2 - Yeniden Doğuş

917 Kelimeler
Başımda belli belirsiz bir ağrı, kulağımda uğultular eşliğinde benliğimi bulmaya çalışıyordum. Bedenimde hissedemediğim ağırlığımın, ruhuma bindirdiği yük tam da orada duruyordu, hissediyordum. Göz kapaklarım üstünde yük varmışçasına ağırdı. Ne kadar zorlasam da açamadığım gözlerim, kafamı daha da karıştırıyor ve zihnimi düşünmeye zorluyordu. Düşünceler ise, zihnimdeki karışıklığa bir darbe daha vuruyor ve her bir fikir farklı yerlere dağılıyordu. Kesitler geçerken bir bir hatırımdan, isteksizlik onları elinin tersiyle geri itiyordu. Makine sesleri ve bir kaç konuşma sesi duymama rağmen ayırt edemiyordum. Gözlerime vuran ışık, aydınlık bir ortamda olduğumun kanıtıydı ve bu aydınlık beni yoruyordu. Karanlığın ardından varlığını hissettiren ışık hüzmesi düşüncelerin darbe vurduğu zihnimi aydınlatmıyor, daha da çok yormaktan başka bir işe yaramıyordu; çünkü aydınlık bütün kötülükleri gün yüzüne çıkarıyordu, nasıl ki karanlıkta kalmaya alışmış gözlerim gibi... Sadece bir kaç dakika sonra açılmaya başlayan göz kapaklarım ışığa alışamadığı için tekrar kapandı. Bir iki derken tamamen ortama ayak uyduruyorlardı. Etrafıma bakmak için çevirdiğim başım darbe almışcasına ağrırken bu sefer de sesimi kaybetmiştim. Yanı başımda sesleri hiç kesilmeyen ekranlar, kollarımda lanet serum zımbırtısı ve açık pencereden yansıyan güneş ışığı... Ben ise hepsine nazaran sakin bir şekilde başımı zoraki çevirerek etrafa bakınıyordum. Görüş açıma giren hemşire benimle konuşuyordu fakat ne dediğini tam olarak anlayamıyordum. Yüzüne anlamsızca baktığım kadının suratında beliren gülümseme, her şeyden uzak ve sahte geliyordu. Hemşirenin yanında beliren annem ile dudaklarımda, tanıdık yüz görmenin verdiği rahatlamayla tebessüm belirdi. Oysa az önceki benzer sahnenin anlamsız boşluğunda savrulurken, şimdi anlam yüklediğim kadına bahşediyordum tebessümümü; anneme. Sonunda varlığını benimsediğim birini görmenin rahatlığıyla gözlerimi kapatıp açtım ve bu saniyelik olayda bile zorlanan bedenime, ağrıyan gözlerime, kısacası acizliğime ağlamak istedim ama onu bile başaramadım. Her şeyi bir kenara bırakarak göz gezdirdim tekrar odanın her bir karesinde. Rahatlayan zihnime inat gözlerim bu sefer de Cem'i aradı ama oda da başka kimse olmadığını yeni idrak etmiştim. Onun yokluğunu unutmak mümkün değildi, boşluğunu doldurmak imkansız gibiydi ve onun varlığını hissetmeye en ihtiyaç duyduğum zamanda bulamayışım, üzüntüden çok kırılmama sebep olmuştu. Sesler yavaş yavaş netleşirken hemşirenin "Su Hanım beni duyuyor musunuz? " dediğini duyunca hala odada gezinen gözlerimin seyrine bir son vererek sorunun adresine yöneldim. Genç kadının suratına bakıp gözlerimi ağır bir şekilde kapatıp açtım, fakat hala konuşamıyor, ağzımı dâhi açamıyordum. "Elimi sıkar mısınız lütfen?" sorusuyla bakışlarım ellerime indi. Kadının parmaklarımı saran elini o ana dek fark etmemiş olmam, bedenimdeki anlamsızlığa bir anlamsızlık daha yüklerken, buna eş olarak ruhuma da acı yüklüyordu. Hissizdim, hissetmiyordum. Korku ve panik gözlerime sirayet etmiş olmalı ki annem beni teskin edici şeyler söylemeye başladı fakat kelimeleri bir toz bulutu olarak etrafa dağılırken kulaklarıma ulaşan sadece bir kaç anlamsız kelime olmuştu. Peki ama ne olmuştu da bu haldeydim? Hastanede ne işim vardı? Cem neredeydi? Kafam bir ton soru ile dolu olup da bunları dile getirememek o kadar zorlayıcı bir durumdu ki, sorularıma cevapları yine kendimin vermesi beni tatmin etmiyordu. Zihnimi her şeyden soyutladım ve göz kapaklarım ağırlaşırken kendimi uykunun kollarına bıraktım çünkü uyku en iyi kaçış yoluydu. Bildiğim bir şey daha varsa bu kaçışın kısa sürecek olması ve benim bir çok gerçekle yeniden yüzleşecek olacağımdı. ✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️✳️ Tekrar kendime gelmeye başladığımda baş ucumda görmek istediğim kişi vardı, daha doğrusu ihtiyacım olan kişi. Sevdiğim adam, gerçek aşkım, eşim... Cem, erkeksi parmakları saçlarımın her bir telinde gezinirken, şaşkınlık ve mutluluk dolu yüz ifadesiyle suratıma bakıyor, her mimiğinde atan kalbime serptiği tohumlar çiçek olup açmak için çırpınıyor ve belli ki özlüyordu. "Nasılsın bir tanem, kendini nasıl hissediyorsun?" "Henüz konuşamıyor. Doktor zamanla açılır dedi. Zorlamamak lazımmış.“ Cem’in en içten tebessümü ederek sorduğu sorusuna karşın annemin tiksinircesine verdiği cevap, içimdeki denizin dalgalarını hoyratça savurmuştu durgun yüreğime. Bu duygusuz nefret dolu cümlelere yükleyemediğim anlam, anlamsızlıktan çok merak uyandırıyordu. Sevgilim anneme karşı suskunluğunu korurken, başıyla onay verip bakışlarını tekrar bana çevirdi. Bir değişiklik vardı simasında, değişmiş miydi yoksa yaşlanmış mıydı? Yüzüne binen ifadenin yanı sıra bir kaç çizgiyi bile fark edebiliyordum çünkü onun her bir karesini ezbere biliyordum. Her zaman dinç çıkan sesi bile yorgun çıkıyordu sanki, sahi ben ne kadardır uyuyordum? Ellerimi avuçlarının sıcaklığına hapseden sevgilimin sesiyle aklımdaki soruları sonraya sakladım. "O kadar mutluyum ki, bu bir mucize, uyanman..." dedi ve duraksayarak; elleriyle şaşkınlığını anlatmaya çalışıyor gibiydi. "O derin uykudan uyanman bir mucize. Tam 5 yıldır, tam tamına 5 yıldır bu an için dua ediyorum. " derken aklıma indirdiği darbe etkili sözlerin yarattığı korkunun belli ki farkında değildi. Tam 5 yıldır uyuduğumu imâ eden sözleri ağzından çıkarken beni hiç düşünmemiş gibi kalbime ok saplıyor, aklıma ise ateş ediyordu. Bir tarafım yanarken, diğer tarafım kanıyor ve ben iki ateş arasında heba oluyordum. Hala Cem'in kurduğu cümlenin şokundayken, alayla gülen anneme çevirdim bakışlarımı, şaşkınlığımı yaşayamadan bir yenisini ekliyorlardı adeta. Oysa çok iyi anlaşan iki insandı eşim ile annem. Şimdi ne olmuştu da annem bu tavrı takınıyordu, hayatımızda ki değişikliklerin ne boyutta olduğunu bilememek beni daha çok korkutuyordu. Her soru bir başka korkuyu doğuruyor ve her korku başka bir belirsizlik yaratıyordu. Zaman, uykudayken avuçlarımdan kayıp gitmiş, savurmuştu etrafa küllerini ve şimdi de küllerinden doğmamı ister gibi yine o derin uykudan uyandırmıştı kendisine inat. İnsan her acıya göğüs gerebilirdi belki ama her acı aynı boyutta olmuyordu. Hayatın getirilerine boyun eğerken bükülen belimize, her gelen bir yük daha ekliyor ve giderken unutulanlar hatıra kalıyordu bedende. Bütün konuşmalardan soyutlanarak tek bir şeyi düşündüm, ne kadar yaşlanmıştım. Saçındaki beyazları çoğalmış annem, yüzünde çizgileri beliren eşime nazaran zamanın bedenime verdiği zararın boyutu ne denliydi bilmiyordum. Bildiğim gerçekler ise zorunlu suskunluğuma inat içimden attığım çığlıklara engel olamıyordu. Şu lanet yatakta yatmama sebep olan esas anı ise -en acısı ki- yoktu hatıralarımda.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE