Ertesi sabah uyandığımda, aynadaki yansımam bana o kadar yabancıydı ki, bir an elimi yüzüme götürüp gerçekten orada olup olmadığımı kontrol etme ihtiyacı hissettim. Göz altlarımda uykusuzluğun bıraktığı hafif morluklar, dudaklarımda ise gergin, düz bir çizgi vardı. Dünkü o kırılgan, ağlayan kız gitmişti. Onun yerine, hayatının en tehlikeli oyununu oynamaya hazırlanan, soğukkanlı bir yalancı gelmişti. Yüzüme su çarptım. Damlalar lavaboya düşerken, içimdeki korkuyu da akıtıp götürmesini diledim ama korku, kemiklerime işlemiş bir rutubet gibiydi; gitmiyordu. Alperen sabah evden çıkmadan önce koridorda beni durdurmuş, omuzlarımı sıkıca kavramıştı. "Bunu yapmanı istemiyorum." İçten içe güldüm. Beni o ateşe çoktan atmışlardı. Eğer, o gün arkamdan konuştukları şeyi duymasaydım buna inanır

