Ewindar 6.bölüm

1693 Kelimeler
Dakikalar boyunca duşun altında oturup ağladı Zelal. Sevdiği adama yar olmayı beklerken abisine yar olmuştu genç kadın. Çektiği acının tarifi yoktu. Zar zor toparlanıp çıktı duştan. Odaya döndüğünde Welat odada yoktu. Yatağın üzerindeki çarşafı değiştirip aylardır yaptığı gibi geçip uzandı koltuğa. Kasıklarına vuran ağrıya aldırmadan kapattı gözlerini… Sabah uyandığında koltukla değildi Zelal yatakta, hem de Welat’ın yanında uyuyordu genç kadın. Telaşla yataktan çıkarken buraya nasıl geldiğini sorguluyordu. Üstünü değişip banyodan çıktığında uyanmıştı Welat. Tek kelime etmeden kapıdan çıkacakken “Bundan sonra koltukta uyumayacaksın.” diyen kocasının sesiyle kalakaldı olduğu yerde. Sonra dönüp “Nedenmiş o?” diye sordu… “Sen benim karımsın Zelal. Zaten benimle uyuman gerek. Uzatma. Seni bir daha koltukta uyurken görmeyeceğim.” diyen genç adama “Bakıyorum da sen benim senin her söylediğine itaat edeceğimi düşünüyorsun Welat Ağa. Ama ben senin dediklerini yapmak zorunda değilim. Canım nerde isterse orda uyurum. Dün gece yaşanmak zorunda olduğu için yaşandı, mecbur kaldığım için yaşandı. Benim elimi kolumu bağladınız. Ben ölsem unutmam bunu. Bir daha da değil bana dokunmak, gözlerimin içine bile bakmaya hakkın yok senin.” diyip çıktı Zelal odadan… Evet, belki Welat’la birlikte olmuştu Zelal, ama buna mecbur olduğu için yaşanmıştı her şey. Servet Ağa’nın nasıl bir adam olduğunu biliyordu artık. Üzerine kuma gelirse bu kez durmazdı abileri. Kimsenin canının yanmasını istemiyordu genç kadın. Bir kez daha ailesi için feda etmişti kendini dün gece… Ertesi gün herkes bir yerlere dağılırken bunu fırsat bilen Zelal kalkıp hazırlandı hemen. Kimseye görünmeden yürüdü mezarlığa, Adar’ın yanına gitmek için. Sanki büyük bir suç işlemiş gibi mahcup bir şekilde oturdu mezarın başına. Ağlamaktan içi çıkmıştı tabir-i caizse. Defalarca özür diledi Zelal sevdiği adamdan. Ne kararan hava ne yağan yağmur umrunda değildi artık. Yüreğindeki ateş kör etmişti gözünü… Öteki taraftan bütün konak halkı saatlerdir haber alamadıkları Zelal’i arıyordu. Welat delirmek üzereydi nerdeyse. Kendine bir şey yapmış olma ihtimali aklına geldikçe kafayı yiyecek gibi oluyordu genç adam… Sonra bir anda açılan konak kapısından içeri girdi üstü başı sırılsıklam, çamur içinde Zelal. “Nerdesin lan sen saatlerdir?” diyen Welat’a cevap vermeden merdivenlere doğru yürüdü genç kadın. Ama kocası izin vermedi. “Nerdeydin diyorum lan sana!” diye tekrar bağırdığında “Adar’a gittim.” dedi Zelal. Emsal Hanım yerinden kalkıp yaklaştı gelinine. “Kendine niye eziyet ediyorsun kızım? Bak sırılsıklam olmuşsun.” diyerek… “Özür dilemeye gittim ana.” dedi Zelal ağlayarak. “Ben dün gece sevdama, kalbime, yüreğime, kendime, Adar’a ihanet ettim ana.” dedi bağırarak. Yumruk yaptığı elini kalbine vurup çöktü olduğu yere… Gelininin bu haline dayanamayan Emsal Hanım koşup sarıldı genç kadına. “Yapma kızım, kurban olayım. Olan oldu, elden ne gelir?” diyip… Welat öylece durmuş izliyordu karşısında helak olan kadını. Daha fazla dayanamayıp yaklaştı Zelal’e. “Bundan sonra mezarlığa gitmeyeceksin.” diyip tuttu kolundan. Merdivenlerden nerdeyse sürükleyerek çıkarıp soktu odaya. Tir tir titreyen Zelal’in gözlerinin içine bakıp “Bundan sonra benim haberim olmadan bu konaktan dışarı adım atmayacaksın Zelal. Yemin olsun duyar ya da görürsem senin için hiç iyi olmaz, bilesin. Şimdi git yıkan, kendine gel artık. Bir tek acı çeken sen değilsin, anla bunu.” diyip çıkıp gitti odadan… Omzundaki yükle kalakaldı Zelal. Sabaha karşı konağa dönen Welat yine koltukta uyurken gördüğü karısına yaklaşıp “Sabrımı mı sınıyorsun? Sana yatakta uyuyacaksın demedim mi?” diyip dokundu koluna uyandırmak için. Ama onu duymuyordu genç kadın. Ateş içinde yanıyordu resmen. Eli karısının tenine değer değmez fark etmişti Welat bunu. “Siktir, yanıyorsun sen!” diyip açtı karısının üstünü. “Bırak, üşüyorum.” diyen Zelal’i kucakladığı gibi girdi banyoya. Tabureye oturtup suyu ayarladı. Kendin üstündeki kıyafetleri çıkardıktan sonra Zelal’in üstündeki geceliği sıyırıp attı bir köşeye. Tekrar kucağına alıp oturdu suyun altına. Bedenine değen suyla irkilip “Üşüyorum.” diyerek iyice sokuldu Zelal Welat’a. Başını göğsüne yaslayan karısının saçlarını okşayıp kendi kendine mırıldanmaya başladı genç adam: “Ah be güzelim, neden kendine bu kadar eziyet ediyorsun?” diye… Banyodan çıkardığı karısının üstündeki iç çamaşırlarını çıkarıp üstüne bornozu geçirdi Welat. Sonra da uzattı yatağa. Sabaha kadar baş ucunda bekledi, ama hala düşmemişti ateşi. Cayır cayır yanıyordu resmen. Son çare doktora götürmeye karar verdi karısını. Üstünü değiştirip kucakladığı gibi çıktı konaktan. Müdahale odasında açtı Zelal gözlerini saatler sonra. Baş ucunda oturmuş bekliyordu Welat… Gözlerini açan Zelal’i görür görmez kalktı oturduğu yerden genç adam. “Nasılsın?” diye sordu… “İyi, iyiyim.” dedi Zelal. Hala çok halsiz hissediyordu kendini. Zar zor çıkıyordu sesi… “Ateşin düşmüş mü bakalım?” diyip hiç düşünmeden dudaklarıyla karısının alnına dokundu Welat. Başka zaman olsa ne o yapardı bu hareketi ne de Zelal izin verirdi böyle bir şeye. Ama sorun çıkaracak takati bile yoktu genç kadının… Saatler sonra ateşi normale dönmüştü Zelal’in. İçeri giren hemşireye “Ne zaman çıkabiliriz?” diye sordu Welat. “Doktor muayene etsin, çıkarsınız.” diyen hemşireye teşekkür edip beklemeye başladı genç adam. Dakikalar sonra gelen doktor içeri girer girmez “Eee, nasıl hissediyormuş kendini güzel hastamız?” diyerek yaklaştı Zelal’e. Ama doktorun fazla samimi davranması hiç hoşuna gitmemişti Welat’ın… “Daha iyiyim.” dedi Zelal. Welat’ın sıktığı yumruklarından ne kadar sinirli olduğunu fark etmişti genç kadın. Yapılan son muayeneden sonra çıktılar hastaneden… Konağa döndüklerinde odasına çıktı Zelal. Kemikleri bile ağrıyordu. Welat da onunla beraber çıkmıştı yukarı. Odaya girdiklerinde “Sen yatağa geç, dinlen. Ben söyleyeyim, sana çorba hazırlasınlar. Karnını doyur, ilaçlarını içirelim.” diyip çıktı odadan… Zelal yatağa geçip uzandı hemen. İtiraz etmeye hali bile yoktu genç kadının. Dakikalar sonra elinde çorbayla içeri girdi görümcesi. Ama zar zor iki kaşık içebilmişti. Ağzında büyüyordu resmen lokmalar. Zin elinde tepsiyle merdivenlerden inerken çardakta oturmuş sigara içen abisi “Bir şeyler yedi mi?” diye sordu kardeşine. “Yok valla abi, zar zor iki kaşık içirdim. Midesi almıyormuş.” dedi Zin… “Tamam, sen sıcak çorba doldurup getir. Ben yediririm.” dedi Welat. “Sen mi yedireceksin?” dedi Zin. Şaşırmıştı abisinden böyle şeyler beklemiyordu genç kadın. “Ben yedireceğim küçük cadı. Bir sakıncası mı var? Hadi oyalanma, bekliyorum.” diyip devam etti sigarasını içmeye… Elindeki çorbayla odaya girdiğinde karısının uyuduğunu fark etti Welat. Yaklaşıp “Zelal.” diye seslendi yavaşça. Araladı gözlerini genç kadın. “Ne oldu?” diye sordu. “Kalk, bir şey yememişsin. İlaç içemezsin.” dedi. “Canım istemiyor.” dedi Zelal. “Midem bulanıyor.” “Yemezsen olmaz.” diyip oturdu yatağa Welat. Kurtuluşu olmadığını anlayıp istemeye istemeye kalkıp oturdu genç kadın. Tepsiye uzandığında “Ben içireceğim.” diyip doldurdu kaşığı. “Ben kendim içerim.” diyen kadına “Uzatma.” diyip uzattı kaşığı. Çorbasını içirdikten sonra ilaçlarını içirip “Benim şirkette bazı işlerim var. Bir şey olursa ararsın.” diyip çıktı odadan… Gece geç saatte geldiğinde Zelal uyuyordu. Sessizce yaklaşıp elini koydu alnına. Ateşi düşmüştü sonunda. Yanına oturup öylece izledi karısını. Bir tarafı Zelal’e yakın olmak için can atarken bir tarafı kaçıp uzaklaşmak istiyordu genç adamın… Sabah uyanır uyanmaz duşa girdi Zelal. Welat uyuyordu daha. Bornoza sarılıp çıktı banyodan. Sessizce elbiselerini almak için yürüdü dolaba. Welat uyanmış izliyordu karısını. Saçlarından damlayan suyu fark ettiğinde “Üşüteceksin, saçlarını kurut.” dedi. O an utancından ölecekti nerdeyse Zelal. Bornoza sıkıca sarılıp yürüdü banyoya elindeki kıyafetlerle… Zaman su gibi akıp geçerken Azad’ın evlenmeye karar vermesiyle mutlu olmuştu bütün aile. Ama tek sorun vardı: Ne Welat gidip istemeye yanaşıyordu ne de Ahmet kardeşini vermeye. Günlerdir diken üstündeydi herkes. Ahmet “Ölürüm de vermem.” diyor, başka da bir şey demiyordu. Hem Azad hem Berfin mutsuzdu. Günlerdir doğru dürüst yiyip içmiyordu genç adam. Çok korkuyordu Zelal bir delilik yapmasından… Aslında Ahmet’le konuşsa belki ikna ederdi Zelal. Fakat izin vermiyordu Welat konaktan çıkmasına. Ama karar vermişti genç kadın. Bir yolunu bulacaktı konuşmanın… Bugün iş için Diyarbakır’a gidecekti Welat. Bunu fırsat bilen Zelal vakit kaybetmeden aradı Ahmet’i. Çalan telefonun ekranında gördüğü numarayla şaşıp kalmıştı Ahmet. Büyük bir heyecanla açtı telefonu… “Efendim.” “Alo abi.” “Söyle güzelim.” “Nasılsın?” “İyiyim abi, sen nasılsın?” “Ben de iyiyim güzel gözlüm. Bir şey mi oldu?” “Yok abi, seninle konuşmam gereken bir konu var da. Eskiden gittiğimiz tepede buluşalım mı, işin yoksa?” “Olur güzelim, buluşalım. Saat kaçta?” “Yarım saate kadar gelirim.” diyip kapattı Zelal telefonu… Sonra da hazırlanıp çıktı konaktan. Tepeye geldiğinde aylardır doğru dürüst göremediği sevdiği kadına hasretle yaklaşıp sarıldı Ahmet sıkı sıkı. Öyle çok isterdi ki elinden tutup götürmeyi, ama yapamıyordu. Bağlamışlardı elini kolunu… “Nasılsın?” diyen Zelal’e “İyiyim ben güzelim, sen nasılsın asıl?” diye sordu Ahmet. “Ben de iyiyim. Seninle konuşmam gereken şeyler var. Oturalım mı?” dedi Zelal. Sonra da eskiden olduğu gibi çöküp oturdu ağacın gölgesinde… “Eee.” dedi Ahmet. “Ne konuşacaksın benimle?” “Azad ve Berfin’le ilgili konuşacaktım.” dedi Zelal. “Açma o konuyu, açarsan kalbini kırarım.” dedi Ahmet. “Yapma abi. Birbirlerini seviyorlar. Hem sen kardeşin mutlu olsun istemez misin?” diye sordu Ahmet’e. “İsterim elbet, ama ben o Welat olacak adamın kardeşine kız vermem.” dedi genç adam. “Neden abi, benim yüzümden mi?” dedi bu kez Zelal… “O da var, ama abine yaptıklarını unutup nasıl vereyim kardeşimi…” “Azad’ın bir suçu yok.” dedi Zelal. “Onu tanısan böyle konuşmazsın. Kimseye benzemez o. Hem sen de aşık olursan bir gün daha iyi anlarsın onları.” dedi genç kadın bu defa… “Olmadığımı nerden biliyorsun?” dedi Ahmet gözleri dolu dolu… “Kim kime aşıksın abi?” diyen Zelal’e “Senin gibi güzel gözlü bir kıza aşık olmuştum bir zamanlar. Ama şimdi çok uzaklarda.” dedi Ahmet. “Üzüldüm.” diyen Zelal’e “Sen üzülme güzel gözlüm. Bu konuya da karışma. Arada kalmanı istemem.” diyip kalktı yerinden… Zelal beklediği cevabı alamadığı için mutsuz bir şekilde dönmüştü konağa. Onu konakta kırmızı görmüş boğa gibi bekleyen kocasından habersizdi… Kapıdan girdiği gibi öfkeli gözlerini ona dikip “Nerdeydin sen?” diye soran Welat’a “Dolaştım.” dedi Zelal. “Bana haber vermeden nasıl çıkarsın dışarı?” diyen kocasına “Sen benim sahibim değilsin. Her dakika senden izin alarak dolaşamam. Anla bunu. Seninle evlendim diye kölen olacak değilim. Susuyorum diye sabrımı zorlamaya devam etme Welat Ağa.” diyip yürüdü odasına… Her şey üst üste gelirken Mardin’in asi ağası Azad herkesi zora sokacak bir şey yapmış, bütün aşireti karşısına alıp kaçırmıştı Berfin’i… Sevdiği kızla atın üstünde giderken çektiği videoyu abisine yollamış, böylelikle herkese duyurmuştu sevdasından vazgeçmediğini…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE