Oda hâlâ ağır bir sessizliğin içindeydi. Adamı sandalyeye bağlamışlardı. Elleri arkadan kelepçelenmiş, yüzünde küçük bir sıyrık vardı. Gözleri, kendisine doğru bakan hepimizin arasında tek tek gezindi. Alperen kollarını göğsünde kavuşturmuş, sessizce nefes alıyordu. Çenesinin kasıldığı her hareketinden belliydi. Ben ise yaşadığım şokun ardından kendime zar zor gelerek kanepenin ucuna oturmuş, ayağımı dikkatle yastıkların üzerine koymuştum. “Başlayalım mı?” dedim sinirle ama belli etmemeye çalışarak dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleştirip. “Çünkü bu tip sorgular dizilerde hep saatler sürüyor. Benim de sabrım yok malum, kırık ayakla eğlencem kısıtlı.” “Sen karışma Güneş,” dedi Burcu soğuk bir sesle. Onlar yüzünden hiç tanımadığım bir adam tarafından doğranıyordum be! “Karışacağım,”

