💥༻3. Bölüm༺💥

2715 Kelimeler
Keyifli okumalar canlar ❤ HAYAT Güneş perdenin ardında tüm sıcaklığıyla her şeyi ısıtırken odamda masa başında ders çalışmak berbattı. Özellikle yazın içime kondurduğu coşkuyla dört duvar arasında kalmak tam bir işkenceydi. Nefes verip farkında bile olmadığım zamanda izlediğim gökyüzünden başımı tekrar önümdeki tarih kitabına çevirdim. Dışarıdan bitirmeye çalıştığım tarih bölümü yakında beni bitirecekti. Bugün çalışamayacağımı en sonunda anladığımda kitabın kapağını kapatıp masadan kalktım. Evde dolanmaya başladığımda annem çoktan gitmişti. Çalıştığı restoran annemin yakın arkadaşlarından birinin restoranıydı ve ev yemekleri satılırdı. Mutfağa geçip kendime küçük bir sandviç hazırlarken annemin çıkmadan önce kahvaltı edip etmediğini merak ediyordum. Dört kişilik ailemiz uzun zaman önce iki kişiyle sınırlı kalmıştı. Babam onu doğru düzgün hatırlamadığım bir zamandan önce vefat etmişti. Benden üç yaş büyük abimse kendi hayatına yön vermeyi seçmiş ve çalışmak için İzmir'e gitmişti. Elimdeki ekmeğin son lokmasını da ağzıma attığımda üzerime gömleği ve kot elbiseyi geçirirken hızlıca bir abdest alarak başörtümü yaptım. Aynanın karşısında kendimi kısaca süzüp uygun olduğuna karar verdiğimde heyecanla dışarıya koşturdum. Yazın insanın içinde yaşama sevinci uyandıran bu sihrine bayılıyordum. Gülerek mahallede oyun oynuyan çocuklara bakarken annemin çalıştığı restorana doğru yürümeye başladım. Saat çoktan ikiye geliyordu. Yorgunluktan bitmiş olmalıydı. Restoran sabah sekizde açıldığından annem sabah altıda evden çıkar ve müşteriler gelmeden tüm yemekleri hazır ederdi. Sonra sırayla servis ve bulaşıklarla geçerdi. Yaklaşık on beş dakikalık yürüyüşün ardından caddeden karşıya geçip hızlıca restorana girdim. Öğle saati yakalaştığından normalden de kalabalık olan restoranda arka tarafa geçtiğimde annemin mutfakta çalıştığını gördüm. Arkasından yaklaşıp yanağına öpücük kondurduğumda korkup geri çekildi. "Kız Allah cezanı vermesin, ödümü kopardın." Diye sahte bir sinirle kızdığında güldüm. "Ben napıyorum ?" Dedim yandan astığım çantamı çıkarıp askıya asarken. "Zeytinyağlılara başla sen bende şunu bitiriyorum." "Yapıyorum hemen ama anne önce namazımı kılayım yolda gelirken eza okundu. " Mescide geçip huşuyla namazımı kıldım. Restoranın gittikçe kalabalıklaşıp artan gürültüsü eşliğinde yemek yaparken bir yandan restorandan sonra uğrayacağım kitapçıda aradığım kitabı bulup bulamayacağımı düşünüyordum. Akif Abi getirtireceğini söylemişti ama unutmamış olmasını umut ediyordum. "Kızım zeytinyağlılar hazır mı ?" Dedi annem kendi yaptığı böreği fırına atarken. "Hazır anne, ocakta pişmeye koydum." "Tamam. Sen artık çık işlerim var diyordun, onları geceye bırakmadan yap sonra eve geçersin." Kitapçıya gitmemin asıl sebebi romanlar değildi, yakında final sınavlarım başlayacaktı ve ders notlarını çıkarmam gerekiyordu. "Tamam anne kitapçıya uğramam lazım, sen kaçta evde olursun ona göre yemeği hazırlayayım ?" "Sen beni bekleme yemeğini ye. Biz dükkanı anca on gibi kapatırız." " Yemek yemeyi unutmayın o zaman." "Unutmayız, hadi sen git". Dükkandan çıktığım gibi soluğu sevgi yolundaki küçük kitapçıda aldım. Kapıyı açtığım gibi çalan küçük çanın sesinden sonra beni çarpan kitap kokusuyla istemsizce gülümsedim. Heyecanla Akif Abinin yanına gittiğimde gülüp başını salladı. "Siparişi verdim, yarın gelir büyük ihtimal." "Çok sağol Akif Abi," dediğimde gülümsedi. "Ne demek kızım, keşke herkes senin gibi okusa." Gülerek kitapların arasına girdiğimde geçen zamanı ve mekanı çoktan unutmuştum. Her kitabı özenle arkasını okuyup içindeki dünyaları merak ediyordum. Dikkatimi çeken bir kitap bulduğumda mutlulukla koltuk altıma sıkıştırıp köşedeki bilgisayarın başına geçtim ve araştırmamı yapmaya başladım. Geçen saatler sonunda tüm işlerimi halledip kitapçıdan çıktığımda güneş son ışıklarını yansıtıyordu yeryüzüne. Hafif esintili rüzgar eşliğinde eve doğru yürümeye başladığımda rotamı hemen camiye çevirdim . Kadınların olan kısmına geçerek ikindi namazımı kılmaya niyet ettim. Namaz kılmak çok güzel bir ibadetti ama camide kılınan namazın tadı bir başkaydı, duamı ettikten sonra raflarda duran Kuran-i Kerimi okudum biraz ruhumuda beslendikten sonra dışarı çıktım kendimi şımartmak için marketten dondurma alıp keyifle eve gittim. Mahalleye girdiğimde çocuklar mahalle maçı kurmuş top koşturuyordu. Onların bu hallerine gülüp içeriye girdiğimde elimdeki notları masaya bırakıp yatağıma atladım ve yeni kitap kokusu eşliğinde yeni bir dünyaya girdim. Daldığım dünyadan ancak çıktığımda güneş yerini uzun zaman önce karanlığa bırakmış, yıldızlarını özenle dizmişti geceye. Saat akşam sekize doğru gelirken ezanın hoş sesi doldurdu yüreğimi.Kalkıp tekrar abdestimi yeniledim salona seccademi serip namazımı kıldım. Karnım açlıkla guruldadı. Doğruca mutfağın yolunu tutarken kendime hızlıca ne yapabileceğimi düşünüyordum. Hızlıca dolapta ne varsa masaya çıkartırken kapının ziliyle şaşkınca saate baktım. Annemin işi erken mi bitmişti ? Kapıya yaklaşıp delikten baktığımda görmeyi beklediğim bedenin aksine iri yarı görünen adam daha da şaşırmama sebep olmuştu. "Kimsiniz ?" Dedim kapıya yaklaşarak. "Biz Kerem Yağıç'a bakmıştık." Dediğinde uzun zamandır duymadığım isim kalbimde sızıya neden oldu. Bir süre kapının ardında bekledikten sonra yavaşça kapıyı araladım. Karşımdaki takım elbiseli adam yüzüne kondurduğu samimi gülümsemesi oldukça sahte görünüyordu. Bu adamların abimle ne işi olurdu ki ? "Siz kimsiniz ?" Dedim çatık kaşlarla. Hala kapı aralığından konuşuyordum. Sorumu duymazdan gelerek, "Kerem Yağıç burada mı oturuyor ?" Dediğinde yavaş yavaş endişelenmeye başlıyordum. Panik yapmamaya çalıştım, daha kim olduklarını bile bilmiyordum. "Hayır." Dedim doğruyu söyleyerek. Hayır, uzun zaman önce kardeşini ve annesini bırakıp defolup gitti. "Siz neyi oluyorsunuz acaba ?" Diye sorduğunda tereddüt etsemde söyledim. "Kardeşiyim." Dediğimde adamın gözlerine çakan ışığın sebebini anlamadan adama baktım. Dik durmaya çalıştım. Kaşlarımı çatıp sesimi bir ton daha yükselttim. "Siz kimsiniz ve abimi neden arıyorsunuz ?" Dedim sertçe. Adam yanındaki diğer adama başını salladığında diğeri cebinden telefon çıkartıp birkaç adım uzaklaştı. Gözlerimi karşımdaki adama çevirdiğimde hala neler olduğunu anlamıyordum. "Abiniz ile ilgili size söylemem gereken önemli bir şey var." Yüzünde hala o sahte samimiyet vardı. " İçeriye geçebilir miyim ? Daha rahat konuşuruz." Dediğinde şaşırıp korksamda ayağımın birini açılmasını engellemek için kapının arkasına koydum. "Hayır. Ne söylemek istiyorsanız burada söyleyin. Yoksa defolup gidin." Dedim sinirle. Mafya kılıklı adam cevabıma güldüğünde diğeri çoktan telefon görüşmesini tamamlamış yanımıza gelmişti. Başını onaylar şekilde salladı. Aynı anda bende kapıyı kapatmak için hamle yaptığımda aynı güç beni geriye itti. Şaşkınlıkla küçük bir çığlık attım. Adam dev bedeniyle kapıyı açmak için ittiğinde geriye savrulmuş ve yeri boylamıştım. Kalbim korkuyla atarken geriye doğru süründüm. "Sen, bizimle geliyorsun." Dediğinde çığlığı basarak kaçmak için hamle yaptım. Belimden yakaladığında çığlığımı yükselterek belimdeki ellerden kurtulmak için çırpınmaya başladım. Diğer eliyle ağzımı kapattığında yakarışlarım boğuklaştı. Ağzımdaki eline yapıştığımda yavaşça bilincim kayıyordu. Kollarımdaki ve bacaklarımdaki güç çekilirken ağzıma kapattığı şeyin eli değil bir bez olduğunu gözlerim karanlığa teslim olmadan önce anlamıştım. Bilincimin yarım yamalak yerine geldiği ilk sefer duymaya başladım. Rüya olduğunu düşünüyordum. Ne duyduğumdan emin değildim ama sanki kafamın içinde gibiydiler. Küçük fısıldaşmalar ve kıpırtılar. Oldukça kısa sürmüştü bu rüya, hemen ardından karanlığa gömüldüm tekrar. İkinci olarak hissetmeye başladığım duyu ise kokuydu. Parfüm benzeri koku karanlıktan beni çekip çıkardığında gördüğüm rüyalardan birinde olduğumu anladım. Zihnim bulanıktı, düşünmek zordu. Ama hissetmek kolaydı. Parfüm kokusu bir erkeğe aitti. Bana tanıdık gelmemesini garipsediğimi hatırlıyorum. Abimin kokusu değildi, tanıdığım hiçbir erkeğin kokusuna benzemiyordu. İlk defa o rüyada korktuğumu hissettim. Uyanmadan önce son rüyamda ise bilincim yerine geliyordu. Hissettiklerimin hiçbirinin rüya olmadığını anladığım andı. Ve en çok korktuğum an. Düşünme yetim geri geliyordu. Zihnimdeki tüm bu karmaşa yapboz parçası gibi birleşirken yanında hatıraları da sürüklüyordu. Gözlerimi açmak istedim ama gözlerimin nerde olduğunu bulamadım. Sanki bedenimin içinde kaybolmuştum. Korkuyla, sık sık nefes almaya başladım. Zihnime dolan parlak görüntüler beni panikletiyordu. Hatıralar bir bir su yüzüne çıkarken beni o suyun dibine çekiyordu. Sonrasındaysa vücudumu ilk defa hissettiğimi kolumdaki acıyla anladım. Ne yazık ki ben buna sevinemeden karanlık beni tekrar yutmuştu bile. Karanlık beni zamanı bile unuttuğum süre boyunca yuttu. Artık alıştığım o karanlığı ışık süzmeleri tekrar delip geçmeye başladığında rüyaların yeniden başladığını anlamıştım. Yoksa gerçek miydi ? Aklım kedinin oynadığı ip yumağı gibi karmakarışıktı. Kendime yavaş yavaş gelirken kollarımdaki acı sızlayarak varlığını gösteriyordu. Kolumu hareket ettirmek istediğimde giren ağrı bilincimi uyararak kendime gelmesini sağlarken acıyla dudaklarımdan küçük bir inilti bıraktım. Gözlerimin ardındaki ışık gittikçe büyürken ışığı görmek istedim. Göz kapaklarım titrekçe aralandığında parlak ışık canımı yaktı. Aralanan gözlerim aynı hızla kapanırken gözlerimi sıktım. Refleks olarak elimi yüzüme götürdüğümde kolumdaki ağrı daha çok yaktı canımı. Bilinmezlik beni çıldırtmadan önce derin bir nefes alıp hissedeceğim acıyı düşünmemeye çalışarak yeniden araladım gözlerimi. İlkine göre daha az canımın yanması bana cesaret vermişti. Gözlerimi açabildiğim kadar açtığımda görebildiğim tek şey birçok farklı ve parlak renklerin bir araya karışmış haliyken görüntüler yavaş yavaş parlaklığını yitirmeye ve netleşmeye başladı. Tahta ve cilalı tavan ilk görüşte evde olmadığımın kanıtıydı. Vücudumu hareket ettirmeden önce gözlerimle etrafa baktım. İçerideki loş güneş ışığı etrafı seçebilmem için yeterliydi. Üzerinde yattığım yatak dışında hemen yanımda şifonyer ve duvar tarafında bir dolap vardı. Ayrıca yatağın hemen yanında serum askısı duruyordu. Yatağın duvar ucundaysa boydan bir ayna vardı. Gözlerimi etraftan vücuduma çevirdiğimde görmeyi beklediğim bu değildi. Zihnimdeki durum, karanlıktayken hissettiğim acıyla bütünleştiğinde kırık bir kol -bu kadar ağrımasının başka bir açıklamasını bulamamıştım,- ve üzerimde hastane kıyafeti bekliyordum. Karanlıktayken kafayı yememek için zihnim mantıklı bir açıklama sunmuştu bana. Ama şu an anlıyordum ki bu da yalandı. Rüyaydı. Karanlıktan önceki anlar hızla zihnime dolarken korkuyla doğruldum. Uzun süredir yatmaktan ağrıyan bedenimi görmezden gelip koluma indirdim bakışlarımı. Gömleğimin kapalı olması gereken kol düğmeleri açıktı. Hızlıca acıya doğru sıyırdığımda gördüğüm şey beni korkuttu. Birçok kırmızı nokta kolumda yerini almışken ten rengimin yerini de mor ve yeşil karışımı bir renk almıştı. Aklıma ilk gelen şey uyuşturucu oldu. Ne vermişlerdi bana böyle ?! Bacaklarımı yataktan indirip ayağa kalktığımda kısa bir baş dönmesi yaşasam da toparlayıp kapıya doğru gittim. Kapı kolunu tutup indirdiğimde kilitli olduğunu anlamam çok da uzun sürmemişti. Adrenalin tüm vücudumu esir alırken geriye dönüp odaya göz gezdirdim tekrar. Hızla pencerenin önüne gittiğimde nerde olduğumu anlamaya çalışıyordum. Yaşadığım son anları zihnim parça parça gözlerime yansıtırken boğazımdan yükselen bir çığlığı son anda elimi ağzıma kapatarak yuttum. Yemyeşil çimler ve çiçeklerle süslenmiş bir evin ikinci katından arka bahçesine bakarken ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Odanın ortasında korkuyla birkaç volta attım. Panik yapmamaya çalışırken daha çok panikliyordum. İlk önce etrafta kamera veya benzeri bir şey aradım. Merakla dolabın içine, birkaç örtü ve yastıktan başka bir şey yoktu, şifonyerlerin çekmecelerine baktım. Bomboşlardı. Duvarlara, tavana ve dolabın arkasına baktım. Tavandaki avizeyiyse bir şey olmadığına emin olana dek inceledim. Dakikalar sonra kamera olmadığını kanaat getirdiğimde aynanın karşısına geçip bedenimi kontrol ettim. Herhangi bir acı veya farklı bir şey olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Ziya kısa bir süre uyanmadığımın farkındaydım. Üzerimdeki kıyafetler çıkartılmış gibi görünmüyordu. Vücudumda kolum dışında bir yara olmadığını anladığımda nefes verip ellerimle yüzümü kapattım. Rüya olmasını diliyordum. Günlerdir kaybolduğum o karanlığa geri dönmeyi ardından evde uyanmayı diledim. Bunun yerine sessizlik hapsetti beni esir edildiğim odada. Ellerimin altından gözyaşım yavaşça çeneme doğru yol aldı. Ardından hiç durmadan diğeri geldi. Ne olduğunu bile anlamadığım anda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Panik atak mı yoksa histeri krizi mi geçirdiğimden emin değildim ama önemi de yoktu. Ağladım. Nefeslerim yetmeyene kadar korkumu ve acımı akıttım gözlerimden. Acının yerini biraz olsun mantık almaya başlasa da korku her yerdeydi. Nefes verip kalktığımda düşünmeye başlamıştım. Çantamı bulmalıydım ardından da telefonu bulup polisi aramalıydım. Nerede olduğumu bilmiyordum ama bu daha sonra düşüneceğim bir sorundu. Hızlıca yatağın yanına gidip üzerinde ne varsa yere indirdim. Panikle her yeri kurcalarken yatağı çekip duvar arasına baktım bir umut. Bir şey bulamadığımda hızlıca elbise dolabına yöneldim. İçinde ne varsa boşaltırken işime yaracak bir şey arıyordum. Telefon olmasa bile kendimi koruyacak ne bulursam kabulümdü. Dolaptan da bir şey çıkmadığında ellerimi belime koyup soluklandım. Umutsuzluk sinsice kanıma işleyen bir zehir gibi düşüncelerime işlerken gözlerimin yeniden dolmasına engel olamadım. Sersemce başımı iki yana salladım. Yapma Melek, pes edemezsin. Henüz değil. Savaşmadan olmaz. Tekrar işe koyulduğumda şifonyerleri tekrar tekrar arıyordum. Onları kenara çekip altına düşmüş olabilecek bir çivi aradım. Lanet odada tek bir şey bile yoktu. Uzun bir uykudan yeni uyanmış bedenim nefes nefese kalmışken birkaç dakika soluklandıktan sonra kapıya yöneldim. Kapı deliğinden dışarısını görmeye çalışırken tek gördüğüm yeni yeni doğan güneşin tahta zemine bıraktığı altın ışığıydı. Kulağımı kapıya dayadığımda her türlü sese kulak açan beni yine sessizlik karşıladı. Evde kimsenin olmadığını düşünmeye başlıyordum. Tereddütle ağlamaktan kısılan sesimi bulmak için boğazımı temizledim; "Kimse var mı ?" Sessizlik. "Yardım edin ! Kimse yok mu ?" Sessizlik. "Lütfen..." boğazımdan bir hıçkırık kaçtı. "lütfen yardım edin ! Ne istiyorsunuz benden ?!" Derin bir nefes alıp kapıya vurdum. Sert bir yumruk. Bir kez daha.. Bir kez daha. "Bakın," dedim açıklamaya çalışarak. "Abimi nerden tanıyorsunuz bilmiyorum, size naptı onu da bilmiyorum ama bu şekilde olmaz. İzin verin konuşalım." Sessizlik sinir bozucu bir şekilde tüm ortamı ele geçirmeye devam etti. "Uzun zamandır abimi görmedim." Beni duyan var mıydı bilmiyordum ama deneyecektim. "O...o uzun zaman önce gitti." Bu sefer boğazımdaki yumrunun sebebi başkaydı. Konuşabilmek için yutkunmayı denedim. "Annemle beni bırakıp gitti. Şu anda tam olarak nerde yaşadığını bile bilmiyoruz. İnanın bana.. lütfen." Umutsuzlukla başımı kapıya yasladım. "Biz size hiçbir şey yapmadık, ben size hiçbir şey yapmadım. Bu yüzden lütfen... lütfen bırakın gideyim." Gittikçe gücünü yitirdi sesim. Fısıltıya döndü. "Ben size bir şey yapmadım..." Gözlerimden bir damla düştü soğuk zemine. Ardından diğeri aldı yerini hemen yanında. Burnumu çekip nefes aldım, "Eğer abim size kötü bir şey yaptıysa.." Bu ihtimali düşünmek bile istemiyordum. "Eğer para borcu varsa, geri ödeyebilirim." Dedim ikna etmeye çalışarak. Bankadan kredi çekerdim, az çok biriktirdiğim ne varsa verirdim. Yeter ki beni annemden ayırmasınlardı. Oğlunu uzun zaman önce kaybetmişken kızını da kaybederse canlı canlı ölürdü o. Nefes alamazdı, böyle bir acıya bir kez daha göğüs geremezdi. Bu yüzden yalvarışlarımın tek nedeni kendimi kurtarmak değildi. Annemi de kurtaracaktım buna mecburdum. Sessizlik devam etti...ve süregeldiği tüm bu zaman boyunca yaktı beni. En sonunda sinirle nefes verip oturmaktan uyuşan bacaklarıma aldırmadım ve cama yöneldim. Belki de beni umutsuzlukla boğan bu sessizlik benim kurtuluş sesimdi. Eğer evde beni duyan kimse yoksa yakalayacak kimse de yok demekti. Pencereye yaklaşıp camı açmayı denediğimde beklediğim gibi kilitliydi. Ama bu beni durdurmayacaktı. Cama fırlatabileceğim sert bir şey aradım etrafta. Gözlerim serum askısına ilişirken elime alıp ayak kısmındaki lastikleri çıkardıktan sonra o kısmı cama gelecek şekilde çevirdim. Hadi Melek. Yapabilirsin ! Sırtımı kapıya verecek kadar geri gittikten sonra kollarımı gergin hale getirdim ve tüm gücümle koşarak serum askısını cama geçirdiğimde büyük bir gürültüyle birlikte dışarıya uçan serum askısına gülerek baktım. Camın nerdeyse tamamı inmişken gürültülünün bir bedeli olmuştu. Birkaç saniye kapıyı dinledim herhangi bir hareket var mı diye. Bu sefer devam eden sessizlik beni daha mutlu yapamazdı. Hızlıca pervazda kalmış cam parçalarını elime doladığım ince örtüyle temizledikten sonra pervaza serdim ve iki bacağım aşağıya sarkacak şekilde oturdum. İkinci katta olduğum için yüksek görünüyordu ama durdurmayacaktım. Derin bir nefes alıp kendimi aşağıya bıraktım. Acı inanılmazdı. Gözlerimi karartmış ve neredeyse kayıp gidecek olan zihnimle kaçmak için savaşan ruhumu karşı karşıya getirmişti. Acıyla gözlerimi kısmış derin derin nefesler alıyordum ama bacağımın kırıldığının farkındaydım. Sıyrılan elbisemin altında bile yumru şeklinde yana kaymış kemiğimi görebiliyordum. Oturur pozisyondan vazgeçip bağırmamak için ellerimle ağzımı kapattım. Gözyaşlarım hiç durmadan şakaklarımdan çimlere akarken acı heryerdeydi ve nefesimi kesiyordu. Derin derin soluklar alırken inleyerek oturmaya çalıştım ve bir kez daha baktım bacağıma. Korkuyla çığlık atıp yeniden yattığımda napacağımı düşünüyordum. Sürünmeliydim ama canım o kadar çok yanıyordu ki kendimde bunu yapacak gücü bulamıyordum. Saniyeler sonra bacağımda başlayan anı ağrı kısa bir anlığına gözlerimi kararttı. Bayılma. Sakın bayılma ! Nefes alıp vermeye devam ederken tekrar doğruldum, bu sefer bacağıma bakmamayı akıl edebilmiştim. Bir elimde ağzımı kapatıp diğer elimle kendimi bahçe kapısına sürümek için uzattım. Eğer o kapıdan çıkmayı başarır ve yoldan geçen herhangi bir insan veya arabadan yardım almayı başarabilirsem, kurtulabilirdim. Ağzımı kapattığım elimi iyice bastırdım. Diğer elimle kendimi çekmek için hamle yapar yapmaz boğuk bir çığlık duyuldu. Bu sesin benden geldiğini anlamam karanlığa kayan zihnimle biraz zaman almıştı. Tekrar denemek için elimi ileriye uzattığımda elimin birkaç santim ötesindeki siyah ayakkabılar korkuyla geri çekilmemi sağladı. Ani hareketim küçük bir çığlığın daha kaçmasını sağladı dudaklarımdan. "Bak bak, burda kim varmış." Dedi keyifle yabancı bir ses. Güneş yüzünden ben onun yüzünü seçemezken başını kırık bacağıma çevirdi. "Beceriksiz hemde." Dedi gülerek. Yakalanmanın yenilgisi ve bacağımın inanılmaz ağrısı olduğum yerde titrememe sebep oldu. Güneşin tam hedefiyken aniden donmaya başlamıştım. Gözyaşlarımsa yanaklarımın hiç kuru kalmasını sağlamıyordu. Çınlayan kulağımın arasında ayak sesleri duydum. Ardından etrafım güneşe siper olan bedenlerle doldu, vücudum gölgede kaldı. Daha çok üşüdü. Karşımdaki adamın belinden çıkardığı silahın karanlık gölgesini seçtiğimde sıcak bir yaş daha aktı belkide gömüleceğim bu toprağa. Çiçek açar mıydım acaba ? Silahın ateşlenmeye hazır hale getirdiği sesi duyuldu. Bu kadar. Burada öleceğim. Gözlerimi kapattım. Seni seviyorum anne, ve çok üzgünüm affet. Silah sesini duymayı beklerken, beklemediğim başka bir ses duydum "Bu rezillik de neyin nesi !" Etrafımdaki gölgeler bir bir çekilirken başıma silahı dayayan adam bir adım öne çıkıp tiksintiyle beni gösterdi. " Abi kaçarsa alnından vurun demiştin. Biz de emrini uyguluyorduk." Dedi açıklayarak. Cehenneme düşmüştüm. Ayrıca şu anda burada ölmemin de kurtuluş olacağını anlamıştım. Çünkü bu adamın elinde ölmekten beter olacaktım. Adam yere yığılmış vücudumdan birkaç adım önünde durdu. Gölgesi dev gibiydi ve beni donduruyordu. Eğer şu anda öleceksem bir çift lafım vardı. Güneş yüzünden kıstığım gözlerimle karanlık, dev bedenine döndüm. "Se..se..Senn.." Ve karanlık bir kez daha hapsetti beni.. . . . . . . . . . . Yeni bölüm en kısa zamanda gelecek Sağlıcakla kalın Kitap kapağı için Bataklikyakamozu çoookk Teşekkürler 
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE