ACI

984 Kelimeler
Yaşıyor yada nefes alıyordum ama ölü ruhların sadece bedenleri yaşardı, ben ruhumu toprak altına gömeli dokuz yıl olmuştu, bir daha da o toprağı eşelemek için asla cesaretim olmamıştı. Bu yüzden boşverdim ve alıştım, geriye sadece bir varlık bıraktım. Adını da ölü ruhlu varlık koydum, her şeyiyle beni tamamlayandı. Neredeyse 15 dakikadır yürüyorduk ama hala gelmiş değildik. İnsan bir taksiye biner di mi? Sorduğum onca soruya sadece boş bakışlar almıştım, buda benim bir süre sonra susmama sebep olmuştu. Tedirgin bakışlarla etrafa baktım, saat nerdeyse ikiye geliyordu. Etrafta cızırtı ve küçük böceklere ait sesler dışında etraf ölüm sessizliğine gömülmüştü. Buluduğumuz izbe yoldan çıkıp dar sokakların sahip olduğu mahalleye girdik. Başımı kaldırıp etrafı inceledim. Tek katlı evlerden ve gece kondulardan oluşuyordu. Bazı evlerin eski olduğu ve yıkılmaya yüz tutmuş olduğunu fark ettim. Böyle bir yerde nasıl yaşayabiliyordu, o olaydan sonra neler yaşanmıştı. Ayrıca İzmir'de gerçekten bu kadar kötü durumda olan yerler var mıydı? Allah'tan onu takip ederken anneme mesaj atmayı akıl edebilmiştim. Hatta bugün gelmeyebilirim merak etme demiş ve işi garantiye almıştım. Beni merak etmesini istemiyordum, bu gece olanları ona anlatıp anlatmayacağımdan bile emin değildim. Cesur durduğunda ona çarpmamak için ben de durmuştum. Geldiğimiz eve baktığımda, kahve tonlarının sahiplik yaptığı bir çatı ve duvarların da ki sıvaları dökülmüş bir evdi, boyama zahmetine girilmemişti. Bu kadar kötü müydü durumu Cesur'un? Acaba burda mı yaşıyordu diye düşünmeden edemedim, Cesur kapıyı açıp geçmemi bekledi. İçeri geçip etrafı inceledim içerisi dışarısına nazaran çok daha iyi durumdaydı. Buna istemsiz bir şekilde sevindim, aydınlık ama küçüktü. İçerden bir çocuk çıkıp, "Kardeşim sen mi geldin?" diye sordu. O an da beni fark edip "Uppsss misafir var. Tek başına gelirsin sanıyordum ama tek gecelik olanları buraya getirir miydin sen? " Ya bunun kafası hoştu, yada ben tekrar katil olmak için yemin etmiştim. Başka açıklaması yoktu bu arnavut duvarı gibi önümde duran çocuk için, çünkü başka türlü ben bunu sağ bırakmazdım. "Ağzını topla birader yoksa toplamasını bilirim. Bildiğin kızlar ayaklarına yatmam kafa göz dalarım evelallah."dedim maço kız ayaklarına yatarak, içimde ki küçük çocuk patlamış mısır alıp izleyecek durumdaydı. Bir ayağım önde diğer ayağım onu yalnız bıracak şekilde gerideydi, bir elim telefonu turarken diğer elim yumruk olup havaya kalktı, baş parmağımı çıkarıp tehtid eder gibi salladım. "Ha şöyle Eva seni kolay lokma sanmasın şu arnavut duvarı. Evet ya güzel isim olmuştu." Çocuk bize yaklaşıp. "Atarlı bu lan nerden buldun bunu sen?"diye sordu, çok meraklı, bu beni bile geçerdi, buna da ben kalıbımı basardım. Cesur'un kolunu yeni görmüş gibi, " Hassiktir. Oğlum koluna ne oldu lan senin?"diyip hemen Cesur'un yanına adımladı, gözlerinde alışagelmiş bir tedirginlik vardı. "Bir şeyim yok sadece sıyrık sen bana ilkyardım malzemelerini getir."diye konuştu Cesur emir veren bir tonda, herkese böyle miydi acaba? "Lan nesi sıyrık kan kurumuş üstünde hastaneye gidelim işte." diye konuştu tedirginlikle arnavut duvarı. "Siktir git banyodan malzemeleri getir. Seni de şimdi ben hastanelik etmeyeyim." dedi en son da Cesur karşılaştığımızdan beri ilk defa bu kadar uzun konuştuğunu görmüştüm. Çocuk sinirle, "Kabahat bende bok çukurunda bir gün geberip gidecek hala sıyrık diyor piç."diyip söylenerek banyo diye tahmin ettiğim tarafa doğru gitti. "Piç senin babandır."diye konuştu arkasından, bana dönerek "Sende salona geç! "diye emir verdi. Bu adamın her konuşması emir verme ile son buluyordu. Cevap vermeyerek salona yölendim üçlü koltuklardan birine geçerek beklemeye başladım. Düşük pencerelerin hakim olduğu bir evdi, duvarlar taştandı. İstemsizce eski evleri hatırladım. Küçük bir salondu, yanda duran küçük sehpalar, onların yanında kahve tonlarının hakim oldu kadife eskimeye yüz tutmuş koltuklar vardı. Televizyon ünitesi vardı ama bir televizyon alma zahmetine girmemişlerdi. Cesur elinde su dolu bir tasla yanıma geldi, arkasından da arnavut duvarı elinde ilk yardım kutusuyla gelmişti. Elindekileri sehpaya bırakıp karşımda duran tekli koltuğa geçip oturdu. Arnavut duvarı Cesur'a uyum sağlamak ister gibi elindekileri sehpaya bıraktı. "Bu arada ben Mete güzel bir tanışma olmadı, maalesef." diyerek elini uzattı. Elini sıkarak, kuru bir şekilde " Eva." dedim, uyuz olduğum aşikardı. Cesur'a dönerek, "Kardeşim geç oldu ben yatmaya gider. Zaten sen hemşireni yanında getirmişsin, iyi geceler." diye konuştu keyifle, bu az önce Cesur'a saydıran kişi miydi? Cesur sadece kafasını sallamakla yetindi. Arnavut duvarı gözden kayboldu. Cesur yerinden kalkıp üstünde ki montu çıkarmak istedi ama ilk defa acı belirtisi yaşamış gibi "Ahh!" diye bir ses peydah oldu dudaklarından. İstemsizce canım acıdı. Hızla yerimden kalktım. "Bekle yardım edeyim sana." diye konuştum, istememe olasılığı yüksekti ama bunu istemiyordum. İtiraz etmeyip bana kendini bırakmasını istedim. Gözlerimin içine bakıp başını usulca salladı. Acı çekiyorsun bari belli et di mi illa mahkeme duvarı olacak o surat. Gecenin başından beri ilk defa üstünü inceleme fırsatım olmuştu. Siyah bir kot siyah gömlek ve siyah deri montla tamamlamıştı üstündekileri. Fazla sexiydi... O an iç geçirdim, fazla gelişmişti... Siyah birine bu kadar yakışır mıydı peki? Sahi tek bir renk onda hem bu kadar cool hemde bu kadar tehlikeliyim nasıl diyebilirdi anlamıyorum. Ben karanlığım der gibiydi, bu beni onda hapis kıldı... "Nasıl bu kadar yakıştığını anlamasan da olur. Adam anlaman için uğraşmıyor Eva." Cesur'un montunu yavaş olmaya özerek indirdim, gömleği kalmıştı. Cesur bir sınav kağıdıydı ve şuan en zor soru gömlek kısmı olandı. Düğmelerini açmak için harekete geçti. Acı çektiği yüzünden belli oluyordu... "Bırak ben yapayım." dedim kısık bir sesle, başkası görse adama yavşıyor damgası verirdi. Parmaklarım elleri üstünde durdu, fazla temas istemez gibi ellerini parmaklarım arasından çekip çıkardı. Düğmeleri teker teker açtım. Ona ilk defa bu kadar yakındım sahi en son ne zaman bu kadar yakınına geldim. Dokuz yıl falan olmuştur, hele bir kokusu vardı ki Allah'ım narkoz etkisi yapıyordu. Hani orman da yağmur yağar ve sonrasında oluşan koku var ya ferah içten kokladıkça koklayası gelir insanın. Öyleydi işte ne fazla ne eksik! Başımı kaldırdıp Cesur'a baktım, gözlerinin bende olmasını beklediğim en son şey bile değildi galiba... Gözlerim gözleriyle kesişti, tutuklu kaldım, zaman yavaşladı, bir süre sonra tamamen durdu benim için beni o gözlerde gömseler bir ömür su vermeden yaşayabilirdim orada. "Ben seni bir yerden tanıyor muyum?" diye sordu. işte bu geceden beri beklediğim bir soru değildi. O an ne yapmam gerektiğinin bilincine varamamıştım. Susmuştum, susmaktan başka çaremin olmadığı zaman dilimindeydim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE