EWİNDAR 2

790 Kelimeler
Bütün Mardin’i sarmıştı Adar’ın ölümünün acısı. Ne annesi ne abisi ikna edememişti Zelal’i üzerindeki kanlı gelinliği çıkarmaya. Ne hayallerle kurdukları odada bir köşeye çökmüş oturuyordu Zelal. Ağlayamıyordu bile, şoka girmişti genç kız… Cenaze için Adar’ın büyük abisi Welat’ın gelmesini beklemeye karar vermişti ailesi. Yurt dışındaydı Welat. 2 gündür üstündeki kanlı gelinlikle duruyordu Zelal. Adar’ı vuran adamı yakalayıp konağa getirmişlerdi. Aşağıdan gelen seslerle kalktı yerinden genç kız. Çekmecede duran Adar’ın silahlarından birini aldı eline, çıktı odadan. Avlu kalabalıktı. Herkes üzerindeki kanlı gelinlikle merdivenlerden inen Zelal’e bakıyordu… Korumaların tuttuğu adamın karşısına geçip durdu Zelal. Kızının ne yapacağını anlayan Bezar Ağa yerinden kalkıp “Yapma!” diyene kadar silahı çekip vurmuştu Zelal karşısında duran adamı. Bir kez daha yükselen bağırışları susturmak için havaya ateş etti Zelal. “Canımı alanın canını aldım!” diye bağırarak çıktı konaktan. Arkasından “Nereye gidiyorsun?” diyenleri duymazdan gelerek…  Elinde sevdiği adamın silahıyla yürüdü Zelal. Hastaneye kadar arabaya binmeye kimse ikna edememişti onu. Morgun önüne geldi. İçeri girmeye yüreği el vermiyordu Zelal’in, ama Adar’ı son kez görmek istiyordu. O kapıdan içeri attığı bir adım sanki yüreğinin sökülmesine sebep olmuştu genç kızın… Adar’ın yanına yaklaşıp açtı yüzünü, sonra sarıldı buz kesmiş bedenine. “Üşümüşsün kurban olduğum.” diyerek… Sonra kulağına eğilip fısıldadı, sanki duyacakmış gibi: “Canını alanın canını aldım, kanını yerde koymadım. Gittiğin yerde rahat uyu, korkma olur mu kurban olduğum? Ben de yanına geleceğim.” dedi Zelal… Sonra abisi Selim gelip çıkardı onu Adar’ın yanından. O gün orda sustu Zelal. Bugün tam bir ay olmuştu Adar öleli. Tek kelime konuşmuyordu kimseyle genç kız. Adar hariç her gün gittiği mezarın başında saatlerce konuşup gözyaşı döküyordu… Ölü gibi duruyor, kimseyle konuşmuyordu Zelal. Doğru dürüst tek lokma gitmiyordu boğazından aşağı. Adar’ın cenazesinin olduğu gün kendini öldürmeye bile kalkmıştı, ama abisi kurtarmıştı onu… Cam kenarında oturmuş dışarıyı seyrediyordu. İçinde hiç sönmeyecek bir ateş yanıyordu sanki Zelal’in… Kaç gündür rüyasına bile gelmiyordu Adar. Her gece başını yastığa koyup saatlerce dua ediyordu, en azından rüyasında görmek için sevdiği adamı… Bugün bütün ağalar toplanıp Selamoğlu konağına gelmişti, kararlarını vermek için. Zelal artık bir Şahman geliniydi. Acısını yaşasın diye karışmamış, baba ocağına dönmesine izin vermişlerdi. Ama artık geri dönmesinin zamanı gelmişti onlara göre. Adar’ın ardından adını sadece sevdiği adamın ağzından bir kaç kez duyduğu Welat’a geçmişti ağalık… Lafa ilk giren Servet Ağa olmuştu. Bezar Ağa’ya bakıp: “Bilirsin, ben aslan gibi evladımı toprağın altına koydum. Emanetinin yüreği soğusun diye ses etmedim. Ama artık Zelal’in Şahman konağına dönmesi lazım, gelir bilirsin.” dedi… “Bilirim, ama artık Zelal’in bir kocası yok. O konağa dönmesi doğru değildir.” diyen Bezar Ağa’ya: “Olacak.” diye cevap verdi Servet Ağa. “Welat’la Zelal nikahlanacak. Aşiret böyle karar verdi…” “Olmaz!” diyip oturduğu yerden kalktı Bezar Ağa. “Kızıma, oğlunun emanetine bunu etmeye nasıl el verir yüreğin Servet Ağa?” diyerek… “Mecburuz, bilirsin. Evlatlarımdan ayırmam Zelal’i, ama yapacak başka bir şey yoktur. Sen de Zelal de kabul etseniz iyi olur. Ben dursam aşiret durmaz, bilirsin. Ben isterim ki sen de benim yandığım ateşte yanma. Benim yandı, senin yanmasın ciğerin. Şimdi düşün taşın, karar ver. Adar’ın kırkı çıktıktan sonra kıyılacak bu nikah.” diyip çıktı Selamoğlu konağından… Abileri, babası, annesi, hepsi ne yapacağını şaşırmış bekliyordu öylece. Nasıl diyeceklerdi Zelal’e “Kocanın abisine gelin olacaksın.” diye… Akşam yemeğinde sus pus oturan ailesi dikkatini çekmişti Zelal’in. Normalde olsa konuşturmak, güldürmek için uğraşırdı herkes Zelal’i, ama hepsinde bir tuhaflık vardı. Dayanamayıp “Neyiniz var?” diye sordu genç kız. “Yok bir şey.” diyen Çawşin Hanım’a: “Ben çocuk değilim ana, neyiniz var deyin hele, nedir bu halinizin sebebi?” diye sordu Zelal… Yemekten sonra “Seninle konuşmam gerek.” dedi Bezar Ağa kızına. “Ne konuşacaksan şimdi konuş baba.” dedi Zelal. “Peki, gel şöyle oturalım.” diyip avludaki sediri gösterdi yaşlı adam. “Bak kızım, bilirsin seni gözümden sakınırım. Sen bu Selamoğlu konağından gelinlikle çıktın, aynı gelinlikle geri döndün bu eve. Her zaman benim başımın üstünde yerin var. Ama Servet Ağa geldi bugün, senin Şahman konağına geri dönmeni istedi…” “Neden dönecekmişim baba konağa? Adar yoksa benim orda ne işim var artık?” diyen Zelal’e zor da olsa cevap verdi Bezar Ağa… “Senin Adar’ın abisi Welat’la nikahlanmana karar vermiş aşiret.” dediğinde gözlerinden istemsizce yaşlar boşalmış Zelal’in… “Bunu nasıl söylerler baba? Ölürüm ama yine de kabul etmem bunu, bilesin.” dedi Zelal… “Bende kabul etmeyeceğini bilirim zaten kızım. ‘Olmaz.’ dedim. Ama ‘Benim yaşadığım gibi sen de evlat acısı yaşama.’ diye tehdit etti beni Servet Ağa. Biz de abilerinle düşünüp taşınıp karar verdik: Seni İzmir’e halana yollayacağız şimdilik. Sonra yurtdışına çıkman için elimden geleni yapacağım.” diyen babasına hiç itiraz etmeden “Tamam.” dedi Zelal. O da biliyordu: Ya kaçıp kurtulacaktı ya da Welat Şahman’a yar olacaktı… 
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE