GÜLLERİN ŞAHI

1754 Kelimeler
''Yaz yaz... Yalanıyla... Yaşayansan... Sorun olmaz... Taşlar... Tene değse... Cana değmez... Bizi bozmaz! Birleşiriz biz estiği yerden... Gürleşiriz bir kestiğin yerden...'' Böyle atarlı giderli şarkılara zaafım vardı. Gece sıcaktan uyku tutmamış, ben de pencereyi de balkonu da açıp püfür püfür esen havayla serinlemeye çalışıyordum. Canım da sıkılınca, kulaklığımı takıp, atarlı giderli şarkılarımın denizine daldım. Ben müziğin inleyen nağmelerine kapılan Makbule gibi dans ederken, habersiz olduğum bir şey vardı... O da beni bu halde görmesini isteyeceğim en son kişi. Eskiden Ceyhan ablanın balkonu olan benim odamın komşu balkonu, Erdem'in balkonu olmuş ama benim bundan şahane(!) dans gösterimin olduğu geceye kadar haberim yoktu. Ben o odada Yasemin kalır zannediyordum. Hayır yani Erdem, sana da ayıp değil mi yani? Niye elin kendi halinde dans eden veya kendi çapında dans ettiğini zanneden kızını izliyorsun ki? Kulağımdaki kulaklıktan ''Birleşiriz biz estiğin yerden... Gürleşiriz biz kestiğin yerden...'' diye şarkı devam ederken, ben gözüne far yemiş tavşan gibi tutulup kalmıştım. Suratında keyif aldığını gayet de belli eden bir sırıtışla beni alkışlıyordu bir de... Bir dakika... Üstsüz müydü o? Gecenin bu saatinde, üstüne bir şey giymeden, balkona çıkmış... Hey maşallah! Heybetini gizli tut yiğidim!!! Bir de bizim evin manzarası yok derler... Manzara ayağımıza geldi, ayağımıza... Bir dakika ya! Bunu ben görüyorsam, herkes görüyordur. ''Erdem!'' diye bağırdım. Bana sus işareti yaptı parmağıyla. Sonra gecenin kaçı olduğu aklıma geldi, dudağımı ısırdım. ''Sen niye balkona çıplak çıkıyorsun?'' Sorumla birden afalladı. Sonra yine güldü. ''Ne yapalım kızım? Bizim, seninki gibi Garfield desenli geceliğimiz yok ki, püfür püfür essin. Yanıyoruz...'' Yanıyoruz derken Erdem'ciğim? Sesinin o tınısı bana bir tık manidar geldi bebeğim. Yanıyoruz, çok haklısın Erdem... Sezen ablanın dediği gibi mahalleye geldiğinden beri akıl da fikir de kalmadı bende. Önündeki şişeleri farkettim. ''Sen içki mi içiyorsun?'' ''Yok, içki değil.'' ''Bunlar ne?'' ''Bira.'' ''Bira içki değil mi?'' Dudaklarıyla sadece cık sesi çıkardı. Ya bu çocuğun gülüşü, nidaları, dudaklarıyla yaptığı mimikler neden bende tuhaf hisler uyandırıyordu? Ya bir kere öpsem var ya... Gözlerim dudaklarına odaklanmış, ben de hülyalara dalmışken, farkında olmadan dudağımı ısırmışım. Erdem'in sesiyle, gerçek dünyaya döndüm. ''Canın mı çekti?'' Az önce söylediklerimi içimden söylemedim mi ben ya? Duydu mu hepsini? Hayır Gülşah! Sonuna kadar inkar spor kızım! ''Ne? Neyi mi, canım mı, çek mi ti? Ay aman! Neyi canım çekti mi?'' Aferin Gülşah... Böyle soğukkanlı(!) ol. Bravo sana kızım. Benim panikleyen halime mi gülüyordu o? Ay vallahi 'Gülşah gel de, beni Allah yarattı demeden öp!' der gibi gülüyordu namussuz. ''Bira diyorum... Canın çektiyse, içerde dolapta var. Getirebilirim.'' Hani son dakika gol atılır da, şampiyonluk sevincinin hissi gelir ya... Öyle bir rahatlamayla oh çektim. ''Ha o... Onu çekti diyorsun...'' Asabım bozulmuştu, garip bir şekilde gülüyordum. ''Elimdeki buğday birası, yani lager. İçerde bunun daha sertleri de var. Ama istersen daha hafifleri de var. Aromalı da var.'' ''Sen ne biçim avukatsın?'' ''İşsiz bir avukat.'' Üzülmüş müydü o? Ah canım benim... Gel Erdem'ciğim, seni kollarıma sarıp, sabahlara kadar teselli ederim bebeğim. ''Üzülme canım,bulursun. Ama bu kafayla biraz zor bulursun.'' ''Bir sen kalmıştın Gülşah bana laf sokmayan. Buyur ya... Buyur, sen de vur.'' ''Bana tavır yapma Erdem! Ben daha on yedi yaşındayım. Alkol almam yasal mı sence bu yaşta? Bir avukat olarak gelmiş, bana teklif ediyorsun bir de...'' ''Yasalara bağlılığın gözlerimi yaşarttı.'' ''Sen de biraz bağlı olsan, belki bu saatte niye işsizim diye içip ağlamazdın.'' ''Bana bak, senin evin bana buradan bir adım bile değil şu anda.. Bu saatte beni oraya getirme. Gelirsem çok fena yaparım.'' ''Ne yaparsın?'' ''O ağzını kapatırım.'' ''Haneye tecavüz ve darp tehdidi ha... Maşallah! Çok örnek bir avukatsın.'' dedim alkışlayarak. Sevdiceğimin avukat olduğunu öğrenince, anayasayı ezberlemek gibi bir girişimde bulunmuş olabilirim. Adalet bakanlığına çok rahat oynardım şu anda. Ama ben bunu anlaşalım diye yapmıştım. Biz neden didişiyorduk ki? "Seni susturmak için darp edeceğimi kim söyledi?" Yüzünde pişkin ifadesi, tilki gibi şeytani bir şekilde sırıtması, yıldızlardan bile daha parlak gözleriyle, benim düşündüğüm şeyi mi ima ediyordu bu? ''Abi?'' Canım müstakbel görümcem de sahneye çıktı. Senin ağzın bal yesin, kaymak yesin... Tam da zamanında geldin. Her defasında beni kor ateşlerden çekip alıyorsun. ''Fısır fısır sesinizden uyuyamıyorum. Zaten hava çok sıcak. Ne yapıyorsunuz siz burada?'' ''Yasemin neden burası senin odan değil? Ben senin odan zannediyordum.'' Dakika bir gol bir! Ne duymayı bekliyorsun Gülşah? Kimin odasıysa, odası... Sana ne? ''Benimdi zaten. Ama canım abim, bu odayı iki gün önce benden aldı.'' Allah Allah... Neden acaba? Yoksa? ''Öyle mi? Neden peki?'' Heyecanlanma Gülşah. Her şey seninle ilgili değil. Herkes balkonlu oda ister sonuçta. Yazın çok güzel oluyor. ''Abim beni çok sever çünkü. Bu oda küçüktü. Büyük odayı ona vermişlerdi. Abim bana kıyamadığı için bana odasını verdi. Canım abim ya...'' diyerek abisinin yanağını öptü. Oh Yasemin. Öp bacım. Benim yerime de öp. Orada gamzesi var ya bir tane... Oradan öpsene koklaya koklaya... ''Bu odayı niye sevmediğini anlamadım Yasemin. Manzarası çok güzel.'' Erdem kasıtlı mı yapıyorsun sen bunu? Gözlerime bakarak ettiği lafa bak. Asıl manzara sensin bebeğim. ''Eee, fıstıklar... Madem uyandınız, dışarı çıkalım mı? Biraz sahilde oturur, hava alırız.'' ''Bizimkiler uyuyor, izin alamam. Zaten beni bu saatte asla salmazlar.'' ''Ben de uykuma geri dönmek istiyorum abi.'' ''Tamam canım, uyu sen. Gülşah, sen de buraya gelsene. Burada konuşalım.'' Uçarak gelirim yiğidim ama gelmesem daha iyi... Korkmadım desem yalan olur şimdi. ''Ben de uyuyayım artık.'' ''Gel, beş dakika daha sohbet edelim. Ben de uyuyacağım zaten. Merak ettiğim bir şey var.'' Allah Allah... Neyi merak ediyordu acaba? ''Buradan sorsan olmuyor mu?'' ''Gülşah, lütfen.'' ''Dur, üstümü değiştireyim bari. Gecelikle balkondan balkona geçilmez şimdi.'' ''Doğru ya... Ben gelebilir miyim?'' Senin başımın üstünde yerin var. Aysel Gürel ne demiş? ''Gel... Sarıl bana seni istiyorummm geeeelll...'' Ama sen gelmesen mi doksanlar aşk şarkıları listem? ''Gel, ama beş dakika.'' ''Tamam...'' Şeker almış çocuk gibi gülümsedi ya o. O gamzeni sabahlara kadar öpmek vardı şimdi kalbime zararım. Harbiden de adım bile atmasına gerek yoktu evime girmesi için. Bildiğin çarpık kentleşmenin ekmeğini yiyordum. Kodamanlar gelsin de rantın kralını görsün. İçtiği biradan dolayı sendeledi sanırım. ''Aman, yavaş!'' diyerek destek vermek için tuttum. Ben tutunca oda ellerini belime sardı. Üstü çıplak bir Erdem ve Garfield geceliği giyen bir Gülşah, gecenin bu saatinde, balkonda sarılıyordu. Kendini hafif geri çekti ama kollarını çekmedi. Yüzüme baktı. ''Saçların ne güzel kokuyor.'' ''Teşekkür ederim.'' Utandırmıştı beni, başımı önüme eğdim. Çenemden tutup, başımı kaldırdığında göz göze geldik. O gülümsediği için mi bilmiyorum ama ben de gülümsüyordum. Kollarını tutan ellerimi geri çekerek, arkaya doğru bir adım attım. İlk günden neydi bu samimiyet? ''Evet, seni dinliyorum.'' ''Neyi dinliyorsun?'' ''Konser vereceksin ya Erdem, onu dinliyorum. Neyi dinleyeceğim? Soracağın önemli şeyleri dinliyorum.'' ''He o konu...'' dedi jetonu yeni düşmüş gibi. ''Evet, o konu.'' ''Şey soracaktım... Şey... Şimdi sana hani Deli Mavi diyorlar ya...'' ''Evet...'' ''Neden?'' ''Gecenin bu saatinde bu kadar önemli olan şey bu muydu?'' ''Aklıma bu saatte geldi, ne var? Olamaz mı?'' Ya çok sevimliydi. Yaptığı şeyin çocukça olduğunun o da farkındaydı. Bunu bilerek hareket ediyordu. Her şeyi bilerek yapıyor, hiçbir şeyi saklamak için çaba sarfetmiyordu. Bunu da sevimli bir şekilde yapıyordu. Şeytan tüylüydü. Hafif bir yel esince, havalanan birkaç tel saçımla oynamaya başladı. Derin bir nefes alıp, gözlerini kapattı. ''Saçlarının kokusu gerçekten çok güzel Deli Mavi...'' Bu anın büyüsüne kapılmamalıydım. ''Benim Dilo'm var ya...'' ''Eeee?'' ''İşte o bana Deli Mavi dedi ilk.'' ''Senin Dilo'nla aranızdaki lişki insanı imrendirecek cinsten. Başka isim bulamamış mı sana verecek?'' Kahkahamı bastırmaya çalıştım. ''Ya güldürme bu saatte. ''Gül gül... Güllerin Şahı'na gülmeler yakışır. Gerçi devrik bir şah.'' dedi çiçek alerjime atıfta bulunarak. ''Bizimkiler uyanırlarsa kötü olur ama.'' Yanlış bir şey mi demiştim... Yüzü düştü. ''Haklısın... Kötü olur.'' ''Ben gideyim o zaman.'' ''Bunu saymıyorum, yine beklerim.'' Yine güldü ağzını yediğim. ''Bize de bekleriz. Davete gerek yok.'' ''İade-i ziyaret yaparım en kısa zamanda.'' ''Vampir filmindekiler gibi oldum ben de iyice. '' ''Onlar pencereden giriyor.'' ''Konuya da hakimiz... Kitaplarını da okumuşsundur şimdi.'' ''Uzayda mı yaşıyoruz biz? Sağdan, soldan internetten duyuyoruz da, biliyoruz. Okumuyorum ben öyle şeyler...'' ''Aynen aynen...'' ''Gerçekten okumuyorum.'' ''İnanmam...'' ''Ya manyak mısın?'' ''Kitaplığını göster.'' ''İyi, gel.'' Ben bir inat uğruna, sabahın dördünde, çıplak bir Erdem'i, odama mı almıştım? Gole gidiyordum ama hangi kaleye attığımı bilmiyordum. Gözleriyle odamı taradı. ''Odan güzelmiş.'' ''Teşekkür ederim.'' Gözüne ilişen anayasayla duraksadı. Eline alıp incelemeye başladı. Renkli post itlerim ve asetat kağtlarımla aldığım notlarıma iyice göz gezdirdi. ''Ben de diyorum bu kızın hukuka olan bu yatkınlığı, bu avukatlık yeteneği nereden geliyor. Sen hukuk okumak istemediğine emin misin?'' ''Ben onu genel kültür olsun diye...'' lafı ağzımda geveliyordum. Niye yakalıyorsun yani sen de Erdem? ''Hem ne var? Her Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı gibi haklarımı bilmek istememin nesi garip?'' diye çıkıştım. ''Tamam tamam... Bir şey demedim.'' dedi ellerini teslim olmuş gibi bir şekilde havaya kaldırıp. Agatha Christie serisine gözü takıldı. ''Arkanda delil bırakmadan cinayet işleyebilmek için anayasaya bu kadar hakim olmak istiyor olabilir misin? Eğer öyle planların varsa, haberim olsun. Çok iyi bir avukat tanıyorum.'' diye göz kırptı. ''Sen bence avukat değil de, dedektif ol. Onu oraya nasıl bağladın ya?'' ''Kafa nasıl ama? Zehir gibiyim, değil mi?'' Hayır Erdem'im... Bal gibisin. Lokum gibi, şekerli Afyon kaymağı gibisin... Dudaklarından şerbetleri damlıyor resmen. ''Aynen... Pırıl pırıl... Bira kafası bu galiba.'' ''On sekiz olduğunda sana da ısmarlayacağım. Görürsün o zaman o kafaları. Bu arada senin doğum günün ne zaman?'' ''14 Mart. Neden sordun?'' ''Konusu açılmışken öğreneyim dedim. Kutlarız herhalde.... Komşuluk ölmedi sonuçta.'' Bu çocuk tatlılıktan kendini bana ısırtmaya yemin mi etmişti? ''Seninki ne zaman?'' ''22 Nisan.'' ''İyi, o tarihte ölü taklidi yapayım da kutlamak zorunda kalmayayım.'' dedim gıcıklığına. ''Olsun. Önemli olan senin doğum günün.'' ''Tabii ki benim doğum günüm. On sekiz olacağım, boru mu?'' ''On sekiz olduğunda yapmayı en çok hayal ettiğin şey ne?'' ''Bir sürü şey var.'' ''Mesela?'' ''Oy kullanmak istiyorum. Çocukluktan beri çok heves ediyorum.'' ''Ben kullandım. Pek bir numarası yok. Yine aynı kişiler seçiliyor.'' Hiciv sanatı desen o da var... ''Erdem, beni yanlış anlamanı istemiyorum ama beş dakika demiştin, biz yarım saattir sohbet ediyoruz. Hani gündüz vakti buyur gel... Kahvaltıya gel, akşam yemeğine kadar kal filan... Ama şimdi bizimkiler uyansa, biri görse...'' ''Biz de rüyamızdan uyanırız...'' ''Efendim?'' ''Boşver.. Haklısın. Şimdi benim yüzümden ailene ters düşme. Teşekkür ederim beni ağırladığın için.'' ''Asıl ben teşekkür ederim, geldiğin için. Çok yalnızdım, çok iyi geldin.'' Bu söylediğimle bana öyle bir baktı ki, hemen lafı toparlamam gerektiğini anladım. ''Yani önce Dilek sonra da Ceyhan abla gidince, en yakınlarım onlardı ve ben çok yalnız kaldım. Sen ve Yasemin tam zamanında geldiniz mahallemize.'' ''Telefon numaranı verir misin? Kaç hafta oldu geleli, hala numaralarımızı almadık. İhtiyaç durumunda lazım olur.'' Numaralarımızı birbirimize verdiğimizde ben onu 'Avukat Erdem Rengin' diye kaydettim ama o beni gül ve taç emojisiyle kaydetti. Gördüğümün farkına varınca da sadece göz kırpıp, aklımı karıştıran gamzesini ortaya çıkarırcasına gülümsedi. Kendi balkonuna geçmeden önce de telefonu göstererek, uyarır gibi konuştu. ''Gülşah, neye ihtiyacın olursa ama neye ihtiyacın olursa, sakın bana gelmekten çekinme. Çünkü ben sana gelmekten asla vazgeçmeyeceğim.''
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE