Sabah;
Poyraz gün ağarır ağarmaz hastaneden çıktı. Lena'yı ziyarete gidecekti ama önce yapması gereken ufak bir iş vardı. Kadın kendisine ölü kuşu soracaktı ve Poyraz nedense ona yalan söylemek istemiyordu. Penceresinin önüne gidecek ve kuş olmadığını en azından kendi gözleriyle görüp, kadına gönül rahatlığıyla söyleyebilecekti.
Dışarı adımını attığında sabah ayazının kendisini hissettirdiğini fark etti. Siyah uzun ceketine daha sıkı sarıldı adam. Yağmur bir saat önce dinmiş, ardından taze çim ve toprak kokusunun izlerini bırakmıştı.
Kadının penceresine gelirken çamura bulanmış ayakkabıları için üzülse de geri dönmek istemedi. Pencere görüş alanına girdiğinde gördüğü manzara karşısında "Hassiktir" diye fısıldarken buldu kendisini.
Güvercin kaskatı kesilmiş bir şekilde yerde duruyordu. Yağan yağmurdan dolayı da gövdesinden akan su damlaları kanla karışıp küçük yağmur birikintisini kan gölüne çevirmişti.
Bahçede yağmurdan saklanan kedi ve köpeklerin onu bulmadığı için şükretti ve hızlı adımlarla hastaneye yürüdü.
Hastane koridorlarını paspaslamayı yeni bitiren temizlik görevlisine kuş ölüsünün yerini söyleyerek tuvalete yöneldi.
Gece ıslanıp yağmurdan kaçan kuş ışığı görüp oraya son gücüyle uçup çarpmış olmalı diye düşünüyordu. Yine de Lena'nın anlattığının doğru olması Poyraz'ı etkilemişti. Ya dediği gibi izlendiği de doğruysa...
Bu saçma düşünceleri de ayakkabılarından süzülen çamurlar gibi hızlıca kayboldu.
Tuvaletten çıkıp Lena'nın odasına gittiğinde sadece kendisinin bu saatte kadını merak etmediğini gördü. Dün gördüğü o çocuk Lena'nın kapısında yere çökmüş bekliyordu. Poyraz bir sen eksiktin, diye geçirdi içinden ve yerde çömelip uyuklayan adamın başında dikildi.
Ayak sesleri sebebiyle uyanan Lucas önündeki ıslak ayakkabıları görünce şaşkınlığından çabuk kurtulup ayakkabıların sahibine doğru başını kaldırdı. Buz gibi bakışlar atan doktor karşısında hemen toparlanıp ayağa kalktı.
''Lena'yı merak etmiştim, odası kilitli." Dedi sitem edercesine.
Doktor bakışlarındaki soğukluğu sesine de yansıtarak "Lena sıkı kontrol altında, onu yalnız ben görebilirim." Dedi.
Lucas adamdaki anlamsız soğukluk karşısında geri çekilmenin en doğru karar olduğunu biliyordu. Bir doktorla ağız dalaşına girmek burada geçireceği günleri artırabilirdi. Alttan almaya karar verdi ve sahte bir gülümsemeyle adama döndü.
"Lena'yı dışarıdan tanıyorum. Ev arkadaşı Grace, ortak arkadaşımız. Şu geçen gün yaşanan olaydan sonra iyi mi diye merak ettim sadece."
Adam bu bilgiyi aklının önemli bir köşesine not etti. Lena hakkında yakınlarından alacağı bilgiler onun iyileşmesinde yardımcı olabilirdi. En kısa zamanda ev arkadaşıyla görüşmesi gerektiğine karar verip meraklı bakışlarla kendisine bakan adama döndü.
"Lena iyi, geldiğini iletirim. Kontrol saati yaklaşıyor, odanda olman senin için iyi olur." Diyerek hafif tehditkar bir tavırla kapının kilidine yöneldi.
Lucas bu gergin ortamdan bir an önce uzaklaşmak ister gibi hızlı adımlarla yanından uzaklaşırken doktor da kapıyı açmış ve uykudan yeni uyanmış, hafif şiş mavi gözlerle buluşmuştu.
Kadının yüzü doktoru görünce kabustan yeni uyanmış bir çocuğun annesini gördüğü o an gibi aydınlanmış, dudakları istemsizce yukarı kıvrılmıştı. Doktorun içeri girmesini bekleyemeden ayağa kalktı. Dudakları aralandığında büyük bir sır verecek gibi fısıltıyla sormuştu;
"Cesedi bulabildin mi?"
Küçük bir güvercin ölüsünden ceset diye bahsedilmesi ve oluşan tuhaf atmosfer adama bir polisiye filminde başrol olan komiser gibi hissettirdi. Usulca kapıyı kapatarak kadına yaklaştı.
Lena adamın sözlerini heyecan ve korkuyla beklerken, her zamankinden daha koyu görünen yeşil gözlerine odakladı bakışlarını. Gözlerinden ne diyeceğini anlamak istiyordu. Doktor heyecandan titreyen elleri ve yüzüne kanın hücum etmesiyle kızardığını hissettiği yanakları sebebiyle daha fazla bakışmak istemedi ve gözlerini kaçırdı.
Pencereye bakarken "Haklıymışsın. Kuşun ölüsünü buldum ama bunu farklı bir olay olarak görme Lena. Sadece yağmurdan ıslanan hayvan ışığa doğru uçmak istemiş ve senin pencerene vurmuş. "
Bu basit açıklama Lena'yı ikna etmiyordu bir türlü. O adam ortaya çıkmadan önce camına vurup ölen kuşlar olmamıştı sonuçta. Bu bilinçli yapılan bir şeydi, belki de o adam fırlatmıştı kuşu penceresine?
"O adam yapmış olmalı, beni korkutmak için. Bir mesaj olmalı bu ölü kuş."
Poyraz sesli bir şekilde nefesini dışarı verdi. Lena'yı kırmadan bu işin içinden nasıl çıkacağını, kadına nasıl yaklaşacağını kestiremiyordu. Ters bir şey söylese bir sinir atağına sebep olabilirdi. Farklı bir uzman doktordan yardım istemeyi düşündü o an. Belki farklı bir tedavi yöntemine cevap verirdi Lena. İlaçların sanrılarını biraz olsun azaltacağını umarak bu konuşmayı ertelemeye karar verdi. Genç kadının omzuna elini koyarak gülümsedi.
"O adamı bulursam hepsini öğreneceğin Lena.''
Birden kapı açılıp hasta bakıcı elinde kahvaltı tepsisiyle görününce doktor hemen kadının omzundaki elini çekti.
Hasta bakıcı kız şaşkınlığını atıp hızlıca sonra gelebileceğini, odada doktorun olduğunu bilmediğini söyleyip özür dileyince Poyraz kızı rahatlatmaya çalışarak "Önemi yok Jenny, sadece Lena iyi mi diye ufak bir kontrole gelmiştim. Kahvaltısını yaptığında ilacını aldığına emin ol." Diyerek odadan çıktı.
Birkaç saat sonrası;
Poyraz nöbet sonrası yorgundu. Bir duş alıp kendini yatağına bırakacağı anın hayaliyle koridordan merdivenlere doğru yürürken arkasından birinin kendisine seslendiğini duydu.
"Doktor! Doktor Gülbahar!"
Adama yetişmek için koşturan hemşire nefes nefese kalmış, yanakları kızarmıştı. Derin bir nefes alıp elindeki kağıdı doktora uzattı.
"Hastanız Lena Lewith'in bir arkadaşı Lena hakkında sizinle konuşmak istiyor. Çok önemli olduğunu söyledi. Hastalığıyla ilgiliymiş."
Poyraz elindeki numaraların yazılı olduğu sarı not kağıdına baktı. Üzerinde Grace yazdığını görünce zaten onunla konuşması gerektiğini hatırlayıp hemşireye teşekkür etti ve merdivenlere yöneldi. Önce rahatlamak için bir duş alıp öyle arayacaktı.
********
Doktor odadan çıktıktan sonra Lena tabağındaki yulaf ezmesinden bir kaşık aldı ve doyduğunu söyleyerek hasta bakıcının uzattığı ilacı içti. Hasta bakıcının dilinin altını kontrol etmeyi akıl edemeyeceğini biliyordu. Kadın bir an önce odadan çıkıp telefonuna gelen mesajları yanıtlama derdindeydi. İki de bir gelen mesajlara bakması ve telefonu elinden bırakmamasından anlamıştı Lena bunu.
Hasta bakıcı tepsiyi alıp hızlıca odadan ayrıldığında Lena da dilinin altında erimeye başlayan ilacı çıkarıp banyoya gitti. Ağzını çalkalayarak o kötü tattan arındırmıştı.
Dün gece yaşananlar aklından bir türlü çıkmıyordu. Kendisini izleyen o adamın donuk bakışları her gözünü kapattığında yine kendisini esir alıyor, nefessiz bırakıyordu. Tüm gece bu kabusları görmüş, doğru dürüst uyuyakalmıştı. Şimdi güneş ışığı varken belki uyurum umuduyla yatağa yattı. Kilit altında tutulduğu için uyumaktan başka yapabileceği bir şey de yoktu zaten.
Sıcacık yatağa uzandığında gerilen kasları yavaşça gevşedi. Yastığa sarılmak için kolunu yastığın altına soktu. Yalnız hissettiğinde ve korktuğunda yastığına sarılarak uyurdu. Şimdi de öyle yapacaktı, artık yastıktan başka sarılabileceği de kimsesi yoktu zaten. Kapalı gözlerini daha sıkı yumdu. Kolunu yastığın altına yerleştirirken bir kağıt hışırtısıyla başını yastıktan çekti. Onu oraya kim koymuş olabilir diye düşünerek kağıdı eline aldı ve yastığın altından çıkardı. Sarı renkli kağıdın kenarında koyu kırmızı lekeler aklına tek soruyu getiriyordu.
'Bu lekeler kan mı?!'
Lekeleri gördükten sonra elleri titremeye başladı. Dörde katlanmış kağıdı titreyen elleriyle bir kaç saniyede açmış, notu okumak için gözlerinin önünde uçuşan yıldızcıkları yok saymıştı. Bu bir nottu, kendisine yazılmış bir not...