8. İYİ GECELER BEKLEYİŞİM

1260 Kelimeler
Sabah uyandığımda annemler uyanana kadar evden kaçmak istemiştim ama Pırpır dış kapının önüne sandalyesini koymuş kucağında tepsiyle oturuyordu. ‘’Anne işe geç kalacağım.’’ dedim ama umursamadı. ‘’Kahvaltını bitirince gidersin.’’ ‘’Çocuk gibisin!’’ diye sitem ettim. ‘’Asıl çocuk olan sensin. Ben seni evden gönderirken kırk beş kiloydun şimdi kaç kilosun kırk mı? Ben çocuğumu ne sokakta buldum ne de kolayca karnımda taşıyıp doğurdum. Ya bunları yersin ya da işe gidemezsin ve beraber eve döneriz.’’ Öfkeyle önünde yere oturdum ve kucağındaki tepsiyi aldım. Eve geri döneceğime birkaç gün işkencesini çekerdim daha iyiydi. Yiyeceklere göz attım. Haşlanmış yumurta, peynir, zeytin, domates, salatalık, krep ve koca bir bardak ballı süt vardı. Ben bunları yiyip içersem kesin kusardım. Kolumdaki saate baktım. On dakika içinde çıkmazsam kesinlikle geç kalacaktım. ‘’Anne ne olur yolu aç gideyim!’’ diye yalvararak yüzüne baktım. ‘’Yedikten sonra açacağım.’’ İstemeye istemeye yumurtadan küçük bir lokma ısırdım ama küçüklüğüne rağmen ağzımda büyüdükçe büyüyordu. En sonunda bütün yiyecekleri tek tabakta toplayarak çatalla eze eze çiğnemeden yutacağım bir forma getirdim. Ağzıma büyük bir lokma alıp çiğnemeden süt ile yutmaya başladım ama sütün tadı da midemi bulandırıyordu. ‘’Bari içine bal yerine çikolata karıştırsaydın.’’ dediğimde sert bakışları karşısında susup yemeye geri döndüm. Beş dakikaya bitirmiştim ama kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Ben böyle sağlıklı şeyler yemeye alışkın değildim. Tepsiyi yere bıraktım. ‘’Tamam hadi aç yolu.’’ dediğimde kalkıp tepsiyi yerden aldı ve mutfağa gitti. Ayakkabılarımı giyerken geri gelmişti. ‘’Bunu al öğlen yersin.’’ diyerek çocuğa beslenme çantası verir gibi saklama kabını elime tutuşturdu. ‘’Anne yapma.’’ dedim. ‘’Aden beni delirtme öğlen bunu yiyeceksin yoksa babanı işyerine göndertir yiyene kadar başına nöbetçi dikerim.’’ ‘’İyi tamam.’’ diyerek arkamı dönüp asansörün olduğu yere gittim. Dolmuşa bindiğimde neyse ki oturacak yer bulabilmiştim. Yolda giderken telefonumu çıkarıp Tamer’e mesaj attım. ‘Günaydın, yirmi altı yaşında bir genç kız olarak polis çağırsam eve gelip anne ve babamı kendi evine götürür mü? Dünden beri sağlıklı diye diye her çeşit yiyeceği türlü işkencelerle yediriyorlar.’ Anında mesaja cevap yazmıştı. ‘Günaydın, bence anne babanla hiç uğraşma doğrudan yiyecekleri şikayet et neden dünyada varlar da yemek zorundayım diye. Kesin çözüm!’ ‘Mantıklı sen bir dâhisin.’ yazdığımda sonuna gülen emoji ekledim. ‘Bu dâhi pazar günü gelsin mi gelmesin mi? Ailen geldiği için ne yapmam gerekiyor emin olamadım.’ Evden çıkabilir miydim? İrem’in yanına gidiyorum diye çıkardım sorun olmazdı. Bu konularda kısıtlayan bir ailem yoktu. ‘Gelebilirsin sorun olmaz.’ yazarak cevap verdim. Modaevine geldiğimde öğlene kadar hep yaptığım gibi aralıksız çalışmıştım. Öğlen molasına çıktığımızda annemin elime tutuşturduğu saklama kabını açıp içine baktım. Tavuklu, nohutlu bulgur pilavı yapmıştı. Yedirmek istediği her şeyi tek defada yedirmeye çalışıyordu. Verdiğim sözü tutmak istediğim için bir lokma aldım ama canım istemediği için geri kapattım. Modaevinden çıktığımda biraz ötede sokak hayvanları için yapılmış yere yemeği boşalttım. Geri dönüşte markete girip cips ile asitli içecek aldım ve iştahla yiyip içtim. Öğleden sonra yaptığım elbiseyi bitirip Serra Hanım’a götürdüm. Her detayını tek tek inceledi. ‘’Tamam olmuş.’’ dedi düz bir sesle. Elindeki dosyayı karıştırıp çizip renklendirilmiş kağıdı uzattı. ‘’İki hafta içinde yetişmesi gerekiyor ona göre yap.’’ Elindekini aldığımda, ‘’Serra Hanım.’’ dedim biraz çekinerek. Bakışları üzerime kenetlenmiş söyleyeceklerimi bekliyordu. ‘’Bu yılki defilede sergilenecek elbiseleri yapan ekibe…’’ ‘’Sana ne iş veriyorsam onu yap.’’ dediğinde sesi çok sertti. Daha fazla konuşamadan yanından çıktım ve yerime geri döndüm. Gıcığın tekiydi asla patron olabilecek bir insan değildi. Tamam ekibe seçmemiş olabilirdi ama en azından tatlı bir dille uygun görmedim dese onu da kabul edecektim. Yeni verdiği elbisenin çizimini ve beden ölçülerini dikkatlice inceledikten sonra işe koyuldum ve kafamı dağıtabilmek için saatlerce aralıksız çalıştım. Akşam eve geldiğimde annem elimden saklama kabını çekerek almıştı. ‘’Eline sağlık.’’ dedim yarım ağız. Saklama kabının içine baktığında, ‘’Yemeği çöpe mi döktün?’’ dedi kızarak. ‘’Hayır yedim.’’ diye yalan söyledim. ‘’Aden yalan söyleme yemiş olsan içinde birkaç kırıntıda olsa kalırdı çünkü sen böyle dibini sıyıracak kadar iştahlı yemezsin.’’ Oppss fena yakalanmıştım da bu kadar detay düşünemezdim! ‘’Valla çöpe atmadım.’’ derken yüzüne tatlı tatlı bakıyordum. ‘’Minik dostlarımıza verdim.’’ ‘’Şimdi gösteririm sana minik dostu.’’ Ayağındaki terliğin eline geçtiğini görmemle popoma inmesi bir oldu. ‘’Acıdı.’’ dediğimde bir kez daha vurdu. ‘’Çabuk git elini yıka, üzerini değiş gel akşam yemeği yiyeceğiz.’’ Terliği bir kez daha havalandığında odaya kaçmıştım. Üzerimi değişip geri geldiğimde öğlen yemediğim yemek iki katı olarak önüme geri gelmişti. ‘’Anne bu kadar çok sen bile yiyemezsin!’’ diye itiraz ettim. ‘’Öğlen yeseydin şimdi yemek zorunda kalmazdın.’’ Yemem sabaha kadar sürse de peşini bırakmayacağını biliyordum. Sabah kahvaltıda yaptığım gibi bir kaşık yemekten alıyordum sonra çiğnemeden suyla yutuyordum. Bu şekilde yarısını yemiştim ki içimde bir sıkıntı oluştu. Göğsümü biri eline alıp sıkıyormuş gibi hissediyordum ve bu hissi iyi biliyordum ilk defa olan bir durum değildi. Nadir olurdu ama olurdu. ‘’Pırpır!’’ dediğimde elim göğsüme gitti. ‘’Adişlerimden birine bir şey oldu.’’ Normal hastalandığımızda, üzüldüğümüzde, mutlu olduğumuzda bunu hissetmezdik ama gerçekten büyük bir durum olduğunda hissediyorduk. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama oluyordu. Masadan fırlayarak kalktım ve salonda telefonumu bıraktığım yere gittim. Elime aldığımda çalmaya başladı. Adnan arıyordu. Telaşla açtığımda, ‘’İyi misin?’’ diye soran oydu. ‘’Ben iyiyim sen iyi misin?’’ ‘’Evet iyiyim.’’ dedi sonra aynı anda, ‘’Adil!’’ dedik. ‘’Ben arayacağım meşgul etme.’’ deyip telefonu kapattım ve Adil’i aradım ama telefonu kapalıydı. Koltuğa oturduğumda gözlerim dolmuştu. ‘’Kesin bir şey oldu.’’ dediğimde babam ile annem de yanıma geldi. Bizim aramızdaki bu durumu biliyorlardı çünkü daha önce de şahit olmuşlardı. ‘’Arkadaşlarından ulaşmaya çalışalım.’’ diyen babam Adnan’ı arayıp birilerinin telefon numarası olup olmadığını soruyordu. Bir saat sonra haber alacağımız birine ulaşmıştık. Hissettiğim doğru çıkmıştı. Arkadaşlarıyla dışarı çıktıklarında trafik kazası geçirmişlerdi ama neyse ki sadece kırık bir ayakla kurtulmuştu. Haberi öğrendikten yarım saat sonra da annemi aramış iyi olduğunu söylemişti. Telefonu annemin elinden çekip alarak ağzıma geleni saymaya başlamış, dakikalarca küfür ettikten sonra ağlayarak, ‘’Ne kadar korktum biliyor musun?’’ demiştim. ‘’Adişim hissettiklerin için özür dilerim ama iyiyim.’’ diyerek teselli etmeye çalışmıştı. Babam yanıma oturduğunda sarılıp saçlarımı okşadı. ‘’Aden bu kadar üzme kendini sonra astım krizine gireceksin. Kardeşin iyiymiş işte neyse ki hepsi ufak yaralarla atlatmış.’’ ‘’Ayağı kırılmış.’’ dediğimde saçlarımı okşamaya devam ediyordu. ‘’Evet ama bir süre alçıda kalacak sonra iyileşecek.’’ Bizler iki yaşındayken Adnan’ın ayağına sıcak dökülmüş ve annem görmediğiniz halde Adnan’dan önce siz ağlamaya başlamıştınız demişti. Beş yaşlarındayken de babam beni dışarı çıkardığında arabanın kapısına parmağım sıkışmış ve evde Adil ile Adnan ağlayıp susmayınca annem babamı arayıp benim iyi olup olmadığımı sormuş. O günden sonra sizin aranızda özel bir bağ olduğunu anladık derlerdi hep. Gerçekten dayanılmayacak bir acı çektiğimizde hissediyorduk. Belki de bunun sebebi birbirimize karşı kökleri çok derinlerde olan sevgimizdi. Annenin evladıyla ilgili her şeyi hissetmesi gibi bir durumdu. ‘’Adil’in yanına gidelim kırık ayakla o kadar zaman tek başına yapamaz.’’ dedi annem. ‘’Yarın gideriz.’’ diye cevap verdi babam. Gece yatmak için odama çekildiğimde Adişime mesaj attım. ‘Annem ile babam yanına geliyor.’ ‘Sen demiştin kaza geçirin annemle babamı alın başımdan diye sözünü dinledim.’ Böyle yazınca gerçektende vicdan azabı hissetmiştim. ‘Ciddi değildim özür dilerim senin zarar görmeni istemezdim.’ Bekletmeden cevap yazdı. ‘Takılıyorum Adişim ciddiye alma tabii ki sen öyle söylediğin için kaza yapmadım.’ ‘Seni çok seviyorum çabuk iyileş.’ yazıp gönderdim. ‘Ben de seni seviyorum ufaklık.’ Bana ufaklık yazdığına göre gerçekten iyi olmalıydı. Yatmadan önce Tamer’in attığı mesaja girdim. ‘İyi geceler özlemim.’ İlişkimiz nereye gidecekti bilmiyordum ama sessizce gideceği yere doğru ilerliyordu. O bana sormadan bir adım geliyordu ben de sessizce kabul edip uyum sağlıyordum. Hem kaç erkek gerçekten hoşlanıp sevmeden kırk dakika telefondan araba park ettirmeye çalışırdı ki! Bütün gece Adil’e ağladıktan sonra yüzümde oluşan gülümsemeyle, ‘İyi geceler bekleyişim.’ yazdım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE