1 bölüm
Kanita ve yoldaşları, güneşin ilk ışıklarıyla İris Krallığı'nın yolunu tuttular. Uzun ve zorlu bir savaşın ardından, Kanita’nın grubu tekrar bir araya gelmişti. Yürekleri hala savaşın izleriyle doluydu, ama yüzlerinde bir sevinç vardı. Kanita, kendisine verilen tüm görevleri başarıyla yerine getirmiş ve en zor anında bile vazgeçmemişti. Artık yalnız değildi; eski dostlarını geri kazanmış, üstüne yeni yoldaşlar edinmişti.
Yol boyunca hafif bir esinti, Kanita’nın uzun saçlarını savurdu. Düşünceleri, geçmişte kaybettiği ve gelecekte karşısına çıkacak olan bilinmeyen tehlikelere takılı kaldı. Setis’in krallığına doğru yol alıyorlardı, ancak bu yolculuğun neler getireceğini bilmeden adım adım ilerliyorlardı. Her biri,
yaşadığı acıları ve zaferleri içinde taşıyordu. Yine de Kanita’nın içinde bir şey eksikti. Andres’i kurtarmış olsa da, ona gerçekten ulaşmakta zorlanıyordu.
Gözlerini yola dikti. "Her şey yeniden başlıyor," diye düşündü. "Ama bu kez daha güçlü ve daha kararlıyım."
İleride, Setis’in topraklarının sınırları gözükmeye başlamıştı. Yeni müttefikler, yeni mücadeleler ve belki de yeni ihanetler onları bekliyordu. Kanita derin bir nefes aldı. Bu yolculuğun sonu, belki de kaderini sonsuza dek değiştirecekti.
Alessandra hemen cevap verdi, “Dört günlük yolumuz kaldı, sonra İris Krallığı'na varmış olacağız.” Bu haber herkese biraz moral olmuştu. Ancak, yolculuğun zorlukları hem bedenlerinde hem de ruhlarında hissediliyordu. Kalabalık grup,
yorgunluktan bitkin düşmüştü ve dinlenmek için uygun bir yer bulduklarında durup büyük bir ateş yaktılar.
Erkekler avlanmaya giderken, kadınlar geride kalan eşyalar ve erzaklarla ilgilenmeye başladılar. Ateşin etrafında sessiz bir huzur vardı, ama herkesin zihni hala tetikteydi. Yolculuk boyunca, tehlike her an kapıyı çalabilirdi. Kanita, yanan ateşin alevlerinde düşüncelere daldı. Yoldaşlarıyla birlikte bu yolculuğa çıkmak zorunda kalmıştı, ama herkesin peşinden gelen farklı yükler vardı.
Ateşin kıvılcımları geceyi aydınlatırken, Kanita yavaşça gözlerini kapattı. Her şey sakin görünüyordu, ama bir şeylerin değişeceğine dair içinde güçlü bir his vardı.
Av sırasında, Andres ve Talaris, grubun
biraz önünde ilerlerken aralarında ufak bir atışma yaşandı. İlk başta sıradan bir fikir ayrılığı gibi görünse de, gerilim hızla yükselmeye başladı. Andres'in sert bakışlarıyla Talaris'in alaycı tavırları çarpışıyordu.
Talaris, Andres'in bir adım önüne geçip, "Sanırım bu sefer avı önce ben bulacağım," diye laf attı, alayla gülümseyerek. Andres ise duraksamadan karşılık verdi, "Emin ol, sonuca değil yolculuğa bakıyorum. Ama bu oyunda benimle yarışman, seni daha iyi yapmaz."
Her ne kadar bu atışma yüzeyde basit bir rekabet gibi dursa da, herkes Andres ve Kanita'nın birbirlerine olan duygularını biliyordu. Bu da Talaris’i, Andres için bir tehdit gibi gösteriyordu. Kanatsız bir adam olan Andres’in, Kanita gibi güçlü bir figüre duyduğu aşk, bazıları için şaşırtıcıydı.
Ancak Talaris, bu ilişkide bir gedik açmayı umut ediyormuş gibi görünüyordu. Andres, Talaris'in bakışlarını üstünde hissettiğinde, içgüdüsel olarak ona karşı tetikte olmalıydı.
Av sırasında, Andres ve Talaris’in gerginliği diğer erkeklere de yansımıştı. Grubun gerisinde, sessiz bir gerilim havayı doldurmuştu. Andres, sakinliğini korumaya çalışsa da, Talaris dayanamayarak alaycı bir ifadeyle konuştu. “Kanita bir prenses, sen de onun yakın muhafızı. Aşkınızın uzun süreceğini mi sanıyorsun?”
Bu sözleri duyan Andres, öfkesini daha fazla tutamadı. Hızla Talaris’e döndü ve ona bir yumruk indirdi. Talaris, beklenmedik bir darbeyle sendeleyerek yere düştü. Diğer erkekler hemen araya girerek, iki adamı birbirinden uzaklaştırmaya çalıştı.
“Bırakın! İkiniz de aptallık ediyorsunuz!” diye bağırdı Valeri, gruptaki diğerlerinin de olaya müdahil olmasını engellemeye çalışarak. Talaris yere düştüğü yerden doğrulurken, öfkeyle Andres’e bakıyordu. “Beni dinle, Kanita senin gibilerle uğraşacak kadar zaman kaybetmeyecek,” dedi, hırçın bir sesle.
Andres, Talaris’in sözlerine yanıt vermeden önce derin bir nefes aldı, kalbinin hızlı atışlarını kontrol etmeye çalıştı. “Sadece Silitsia’yı koruyorum,” diye fısıldadı, sesi sarsak bir hâlde.
Valeri, yaşanan kavganın ardından öfkesini daha fazla tutamayarak bağırdı. “Yeter artık! Bu kargaşa bizi yalnızca zayıflatır."
Andres ve Talaris, Valeri'nin çıkışıyla biraz daha uzaklaşmayı tercih ettiler. Her biri kendi yoluna yönelerek grubun geri
kalanından uzaklaştı. Valeri, endişeyle başını iki yana salladı. “Rodrigo, Asher! Onların peşinden gidin!” diye emir verdi. “Yanlış yolda yürüyorlar ve bu kadar yalnız kalmaları güvenli değil. Ortalık Org kaynıyor!”
Rodrigo ve Asher, Valeri’nin sözlerini dikkate alarak hemen hareket ettiler. İki adam, Andres ve Talaris’in izini sürmeye koyuldular. Geride kalan diğer erkekler, Valeri’nin önderliğinde kızların yanına dönmeye karar verdiler.
Kamp alanına döndüklerinde, Kanita ve diğer kadınlar etraflarını saran huzursuzluğu hissettiler. Valeri, endişeli bir ifadeyle durumu özetledi. “Andres ve Talaris, avdan uzaklaştılar. Sadece kendi aralarında bir tartışma değil, aynı zamanda ortada bir tehlike var. Geri dönmeliyiz. Bu geceyi daha güvenli bir ortamda
geçirmeliyiz.”
Kanita, Valeri’ye bakarak “Onları yalnız bırakmamız gerektiğini biliyorum, ama aynı zamanda liderliğimi de korumalıyım,” dedi. “Eğer onlara güvenmezsek, ne olacağını bilmiyorum. Ama doğru kararı vermeliyiz.”
Diğer kadınlar, Kanita’nın endişesine katılarak, güvenliğin en önemli şey olduğunu kabul ettiler. Gece çökmeye başladığında, kamp ateşi etrafında otururken herkesin ruh hali içindeki gerilimle doluydu.
Bu sırada, Rodrigo ve Asher geri döndüler. “Andres ve Talaris’i bulduk,” dedi Rodrigo nefes nefese. “Ama onlarla çatışmak yerine, uzakta bir yerlerde dinlenmeyi tercih ettiler. Bunu yaparken, dikkatli olmalıyız; yakınlarda Org’lar var.”
Valeri, derin bir nefes alarak “Bu, onların ilişkisini nasıl etkileyecek bilmiyorum, ama şu anda yapmamız gereken tek şey birlik olmak. Org’lar her an saldırabilir.”
Kanita, grubun durumunu değerlendirirken “O zaman, birlikte kalalım. Geceyi uyku düzeniyle geçirelim. Eğer bir tehdit gelirse, hazırlıklı olmalıyız,” dedi. “Bu gece bizim için önemli. Bunu birlikte atlatmalıyız.”
Herkes, Kanita’nın liderliğine ve birlik olma fikrine destek verdi. Ateşin etrafında, hem kaygı hem de dayanışma duygusuyla dolu bir gece geçirmeye hazırlanıyorlardı.
Sabah olunca herkes ayaklanmaya başlamıştı. Kanita, gözleriyle Andres’i ararken, gece boyunca kampa dönmediğini fark etti. Merakla atının yanına doğru yürüdü. O sırada Talaris’in yüzündeki morluk dikkatini çekti. Dayanamayıp sordu,
“Neden böyle oldun?”
Talaris, yüzünü hafifçe buruşturdu. “Erkekler arasında olur öyle şeyler, özellikle avlanırken,” diye yanıtladı, sesinde alaycı bir ton vardı.
Mira, araya girerek gülümseyerek, “Umarım gerçekten bir avdan bahsediyorsun, Talaris,” diyerek imada bulundu. Bu söz, grup arasında hafif bir gülüşme yarattı. Talaris, bu durumu önemsemeyerek yüzündeki morluğun etkisini azaltmaya çalıştı.
Grup, yola hazırken, Andrès’i bekliyordu. Tam o sırada Rodrigo, ormandan koşarak gelerek, “Devam edelim!” dedi. “Andres havada, ortalığı kontrol ediyor.”
Kanita, içindeki endişeyi bastırmaya çalışarak, “İyi, o zaman. Biz de yola çıkalım.
Yavaş yavaş ilerlemeliyiz,” dedi. “Herhangi bir tehlikeyle karşılaşmadan bu topraklardan geçmeliyiz.”
Rodrigo, “Eğer bir sorun çıkarsa, hemen müdahale ederiz,” diye ekledi. “Herkes hazırlıklı olsun. Yola koyulurken dikkatli olmalıyız.”
Grup, Kanita’nın önderliğinde yola çıktı. Talaris ve diğer erkekler, gergin bir hava içinde yürümeye devam ederken, Kanita’nın kafası hala Andres’in neden öfkeli olduğuna dair sorularla doluydu.