "Çok romantik." dediğimde Su öldürücü bakışlarını abisine atarak, "Yaa." dedi kinayeyle. "Oysa Asu çok öküz olduğunu söylemişti." Bakışlarımı Toprak'a çevirdim. "Asu mu? O kim?" diye sordum. Toprak sorumu görmezden gelerek Su'na kaşlarını çatarak baktı. "Sussana kızım!" dedi sinirli sinirli. "Yaa." diye hayıflandım. Merak etmiştim yahu? "Kim o?" deyince Toprak önündeki tatlıya kaşığını daldırarak ağzına götürdü ve "Hı?" diye sordu. Ofladım ve önüme döndüm. Şu an itibariyle tripliydim. Sanki anlaşmış gibi Su ve Toprak aynı anda güldü. Onlara baktım. İkiside omuzlarını silkti. Su, "Ya şu tipe bak! Çok tatlı. Ben bu oyunu daha fazla sürdüremeyeceğim. Ayrıca Ahu, bizim bir alt komşumuz olan, tahminlerimce menopoza yeni yeni giren bir teyzemiz." diye açıkladı. İçimden şükür duası ederek arkama yaslandım. Bir an çok korkmuştum. Toprak benim bu halime gülerken gözlerimi kısarak ona baktım. Galiba Toprak, bir tor beni kıskanmayı hak ediyordu. "Toprak at şu topu!" diye bağırdığımda durarak saçlarını karıştırdı. Bir yandan da nefeslerini düzeltmeye çalışıyordu. Bana kaşlarını kaldırarak merakla sordu. "Biz rakibiz biliyorsun değil mi?" deyince bende yerimde durarak ona baktım. Dediklerini kafamda tartarken haklılığıyla gözlerim kısıldı. "Sen basketbol oynayalım anlayışın bu mu?! Top bana bir kez değdi, o da kafama gelmek için." diye huysuzca homurdanınca sırıttı. "Pekala. Al bakalım." Topu bana attığında tuttum. Neyseki tutamayarak rezil de olmamıştım. Beni biliyorsunuz, on hareketimden dokuzu rezil, biri şüpheli. Her neyse. Toprak hızla bana atılınca topu kucağımda tutarak koşmaya başladım. Arkamdan kahkahasını duyduğumda durarak ona baktım. Ellerini iki yana açarak, ne yapıyorsun dercesine baktı. Omuzlarımı silktim. "Ben böyle oynuyorum, karışmasana ya." dedim ve potanın önüne geldim. "Bak." dedim. "Atacağım, gülme tamam mı?" Kıkırdayarak yanıma ulaştı ve tam arkamda durdu. "Hm, nasıl olacakmış o?" derken elleriyle belimi sarmalamıştı. İşte...Günlerce, aylarca hatta ve hatta yıllarca arasında durmak istediğim yer. Yanında kalmak istediğim kişi, tam arkamda, bana sarılıyor. "Sen bana atamazsın mı demek istiyorsun?" diye mırıldandım. Bir yandan da bu leyla halimden çıkmaya çalışıyordum. "Aynen öyle." "Yardım etsene." Pekala. Benimde özgüvenim bir yere kadardı. Ben hayatımda toplasan beş kez basketbol oynamışımdır. O da beden dersindeki gıcık hoca yüzünden. "Niye edeyim ki?" Gözlerimi devirerek ona baktım ve potaya iyice yaklaştım. "Tamam. O zaman şöyle diyeceğim. Eğer top basket olursa beni çok seviyorsun. Olmazsa da artık bilemeyeceğim..." diye mırıldandım. Toprak şok olmuş halde bana başımı uzatırken, "Ha?" dedi. Şaşkındı. Gözlerini kocaman açmış doğru duyduğuna emin olmak ister gibi bakıyordu. "Duydun." dedim. Derin bir nefes aldığını işittim. "Pekala. O zaman sana yardim edelim bakalım." Gülümsedim. Hafif hafif kıkırdamaya başlarken yeniden elleriyle belimi tuttu ardından yavaş yavaş elime çıkardı. "İlk önce topu böyle tutman lazım." diye fısıldadı. Dikkatlice yutkundum. Sakin ol Nehir...Tam arkanda çok yakışıklı birisi olabilir, aşık olduğun kişi olabilir, boynundaki dövmenin anlamı olabilir...Evet sakin olmalısın... Sakin olamıyorum! "Ve şu şekilde topu itmelisin." Topu dediği gibi ittiğimde basket olduğunu görerek kıkırdadım ve arkamı döndüm. Toprakla gövdelerimiz birbirine çarparken mırıldandım. "Seviyormuşsun." "Hıhı." dedi. Bundan dakikalar önce basket atamayacağını söylemiş, üstelikte yardım istememe rağmen red etmişti. Şimdi ise onun sayesinde basket atmış, yine onun kolları arasındaydım. "Muradıma erdim desene!" diye güldüm şakayla karışık. Toprak ise beni duymuyormuş gibi, sanki hipnoz olmuşcasına bana bakıyordu. Ve bana, asla tahmin edemeyeceğim bir cümle kurdu. "Murat kim?"
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE