“Baba aklını mı kaçırdın sen? Evlenmek nereden çıktı? Lanet olsun bana tüm işleri devredeceksin diye evlenmeyeceğim. Bu devir benim hakkım. 12 yıldır gecemi gündüzüme kattım! Bunu bana yapamazsın! Buna gerçekten hakkın yok. Üstelik bu haksızlık” diye bağıran genç adama, babası bakışlarını bir an olsun ayırmadan bakıyordu. 30 yaşında olan oğlunun kendisine karşı ilk defa bu kadar itiraz ettiğini görüyordu. Gerçi buna şaşırmaması gerekiyordu. Çünkü gayet yerinde bir itirazda bulunuyordu. Evlenmek zaten başlı başına bir sorundu. Üstelik oğlunun planları arasında hiç ama hiç yoktu.
Yaşlı adam, oğlunun ne kadar başarılı bir iş adamı olduğunu yıllardır sergilediği başarıdan gözlemlemişti. Onunla gurur duyuyordu. Oğlu olduğu için, bu kadar karakterli yetiştiği için hamuru sağlam olduğu için mutluydu. Onun her başarısı ile yeterince övünmüştü ve başarılarının devam edeceğini kesinlikle biliyordu. Fakat oğlunun kendi yaptığı hataları yapmasını istemiyordu.
Mustafa Atalay, hayatını işine adamış başarılı bir iş adamıydı. Hayatında birçok seçeneği olmuştu. Fakat evliliğini yapmış olsa bile işinden vaz geçemeyen bir adam olmuştu. Bu karısının sevgisini kaybetmesine, çocuklarından uzaklaşmasına ve güzel eşinin sevgisizlik içinde ölmesine neden olmuştu. Aslına bakarsa Mustafa Bey, kötü bir karakter değildi. Eşin hiçbir zaman kötü davranmamıştı. Sevgisini pek belli edemeyen bir adamdı ve eşinin her zaman mutlu olduğunu düşünüyordu. Ta ki Yaşlı adam bir sene önce ölüm döşeğinde olan Pervin Hanım’ın onunla yaptığı konuşmaya kadar. Yaşlı kadın derin derin aldığı son nefeslerinin arasında ona,
“Mustafa Bey, oğlumun senin yaptığını yapmasına izin verme. O, işi ile evlenmesin. O gerçek bir evlilik yapsın. Eşini sevsin, onunla vakit geçirsin, çocukları olsun. Oda senin gibi sadece işi ile evlenirse benim gibi bir kadının da vebalini alırsın. Onun, hayatına âşık olacağı bir kız sok. Evlensin ve âşık olsun. Bu sana vasiyetimdir. Sana, hakkımı bunu yerine getirdiğinde helal edeceğim. Bunu yapamazsan iki elim yakanda olur. Bunu unutma. Selçuk, mutsuz bir hayatı hak etmiyor. Çocukluğundan beri sana yaranmak için gecesini gündüzünü senin çizdiğin hayatta yaşadı. Mutlu olmasını istiyorum. Bir ailesi olsun istiyorum. Anladın mı beni?” diye söylenmişti. Yaşlı adam ise eşini toprağa verirken ona bunu yerine getireceğine dair söz vermiş ve oğlunu takibe başlamıştı.
Genç adamın, hayatında hiç kız arkadaşı yoktu. Bir kızı iki kere yanında görecek olsa kim olduğuna bakmadan kesinlikle evlenmeleri için baskı yapacaktı ama kahretsin ki oğlunun hayatındaki kızlar sadece gecelik birlikte olduğu kadınlardı. Yaşlı adam, bir süre onun hayatına hoşlanabileceği kızları yönlendirmişti. Fakat, oğlu onlarla da bir gece geçirerek hayatından çıkmıştı. Belki bir gün âşık olur diye birkaç sene daha bekleyebilirdi. Fakat, yaşlı adam en son gittiği doktor muayenesinde pankreas kanseri olduğu gerçeğini öğrenmişti. Üstelik 3. Evredeydi. Bundan sonraki süreçte tedavi sadece acı çekmeden ölebilmesi için yapılacaktı. Yani ya oğlunun âşık olmasını bekleyecek ve kısa süre sonra ölecekti. Eşi ise ona öteki tarafta hesap soracaktı. Ya da hala hayattayken oğlunun evlendiğinden emin olacaktı. Başka bir seçeneği yoktu. Bu düşünceler içinde savulurken oğlunun gözlerine kararlı bir şekilde bakarak
“Yasemin hem san hem de ailemize uygun bir kız. İyi bir eğitimi var. Hanım hanımcık, uçarı bir hayatı yok ve kesinlikle çok saygılı. Üstelik babası hayatta olsaydı kesinlikle bu işe onay verirdi.” Diyerek genç adam söylendiğinde Selçuk, gözlerini kocaman açarak babasına baktı. Gerçekten şaka falan yapıyor olmalıydı. Ya da şu anda bir kâbus görüyordu. Birazdan uyanacaktı ve bunun bir kâbus olduğunu anlayacaktı. Aksi halde kesinlikle babasının aklını kaçırmış olmasından şüphelenmiyor değildi.
“Yasemin mi? Tahsin amcanın kızı? Hani şu konuşamayan, sesi çıkmayan, hatta adını bile söylemekten aciz olan kızdan mı bahsediyoruz?” diyerek söylendi.
Selçuk Atalay, 30 yaşında hayatı tamamıyla işine ait olan bir adamdı. Aile şirketinin başında bulunuyordu ve tüm hayatını şirkete ve başarılarına adamıştı. Evlilik planları arasında yoktu ve olması için bir nedeni de yoktu. Hele neredeyse konuşmayan bir kadın ile evlenmek gibi bir niyeti ise kesinlikle yoktu. Mustafa bey aldığı karşılığa derin bir nefes vererek
“Yasemin konuşamıyor değil. Sadece çekingen o kadar. Babasının biraz otoriter olduğunu biliyorum. Rahmetli biraz sert kurallara sahip bir adamdı. Onu itaat eden, itiraz etmekten uzak, saygılı bir şekilde büyüttü. Seninle kolejde okudu. Üstelik İngiltere’de üniversitede okudu ve oldukça başarılı bir şekilde mezun oldu. Fakat babası biraz korumacı ve baskıcıydı” Diyerek söylendi.
Evet rahmetli arkadaşı biraz baskıcı bir baba kategorisindeydi. Kızının okumasına izin vermişti ama yanında birçok takipçisi ile okula gönderiyordu. Mezun olduktan sonrasında ise evden çıkarmayan, çıkması gerekse bile yanında mutlaka görevlilerden birini gönderen bir babaydı. Yasemin’in bir geceye katıldığını veya biri tarafından görüldüğü pek olmamıştı. Fakat Mustafa Bey, o kızın muhteşem bir güzelliği olduğunu biliyordu. O güzelliğe ve masumluğa her erkeğin akabileceğini, o narinliğe her sert kalbin yumuşayabileceğini çok iyi biliyordu. Çünkü rahmetli karısı ile onun için evlenmişti. Duru güzelliği, narinliği, mükemmel tatlı dili şefkati ile kalbi ona ısınmıştı. Ona âşık olması yıllarını bile almamıştı. Oğlunun o güzel kıza âşık olmaması içinde bir nedeni yoktu. Onun için derin bir nefes veren Selçuk’a daha ılımlı çıkan sesi eşliğinde
“Tahsin amcanın oğlunun yaptıkları yüzünden iflas ettiğini biliyorsun. O pisliğin eline kalırsa onu resmen ziyan eder. Para için biri ile evlendirir ve benim arkadaşıma kızını koruyacağıma dair verdiğim bir söz var.” diyerek söylendiğinde Selçuk, öfke ile dişlerini sıkarak
“Bir başkasının kızı, senin için önemli ve benim ne hissettiğim senin için önemli değil mi? Lanet olsun o kızı en son lisedeyken görmüştüm. Tek kelime konuşmayan, ürkek, korku dolu bir budalaydı. Şimdide farklı olduğunu düşünmüyorum. Bana, onunla bir ömür geçirmem gerektiğini söylüyorsun. Sana gerçekten inanamıyorum” diyerek söylenen ve oturduğu koltuktan bir hışımla kalkıp çalışma odasının çıkışına doğru yürüyen Selçuk’a, babası Mustafa Bey oldukça keskin bir sesle
“Bir sevdiğin veya hayatına birlikte devam etmek istediğin bir kadın var mı?” diye sordu. Kendisine sorulan bu soru ile olduğu yerde duraksayan Selçuk, birkaç saniye düşündü. Fakat cevap belliydi. Cevap gayet net bir şekilde belliydi. Çünkü yoktu. Hiçbir zaman kadınlara evlenmek için yaklaşmamıştı. Bunu istememişti. Üstelik planları içinde bile yoktu. Gerçi kadınların paradan başka bir şey düşünmediğini de bilirdi. Sadece kuaföre gitsinler, mağazalarda gezsinler, mücevherler alsınlar. Tabir yerindeyse sadece kocasının parası ile yaşasınlar. O hiçbir zaman koca parası yemeye meyilli kadınlardan hoşlanmazdı. Ona göre bir kadın hırçın olmalıydı. Çalışmalı, bir iş için savaşmalıydı. Hayatı boyunca evin içinde oturan, isteğini bile söyleyemeyen ürkek bir kadın yapısından hoşlanmamıştı. Onun için kadın her zaman ateşli ve yakan olmalıydı. Yasemin ise bildiği kadarıyla yanında yüksek sesle konuşulduğunda bile gözleri dolan bir kızdı. En azından lisedeyken buna birkaç kere şahit olmuştu. Yavaş bir şekilde babasına döndü ve onunla göz göze gelerek dişlerinin arasından
“Yok” diyerek karşılık verdiğinde Mustafa Bey daha net çıkan bir sesle
“Annen, yıllarca senden bir gelin bekledi. Bende. Bir gelin bir torun sana bu kadar emek veren bizlere borcun. Onun için madem istediğin, hatta gönlünü kaptırdığın bir kadın yok. Yasemin ile evleneceksin. Bir ailen olacak ve bana bir torun vereceksiniz. Saygılı, dürüş ve bu camiada temiz kalmayı başarmış nadir bir değer. Bunun için bile evlenebilirsin. Ona saygı duyacak ve mutlu edeceksin. Aksi halde” diyerek sustuğunda bakışları daha öfke dolan Selçuk, dişlerinin arasından öfkeyle
“Aksi halde?” diyerek babasının tehdidini devam ettirmesini istedi. Çünkü o her ne kadar babası ile hiçbir zaman sert bir tonda konuşmasa bile, babası da onunla bugüne kadar bir şart eşliğinde konuşmamıştı. Bu, baba oğul için bir ilkti. Onca proje aşamasında, verilecek kararlarda, atılacak hamlelerde kesinlikle ters düşmemişlerdi. Selçuk, her kararını babasına danışırdı. Onun düşüncelerine her zaman önem verirdi. Babası ise her zaman oğlunun kararlarını dikkate almıştı. Karşı olacağı bir fikir ile gelse bile denemesi ve yanılması için ona şans vermişti. Fakat, şu anda her iki adamda birbirlerine sanki düşmanmış gibi bakıyordu. Mustafa Bey, kalbindeki acı ile yutkundu ve oğlunu kaybetmek pahasına belki de hayatında hiç söylememesi gereken kelimeleri bir anda
“Şirketteki tüm yetkilerini kaybedersin. Hiçbir projene onay vermem ve koltuğu sana devretmem. Tarık bunun için çok hevesli ve bunun için bir saniye bile beklemez.” Diyerek söylendiğinde Selçuk belki de hayatı boyunca alamayacağı kadar sert bir darbe almış gibi hissetti. Kalbi içinde atmıyordu. Bedeni patlamak üzereydi ve bunu belki de hiç ama hiç ummadığı birinden almıştı. Babasından. Hayatı boyunca tek örnek aldığı kişiden. Onun gibi olmak için savaştığı tek kişiden
Gen adamın, tüm bedeni bir anda öfke ve hayal kırıklığı eşliğinde sinir nöbetine girmişçesine titremeye başlamıştı. Şaşkınlığı, hayal kırıklığı giderek büyürken inanamayan bir sesle
“18 yaşımdan beri o şirkette çalışıyorum. Tüm hayatımı, senin işine adadım. Sırf senin gibi olmak için. Gecelerce, sabahlara kadar şirkette o projeler için çalıştım ve sen şimdi bana, o budala ile evlenmezsem benim tüm emeğimin başına Tarık’ı mı getireceğini söylüyorsun? Tüm emeklerimin karşılığında bana mutsuz bir evlilik dayatması yaparak” diye söylendiğinde Mustafa Bey, oğlunun bakışlarındaki öfke ve hayal kırıklığı ile resmen yutkunmuştu. 30 yaşında olan oğlunun hayatının hiçbir evresinden bu bakışı ile karşılaşmamıştı. Ona, bu şekilde baktığı tek bir an bile olmamıştı. Bu çok kötüydü ama onun için yapması gereken bir durumdu. Ne olursa olsun bir ailesi, seveceği bir kadın ve hayatını adayacağı çocukları olmalıydı. Onun için bakışlarını oğlunun hayal kırıklığı içinde bakan gözlerinden bir an olsun ayırmadan
“Ben, senin yaşındayken sen, tam 4 yaşındaydın. Onun için bazı şeylere geç kalmaman gerekiyor. Seçim senin. Ya bir aile kuracaksın ve her şeyin sahibi olacaksın. Ya da reddedecek ve tüm emeklerinin başkasına yaradığını izleyeceksin. Bir aile kurmak, bu kadar acı verici bir olay değil. Yasemin sana iyi gelebilir” diyerek söylendiğinde oğlunun yüzünde bir anda beliren ifadeden korkmadığını söyleyemezdi. Selçuk, oldukça tehlikeli bir sesle
“Tamam. Onunla evleneceğim. Ama sana söz veriyorum. Benim, karım olduğu günden itibaren hayatının sonuna kadar mutsuz olduğundan emin olacağım. Sana, benden boşanmasına onay vermen için yalvaracak” diyerek çalışma odasının dışına çıktığında Mustafa Bey, sadece arkasından sırıtmıştı. Çünkü, yıllar önce babası, Pervin Hanım ile evleneceğini söylediğinde oda bu kelimeleri sıralamıştı. Evet, onu çok mutlu bir kadın yapamamıştı. Fakat ondan boşanmak için yalvaran bir kadında asla olmasına izin vermemişti. Sonra telefonunu eline aldı ve bir numara tuşladı. Aradığı sadece ikinci çalışında telefona
“Mustafa Bey merhaba” diyerek cevap verince. Mustafa Bey, oldukça net bir sesle
“Sultan Hanım, iki hafta sonrasında düğünümüz var. Yasemin kızımızı hazırlayın” diyerek söylenmişti. Ve kadın telefonda oldukça mutlu bir sesle
“Tabi. Tabi biz hazırlıklarımızı başlıyoruz “diyerek telefonu kapatmıştı. Evet, Selçuk’un dediği gibi bunu en kısa sürede yapmaz ise kesinlikle o pislik abisi ya da Selçuk bir sorun çıkarabilirdi. Buna izin veremezdi. Çünkü, Yasemin’i görmüştü. O kızın güzelliğine kapılmayacak olan erkeğin cidden sorunu falan olmalıydı.
Merhaba, yeni bir hikaye yeni bir serüven ile sizlerleyim. hepinize Selçuk ve Yasemin'in ateşli bir o kadar da şehvet dolu olacak dün dünyasına sizleri de bekliyoruz. Hepinize keyifli okumalar. Yorumlarınızı bırakmayı unutmayın.