I-Geçmiş
Yıldızlara bakarken aklımdan çıkmayan Hande'yi bir kez daha andım.
"Nerdesin Hande?" Dedim gökyüzüne fısıldayarak. 8 ay süreden sonra ilk defa avlanmak haricinde dışarı çıkmıştım. Onunla beraberken geldiğimiz ağaç evdeydim. Yoktu, gelmiyordu ve gelemeyecekti de. O beni bırakıp gitmedi biliyorum herkes aksini söylese de o bana bunu yapmaz, beni paramparça bir halde geride bırakmaz.
"Abi yine mi?"
Alaz'ın sesini işittiğimde ağır haraketle ona doğru çevirdim bakışlarımı.
"Onu özlüyorum."
"Ailesiyle olmayı seçen o, bırak artık düşünmeyi. Git tıraş falan ol, dağ ayısı gibi geziyorsun ortalıkta."
"Başına bir şey geldi, o beni bırakmaz."
"Sen kendini kandırmaya devam et Kutay." Dediğinde hızla yerimden kalktım ve onu boğazından tutup ağaç eve ittim.
"Bırakmaz dedim sana!" Diye kükreyerek üzerine yürüdüm.
"Kavga mı istiyorsun? Gel hadi." Deyip yerinden kalkarak vampir hızıyla bana koşarken hızlı bir hamleyle ayağından tutup yere yatırdım.
"Yine mi kavga ediyorsunuz?"
Ne zaman geldiğini bilmediğim Derin'e gözlerimi çevirdiğimde ani bir darbeyle havaya uçtum. Şerefsiz Alaz.
Yere çarptıktan sonra hızla üzerine koşuyordum ki Derin aramıza bir ateşten duvar yaptı.
"Şimdi geçin bakalım sıkıyosa." Dediğinde Alaz yarım ağız güldü.
"Ateşli hatunum."
Dişlerimi sıkarak ağaç eve girdim. Gözlerimin önünde aşklarını yaşamaları sinirimi bozuyordu kıskanıyordum sanırım. Ceketimi ve arabamın anahtarlarını aldıktan sonra aşağıya indim.
"Nereye?" Dese de cevap vermeden arabaya bindim.
"Abi söylesene?!"
"Bir kaç saate gelirim!" Dedim tıslayarak.
"Bir yerlerden ölünü falan toplamayalım."
"Hadi ordan." Dedikten sonra arabayı gazlayarak şehir merkezine inmek için yola koyuldum. Her hangi bir marketin önünde durdum ve arabayı park ettim. İçtiğim kanlarda ki glikoz artık bana yetmiyordu biraz çikolata alsam fena olmazdı.
"Beyefendi kapatacağız." Diyen adama gözlerimi kıstım.
"Bir kaç şey alacağım."
"Ama kapatmamız gerekiyor saat oldukça geç oldu."
"Bir kaç şey alacağım, sende izin vereceksin." Dediğimde adam sarhoş olmuş bir şekilde başını ağır ağır salladı.
"Tabi istediğinizi alın." Dedikten sonra tatlı reyonuna giderek elime geçen her şeyi sepete doldurdum ve kasaya ilerledim. Ödemeyi yaptıktan sonra marketten çıkıp deniz kenarına ilerledim, bu lanet dünyada yapacak hiçbir şey yoktu. Onsuz yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Yer yarılmıştı da yerin içine girmişti sanki.
"İmdat yardım edin?!" Bir ses duyduğumda kaşlarım çatıldı biraz uzaktan gelmişti fakat işitmiştim. Neyse Kutay bu senin sorunun değil, tam yürüyordum ki tekrar ses geldi.
Beni ilgilendirmiyor ne yaparsa yapsın, çıkmasaymış bu saatte dışarı. Umursamazca yürüyüp bir kaç adım atmıştım ki kendime söverek geri döndüm ve sesin geldiği yöne gittim hızla.
Bağıranı denizin içerisinde görünce kaşlarımı çattım, bu kadar kenarına yaklaşırsan olacağı bu. Yüzme bilmiyorsan ne diye denizi seviyorsun ki?! Söylene söylene tişörtümü çıkardıktan suya atladım, kız dibe batmıştı. Ah çırpınmayı da mı bilmiyorsun be kızım? Onu tuttuğum gibi yukarı çıkardım, denizden çıktıktan sonra kenara yatırdım. Söylene söylene göğsüne baskı uyguladım suyun çıkması için. Bir kaç dakika sonra öksürmeye başladı. Derin derin nefesler aldıktan sonra gözlerini açmaya çalıştı.
"Ben, ben teşekkür ederim." Dedi kesik kesik konuşurken.
"Önemli değil." Dedikten sonra ayağa kalktım tam arkamı dönmüş giderken seslendi.
"Beni burada böylece bırakacak mısın?"
"Kalk kendin git kızım eve de mi ben götüreceğim." Dedim başımı sağa sola sallarken. Bir kaç dakika suratıma bön bön baksa da ben gidecekken konuştu.
"Ben yürüyemiyorum." Dediğinde şaşkınca ona baktım.
"Ne?"
"Tekerlekli sandalyemle suya düştüm, frenleri tutmadı." Dedi halinden ne kadar korktuğu belli oluyordu.
"Bana yardım edebilir misin?" Dediğinde ağır ağır başımı salladım.
Yanına vardıktan sonra kucağıma aldım ve arabama doğru yürüdüm.
"Yetişmeseydin ölecektim." Dedi fısıltıyla.
"Ama yetiştim düşünme bunları."
"Ben çok teşekkür ederim." Dedi gülümsemeye çalışarak. Arabaya yaklaştıktan sonra kapıyı açıp onu oturttum sonra da sürücü koltuğuna geçtim.
"Evin nerede?" Dedim ona gözlerimi çevirmeden.
"Sen burada düz git tarif ederim ben." Dediğinde başımı salladım ve aracı çalıştırdım.
"Şey, çikolatalardan alabilir miyim?" Dedi ağzı açık poşeti işaret ederken.
"Sanırım çok acıktım."
"Al."
"Ne kadar çok almışsın hepsini sen mi yiyeceksin?" Dedi poşete uzanırken. Cevap vermeyerek homurdandım.
"Araban ne kadar güzel, benim de böyle bir arabam olsa başka bir şey istemem herhalde." Dedi ve güldü. "Ah doğru ya arabayı kullanabilmem için bacaklarımın sağlam olması gerekiyordu."
Gözlerimi ona çevirdiğimde ağzına çikolatayı soktuğunu farkettim sonraysa omuz silkti.
"Olsun ya, zaten doktorum ilerleme olduğunu söyledi. Yakında ayağa kalkabileceğim şu terapileri de halledeyim." Dedi ağzında çikolata olduğu için zor anlamıştım. Birden öksürmeye başladığında çatık kaşlarla ona döndüm. Elimi sırtına getirerek hafifçe vurdum.
"Yavaş ye."
Öksürmesi geçtikten sonra "Sen neden bu kadar soğuksun?" Dedi. "Hani genelde kitaplarda ya da filmlerde olur ya böyle kötü adamlar falan filan sen aslında iyi birisin yani iyi olmasan beni oradan kurtarmazdın ama böyle haraketlerin bakışın falan buz gibi yani-" derken "Yeter be kızım kafamı siktin sabahtan beri bir türlü susmadın." Dedim sinirle yola bakarken.
Birden sessizleşti, gözlerimi ona çevirdiğimde dudaklarının titrediğini farkettim. Ne kadar narin bir kızdı, derince içini çektikten sonra bakışlarını camdan tarafa çevirdi.
"Özür dilerim." Dedi fısıltıyla.
"Önemi yok."
Nihayet tarif ettiği yere geldikten sonra kız ürkekçe bakışlarını bana çevirdi.
"Ne var?"
"Şey beni evin içerisine kadar götürebilir misin?" Dediğinde gözlerimi devirdim.
"Anneni falan çağırsana onu da mı ben yapacağım?"
"Benim annem öldü." Dedi bakışlarını kaçırarak.
"Baban?"
"O da yok."
"Kimin var senin?"
"Kimsem yok." Dediğinde kaşlarımı çattım, ne saçma iş bu?
"Kaybettim, yangında." Dediğinde başımı salladım.
"E sen nasıl kalıyorsun evde?"
"Bir tane yardımcım vardı o da ailesinin yanına gideceğini söyledi bende birini bulmak için çıkmıştım zaten dışarı."
Başımı salladıktan sonra arabadan inip onun kapısını açtım ve yine kucağıma aldım.
"Ee açsana?" Dedim kapının önünde beklerken.
"Şey." Diye fısıldadı.
"Yine noldu?" Dedim sabır dileyen bir tonda.
"Sanırım denize düştüm anahtarım."
"Siktir ya."
"Özür dilerim."
"Madem anahtarın yok neden bizi getirdin buraya, aptal mısın sen?" Dedim sesimi yükselterek.
Gözleri dolu dolu olurken dişlerini sıktı.
"Bırak beni git buradan istemiyorum bana yardım falan etme!"
"Öyle mi?" Dedim bende sinirlenerek.
"Öyle."
"İyi ne halin varsa gör." Dedim ve kızı yere bırakarak arabaya yürüdüm ve çalıştırıp gazı kökleyerek sokaktan uzaklaştım.
"Gerizekalı." Dedim söylenerek ve arabayı ileriden döndürüp geri sürdüm. Aptal mısın sen oğlum? O halde bir kız orada bırakılır mı? Tamam kalpsizsin biliyorum ama bu kadarını sen bile yapmazsın!
Kendime söylenmem bittikten sonra evin önünde durdum kız yoktu? Nasıl yoktu, yalan mı söyledi yoksa yürüyemiyorum diye?
"İmdat!" Bir ses geldiğinde hızla arabadan indim, ah bir kere de bulaştırma şu belayı başına ya.
Gözlerim kızın gözlerini bulduğunda korkuyla bana baktığını farkettim.
"Yardım et nolur!" Dedi yalvaran bakışlarla. Yanında 2-3 tane it vardı vay şerefsizler şimdi belanızı siktim sizin.
Hande
"Koray." Diye seslendim dışarıya doğru.
"Noldu?"
"Topladın mı şu ıvır zıvırları?"
"Topladım ya." Dedi elindeki otları bana getirirken.
"Yine lanet ot çorbasını içeceğiz değil mi?" Dediğinde başımı üzgünce salladım.
"Ne yapalım başka bir şey mi var?"
"Açlıktan öleceğiz yakında." Dediğinde güldüm.
"Ölmeyiz merak etme."
"Ölmeyizde baksana şu haline nasıl zayıflamışsın." Dediğinde karşımdaki aynaya baktım. Gerçekten baya zayıflamıştım, yediğimiz bir şey yoktu ki zaten.
"Seni o gün almayacaktım." Dediğinde omzuna dokundum.
"Kendini üzmeyi bırak, bizi buradan kurtaracaklar eminim. Kutay beni burada bırakmaz, Helen de öyle."
"8 aydır neredeler o zaman?" Dediğinde başımı üzgünce eğdim. Haklıydı, belki de kimse gelmeyecekti...
"Üzülmen için söylemedim gel buraya." Deyip sarıldı bana.
Dışarıdan bir ses geldiğinde kaşlarım çatıldı. Hızla şatodan çıkıp etrafa bakındım.
İkra?
Kutay
"Neden geldin ki sanki?" Dedim dudaklarını büzerek. Bu hareketi bana Hande'yi anımsatmıştı.
"Çok konuşma." Dedim ve evin önüne gelip tekmemle kapıyı kırdım.
"Ne kadar... Güçlüsün." Dedi nutku tutulmuş bir şekilde.
"Biraz öyleyimdir." Dedikten sonra ışığı açtım ve sade bir şekilde dizayn edilmiş eve göz gezdirdim. Salonda bir tane tekli koltuk ve L koltuk bulunmaktaydı. Tv sehpasında beyaz bir televizyon ve bir kaç çiçek bitkisiyle fotoğraf çerçeveleri duruyordu.
"Sonsuza kadar burada mı bekleyeceğiz?" Dediğinde başımı sallayıp kendime geldim ve oturma odasındaki koltukların birine kızı bıraktım.
"Her şey için teşekkür ederim, ee adın neydi?"
"Kutay, senin?"
"Çiler, memnun oldum." Dedi gülümseyerek elini uzatırken. Kaşlarımı çatsam da uzattığı elini sıktım.
"Televizyonu açar mısın sana zahmet."
"Burada seninle oturup TV mi izleyeceğim?"
"Mısır da patlatabiliriz ama sen yapmak zorundasın."
"Ondan bahsetmiyorum, ah neyse." Dedim ve kumandayı bulup televizyonu açtım. Kanalları geçerken "Ah dur dur bu en sevdiğim." Dedi gözlerini büyüterek. Onun bu haline gülmeden edemedim.
"İnanamıyorum, sen az önce güldün mü?" Dedi ve o da güldü.
"Niye ben insan değil miyim?" Değildim ama olsun.
"Bilmem o kadar ürkütücü, soğuk, mesafeli, korkunç ve dağ ayısı gibi duruyorsun ki..." Dedikten sonra elini dudağına götürdü. "Ay pardon ağzımdan kaçtı."
Yarım ağız gülümseyip başımı sağa sola salladım. "Önemsiz."
"Sen olmasaydın herhalde şu an öldüydüm." Dedi ve buruk bir şekilde gülümseyip gözlerini televizyona dikti. "En kötüsü hiçkimsenin bunu farketmeyecek olması."
Açıkçası kızın haline üzülmüştüm, yalnızlık zor olmalıydı.
"Uyumak ister misin?" Dediğimde başını salladı.
"Olur."
Onu yatak odasına getirdikten sonra yatağa yatırdım.
"Her şey için teşekkür ederim." Dedi kolları hala daha omuzlarımdayken.
"Önemsiz." Dedim başımı sallayarak. Gülümsedikten sonra geri çekildi ve gözlerini kapadı. Bir kaç saniye o yatakta bende koltukta otururken boğazını temizledi.
"Beni izlemeyeceksin değil mi?"
"Özür dilerim, bir şeye ihtiyacın olursa buradayım ben." Dedim ve telefonuma bakındım.
Bir kaç dakika sonra nefes alış verişi düzene girdi. Yanımdaki komodinde bulunan fotoğraf çerçevesi dikkatimi çekti. Elime aldığımda ailesiyle fotosunu gördüm, ayakta annesi ve babasına sarılmış bir halde duruyordu. Gözlerim tekrar kıza kaydı, kız tahminimce 1.57 falandı. Esmer, siyah saçlı ve iri kahve gözlere sahipti. Bu minik bedende kim bilir ne acılar saklıydı ama o yine de her şeye gülerek tepki veriyordu. Açıkçası bu davranışı beni şaşırtmıştı, onda beklenilmeyecek bir olgunluk vardı fakat bunu inatla göstermemeye çalışıyor gibiydi.
Hande
"Öyle oldu işte." Dedi İkra.
Duyduklarıma o kadar şaşkındım ki, geçmişte neler neler dönmüş haberimiz yoktu. İkra ve Koray uzun zamandır tanışıyorlarmış ve hatta sevgililermiş. Uzun zaman Koray'ın ikizini yani beni Antalya'da ararken karşılaşmışlar ve sonra da görüşmeye başlamışlar. Burada olduğumuzu da Visu adındaki minikten öğrenmiş. Visu, diğerlerinin kardeşiymiş. Koray, İkra'nın güvende olması için bir süreliğine ona vermek istemiş. Visu da kardeşlerinin kötü durumda hissettiğini anladıktan sonra onu buraya getirmiş.
"Hala daha şoklar içerisindeyim ama seni gerçekten çok özledim." Dedim tekrar sarılarak.
"Bende çok özledim en son hafızanı kazandıktan sonra konuşmuştuk bir daha da haber alamadım senden."
"Öyle oldu, neyse artık buradayız." Dedim gülümseyerek Koray da yanımıza geldikten sonra kaşlarını çatarak konuştu.
"Evet ve babamın kötü planlarını bozmamız gerekiyor yoksa bu bizim sonumuz demektir."