Hayat dediğin içine daldığın dipsiz bir kuyuydu. Sanırım bundandır günyüzünü sadece çocukken görmemiz. Karşımda polis memurları, annesinin memesini kendi kendine bulan yavru kedi gibi, hiç tereddütsüz beni bulmuş, kelepçeyi kollarıma geçirmeye çalışırken, kulağıma dolan uğultuları anlamlandırmaya çalışıyordum. ‘’Naz Ebruli, eski asistanınız Yonca Sürmeli’yi öldürmek suçundan tutuklusunuz.’’ Böyle diyorlardı, değil mi? Yonca Sürmeli… Sürmeli… Yonca… Yon-ca… Benim asistanım, Yonca mıydı bahsi geçen? ‘’Yonca öldü mü?’’ dedim şaşkınlıkla. Olan biteni anlamlandırmakta o kadar zorlanıyordum ki, beynim işleyebileceği ilk bilgiden başladı olayları çözmeye. ‘’Yonca öldü mü?’’ diye tekrarladım. ‘’Nasıl olmuş? Ailesine haber verdiniz mi? Uzakta yaşıyorlardı.’’ Bileğime kelepçe takıyorlardı am

