Sabah zorlanarak uyandım her yerim ağrıyordu. Gözlerimi ovalarken telefonuma uzanıp mesaj veya arama falan var mı diye baktım. Teyzemden 14 çağrı görünce kaşlarımı çattım ne olmuştu ki acaba? Tam geri arayacakken odanın kırılırcasına açıldığını ve yere 3 kızın düştüğünü gördüm.
Suratımı buruşturarak yerde yatan İkra, Derin ve Hazel'e bakıyordum.
"Ya çek şu saçını ağzıma girdi hep."
"Iyy inanmıyorum! Benim olağanüstü mükemmel saçlarım hemen sizi İkra'nın kötü kokan ağzından kurtarmalıyım gelin buraya." Dedi Hazel bir anne edasıyla.
"Kızlar ne oluyor sabah sabah odaya neden düzgün bir şekilde girmediniz? Hadi Hazel'i anlıyorum da size noluyor." Deyip bende sessizce kıkırdadım.
"Sen onu bunu boşver hadi dökül bakalım."
"Derin'e katılıyorum aşırı meraklandım ne oldu sana kolun başın kırık." Dedi İkra.
"Merdivenden düştüm desem inanmayacaksınız değil mi?"
Bir umutla suratlarına sevimli sevimli baktım. Hepsi olumsuzca gözlerini kısıp suratıma bakmayı sürdürdüklerinde oflayarak yatakta doğruldum.
"Ah tamam pes ediyorum." Deyip olan biten her şeyi ayrıntısına kadar anlattım.
"Şerefsiz itler." Dedi İkra, çabuk sinirlenen biri olduğundan burnundan soluyordu.
"İkra biraz sakin ol."
"Ne sakin ol ya? Şu an daha kötü bir halde olabilirdin."
"Haklı, keşke göndermeseydik seni."
"En azından yakışıklı varmış." Hazel'in bu dediğine herkes dönüp sinirle ona baktı hele İkra üzerine atlayıp atlamamak arasında git gel yaşıyor gibiydi.
"Şaka lan şaka gülün diye yani şey ortam yumuşasın diye." Dedi tatlı tatlı gülerek.
"Hadi okula gideceğiz daha hazırlanalım." Dediklerinde onay verdim fakat aklıma telefonum gelince ilk işim Teyzemi aramak oldu.
Camın kenarına doğru gidip telefonun açılmasını bekledim.
"Hande'm nasılsın?" Dedi karşı taraftan gelen neşeli sesiyle teyzem.
"İyiyim Teyze sen nasılsın?"
"İyiyim çok şükür. Ben seninle bir şey konuşmak istiyordum."
"Tabii." Dediğimde merakla bekledim acaba ne olmuştu.
"Biz Ankara'ya taşınıyoruz."dediğinde gözlerim büyüdü.
"Ama neden?"
"Öyle gerekiyor ve-" derken sustu.
"Ve ne?" Dedim tedirgince.
"Seni de yanımıza almak istiyoruz. Yurtta kalman zaten canımızı sıkıyor bir de seni şehirde yalnız bırakamayız." Dedi sesi üzgün çıkıyordu.
"Teyze unut bunu. Ben sizinle gelmem burada benim bir düzenim var arkadaşlarım var. Okulum var! Dönem ortası okul değiştirmekte ne?"
"Mecburuz tatlım çıkış işlemleri yaptık bile."
"Ciddi olamazsın?! Benden habersiz bana sormadan nasıl yaparsın teyze!" Dedim sinirlenmiştim ve gözlerim dolu dolu olmuştu. Ben burayı bırakmak istemiyordum. Kızları bırakmak istemiyordum her şeyim onlarlaydı. İşler hiç bir zaman yolunda gitmediği için ağlamak istiyordum.
"Tatlım iste ya da isteme bizimle geliyorsun! Şimdi eşyalarını topla ve beni bekle seni almaya geliyorum." Deyip suratıma kapattı.
Gözlerimden yaşlar süzülürken ne yapacağımı düşünmeye çalıştım. Sahiden ne yapacaktım ki? Ben bunu kızlara nasıl söylerdim. Allah kahretsin hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Göz yaşlarımı sildikten sonra arkamı döndüm, kızlar beni duymamıştı herkes kendi halindeydi. Ben bunu onlara nasıl söyleyecektim?
"Şey kızlar." Dedim tedirgince suratlarına bakarken. Hepsi işi gücü bıraktı bana baktılar dikkatle, ses tonum onları da tedirgin etmiş olmalıydı.
"Ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." Dedim gözlerim tekrar dolarken. Derin kaşlarını çattı aynı şekilde İkra da.
"Neyi." Dedi Hazel hep sabırsız bir kız olmuştu ve ilk soran da o oldu.
"Teyzem benim çıkış işlemlerimi başlatmış artık burada kalamayacağım." Dedim gözlerimi onlardan çekip tavana bakarak. Onlara bakmıyordum çünkü biliyordum baksam akacaktı göz yaşlarım.
"Ee ne olacak yani sanki görüşemeyeceğiz hem sende rahat edersin burasının soğukluğundansa evin sıcaklığı iyidir." Dedi İkra yumuşak bir sesle. Boğazım düğüm düğümdü.
"Kızlar." Dedim gözlerimi onlara çevirerek. Sesim titremişti. "Ankara'ya taşınıyoruz." Dediğimde suratlarına bakmak istemiyordum ama baktım. Her birine teker teker, yanağımdan usulca bir damla düştü.
Hazel kaşlarını çatmış dediklerimin doğruluğunu tartarcasına suratıma bakıyordu. Ne yazık ki gerçek olduğunu anlayınca suratından öyle bir ifade geçti ki kalbimin başkasının ellerinde sıkıldığını parçalandığını hissettim. Dudaklılarımı birbirine bastırdım ağlamak istemiyordum bir yanım ise içim çıkana kadar ağlamak istiyordu. Bir soru var ya arkadaşların mı ailen mi diye ve hatta cevabı da aileye dönen arkadaşlar ya hani, işte onlar da benim aileme dönen arkadaşlarım. Onlar benim ailem, onlar benim olmayan ailem.
Sonra İkra'ya baktım gözlerini açmıştı dolu doluydu yıkılmış bir ifade vardı suratında. Bu çok kötüydü. Derin'e baktığımdaysa hiç şaşırmışa benzemiyordu, ona baktığımı farkedince bir anda suratını düşürdü. Neden böyle yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu sanırım kafası doluydu. Şu an beni bile farkedemiyordu.. Hepsi bir anda bana doğru geldiğinde kollarını açıp sarıldılar. Bir şey diyemediler bir şey diyemedim. Sadece birbirimize sarılıp ağladık bir süre.
"B- ben bunun olmasına izin veremem." Dedi İkra hıçkırıklarının arasından.
"Ben de hiç istemiyorum sizden ayrılmayı."
"Kanka sümüğüm koluna sürülüyor bir şey olur mu?" Hazel'in zorla kurup gülmeye çalıştığı bu cümleye göz yaşlarımın arasında gülümsedim. Onun en çok bu hallerini özleyecektim.
İlk ayrılan Derin oldu.
"Ne olmuş yani gidiyorsan sanki hiç görüşemeyeceğiz."
"Evet ya yaz tatillerinde hep beraber olacağız." Dedi Hazel burnunu çeke çeke.
"Tabiki beraberiz."
Telefonum çaldığında ekranda Teyzem yazısını görünce ağlamam şiddetlendi. İstemiyordum ben buradan gitmek burayı bırakmak istemiyordum. Doğup büyüdüğüm şehirden ayrılmak istemiyordum.
"Alo?" Dedim sesimi düzene sokmaya çalışırken.
"Hande hazır mısın aşağıda bekliyoruz."
"Değilim."
"Hazırlan demedim mi?" Dedi ses tonu azarlar gibi çıkmıştı. Teyzem neden bana böyle davranıyordu anlamıyordum. Sanki içine başka biri kaçmıştı.
"Teyze, buralardan gitmek senin için kolay olabilir ama benim için zor. Arkadaşlarımı bırakmak zor hani biraz anlayışlı olsan ne demek istediğimi kavrardın."
"Benimle nasıl konuşuyorsun sen! Çabuk hazırlan ve gel sabrım taşıyor." Ve telefonu kapattı. İkra anlayışlı gözlerle bakarken "Ne diyor?" Dedi.
"Aşağıdaymış."
"Ağlamak yok tamam mı Hande? Bizim dostluğumuz araya mesafeler girince bitecekse niye var ki değil mi? Biz gerçek dostuz bir şey olmaz."
"Tabiki gerçek dostuz Derin." Dedim tekrar onlara sarıldıktan sonra beraber bavulumu hazırladık. Ağlamıyorum diyorlardı ama hepsinin gözünden yaş düşüyordu da çaktırmamaya çalışıyorlardı.
Maalesef her şeyim hazır olduğunda üzgün gözlerle onları süzdüm.
"Hadi Handee iyice sümüklü yaptın bizi."
"Yengeç burcu kızıyım ben bana karışma lütfen. Ayrıca yükselenimin de balık olduğunu hatırlatırım." Dediğimde hepimiz gülümsedik.
"En çok bu burç sevdanı özleyeceğiz." Dedi Hazel herkesin adına konuşurcasına.
Beraber aşağı inip dış kapıdan çıktık. Arabayı görmemle kalbime daha bir acı gelmişti sanki. Durakladıktan sonra beraber merdivenleri inerek arabanın yanına vardık.
Eniştem kapıdan çıkıp yanımıza geldi. Arabanın içine baktığımda teyzemin bize baktığını gördüm.
"Hadi Hande gidelim." Dedi Eniştem bavuluma bakıp elimden alarak.
Eniştem bavulu arabaya doğru götürürken kızlara baktım ve hepsine teker teker sımsıkı sarıldım.
"Seni çok özleyeceğiz. Hele şu maceralı olaylarını."
"Bende çok özleyeceğim sizleri." Sözlerimi söyledikten sonra hepsini teker teker inceledim unutmak istemezcesine. Zaten unutmayacaktım çünkü onlar benim gerçek dostumdu.
Araba mezarlıkta durduğunda sesimi çıkarmadan buraya gelirken aldığımız kırmızı gülleri de elime alıp kapıdan çıktım ve mezarlıktan içeri girdim. Ezberlediğim yolu yürürken bir mezarın önünde durdum.
Toprak Şahingöz
Ölüm tarihi:06 temmuz 2001
Defalarca okuduğum yazı canımı bir kez daha acıttı, bildiğim bu gerçek canımı bir kez daha yaktı. Benim annem yoktu, benim annem burada yatıyordu. Toprağın altında...
"Annem, bak ben geldim en sevdiğim gülleri getirdim sana. Seni çok özledim annem. Neden seni görmeme izin vermedin? Neden tek fotoğrafın yok? Ben senin sevgine öyle açım ki... Annem ben seni çok özlüyorum. İnsan sesini duymadığı, suratını görmediği, dokunamadığı bir insanı neden özler ki? Özlüyordum işte, iliklerime kadar. Annem benim canım çok yanıyor, yanında olmak istiyorum... Söylesene soğuk mu orası üşüyor musun?" Dedim ve boğazımdan bir hıçkırık kopmasına izin verdim. Sonra ise soğuk mermere sarıldım.
"Annem ben seni çok seviyorum ne olursun rüyalarıma gel, yalvarırım sana, bir kere göreyim seni, lütfen annem bir kere sarılayım sana, seni bir kere hissedeyim annem lütfen." Elimle göz yaşlarımı silerken kesik kesik nefes alarak devam ettim.
"Annem biliyor musun ben bir çocukla tanıştım. Adı Kutay, bana karşı çok korumacı, sevgi gösteriyor benimle ilgileniyor gibi hissediyorum birinin sevgisine muhtaç kalmak berbat bir şey annem. Sizden görmediğim sevgiyi başkasında aramak çok acı annem. Anne o çocuk benim canımı yakacak ben biliyorum hissediyorum annem. Ne yapacağım lütfen bana fikir ver." Gözlerimi kapadım.
"Ben gidiyorum annem merak etme iyi olacağım sende çok iyi ol. Benim Antalya'dan, buradan ayrılmam gerekiyor özür dilerim teyzemin kararı. Yine geleceğim, tutunabileceğim kimse yok zaten. Bir sen varsın ama sen de... Neyse görüşürüz seni seviyorum." Dedim ve bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Ağlamam dinmiyordu. Boğazımdaki bu düğüm çözülmüyordu.
"Allah'ım ne olursun" dedim ve sustum devamını getirmeye gücüm yetmiyordu. Ayağa kalktım ve göz yaşlarımı silip mezarlıktan çıkarak arabaya bindim.
Araba yolculuğumuz hala daha devam ediyordu sanırım 2 saat olmuştu. Camdan dışarı bakıp kulaklıkla müzik dinliyordum, göz yaşlarım ise yeniden akmaya başlamıştı.
İrem Güral-Sarmaşık
Yağmur çiselemeye başladığında gökyüzüne baktım. Yoksa yağmurda mı bana eşlik ediyordu.
Aklımın ucuna birden Kutay'ın suratı düştüğünde ürperdim. Onu da geride bırakıyordum. Yutkundum. Kabul etmeliyim ki bu biraz tuhaf hissettiriyor ama en azından biraz da olsa rahatlamıştım.
"Hande?" İsmimin anılmasıyla kulaklığın tekini çıkardım. Neşeli çıkan sesiyle
"Heyecanlı mısın?" Dedi.
"Çoook." Dedim umursamazca.
"Karnın acıktı mı bir yerde yemek yiyelim mi?"
"Gerek yok saol."
"Canım neden böyle davranıyorsun?"
"Sence?"
"Biliyorum senin için zor ama iyiliğin için seni de yanımızda götürmemiz gerekiyordu."
"Ya eminim ki iyiliğim içindir." Deyip kafamı tekrardan cama yaslayıp kulaklığımı geri taktım.
10-15 dakika geçmemişti ki bir yerde durduk. Kaşlarımı çatıp öne doğru baktım.
"Hadi bakalım yarım saatlik yolculuğumuz kaldı biraz yemek yiyelim." Dedi eniştem. Başımı salladım acıkmıştım, sonuçta gösterdiğim tavırlarda bir yere kadardı.
Arabanın kapısını açıp dışarı çıktım. Teyzem ve eniştem önden giderken peşlerine takıldım. Çok da büyük olmayan bir restauranta girdik.
Boş bir masaya oturduktan sonra gelen garsonla siparişlerimizi verdik. Beklemekten sıkıldım ve izin alıp lavaboya doğru yürüdüm. Etrafı inceleyerek yürüyordum. Kapıyı açıp içeri girdim kimsecikler yoktu. İşimi hallettikten sonra ellerimi yıkayıp kağıt havluyla sildim ve çöpe attım. Aynaya baktığımda saçlarımın dağılmış olduğunu gördüm. Elimle şekil verip yüzüme gülümseme kondurmaya çalıştım. Kapı açılma sesini duydum yine de umursamadım ve oraya bakmadım fakat kolumu birinin tutmasıyla anında kaşlarımı çattım. O tarafa döndüğümde şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım.
"Sen?"
"Ben."
"S-Sen."
"Ne o benden mi kaçıyordun yoksa?" Kaşları çatılıydı.
"Ne münasebet sana göre haraket ettiğimi falan mı sanıyorsun?" Dedim kafamı hafif yukarı kaldırıp çenemi dikleştirirken.
"Sana benden kaçmamanı istedim sadece, şehir değiştirmek de neyin nesi?"
"Yok artık senin için mi yaptığımı sanıyorsun? Hem senin burada ne işin var?" Gerçekten de onu gördüğüme çok şaşırmıştım.
"Ne?" Dedi alayla. Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum.
"Ne ne? Duydun işte."
"Burada soruları ben sorarım güzelim." Neğ güzelim miğ?? Yiaa güzelin miyim gerçekten? İç ses bir sus ya, tanrım nasıl bir iç sesim var? Önüne gelene eriyor!
"Cevap veren birini bulamayacağın için üzgünüm canım, ama benim gitmem lazım." Deyip kolumu ondan kurtardım ve kapıyı açıp dışarı çıktım. Masaya doğru yürürken aynı zamanda Kutay'ın burada ne işi olduğunu düşünüyordum. Sahiden niye buraya gelmişti yoksa beni mi takip ediyordu?