Ewindar 3.bölüm

1678 Kelimeler
Şahman konağında da ortalık karışıktı aslına bakarsanız, çünkü tıpkı Zelal gibi Welat da istemiyordu evlenmek. Kardeşinin karısına nikah kıymak ona da doğru gelmiyordu, ama bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Mecburdu… Ağalık gibi bir niyeti de yoktu Welat’ın, ama kabul etmeye mecbur kalmış, boyun eğmişti babasına istemeye istemeye. Adar’a borçlu hissediyordu kendini Welat. Bütün yükü omuzlarına bırakıp gitmişti Mardin’den. Belki ağalığı ona bırakıp gitmese ölmezdi kardeşi. Böyle düşünüyordu genç adam. Adar’la her konuştuğunda büyük bir heyecanla anlatıyordu Adar Zelal’i abisine. Bugüne kadar sadece iki kez resimlerde görmüştü Zelal’i. Cenaze günü canına kıymaya kalktığını duymuştu annesi Emsal Hanım’dan. Gidip görmek istemişti, ama yapamamıştı Welat… O sabah erkenden kalktı Zelal. Hazırlanıp indi aşağı. Kimse uyanmadığı için sessizce atını alıp çıktı konaktan. Adar’ın mezarı başına geldi, vedalaşmak için. Baş ucuna oturup konuştu: “Seni çok özledim sevdiğim, ama bekle beni tamam mı? Bir gün elbet kavuşacağız seninle. Benim şimdi gitmem gerek. Belki bir daha hiç gelemem buraya. Kızma bana olur mu Adar? Sana olan sevgimin bittiğini düşünme. Gitmek zorundayım. Gitmezsem sana ihanet etmek zorunda bırakacaklar beni. Buna dayanamam. O yüzden affet beni olur mu? Bir daha gelemezsem…” diyip öptü adının bütün harflerini tek tek gözyaşları içinde. Artık gitmesi gerekiyordu. Yerinden kalkıp son kez baktı mezara. İçi paramparça olsa da arkasını dönüp yürümeye başladı… Tam mezarlıktan çıkarken önünde aniden duran arabayla ürkmüştü Zelal. Tıpkı onun gibi Welat da her gün geliyordu kardeşini mezarına, ama bugün ilk kez karşılaşmıştı iki genç… Welat dikkatlice baktı. Yaşadığı acıya rağmen dimdik duran Zelal’e zar zor da olsa tanımıştı Welat kardeşinin deli gibi aşık olduğu kadını. Arabadan inip yaklaştı yanına… Zelal de tanımıştı onu, hem de ilk gördüğü anda. Çünkü Adar çok severdi abisini, hep bahsederdi. Yanına yaklaşıp “Nasılsın?” diye soran adama “Nasıl olmalıyım Welat Ağa?” diye cevap verdi genç kız… Kimsenin gücü yetmezse bile onun gücü yeterdi bu evliliği engellemeye. Öyle düşünüyordu Zelal. Adar abisinin çok sert, kimseyi dinlemeyecek biri olduğundan bahsetmişti ona. “Bu yüzden çekip gitmişti buralardan, yoksa çok can yakardı.” demişti… “Seninle konuşmak istiyorum.” diyen Welat’a “Benim sizinle konuşacak bir şeyim yok.” dedi genç kız. “Benim sizin aileden konuşmak istediğim tek kişi orda toprağın altında yatıyor.” diyerek Adar’ın mezarının olduğu tarafı gösterip “Şimdi git ona hesap ver.” diyerek atına doğru yürümeye başladı Zelal. Ama Welat’ın onu konuşmadan bırakmaya hiç niyeti yoktu. Kolundan tuttu genç kızın. “Konuşmamız gerek, neden anlamıyorsun?” dedi. “Ne konuşacağız Welat Ağa? Biz seninle… Bırak kolumu!” diyen Zelal’in burnunun dibine girdi iyice. “3 gün sonra nikahımız kıyılacak. Şimdi anladın mı ne konuşacağımızı?” dedi Welat… “Öyle bir şey olmayacak.” dedi bu kez Zelal. “Asla ama asla kabul etmem bu nikahı. Senin karın olarak girmem o konağa…” “İster et kabul et, ister etme, ama bu nikah kıyılacak. Hüküm verildi. Hükme karşı gelemeyeceğini anladın mı bu yaşa kadar…” “Ben her şeyin farkındayım. Belki benim gücüm yetmez, ama sen istemesen eğer olmaz bu evlilik. Koskoca 7 aşiretin ağasısın sen, herkes dinler seni…” “Bu nikahın kıyılmasından başka şansımız yok Zelal. Buna alıştır kendini. 3 gün sonra benim karım olacaksın. İnan bana ben de istemezdim böyle olmasını, ama elden gelen bir şey yok artık…” “Olmaz, anladın mı? Asla evlenmem seninle. Ölürüm yine de varmam sana Welat Ağa. Şimdi bırak kolumu, yoluma gideyim. Bir daha da çıkma karşıma.” diyip atının üstüne binip hızla geçti Welat’ın önünden Zelal. Bir an önce gitmek istiyordu burdan. Yoksa biliyordu ki istese de istemese de evlenmek zorunda kalacaktı Welat’la… Bir kaç saat sonra abisi Selim’le beraber yola çıktı Zelal. Gidiyordu artık bu şehirden. Saatler sonra bir dinlenme tesisinde durup yemek yedi abi kardeş. Tam kalkmış gidecekken Selim fark etmişti Şahmanların adamlarını. Hemen Zelal’e dönüp fısıldadı: “Bacım, korkma ama Welat’ın adamları burda. Şimdi arkana bakmadan koş, saklan bir köşeye. Ben onları oyalarım. Ne duyarsan ne görürsen gör sakın çıkma ortaya. Seni bulursa bir daha bırakmaz…” “Ta… tamam abi.” dedi Zelal korkudan kekeleyerek. Sonra koşup uzaklaştı. Bir anda ağzına kapanan elle neye uğradığını şaşırmıştı Zelal. Korkup kaçtığı şey gerçek olmuş, onu bulmuştu Welat… Kulağına eğilip fısıldayarak konuştu: “Kaçabileceğini nasıl düşündün? Buna izin vermeyeceğimi bilmiyor musun? Şimdi ağzını açacağım, sen de benimle birlikte yürüyüp sessizce arabaya bineceksin. Yoksa gerisine karışmam. Hem emin ol, benim evlenmek üzere olduğum kadını kaçırma cesaretini gösteren abin için hiç iyi olmaz.” diyip çekti elini… “Allah belanı versin Welat Şahman.” diyip el mecbur onunla beraber arabaya doğru yürüdü Zelal. Kendinden yana bir korkusu yoktu. Tek derdi abisine zarar gelmemesiydi genç kızın. Mardin’e dönmek için tekrar yola çıkmışlardı. Yol boyunca tek kelime konuşmadı Zelal… Şahman konağına geldiklerinde kolundan tutup zorla içeri soktu Welat genç kadını. Avluda babası Servet Ağa, annesi Emsal Hanım ve kız kardeşleri oturuyordu. Karşılarında gördükleri Zelal’le hepsi şaşırmıştı. “Hayırlı oğul, bukenin burda ne işi var?” diye soran babasına “Zelal burda kalacak. Yarın da nikah kıyılacak bav. Daha fazla uzamasın bu mesele.” dedi genç adam… Ama kabul etmeye niyeti yoktu Zelal’in. Gözlerini Servet Ağa’ya dikip öfkeyle konuştu: “Nasıl yüreğin el veriyor ha? Adar’ın emanetini abisine nasıl gelin edeceksin? Nasıl bir vicdanın var senin? Sana baba dedim ben, bir tek gün saygıda kusur etmedim. Şimdi bana reva gördüğün bu mu?” diye sordu… “Bilirim, kabul etmek zor gelir, ama mecburuz Zelal. Bunca yıllık töreyi kendi canımın istediği gibi değiştiremem. Hüküm verildi bir kere. Kabul etmekten başka şansın yok. Sen aklı başında kızsın Zelal, aileni abilerini düşün.” dedi yaşlı adam… Açık açık ailesiyle tehdit ediyordu Zelal’i, ama geri adım atmayacaktı Zelal. “Hiç kimse umrumda değil. İsterseniz sıkın kafama, ama evlenmeyeceğim. Bana reva gördüğünüz bu hayatı kabul etmeyeceğim. Adar’a ihanet edeceğime ölürüm daha iyi Servet Ağa. Sen de oğlun da anlayın bunu.” diyen Zelal’in kolundan sıkıca kavradı Welat. “Göreceğiz küçük hanım.” diyip merdivenlerden hızla çıkardı yukarı. Kendi odasına sokup “Aklın başına gelene kadar bu odadasın. Düşün taşın. Ben de seninle evlenmeye meraklı değilim, ama bu nikah kıyılacak. Başka çare yok. Şimdi uslu uslu otur, düşün burda. İnan bana beni sinirlendirmeyi istemezsin. Ben de gidip seni kaçırma cesareti gösteren abinle ilgileneyim.” diyip çıktı odadan, kitledi kapıyı… Zelal’in eli ayağı titremeye başlamıştı. Ya abisine bir şey yaparsa diye korkuyordu. Aşağıda “Kimse umrumda değil.” dese de ailesi için canından bile geçerdi Zelal… Saatler geçmiş, ne gelen ne de giden olmamıştı. Öylece çöküp oturduğu duvarın köşesinde bekliyordu Zelal. Sabaha karşı başını dizlerine yaslayıp uyuya kaldı genç kız. Konağa dönüp odaya doğru yürüdü Welat. Sessizce açtığı kapıdan içeri girdiğinde duvar kenarında uyuyan Zelal çekti dikkatini. Yatağın ucuna oturup kendi kendine konuştu genç adam: “İnatçı keçi.” diyerek… Yavaş bir şekilde kucakladığı Zelal’i getirip bıraktı yatağa, örtü üstünü. Gözlerinin etrafı şişmişti ağlamaktan, belliydi. Ama elinden bir şey gelmiyordu Welat’ın. Kim isterdi ki kardeşinin sevdiği kadınla evlenmek? Ama mecburdu. Eğer ağalığı kabul ettiyse bunu da yapmak zorundaydı. Yoksa kimseye söz geçiremezlerdi bundan sonra. Eline aldığı yastıkla geçip uzandı odadaki kanepeye. O da yorgundu. Canının ciğerini kendi elleriyle toprağa koymuştu Welat. Şimdi anlata anlata bitiremediği sevdasını kendine eş yapacaktı. Onun için kolay sanıyorlardı, ama değildi. Bu evliliğe mecbur bırakılmıştı genç adam. Ya kabul edecekti ya da kardeşinin sevdasını kendi elleriyle amca oğlu Sait’e gelin edecekti. Buna o razı gelse bile anası Emsal Hanım razı gelmemiş, “Oğlumun emaneti başka bir kapıya gelin olursa hakkımı sana helal etmem.” diyip bağlamıştı elini kolunu… Sabah yatakta açtı gözlerini Zelal. Buraya nasıl geldiğini az çok tahmin ediyordu genç kız. Sonra banyodan gelen su sesiyle Welat’ın odada olduğunu anlamış, hızla kalkmıştı yataktan. Tam çıkmak için kapının kolunu tutmuştu ki kilitli olduğunu fark etti genç kadın. Sonra “Hayırlı, nereye gidiyorsun?” diyen Welat’ın sesini duydu. Arkasını dönmeden cevap verdi Zelal: “Aşağı ineceğim.” diye… “Kararını verdin anlaşılan.” dedi Welat… “Benim kararım belli zaten.” diyen genç kıza “O zaman bu odada yaşamaya alışsan iyi edersin Zelal Şahman. Çünkü o kararın değişmediği sürece bu odadan çıkmayı aklından bile geçirme.” diyip dolabın içinden kıyafetlerini alarak tekrar banyoya girdi Welat… Banyodan çıktığında “Abime ne yaptın?” diye soran Zelal’e “Umrunda olmayan abine ne yaptığım ve ne yapacağım seni hiç ilgilendirmez bence.” dedi Welat. “Abime zarar verirsen ya da ailemden başka birine, bunu yanına bırakmam bilesin Welat Ağa.” diye sinirle tısladı Zelal… “Ne yaparsın küçük hanım? Bu kez de beni mi vurursun?” diyen Welat’a “Aileme zarar verirsen kendi ellerimle alırım canını. Belki onu öldüremedim, ama seni öldüremezsem bana da Zelal Selamoğlu demesinler.” dedi öfkeyle genç kız… “Çünkü senin düşündüğünün aksine ben bir Selamoğluyum, Şahman değil. Şimdi bırak beni gideyim. Burda kalmak istemiyorum.” dedi bu kez… “Unut bunu Zelal. Sen artık bu konaktan dışarı çıkamazsın, ne ölü ne diri. Madem abini merak ediyorsun, gel göstereyim sana.” diyip tuttu kolundan, resmen sürükleyerek bindirdi arabaya. Geldikleri çiftlik evindeki ahırlara doğru yürüttü. İçeri girdiği anda nefesi kesilmişti Zelal’in. Abisi kan revan içinde duruyordu bir köşede. Koşup yanına oturdu. “Abi!” diye seslendiği anda yavaşça araladı gözlerini Selim. “Bacım, ne işin var burda?” diye sordu. “Abi, ne yapmışlar sana böyle?” diyen kardeşine “Senin için canımı vermeye razıyım ben. Sakın boyun eğme.” dedi Selim. Zar zor konuşuyordu genç adam. Yerinden kalktığı gibi Welat’ın üstüne yürüyüp yumruk yaptığı elleriyle vurmaya başladı Zelal. “Allah belanı versin pislik herif! Bırak abimi!” diyerek… “Yeter, kendine gel artık!” diyip tuttu kollarını Welat. “Sana kararını ver demiştim. Sen de ‘Ailem umrumda bile değil.’ diye cevap verdin. Bu gördüklerin hiç bir şey. Ya kendi rızanla kabul edeceksin ya da her gün bir abinin canını alırım Zelal. Anladın mı? Şaka yaptığımı sanıyorsan yanılıyorsun.” dediğinde ne kadar ciddi olduğunu fark etmişti sonunda genç kız… “Tamam.” dedi. “Kabul ediyorum. Şimdi bırak abimi gitsin…” “Nikah kıyılmadan bir yere gitmeyecek. Madem kabul ediyorsun, gidelim kıyalım nikahı. Herkes rahat etsin.” diyen Welat’a itiraz etmedi bu kez genç kız. El mahkum düştü önüne. Konağa geldiklerinde hoca onları bekliyordu. Hiç vakit kaybetmeden kıyıldı nikah. İstmese de Welat’ın karısıydı artık Zelal. Ailesi için evlenmiş, ihanet etmişti kendine …
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE