Zerya’dan
Yengemin dediği yere geldiğimde çok yorulmuştum ve açtım. Hiçbir şey yemeden çıkmıştım; burada birkaç günü nasıl geçireceğim… Yengemin hazırladığı çantayı açtım, neler koyduğuna bakmak için… Canım yengem; yiyecek, ekmek ve su koymuş. İdareli yedim yiyecekleri. Plan yapmalıydım. Kaldığım evden otobüs garı yaklaşık iki saat sürecek mesafededir diye düşündüm.
Yattım, dinlendim; gündüz olduğu için rahattım ama gece ne yapacaktım… Ben karanlıktan korkarım, hem de burada yalnız, tek başına… Gündüz uyumam lazım, gece uyanık kalmak için.
“Neredeyim ben? Kimse yok mu?”
Etraf o kadar aydınlık ve beyaz ki hiçbir şey göremiyorum… Bir bilinmezliğe yürüyorum. Ses yok… Sadece beyaz her yer…
“Burası neresi? Sesimi duyan var mı?” Sesim çıktıkça bağırdım. Yürümeye devam ettim. Bir esinti geldi; esintiyle birlikte bir ses…
“Dur, gitme…” Etrafa baktım; kimse yok… Ses gitti, esintiyle birlikte o ferahlık veren koku kaldı yalnızca…
Gözlerimi açtığımda akşam olmak üzereydi. Ne kadar çok uyumuşum… İçim nasıl ferah; sanki o koku rahatlattı beni.
*
*
*
Yazarın anlatımıyla
Zerya o evde tek başına üç gün idare etti; iki gün daha dayanması gerekiyordu. Her yatıp uyuduğunda aynı rüyayı gördü; rahatladı. Amcası ve oğlu eve gelmiş, Simal Hatun’a hesap sormuşlardı. Kadın, kızın gece kaçtığını, nereye gittiğini bilmediğini söyledi. Ne kadar dayak yese de kızının canı için susmuştu. Tek temennisi, yakalanmadan buradan kaçmasıydı…
“Baba, bulmalıyız. Namusumuzu temizlemeliyiz; ben zaten evlenecektim, ne diye kaçtı?” diyen Ferzan deliye dönmüştü.
“Tamam oğlum, bulacağız. Seninle evlenmesi şart; miras başkasına gidemez.”
“Kimse duymamalı, baba! Kendimiz halletmeliyiz.”
Baba, oğul çevresindeki adamlarla planlar yaptı; o kızı bulmalıydılar. Aile mirasının ona kalan kısmını kimseye vermezdi. Abisinin kızını başkasına bırakamazdı. Baba ile oğulun düşünceleri çok farklıydı: biri miras uğruna isterken, diğeri tamamen saplantısı için istiyordu Zerya’yı…
Simal Hatun’u bir odaya kapatıp aç susuz bıraktılar. Adamları toplayıp etrafı aramaya başladılar; her ihtimale karşı otogarda da adam bıraktılar. Buralarda fazla barınamaz; kaçmaya çalışırdı.
Bu arada Hamza yakın takipte bekliyordu. Ferzan’ın dosyası kabarıktı ve fazlasıyla kızgındı. Hamza’nın asla tahammül edemeyeceği bir şey varsa, kadınlara köle gibi davranan insan israfı erkeklerdi. Kendisi her ne kadar ihanete uğramış olsa bile; annesi, ablası ve kız kardeşini düşündüğü zaman dayanamazdı; ayrı bir öfke barındırırdı içinde. Birkaç gündür Atmaca’nın da iş birliği ile bulundukları yerdeki hareketlilik dikkatlerini çekmişti.
Atmaca, Hamza'nın en yakın iş arkadaşıydı. Teknolojik aletlerle yapamayacağı işlem yoktu. Zerya, her şeyden habersiz gittiği evin içinde beklemekteydi; aradan günler geçmişti; ona yardım eden yengesini çok merak ediyordu. Evin avlusunda dolaşmaya karar verdi; hem hava alacaktı hem de kimse görmeyecekti. Yengesinin koyduğu yiyecekler de bitmek üzereydi; buradan gitmeliydi ama nasıl?
“Burada kim yaşar, teyze? Haberiniz var mı?”
“Kimse yaşamaz evladım; ev boştur, kaç ay oldu bilmem; yaşlı kadın öleli… Kızı aşağı köyde Selman Karahan’la evlidir. Sen neden sordun de hele?”
“Yok bir şey, teyze; işine bak sen. Bir kayıp var; onu ararız.” Konuşmaları duyan Zerya, aranan kişinin kendisi olduğunu anlamıştır. Yerini bulmaları an meselesidir; daha fazla duramaz burada, bu gece çıkmalıyım diye düşünür.
Dediği gibi de yapar: gece yarısına kadar bekler. İyice etraf sessizleşip gece karanlığına çöktüğünde sessizce geldiği gibi evden ayrılır. Dikkatli adımlarla merkeze kadar yürümeyi planlar.
Yolu uzundur; gece karanlığından korkar ama devam eder. Saklana saklana, sık sık etrafını kontrol edip yoluna gider. Sabahın ilk ışıklarına ancak varmıştır merkezdeki otogara…
*
*
*
Hamza'dan
Birkaç gündür Mardin sokaklarında dolanıyorum; aklım Ferzan itinde… Fazlasıyla bir hareketlilik var; bizim gözlemlerimize göre… Aniden silah sesleri geldi; koşturanlar…
“Dur… kaçamazsın!”
Arkamı döndüğümde bir kızın bana doğru koştuğunu fark ettim: kumral, uzun saçları uçuş uçuş; var gücüyle koşuyor…
“ZERYA!” diye bağırdılar. Elimi uzattım; bana doğru iyice yaklaştı. Tuttuğum gibi arkama aldım; belimden silahımı çıkardım. Karşıma 7–8 kişi birden dikildi.
“Zerya, gel buraya!” Adının Zerya olduğunu öğrendiğim kız arkamda korkudan titriyordu; mavi gözleri ağlamaktan kızarmış, korkmuş bir haldeydi. Adamlara döndüm.
“Gelmezse ne olur?”
“Sen çekil; belli ki buralardan değilsin, karışma işimize; canını alırız…” Korkum yoktu; aradaki mesele ne olursa olsun kıza bu şekilde davranamazlar. Belli ki namus meselesi ya da berdel yoksa kız neden kaçsın; bu yörede başka açıklaması olamaz. Silahımı onlara doğrulttum.
“Çekilin.”
“Canına susamışsın belli… Kız bizim! Namus meselesi; karışırsan kötü olur…”
Kız arkamda mümkünmüş gibi iyice küçüldü, saklandı.
“Ne olur, verme beni; öldürecekler,” yalvarıyordu.
“Beni onlara verme…” dediğiyle içim burkulmuştu. Mesele neydi bilmiyorum ama bu kızı kesinlikle geri vermeyecektim… Hiç tanımadığı adamdan yardım isteyecek kadar ne gelmişti bu kızın başına…
“Vermiyorum. Siz kimsiniz ki vereceğim?” Adamlardan biri öne çıktı.
“Kızı bize ver yoksa Selman Ağa'ya hesap verirsin.” Adını duyar duymaz, “Bu iş kolay,” dedim.
“Gidelim; Selman Ağa ile bir de ben konuşayım.”
“Zorlama bizi, ver kızı.” Artık dinlemedim; kızın kolundan tuttuğum gibi benim arabaya doğru gittim. İçeriye attım.
“Ne olur, bırak beni; gideyim.”
“Bana ne olduğunu anlat; sana başka türlü yardım edemem.”
“Sen o akşam bize yemeğe gelen adamsın; onlarla iş yapıyorsun; beni teslim etmeye götüreceksin. Ne olur götürme; gelenler seni tanımadı ama ben demem, senin yardım ettiğini.”
O gün akşam konakta gördüğüm demek ki bu kızdı. Kaçma sebebi her ne olursa olsun; onu oradan almam çok kolay olacak.
“Merak etme, seni orada bırakmam; sakin ol ve anlat, neden kaçtın?” Ağlamaya devam ederken anlatmaya başladı.
“Selman Ağa amcam olur. Ferzan, onun oğlu; beni onunla evlendirecekler ama ben istemiyorum; o caniyle evlenmem. Anam, babam yok; kimsem yok o evde yengemden başka…” Ferzan itinin adını duymam bile öfkemi körükledi.
“Tamam, sakin ol ve sakın sesini çıkarma; oraya gidince ben halledeceğim.”
*
*
*
Zerya'dan
Otogarda maalesef kapana kısıldım; amcam her yerden adam ayarlamış. Birebir tanımasam da tiplerinden belliydi ve beni tanıyor olmalılar. Elimden geldiğince gizlenmeye çalıştım. Kahretsin, başımı kapatacağım hiçbir şey yok. Kadınlar tuvaletinde kapana kısılmış halde duruyordum. Birileri girdi. Elinde şalı vardı.
“Sizden bir şey isteyebilir miyim?”
“Buyrun.” Şimdi desem peşimde birileri var olmaz.
“Şalınızı çok beğendim; rahmetlik annemde de vardı. Acaba bana satar mısınız?” Affet anne, senin üzerine yalan söyledim. Kadın hediye etti; parasını almadı. İşime geldi; bana para lazım olacak sonuçta. Başıma şalı sardım; yüzümü kapatmaya çalıştım. Amacım kimseye görünmeden bilet alabilmekti ama nasıl alacağım; kimlik isteyecekler…
Vezneye gittim. İstedim; kimlik diye tutturdu. Yalvardım, yakardım; kaybettim, dedim; zor bela aldım bileti. Bu işten de kurtulmuştum. Yolculuk başkent Ankara…
Çıktım; otobüsü ararken olmayacak dediğim oldu: kahretsin, adamın biri çarptı; şalım kaydı, başım açıldı. Hızla kapatmaya çalışırken karşıdan iki adamın beni işaret ederek telefonlarına baktıklarını gördüm. Olamaz, tanıdılar. Kaçmaya başladım. Fazla uzun sürmedi; yakaladılar, arabaya attılar. Buraya kadarmış; sonum yine o konak. “Özür dilerim, yenge; gidemeden yakalandım.”
Yaklaştıkça içimdeki korku arttı. Ferzan'ın işkencesindense kendimi öldürürüm; artık hiç umudum kalmadı. Konağa fazla yol kalmamıştı. Arabanın kapısı açar açmaz atladım, koşmaya başladım. Arkama takıldılar; kurtuluşum yoktu; yüksek bir yere çıkıp atlayacaktım. Buradan bir Zerya göçüp gidecekti.
Koşarken karşıda onu gördüm; o adam bana elini uzattı. Amcamla işbirliği yapıyordu ama şu an onun yanına gidersem doğru olanı yapmış olacak gibi hissediyordum; hem o beni görmemişti, belki korurdu. Koştum, arkasına sığındım; beni kovalayanlara karşı gelirken arkasına sığınmıştım.
O koku… Rüyamdaki o koku… Huzur veren, rahatlatan; nerden geliyordu? Bu bir işaret mi?...
“Beni onlara verme…” diyebildim…
Arabaya bindirdi; neler olduğunu sordu. Beni kurtaracağını söyledi. Bu adama inanmak istedim; kısaca anlattım olanı...