Halifeye Veda

719 Kelimeler
Bağdat Meydanı Hülagü Han, ilk başta üstleri kan ve tozla kaplı ordusuna ardından meydanda toplanmış hayatta kalan halka baktı. En önde de kendisinin haddine olmayan mektubu gönderen Halife durmaktaydı. Kendine has baskın sesiyle halka doğru konuşmaya başladı. "Kiminize göre ben barbarım. Kiminize göre ise şeytanın yeryüzüne inmiş haliyim. Oysa ben..." Bir süre durup halifenin gözlerinin içine baktı. "Sadece alın yazımı takip ettim. Sizler haddinizi aşmış bir kavimsiniz. Öyle ki Moğol ve Türk obalarına girip, yağmalayıp nice kardeşlerimin canına kıymışsınız. O gün ben Göğün kudreti adına bu kavimden intikamımı almaya and içtim. Bunu yaparken yenilmeyeceğime ve sadık nökerlerimin şerefine alçakça leke sürülmesine izin vermeyeceğime de and içtim. Ve şimdi de buradayım. Zafer kazanmış bir Fatih olarak karşınızda dururum." lafını bitirdikten sonra Hülagü Han atından hızla inip halifenin ve iki oğlunun önünde durdu. Bir dizinin üstüne usulca çökerken kendi gözleri içine bakmaya cesaret edemeyen Halifeyi iyice süzdü. "Bir ara 'Bağdat'ın gelirlerinin yarısını bana sunmanı istiyorum.' dediğim vakti hatırlar mısın fasık? Bence bu soruyu cevaplama vaktin çoktan geldi artık. " Halife, korkuyla alnında biriken terleri elinin tersiyle sildi. "Vereceğim. İstediğin meblağı her ay önüne sunacağım." Halifenin lafı üzerine o an herkesin korktuğu şuh bir kahkaha attı Han. Belki Bağdat halkı bilmezdi bunun anlamını lakin Hülagü Han'ın nökerleri birazdan olacak şeyleri biliyordu az çok. "O isteğin süresi çoktan geçti fasık. Düşüncelerim değişti, şimdi düşünüyorum da hazinenin hepsini almak varken yarısı kimi memnun eder ki?" Yüzünde alaycı bir gülümseme varken yanında at üstünde bekleyen Ünen'e işaret verdi. O da işareti anlamış olacak ki Halifenin yol üstünde Han'a yolladığı mücevher sandığını ortaya koydu. Halife ve oğulları dahil hayatta kalan halk Hülagü Han'ın ne yapmaya çalıştığını çözmeye uğraşıyordu. Ünen'in arkasındaki dört nöker de halifenin iki oğlunu öne çıkartıp yerde Han'ın önünde diz çökmelerini sağladı. Ardından Ünen, mücevher sandığından çıkardığı avuç avuç değerli taşları ve altınları oğulları tutan nökerlerin yardımıyla onların ağzına doldurmaya başladı. Öyle ki iki oğul nefes alamayacak dereceye gelip boğulmaya ve gözleri yaşarmaya başlamıştı. Bu iki oğlanın halini gören Halife ve halk acı içinde ağıt yakarken Hülagü tekrar lafa girdi. "Bilirim ki halkınız, özellikle başındakiler, altına pek tamah ederler. E bana da sizleri altına boğmak düşer." Bu laf üzerine Ünen dahil tüm nökerler kahkahalar atarak gülüyor ve boğulan iki oğlu keyifle seyrediyorlardı. Aslen onların keyifleri bu iş bittikten sonra toplayacakları ganimetlerdendi. Zaten pek de vakit geçmeden kısa süre içinde ağızlarına tıkılan altınlar yüzünden iki oğul yere yığılmış ve can vermişti. Hülagü Han, Ünen'e tekrar işaret verip bu sefer bakışlarıyla Halifeyi göstermişti.  Ünen, "Keçeyi getirin hayde!" dedi gür çıkan sesiyle. Han'ın en yetkili komutanından emri alan nökerler ise önceden ayarlayıp getirdikleri keçeden yapılma çuvalı, yerde oğullarının acısından yığılmış Halifeye geçirdiler. Ardından onu halktan biraz daha uzaklaştırıp meydanın ilerisine yatacak şekilde yere serdiler. Şayet bunun yapılmasının sebebi Han'ın içinde bulunduğu inançta asil birinin kanı akıtılmazdı. Öyle ki bu yöntemle Han, hem Tengri'nin emirlerine sadık kalıp kan dökmeyecek hem de o çok istediği Halifenin canını alacaktı. Han, atları üstünde bekleyen nökerlerini bir süre keyifle izleyip ilerlemeleri için izin verdi. Bunun üzerine kırk kişilik bir atlı nöker birliği keçe içine konulmuş Halifenin üstünden geçmeye başlamış ve onun yavaş yavaş acılı bir şekilde ölmesine sebep olmuştu. Dehşet içerisinde ölümün kendilerine gelmesini bekleyen halk ise, bu manzara karşısında sesini çıkarmıyor, başlarını dahi yerden kaldıramıyordu. Han, yerde ölü şekilde yatan Halife ve oğullarına baktı. Hem Türk ve Moğolların intikamını almıştı hem de kendisi için gönderilen eşini. Bir de yanında olabildiğince sawkat (ganimet) ele geçirmişti. Han, bu sefer onca yağmadan ve kılıçtan geçirilmelere rağmen şanslı bir şekilde hayatta kalan halka döndü. "Bunlar için laf vakti de af vakti de geçmişti lakin sizin için hala bir umut vardır. Benim hakimiyetim altında kalmayı kabul ederseniz şayet cihanı önünüze serer bu cihanın zenginliklerini eşit bir şekilde üleşir hayatınızı yaşarsınız." Hülagü Han, yerde cansız bir şekilde yatan Halifeyi işaret etti. "Ben bu fasık gibi halk arasında bir uçurum değil bir eşitlik yaratmak isterim. Bilesiniz ki bu süre boyunca da dininizi istediniz gibi yaşayabilirsiniz. Herhangi bir müdahale olmayacaktır. Veyahut dininizden dönmemiz için bir zorlama... Kabul eder misiniz?" Halk ilk başta birbirine bakıp bir şeyler fısıldadılar ardından Hülagü Han'a dönüp baş eğdiler ki bu kabul ettiklerini gösterirdi. Hülagü ise bu hareket karşısında memnun olmuş bir şekilde atına tekrardan binip Bağdat'ın yıkılmış duvarlarından Karakurum'a dönmek için çıktı. Fakat dört bin kadar nökeri de Bağdat'ta tadilat çalışmaları için arkasında bıraktı. Şimdiyse tek isteği bir an önce aylarca beklediği güzele kavuşmaktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE