Sabah, yıllar sonra ilk kez bu kadar sessiz doğdu. Kızıl ayın yerini gri bir gün almış, ormanın üzerine asılı sis, geceden kalma bir sır gibi ağırlaşmıştı. Elena, sabahın bu solgun ışığında yürürken, sanki her adımıyla yeni bir dünyanın temellerine basıyordu. Toprak, onun ağırlığını tanıyor; her adımda, yankılanan bir fısıltıyla onu selamlıyordu. Artık o, sadece sürülerin efsanesi değil; kendi lanetinin efendisiydi. Arden uzaktan onu izliyordu. Elena’nın duruşu bile değişmişti; başı daha dik, omuzları daha geniş, bakışları daha kararlıydı. Ama o kararlılığın içinde bir şey daha vardı — kayıpla gelen o derin boşluk. Kael sessizce yaklaştı, gözlerini Elena’dan ayırmadan, “Artık geri dönemez, değil mi?” diye sordu. Arden yanıt vermedi, sadece dişlerini sıktı. “Hayır,” dedi sonunda.

